HÜDA PAR’dan erken seçim açıklaması!

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, erken seçim iddialarına ve seçim ittifakına ilişkin konuştu. Yapıcıoğlu, “HÜDA PAR seçimlere her zaman hazırdır” dedi.

Ekleme: 24.09.2021 13:51:01 / Güncelleme: 24.09.2021 13:52:08 / Güncel / Diyarbakır Haberleri
Destek için 

HABER MERKEZİ

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Rehber TV'de katıldığı “Rehber Gündem” programında Türkiye gündeminin öne çıkan konuları hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Yapıcıoğlu, erken seçim iddialarına ilişkin partisinin seçimlere her zaman hazır olduğunu belirtirken, “HÜDA PAR ilkelerine uygun olmak şartı ile bir ittifakın içerisinde yer alabilir” dedi.

Yapıcıoğlu; güvenlik soruşturmasının neden olduğu mağduriyetler, anayasa değişikliği, seçim barajı, üzerinde “Kürdistan” yazılı şapkaları sipariş üzerine bastıran bir fabrikanın basılması, basının HÜDA PAR’a yönelik tavrı, çözüm sürecinde yapılan yanlışlar ve seçim ittifakları ile ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptı.

 “Ülkenin dört bir yanını dolaşıyoruz HÜDA PAR’a teveccüh var”

Parti çalışmaları kapsamında Türkiye’nin 81 ilini dolaşmayı hedeflediklerini söyleyen Yapıcıoğlu, gittikleri her yerde projelerini, çözüm önerilerini halka anlattıklarını ve halktan büyük teveccüh gördüklerini belirtti. Tüm bölgeleri dolaşmayı hedeflediklerini ifade eden Yapıcıoğlu, “Kongreden sonra bir hedef koyduk. Ocak ayının sonuna kadar mümkün mertebe memleketin bütün bölgelerine gideceğiz. Yaptığımız gezilerde sadece şehir merkezlerine gitmedik. İlçelere, beldelere hatta köylere de gittik. Dağın başında birkaç ev kurmuş, orada mevsimlik işçi olarak çalışan insanları da ziyaret ettik. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki şu anda seçmen kitlesinin önemli bir kısmı, vatandaşların önemli bir kısmı daha önce oy verdiği partiler ile arasına bir mesafe koymuş, gittiğimiz bütün bölgelerde bariz bir şekilde göze çarpıyor. Evet yeni bir ses, yeni bir soluk, yeni bir bakış açısı olması hasebi ile HÜDA PAR’ı duymuş olanlar, bizi görünce heyecanlanıyorlar. İnşallah umut olma yolunda HÜDA PAR hedefe doğru emin adımlarla ilerliyor.” dedi.

 “HÜDA PAR ilkelerine uygun olmak şartı ile bir ittifakın içerisinde yer alabilir”

Baraj sitemi ve ittifaklara da değinen Yapıcıoğlu, ittifakları doğal bulduklarını, ilkelerine uygun olmak şartı ile bir ittifakın içerisinde yer alabileceklerinin altını çizdi. Yapıcıoğlu, “Yüzde 10'luk bir seçim barajı var. Çok insafsız, adil olmayan bir baraj. Dolayısıyla yüzde 10'u aşabilir miyim endişesi taşıyan partiler de yine bir ittifak içerisinde yer bulursam, belki mecliste temsil imkânı bulurum yoksa bu sistem bana diyor ki ‘Ya ittifak içerisinde yer al ya da meclis dışında kal.’ Bunlardan dolayı ittifaklar bir anlamda siyasi partilerin zorlandığı bir gerçeğimiz. Bu nedenle biz ittifakların oluşmasını doğal buluyoruz. 2018'in haziran ayında HÜDA PAR olarak 81 ilde adaylarımızı gösterdik, 2 ilde de bağımsız adaylar ile seçime girdik. Herhangi bir ittifakta yer almadık. Peki bu ittifaklar 2 ittifak ile sınırlı kalacak mı 3’üncü bir ihtimal var mı? Elbette var. O da konuşuluyor, mümkündür olabilir. HÜDA PAR olarak şu veya bu ittifaka bir söz vermişliğimiz, bir müzakeremiz olmamıştır önümüzdeki seçimler için. İttifaklarda siyasetin doğasında vardır. HÜDA PAR da ittifaklarda yer alabilir, bu daha önce almadı diye bundan sonra da herhangi bir ittifakta yer almayacak anlamına gelmez. Bir hususun daha altını çizerek söyleyeyim, HÜDA PAR bir lider partisi, bir şahıs partisi değildir ve mutlaka referansını İslam'dan alan, İslam'ı kendisine ölçü etmiş bir parti olarak mutlaka işlerini istişare ile yapmalı ve biz şimdiden kendi tabanımızda, kendi teşkilatlarımıza ittifaklar ile ilgili görüşlerini soruyoruz. Bizim ilkelerimiz vardır, o ilkelere uygun olmak şartı ile bir ittifakın içerisinde yer alabiliriz. Biz bir ittifak içerisinde yer alırız nasıl olursa olsun gibi bir yaklaşım HÜDA PAR’da yoktur. HÜDA PAR’ın ilkelerine ters düşecek herhangi bir ittifakın içerisinde yer almayacağını söyleyebilirim.” ifadesini kullandı.

“HÜDA PAR seçimlere her zaman hazırdır”

Erken seçim iddialarına ilişkin konuşan Yapıcıoğlu, “Biz seçimin hangi tarihte yapılacağı ile çok ilgilenmiyoruz. İster zamanında yapılsın ister zamanından önce yapılsın, biz seçim için hazırlıklarımızı yarın veya birkaç hafta sonra seçim olacakmış gibi birkaç hafta sonra seçim kararı alınacakmış gibi hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bir taraftan memleketi şehir şehir dolaşıyoruz, öbür taraftan teşkilatlarımızı çalışmalarını arttırmaları, bu konuda vites yükseltmelerini söylüyoruz ve biraz önce dediğim gibi sadece genel merkez teşkilatı değil, bütün il, ilçe teşkilatlarımızı halkla daha fazla temas etmemiz gerektiğini söylüyoruz. Seçim olmasa da bu çalışmaları yapmak pozisyonundayız.” dedi.

“Basın HÜDA PAR’ı yeterince görmüyor”

Basının partinin HÜDA PAR’ın sesini duyurmadığını dile getiren Yapıcıoğlu, “Evet, basın HÜDA PAR’ın sesini yeterince duyurmuyor. 2014 seçimlerinde en yüksek oyu aldığımız Muş'un Korkut ilçesinde pek çok özel televizyon kanalı sonuç kısmını yayınlarken, en yüksek yüzde 50 küsur oy alan bir parti var onun ismini yazıyor, yüzde 40'ın üzerinde oy alan ikinci parti durumundayız, çok büyük olmayan bir farkla belediye başkanlığını kaybetmişiz ama bizden sonra en yüksek yüzde 6 civarında bir oy almış partinin ismini yazıyor hatta bağımsız aday yok, bağımsızlar diye sıfır yazmış ama HÜDA PAR’ı yazmamak için sanki özel bir çaba içerisinde olmuş. Devletin kanalı olan TRT, yine HÜDA PAR'ın ilk üçe girdiği yerlerde sadece oy oranını yazmak suretiyle ismini telaffuz etmeden, logosunu da tabelada göstermeden haber yaptı ve seçim sonuçları yayınlandı. HÜDA PAR'ın dörtte biri kadar oy almayan bazı partilerin yetkilileri, farklı farklı kanallarda boy gösteriyorlar. Ülke meseleleri ile ilgili ya da basının gündeminde olan tartışma konuları ile ilgili kendi partilerinin görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyorlar, fakat bu konuda ekranlarını HÜDA PAR’a açma konusunda isteksiz olanlar var.” ifadelerini kullandı.

 

“Çözüm sürecindeki önerilerimiz dikkate alınmadı”

“Biz başından beri söylüyoruz PKK meselesi ayrı, şiddet meselesi ayrı ama öbür taraftan Kürd meselesi de ayrı bir mesele ama bunu ayrıştırırsanız doğru olmaz.” diyen Yapıcıoğlu, çözüm sürecinde yaptıkları önerilere dikkat çekti. Kürd meselesinin çözülmesini istemeyen odakların varlığına dikkati çeken Yapıcıoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu: “Biz o zaman da dedik ki devlete göre Kürd meselesi bir şiddet, terör ve kısmen de ekonomik, geri kalmışlık meselesidir. Ama aslında sorun bundan ibaret değildir. Evet böyle bir sorunumuz var ama Kürd meselesi bu değildir. Kürd meselesi başka bir şey ve biz şöyle tarif etmiştik. Demiştik ki hakikati, hukuku olmayan ve bu nedenle de sözde kalan kardeşliğin tahakkuk edilmemesi. Eğer bu mesele bu şekilde anlaşılırsa, yani kardeşliğin edebiyatı yapılmaktan vazgeçilir, bu işin hukukunun tahakkuk etmesi isteniyorsa, bozulmuş olan birliğin yeniden tesis edilmesi isteniyorsa, her şeyden önce adaletin teslim edilmesi gerekir. Nedir adalet? Kendinize istediğinizi kardeşinize de isteyeceksiniz, sana yapılmasını istemediğin bir şeyi kardeşim dediğine de yapmayacaksın. Çok basit bir tarifle aslında anlamak, kavramak veya ne yapılması gerektiğini öğrenmek kolaydır. Ama ısrarla bir tarafa getiriliyor. O adına çözüm süreci dedikleri çatışmasızlık sürecinde, biz yapılan temel yanlışları söyledik. Bir tanesi de bu muhatabiyet meselesi ve şimdi bu mesele bir hak hukuk meselesi ise gerçekten bir hukuk oluşturmak, o hukuku icra etmek ve bu şekilde kardeşliği tesis etmek, adaleti tesis etmek ise o zaman sizin muhatabınız şu veya bu kişi değildir. Sizin muhatabınız o hakka sahip olan, o hakkı talep eden herkestir. Bir şey daha; dedik ki eğer bir şey temel haklardansa, bunu birileri tarafından talep edilmesine de gerek yoktur. O zaten onun hakkıdır. Yani ‘ben bu hakkı istiyorum’ demesine de gerek yoktur. İlaveten dedik ki, eğer temel haksa, siz bunu pazarlık konusu yapamazsınız, birileri ile bunu müzakere edemezsiniz, bunu şarta da bağlayamazsınız. Birinin elinde silah var diye ‘sen silahını bırakmazsan, ben bunların haklarını vermem’ diyemezsin ya da o hak talebinde bulunan vatandaşlara, elinde silah olmayan vatandaşlara, ‘sen bu hakkı talep ediyorsun ama falanlar elindeki silahı bırakmadan ben bu adımları atmam’ diyemezsiniz, dememelisiniz. Süreç böyle işletildi. Şu anda da aynı şey. O zamanda söyledik, şimdi de söylüyoruz, eğer siz meselenin sadece silah, şiddet, çatışma boyutunu sona erdirmek istiyorsanız, elinde silah bulunan kişilerin hangi şartlarda silahlarını bırakacaklarını onlarla konuşabilirsiniz ama o kadar. Bunları söyledik ama dediğim gibi birileri doğrudan doğruya, birileri dolaylı olarak aynı şeyi söylüyor. Diyor ki ‘Bu sorun PKK’nin elindeki silah meselidir. Biz bu silahları ellerinden alırsak, mesele çözülecek.’ Biz de şunu söylüyoruz, eğer siz Kürd meselesini çözmezseniz, PKK bir sebep değildir, PKK bir sonuçtur. Sorunun çözümsüz kalmasının sonucudur. Yarın, bir gün PKK biter ya da kendi kendini feshederse de bu sorun çözümsüz kalmaya devam ederse de başka bir şeyler türemeye başlar, başından beri bunu söylüyoruz. Ama hala daha bunlar duymak istemiyor, görmek istemiyor, belki kolay geliyor ya da bu sorundan beslenen bazı odaklar, bu yönde ciddi anlamda çözüme yönelik adımlar atılmasını istemiyorlar ve engeller oluşturuyor.”

“Toplumu kutuplaştıran adımlara müsaade edilmemeli”

Üzerinde “Kürdistan” yazılı şapkaları sipariş üzerine bastıran bir fabrikanın basılarak şapkaların yakılmasının kabul edilemez olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, bu tip hareketlerde bulunan kişilerin soruşturma selameti açısından görevlerinden de el çektirilmesi için İçişleri Bakanlığına çağrıda bulundu. Yapıcıoğlu, “Elbette bunun tasvip edilebilecek tarafı yok. Diyoruz ki bu yapılan şey aslında bu topluma yapılan çok büyük bir kötülüktür. Milliyetçilik adı altında güya kendi milletine, kendi memleketine hizmet ettiğini düşünüyor olabilir ama bu millete de ihanettir devlete de zarar verir, toplumsal birlikteliği de ciddi bir şekilde zarara uğratır. Bu sağlıklı bir ruh hali değildir. Şimdi orası uluslararası meşruiyeti olan, kabul görmüş, Irak anayasasına göre kurulmuş bir Kürdistan Bölgesel Yönetimi mi? Oranın bir parlamentosu var mı? Oranın bir başbakanı, cumhurbaşkanı var mı? Evet. Türkiye orayı tanıyor mu? Evet. Orayla ilişkileri var mı? Evet.  Oranın cumhurbaşkanı buraya geldiğinde veya oradaki herhangi bir siyasi resmi görevli buraya geldiğinde bir devlet görevlisi olarak karşılanıyor mu? Evet. O zaman sorun ne? Zihniyet. Bizim çağrımız şudur, netice de birileri toplumu kutuplaştırıyorsa veya toplumsal bir çatışmanın zemini hazırlamaya çalışıyorsa, bu suçtur, savcılar sadece iktidar sahibi olanların ya da kendini memleketin sahibi zannedenlerin rahatsız olduğu fiilleri soruşturmak ile görevli değiller. Kanunlar çizmiş olduğu çerçeve içerisinde suç işleyen kimse, savcının görevi onu soruşturmaktır ve buda ciddi anlamda bir suçtur. İçişleri Bakanlığına da buradan çağrımız, bu tip hareketlerde bulunan kişilerin soruşturma selameti açısından görevlerinden de el çektirilmelidir. İçişleri Bakanlığının mutlaka olaya el atması gerekir, kendi memleketi olarak Trabzon da bu olay olmuştur.” çağrısında bulundu.

“Yeni anayasa ile ilgili adımlar atılmayacak gibi görünüyor”

Yeni anayasaya ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, şunları kaydetti: “Yeni anayasa ile ilgili adımlar atılmayacak gibi görünüyor. Yeni anayasa ile ilgili partimizi kurduğumuz 2012 yılından beri bu meseleyi gündem ediyoruz ve bu toplumun böyle bir talebi olduğunu sürekli dillendiriyoruz. Bunu zaman zaman kamuoyu ve basının gündemine getirmeye çalışıyoruz. Başarılı olabiliyor muyuz? Basın böyle söylediğimizi yazıyor yeni anayasa ile ilgili ama neticede yeni anayasayı yapım konusunda belki en büyük sorumluluğu üstlenmesi gereken siyaset kurumu bu anlamda elini taşın altına koymuyor. Kime sorarsanız 1982 cunta anayasasından şikayetçi. Bu anayasa değişmeli, bu bir cunta anayasadır. 12 Eylül darbesini yapan insanları yargılayıp müebbet hapis cezasını verenler veya onların yargılanmasına yeşil ışık yakanlar, onların yapmış olduğu anayasa ile idare edilmekten çok rahatsız görünmüyorlar. Anayasa nasıl yapılır? Toplumsal bir sözleşme ise toplumsal bir mutabakat gerekir. Eğer bir sosyal sözleşme ise anayasa toplumun her tarafını kucaklayacaksa, toplumun her kesiminin temsilcileri bir masa etrafında bir araya gelmeli, bir anayasayı nasıl yapabileceklerini tartışabilmeli. Yeni anayasa yapım süreci aynı zamanda siyasi partiler için bir samimiyet testidir. Fakat maalesef siyasi partiler bu samimiyet testinden geçemediler. Biz samimi bir şekilde diyoruz ki herhangi bir şart koymadan elbette bizimde kırmızı çizgilerimiz var herkesin olduğu gibi ama diyoruz ki o kırmızı çizgiler cepte dursun, masanın üstünde değil. Şimdiden ortaya koyup, bu işi çözümsüzlüğe sürüklemeyin. Gelin oturalım herkesin kırmızı çizgisi farklı farklı olabilir, herkesin talebi de farklı olabilir ama ortak nokta nerede buluşabiliriz onu konuşalım." dedi.

 

“Türkiye'nin enflasyon sepeti ile vatandaşın mutfak sepeti arasındaki fiyat farkı çok bariz bir şekilde görülüyor”

Türkiye’de ekonominin gidişatına da değine Yapıcıoğlu, “Sorun eğer marketlerden kaynaklıyorsa ya da marketçiler çok kazandığı için veya sürekli karına kar katmaya çalıştığı için hayat pahalılığı var dersek, evet marketleri denetlemek veya raf fiyatlarını denetlemekle mümkündür. Fakat zamların sebebi o değil ki. Zamların pek çok sebebi var. Peş peşe sebepleri sayabiliriz ama bazı marketlerin fahiş kar elde etme isteği belki sonuncu sırada gelir ya da 8'inci, 10’uncu sırada gelir. Sebepler çok başka. Aylardır söylüyoruz çok uzun bir süredir tüketici enflasyonu, üretici enflasyonunun yaklaşık olarak yarısı, bu çok sürdürülebilir bir şey değildir. Türkiye'nin enflasyon sepeti ile vatandaşın mutfak sepeti arasında ki fiyat farkı çok bariz bir şekilde görülüyor. Mutfaktaki enflasyonun gıda sektörü üzerinde ki enflasyonun çok üzerinde olduğu bellidir. Bu fiyat artışlarının pek çok sebebi var. Siz bu faiz sistemini, kapitalist ekonomi sisteminin boyunduruğunu kırmazsanız, israfı önlemezseniz, borçlanmaya devam ederseniz, üreticinizi desteklemezseniz, fiyatlar biraz yükseldiğinde ithalata müracaat ederseniz, girdi maliyetlerini aşağı çekmezseniz, enerji bağlamında fiyatları aşağı çekmezseniz, hayat pahalılığı şikayetleri devam edecek, gelir dağılımındaki adaletsizliği önlemezseniz, vergi yükünün dağılımında da adaleti gözetmezseniz, vergi yükü yine fakir fukaranın sırtına binerse ama memleketin gelirini de sınırlı sayıda insanlar kendi aralarında bölüşürse, toplumsal huzuru da kaybederiz.” uyarısında bulundu.

“Neye göre güvenlik soruşturması yapılıyor?”

Güvenlik soruşturmasının hak ihlallerine neden olduğunun altını çizen Yapıcıoğlu, şunları söyledi: “Bununla ilgili daha önce açıklamalar yaptık. Bu sadece güvenlik soruşturması nedeni ile ataması yapılmayan kişilerin düştüğü durumdan çok daha vahim bir durum. Yani hak ihlali anlamında. Çünkü sınavı kazanan ama güvenlik soruşturması ile ataması yapılmayan kişi, benim sicilimde herhangi bir şey yok nihayetinde ben memurum bu bir hak ihlalidir diye idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir, kuralı gereğince mahkemeye gidip, hakkını arayabiliyordu ve çoğu sefer yargıdan olumlu sonuçlar alarak belki o hakkettiği atamayı mahkeme kararı ile alabiliyordu, gidip görevinin başında işini yapabiliyordu ama şimdi o yolda kapandı. Güvenlik soruşturmasından daha beter bir durum var. Böyle ucube bir durum var. Peki kim geçiyor? Gerçekten biz duyuyoruz eğitim camiasından. Aslında okullara sokulmaması, çocuklar ile temas etmemesi gereken o kadar çok bozuk insan. Çocukları eğitmesi gerekirken, onları sapıttıran, yoldan çıkaran kişiler, güvenlik soruşturmalarına takılmıyorlar ama gerçekten mesleğini aşkla şevkle çokta iyi öğrenci yetiştiren, bazı insanlar birilerinin hoşuna gitmediği için bu mülakatlardan geçemiyor. Birde buna bakmak lazım. Gerçekten bu güvenlik soruşturmalarını hangi bilgi üzerine bina ederek yapıyorlar. Yakın bir geçmişte 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Ondan sonra eğitim, istihbarat, askeriye ve polis teşkilatında, yargıda olmak üzere pek çok kurumda tabiri caizse temizlikler yapıldı. FETÖ ile irtibatlı diyerek yüz otuz binin üzerinde insanın memuriyetten ilişiği kesildi. Dönemin İçişleri Bakanının yapmış olduğu açıklamaya göre, emniyet istihbarat şube müdürlerinin yüzde 100'ü, emniyet istihbarat polislerinin yüzde 80 küsuru, falanca şubedeki memurların yüzde 30-40'ı, vali ve kaymakamların bilmem kaçı bunlar iltisaklı diye görevden ilişkileri kesildi. Hakim ve savcıların üçte biri görevden alındı. Bunların bir kısmı tutuklandı, örgüt üyesi olarak cezalandırıldı. Şimdi siz emniyet istihbaratı başta olmak üzere, istihbarat teşkilatlarında çok önemli bir şekilde kadrolaşmış, bir grubu terör örgütü olarak ilan ettiniz, onlarla irtibatı olan kişileri de görevden el çektirdiniz, peki onların yazmış olduğu notlarla siz hala neyin güvenlik soruşturmasını yapıyorsunuz? Devletin yazılı bir hafızası var, o hafızanın önemli bir kısmını da bunların hard diskleri kaçırıp, yurt dışına götürdüler. Peki sana yem olarak bıraktıkları, sana zarar verecek veya onların kendilerine zararlı gördükleri kişileri bertaraf etmek için bıraktıkları bilgiler olmadıklarını nerden bileceksiniz? diyerek olayın vahametine dikkat çekti.

İlgili Haberler