Kadın, diğer hemcinslerinden farklı olarak baskın bir karakter bile olsa, eşine reis olmaya çocuklarına baba olmaya çalışmamalıdır. Çünkü evin reisi Allah (c.c.) tarafından erkek olarak tayin edilmiştir. (Nisâ s. 34) Erkek de sorumluluktan kaçarak reisliği eşine bırakmamalıdır. İş yerinde patron yumuşak huylu diye bu kimseye saygısızlık etmek hakkı doğmaz. Veya bir patronun da iş yerinde bir düzen sağlamaması “ne haliniz varsa görün” deyip kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi de “o yumuşak huylu biri” diyerek mazur görülmez. Ona beceriksizlik ve yetersizlik denir. Erkeğin yumuşak huylu olması evinde reis olmasına engel değildir. Yeter ki Allah’ın (c.c.) verdiği bu görevin şuurunda olsun.
Râbbimiz “Mümin kadınlar ve erkekler birbirilerinin velileri, dost ve yardımcılarıdır.” (Tevbe s. 71) buyuruyor. Madem erkekler bizim din kardeşimiz ve dostlarımız; niçin o zaman bazı “dindar” kadınlar sadece kadın haklarını savunuyorlar? Neden insan hakları değil de kadın hakları savunuluyor? Neden bu ayrımcılık? Yoksa onlar da kadın cinayeti haberlerine bakarak erkeklerin zalim olduğuna mı hükmediyorlar?
Feminist söylemin iddiasına göre kadınlar; narin, duygusaldır, erkekler de kaba ve zalim. Bu söyleme göre çıkan sonuç Allah (c.c.) erkekleri kadınlara zulmetsinler diye yaratmış. Öyle mi? Bu Allah (c.c.)’a karşı yapılmış ne büyük bir iftiradır. İşin doğrusu, hakları “kadın hakları-erkek hakları” diye ayırmadan insan hakları bağlamında değerlendirip insan haklarını savunmak gereklidir. Ayrımcılık cinsiyetçiliktir.
(Sema Maraşlı, Ailede Güç Dengesi, www.cocukaile.net)