Yüksek Enflasyon toplumsal kâbusa dönüştü  ‘KEMER SIKMA SIRASI KAMUDA’

Türkiye’de ekonomik kriz karşısında her geçen gün daha da fakirleşen halk, kamuda yapılan israf ve şatafatı görünce adeta çileden çıkıyor. Kimi yetkililerin kemer sıkma tavsiyesinde bulunması ve buna karşılık kamudaki israfın önlenmemesi büyük tepki çekiyor. Kemer sıkma sırasının kamuda olduğunu belirten HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Şehzade Demir, “Fedakârlık veya kemer sıkma politikasının bundan sonra kamuda uygulanması, yeni önlem ve atılımlar geliştirilmesi kaçınılmazdır” dedi.

Ekleme: 13.04.2022 05:22:35 / Güncelleme: 13.04.2022 05:23:47 / manşetler
Destek için 

Mehmet Güllü Bozdaş - DOĞRUHABER

HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Şehzade Demir, partisinin bu haftaki iç ve dış gündeme dair değerlendirmesini paylaştı.

Partisinin Ankara'daki genel merkezinde açıklama yapan Demir, emekli maaşları, ırkçı saldırılar, din görevlileri ve âlimlerin yaşadığı yargılanma korkusu, insan hakkı ihlalleri, TL’deki değer kaybı, Türkiye'nin körfez ülkeleri ile başlattığı yeni dönem ile işgal rejiminin Filistinlilere yönelik artan baskılarına ilişkin konuştu.

"HALK, ARTIK BESLENME VE BARINMA GİBİ TEMEL İHTİYAÇLARINI KARŞILAYAMAMAKTADIR"

Yüzde 60’ların üstüne çıkan enflasyon oranlarının halkın alım gücünü ciddi şekilde etkilediğini belirten Demir, dar gelirlilerin her gün daha da kötüleşen ekonomik durumunun büyük bir sosyal buhrana doğru gittiğini ifade etti.

SGK emeklilerine ve sosyal yardım programı kapsamında yer alan yaşlı, engelli, evde bakım, sosyal ekonomik destek, dul ve yetim maaşlarında yılbaşında yapılan artışlar yüksek enflasyon karşısında eridiğini söyleyen Demir, "Halk, artık beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Hayat, beslenme ve barınma hakkı temel insan haklarındandır. Bu hakların güvence altına alınması devletin asli vazifesi, varlık ve meşruiyet nedenidir. 2022 Mart ayı rakamlarına göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 5 bin TL sınırına yaklaşırken yoksulluk sınırı ise 16 bin TL’yi aştı. Bir kişinin yoksulluk sınırı ise 5 bin 878 TL’ye çıktı. Mevcut ekonomik şartlar, emekli maaşları ve sosyal yardımlarda makul bir artışa gidilmesini gerekli kılmaktadır. Bu anlamda Ramazan ve Kurban Bayramlarında emeklilere verilen 1.100 TL’lik ikramiye, en düşük emekli maaşı olan 2 bin 500 TL’den az olmamalıdır." dedi.

"FEDAKÂRLIK VEYA KEMER SIKMA POLİTİKASININ BUNDAN SONRA KAMUDA UYGULANMASI KAÇINILMAZDIR"

Temel gıda ve zorunlu tüketim maddelerinde zammın sürdüğüne işaret eden Demir, "Üretimde rekor kırdığımız ve ihracat kalemlerinin başında gelen yaş meyve ve sebzede dahi zam furyasının yaşanması, maliyetlerin çok yüksek olması nedeniyledir. Açıklanan mart ayı rakamları, enflasyonun toplumsal bir kâbusa dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 61,14, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 114,97 olarak gerçekleşti. Bu tabloya göre klasik yöntemlerle kısa ve orta vadede enflasyonun üstesinden gelinemez. Yükselen enflasyonun yıkıcı etkisini çarşı pazarda bugüne kadar halk yaşadı. Fedakârlık veya kemer sıkma politikasının bundan sonra kamuda uygulanması, yeni önlem ve atılımlar geliştirilmesi kaçınılmazdır. Başta kamu harcamaları olmak üzere yolsuzluk, lüks, şatafat, zorunlu olmayan ödenekler, ihaleler, getirisi olmayan ölü yatırımlar olmak üzere kamuya neşter atılmalı, kamuda ciddi bir 'kemer sıkma' politikası uygulanmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.

Enerji maliyetlerinin düşürülmesi için ciddi adımların atılması gerektiğini vurgulayan Demir, "Yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması, nükleer santraller, içerideki fosil yakıt kaynaklarının yeterince işletilmesi gibi dışarıya bağımlılığı azaltacak alanlara yoğunlaşmak gerekir. Kamuda yapılacak tasarruflarla maliyeti artıran akaryakıt ve doğalgaza sübvansiyon uygulanabilir. Piyasaların istikrarını bozan, istikrarsızlığı fırsata çeviren, her gelişmeyi fiyat artırımı için bahaneye dönüştüren odaklara karşı caydırıcı tedbirler geliştirilmelidir." diye belirtti.

 

 

"KARAMAN'DAKİ ÇİRKİN OLAYI ŞİDDETLE KINIYORUZ"

Demir, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi KYK yurdunda düzenlenen programda Kürtçe şarkılar söyleyip halay çeken öğrencilere, kendilerine “Karamanoğlu Mehmetbey Ülkücüleri” adını veren bir grup tarafından alıkonularak zorla bir depoya götürüldüğü ve telefonlarına el konulduğunu hatırlattı.

Demir, "Tehdit ve baskı ile sosyal medya hesaplarından 'Dün gece ahlaksızca Kürtçe halay çektiğimiz için mukaddes Türk Halkından ve Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nin gerçek sahibi olan Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Ülkücülerinden özür dileriz.' şeklinde paylaşım yaptırılmıştır. Bu çirkin olayı şiddetle kınıyoruz. Geçmiş yıllarda da benzer olayların yaşandığı Karaman’da gerçekleşen bu olay, aslında Türkiye’de yaşayan 85 milyon vatandaşa yapılan bir saldırı olarak görülmelidir. Kimi siyasetçiler ile yetkililerin son dönemlerde sıkça kullandıkları ırkçı ve ötekileştirici dil, bu tür olayların yaşanmasına zemin hazırlamaktadır." diye konuştu.

"KARAMAN’DAKİ BU ÇİRKİN OLAY KESİNLİKLE ÖRTBAS EDİLMEMELİ"

Bölgenin ayrıştırıcı ve ötekileştirici politikalardan çok çektiğini söyleyen Demir, "Son dönemlerde ülkemizde yaşayan farklı milletlere mensup insanlara yönelik sözlü ve fiili saldırılardaki artış dikkatleri çekmektedir. Bu durum birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Her insan dinini, dilini ve kültürünü yaşama hakkına sahiptir. Karaman’daki bu çirkin olay kesinlikle örtbas edilmemeli ve ivedilikle soruşturulup ilgililer hakkında gereken yasal işlemler yapılmalıdır. Başta devleti idare edenler olmak üzere siyaset kurumunu ve ilgili tüm kesimleri daha duyarlı olmaya ve bu tür çirkin olayların bir daha yaşanmaması için sorumluluk almaya davet ediyoruz." şeklinde konuştu.

"DİN GÖREVLİLERİ HİÇBİR BASKI ALTINDA KALMADAN DİNİN HAKİKATLERİNİ İLAN EDEBİLMELİ"

İslam'ın yalnızca insanların ruhaniyetlerini besleyen bir din olmadığını, içtimai hayatın tamamını düzenleyen kaidelerle geldiğini belirten Demir, "İslam, dini toplumun vicdanı haline getirmiş, güzel ahlakın yerleşmesini ve adaletin tesisini amaçlamıştır. Ahlaksızlığın, zulmün ve kötülüklerin insanlığı çepeçevre kuşattığı bu zaman diliminde İslam, inananlar için yegâne sığınaktır. Din görevlileri ve âlimler de hiçbir tesir altında kalmadan, insanları kötülükten sakındırarak doğru yola davet etmekle vazifelidir." İfadelerini kullandı.

"DEVLETİN GÖREVİ AYRIMI YAPMAKSIZIN VATANDAŞLARININ ONURUNU MUHAFAZA ETMEKTİR"

Son günlerde yaşanan bazı insan hakları ihlaline değinen Demir, şunları kaydetti:

Batman’ın Kozluk ilçesine bağlı Gümüşörgü (Timok) köyünde düzenlenen ev baskınlarında, 15 kişi darp edilerek gözaltına alınmış ve gözaltı süresince 5 kişiye işkence ve kötü muamele yapıldığı iddia edilmiştir. Konuyla ilgili iddialar adli ve idari merciler tarafından cevapsız bırakılmış ve olayın üstü örtülmeye çalışılmıştır.

Yine partisinden istifa eden bir belediye meclis üyesi vatandaş da konuk olduğu televizyon programında, sunucu ile birlikte saldırıya uğramış, darp edilmiş ve akabinde kaçırılmıştır. Son günlerde artan gözaltında işkence ve kötü muamele iddiaları, ırkçı ve partizan saiklerle insanların darp edilmesi ve kaçırılması endişe vericidir."

"TL’DE YAŞANAN HIZLI DEĞER KAYBININ DÜNYA PİYASASI İLE İZAHI MÜMKÜN DEĞİLDİR"

TL’nin uluslararası para birimleri karşısında yaşadığı değer kaybının, ülke ekonomisinin yaşadığı krizin en önemli sebeplerinden biri olduğunu belirten Demir, 2018 yılı ortalarında başlayıp 2021 yılı sonlarında zirve yapan TL’deki değer kaybının piyasada sebep olduğu domino etkisi ile hayat pahalılığının da rekor üstüne rekor kırdığını söyledi.

Bu süreçte alınmayan tedbirler ve yetkililerin ilgisizliğinin, geniş halk kitlelerini mevsiminde dahi yaş sebze ve meyveyi alamayacak duruma getirdiğini söyleyen Demir, TL’nin değer kaybını önlemek amacıyla getirilen kur korumalı mevduat sistemine rağmen TL'nin, son üç ayda yüzde 23 değer kaybına uğradığını belirtti.

Demir, "Gelişen jeopolitik risklere bağlı olarak artan hammadde fiyatları da elbette dünya piyasalarında ürün fiyatlarını yükseltmektedir. Ancak TL’de yaşanan hızlı değer kaybının dünya piyasası ile izahı mümkün değildir. Bu değer kaybının önüne geçilmeden ülke ekonomisinin düze çıkması beklenmez. Bu sebeple; para biriminin değer kazanması ekonomi yönetiminin öncelikli politikası olmalıdır. Rusya Federasyonu rublenin değerini korumak için ödemelerini ruble ile yapmayı dayatmış ve rublenin değerini işgal öncesi seviyesine çıkarmayı başarmıştır. Bu durum Türkiye için de bir emsal oluşturmalıdır.  Büyük devlet olma iddiası bunu yapmayı gerektirir" dedi.