25 Temmuz 2025 gecesi, kendilerini “Demir 17” olarak adlandıran bir grup genç, Mısır Devlet Güvenlik Teşkilatı’na bağlı Ma’sara polis karakolunu bastı. Güvenlik personelini saatlerce alıkoyan bu eylem, 2013’te Abdel Fattah el-Sisi’nin iktidara gelmesinden bu yana benzeri görülmemiş bir olaydı.

Sosyal medyada yayılan görüntüler, olayın sadece bir devlet binasına saldırıdan ibaret olmadığını; aynı zamanda, Sisi rejiminin Gazze’deki insani krizde israile hizmet ettiği algısıyla halkın öfkesinin kaynama noktasına ulaştığını gösterdi.
Mayıs 2024’te israilin Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını ele geçirmesinden bu yana, Gazze’de açlıktan özellikle çocuklar başta olmak üzere çok sayıda insanın yaşamını yitirdiği bildiriliyor.

Mısır yönetimi kapının kapalı olmasından sorumlu olmadığını savunsa da, kapının yeniden açılması için baskı yapmaması, kamuoyunda büyük tepkiye neden oldu. Kuzey Sina Valisi Halid Megavir’in, gazeteci Mustafa Bakri’ye verdiği röportajda ABD’nin baskısı nedeniyle Refah’ı zorla açamayacaklarını söylemesi, bu suçlamaları daha da güçlendirdi.

Telegram kanalı “Ulusun Seli” üzerinden paylaşılan videolarda, gençlerin Ma’sara Devlet Güvenlik ofisine girdiği ve güvenlik görevlilerini alıkoyduğu görüldü. Görüntülerde grup, Refah Sınır Kapısı’nın kapalı kalmasını ve Gazze’ye yardım toplayan aktivistlerin tutuklanmasını kınadı.

Grubun baskını, karakoldaki zayıf güvenlikten faydalanarak cuma namazı sırasında gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Sızdırılan belgelerde, Mısır’ın “güvenlik denetimi” kapsamında belirli kişilerin düzenli olarak karakollara gidip imza verdiği ve bu ziyaretler sırasında Devlet Güvenlik ofisine erişimin mümkün olduğu bilgileri yer aldı.

MEE'nin haberine göre sızan belgelerde, Müslüman Kardeşler’le ilişkili olduğu iddia edilen kayıp kişilerin ve mevcut tutukluların isimleri de yer aldı. Bunlar arasında “Helvan Tugayları” davasında adı geçen ve Şehab İnsan Hakları Merkezi’nin 2024 raporunda zorla kaybedildiği bildirilen isimler de bulunuyordu. Bağımsız doğrulama girişimi The FactCheckar, bazı isimlerin gerçek olduğunu teyit etti.

Mısır İçişleri Bakanlığı hızla bir açıklama yaparak görüntülerin sahte olduğunu ve Müslüman Kardeşler’in yönettiği bir komploya ait olduğunu iddia etti. Ancak sızdırılan belgelerin içeriğiyle ilgili hiçbir açıklama yapılmaması, rejimin bu gelişme karşısında çaresiz kaldığı yönünde eleştirilere neden oldu.

“Ulusun Seli” kanalından yayınlanan bir sonraki videoda, kanlar içinde ve yırtık giysilerle görülen gençlerden biri, terörist olmadıklarını, sadece ses çıkarma amacıyla boş bir ses tabancası kullandıklarını ve karakoldaki memurlara zarar vermek istemediklerini söyledi. Ancak bu açıklamadan kısa süre sonra kanal sessizliğe büründü ve tüm içerikler silindi. Bu durum, kanalın güvenlik güçlerince ele geçirilmiş olabileceği veya yöneticileri tarafından kapatılmış olabileceği şüphesini doğurdu.

Kanal kapanmadan önce yayımlanan sesli bildiride, operasyonun sorumluluğu “Ahmed Abdülvehhab ve Muhsin Mustafa” adlı kişilerce üstlenildi. Herhangi bir siyasi oluşuma bağlı olmadıklarını belirten grup, kendilerini “Ömer bin Hattab ve Amr bin As’ın mirasçıları” olarak tanımladı. Amaçlarının, Gazze’deki soykırımın sona erdirilmesi ve Mısır halkına uygulanan baskının kaldırılması olduğunu vurguladılar.

Muhabir: Huseyin Gizli