Bir oda düşün. Kadın ve çocukların sığındı bir okulun üzerine bomba atılacak. Komutanlar bu iş için toplanmış. Sen de o odadasın. Onların içtiği kahveden içiyor, esprilerine gülüyorsun.
Önündeki dev ekranda, drondan çekilen canlı bir görüntü var. Görüntüde bombanın düşeceği okulun çatısı. Ve buum…
Siyonistler kadın ve çocukların katledilişini neşeyle kutluyor, sen de onların bu sevincine ortak oluyorsun.
Hemen ardından kendi ülkene dönüyor ve televizyonlardan yayınlanacak bir video kaydında şunları söylüyorsun: “Soykırımcı İsrail, döktüğü kanda boğulacak. Filistinli masumların yanında durmaktan ne pahasına olursa olsun asla vaz geçmeyeceğiz” Tam olarak bunları söylüyorsun çünkü sen halkı Müslüman olan bir ülkenin üst düzey komutanlarından birisin.
Ortadoğu’nun karanlığa bürünmüş kuytu bir köşesinden loş bir ışık süzüldü. Bu ışık bize münafıklığın anatomisini çizdi:
İran’ın kuzey israildeki Meron askeri üssüne düzenlediği saldırıda ölen iki Faslı subayın kimliğiyle birlikte, İslam dünyasının bir başka büyük utancı daha gün yüzüne çıktı: Müslüman ülkelerden bazıları, Filistin halkının kanı daha kurumadan, gizliden gizliye komutanlarını israile gönderiyor…
Evet, yanlış duymadınız.
Kudüs için gözyaşı döktüğünü iddia eden, Gazze için dualar okuyan bazı İslam ülkelerinin generalleri, israil ordusuyla ortak operasyonlarda yer alıyor. Üstelik bu subaylar, İran'ın füzeleriyle vurulmasa kimsenin haberi bile olmayacak... Bugün Fas ordusunun subayları açığa çıktı, peki ya israilin diğer “sessiz” ortakları nerede?
Bu, yönetici kesimin kendi halkına İhanetinin en bariz örneğidir.
Mesele yalnızca diplomatik çifte standart değil. Bu açık bir ihanettir. Kendi halkının inançlarına, değerlerine, yıllardır kanı dökülen Filistin davasına ihanettir. Bu tür yöneticiler artık “halkını temsil eden” bir iktidar değil, israile zımmen hizmet eden taşeron yapılardır. Kalbi halkıyla birlikteymiş gibi yapıp, kılıcını Siyonistlere teslim eden bir iktidar modeli, bağımsız değil işgal altındadır.
Halkı israile Boykota Yönlendirirken, Askerini israile Yardıma Göndermek
Ne ironi ama
Bugün Avrupa’da, Latin Amerika’da, hatta bazı Hristiyan ülkelerde Siyonist malları boykot ediliyor. Parlamentolarda israile silah satışı tartışma konusu ediliyor. Ne yazık ki aynı dönemde bazı Müslüman ülkelerin generalleri, israil üslerinde eğitim alıyor, tatbikat yapıyor, operasyonlara katılıyor. Bu tablo yalnızca siyasi değil, ahlaki bir çöküştür. Bu tablo, ümmetin yöneticiler eliyle esaret altına alındığının resmidir.
Küresel Sistemin Esareti Altında Yöneticiler
Bu durum, Müslüman ülkelerden bazılarının başındaki yönetimlerin halklarına değil, küresel çıkar merkezlerine hizmet ettiğini göstermektedir. Gazze’de her gün çocuklar açlıktan ölürken, onların yardımına koşmak yerine, soykırımı işleyen ordularla işbirliği yapan bir yönetim İslam’ı değil, zulmü temsil eder.
Peki böylesi acınası bir durumda “İslam İşbirliği Teşkilatı” ne yapıyor.
Ne yaptığını biz söyleyelim. Susmayı ve sessiz kalmayı kurumsallaştırıyor ve şunu söylüyor: Madem susacağız, hep beraber ağız birliğiyle susalım. Madem hiçbir şey yapmayacağız, hep birlikte yapmayalım. Bu ayıbı ve utancı paylaşalım. Halklarımıza, “Bakın hiçbiri bir şey yapmıyor, bizim elimizden ne gelir ki” deme yüzsüzlüğünü bulalım.
Peki Çözüm Nerede
Cevap çok ama çok basit. Çözüm halkta. Devletler halkın kitlesel taleplerini görmezden gelemez. Çünkü devleti devlet yapan o halkın iradesidir.
Eğer halklar susmazsa…
Eğer halklar bu oyunu içselleştirmezse…
Eğer halklar, rahatım bozulmasın da inanmış gibi yapıp sorumluluğu üzerimden atayım demezse…
Eğer halklar sıranın kendilerine gelmesini beklemektense harekete geçmeyi tercih ederse…
Devlet de halka uymak zorunda kalır.
Çünkü unutmayın: “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” (Hadis-i Şerif)