HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu konuk olduğu televizyon programında sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Silahların susması gerektiğini ifade eden Yapıcıoğlu, sürecin “PKK'nın tasfiyesi ve kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesi” olarak adlandırılabileceğini belirtti.

Şiddetten en fazla Kürt halkının mağdur edildiğini kaydeden Yapıcıoğlu, “Süreç sadece tasfiye ile bitmemeli, sürecin etkisiyle PKK'nın henüz kurulmadığı yıllarda da pek çok yanlış nedeniyle kardeşliğe zarar veren bazı uygulamalar olmuştur. Bunların sonuçlarının ortadan kaldırılması ve bolca edebiyatı yapılan kardeşliğin hukukunun tesis edilmesi için adımlar atılması gerekir.” şeklinde konuştu.

Kürtler Bu Devletin Kurucu Unsurlarındandır

“Kürtler ile Türkler bu devletin asli kurucu unsurlarıdır” diyen Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı: “İmparatorluk bakiyesi topraklar üzerinde yaşayan pek çok halk, dünya savaşından sonra ayrıldı. Farklı farklı devletler kurdular. Ama Kürtler, Türklerle beraber Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdular. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ise varlıkları inkâr edildi, dilleri yasaklandı, çok ciddi yanlışlar yapıldı ve büyük acılar yaşandı. Evet, acıların üzerinde gelecek inşa edemezsiniz. Fakat siz geçmişi, geçmişte yapılan yanlışları iyice tespit etmelisiniz ki bu yanlışlar tekrar etmesin. Sonuç itibariyle eğer Kürt’ü de Türk'ü de yaratan, inananlar kardeştir diyorsa Kürt’e de Türk'e de buna itiraz etmek yaraşmaz. Bunun gereğini yerine getirmeleri gerekir. Bin yıldır kardeşçe bu topraklarda yaşayan iki farklı kavme mensup insanların en sağlam temeli ortak inancımızdır. Bin yıl daha bizi birlikte yaşatacak, bizi kardeş kılacak olan şey de budur.”

Sorunların Çözümünde Ön Şart Aranmamalı

PKK’nın tasfiyesiyle ilgili Meclis’te kurulan komisyonun çalışmaları hakkında da bilgilendirmede bulunan Yapıcıoğlu, “Bizim sorunlarımız çok. Sorunların herhangi bir tanesini diğerinin önünde bir engel olarak görmeyelim ya da diğerinin çözülmesi ile ilgili olarak bunu bir ön şart olarak ileri sürmeyelim. Sorunlarımızı belki biz parçalara bölebilirsek parça parça çözeriz. “ değerlendirmesinde bulundu.

Silah Bırakanlar İçin Yasa Hazırlığı

Silah bırakan örgüt mensupları için bir kanun teklifi hazırlıklarının olduğunu belirten Yapıcıoğlu “Onu diğer partilerle de paylaşmayı düşünüyoruz. Cezaevindekilerin durumu ne olacak? Silah bırakanların durumu ne olacak? Eyleme karışmış olanların durumu ne olacak? Karışmamış olanların durumu ne olacak? Yani elinde kan olan, tetik çekmiş olan kişilerin durumuyla örgüte katılmış ama hiçbir suça bulaşmamış, kan dökmemiş kişilerin durumunun arasında mutlaka bir tefrik yapılması, bir ayrım yapılması gerekiyor. Bizim hazırladığımız taslakta silah bırakıp gelen eğer suça bulaşmamışsa onun için ne yapılacağı, suça bulaşmışsa ne gibi bir prosedür uygulanacağı düzenleniyor. Böylece o belirsizlikler de ortadan kalksın. Ama bunun uygulanması da ilgili kurumların sahada silah bırakmanın ve fesih kararının fiilen uygulandığı teyit ve tespitine bağlı olsun. Yıllarca elinde silahla dolaşmış çok sayıda suça bulaşmış birinin hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak gezdiğinde bunun oluşturacağı psikolojik ve sosyal kırılmaları da hesaba katmak lazım.” dedi.

Hukukun Üstünlüğü ve Adil Yargılanma Hakkı Vurgusu

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi ile ilgili meseleye ilkesel yaklaştıklarını ifade eden Yapıcıoğlu, “Mahkemenin, önüne gelen dosyada karşısındaki kişinin sosyal konumuna göre ya da ekonomik durumuna göre ya da başka bir statüsüne göre cezalandırma veya cezalandırmama gibi bir pozisyona asla gidilmemesi lazım. Anayasa Mahkemesi bir karar veriyorsa vermiş olduğu karar hem idari makamları hem de yargı makamlarını bağlar. Eğer siz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olmuşsanız ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini de kabul etmişseniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin vermiş olduğu bir ihlal kararı varsa o ihlal kararının da gereğini yerine getirmeniz gerekiyor. Uzun süreli tutukluluk bir insan hakkı ihlalidir. Şimdi bütün bu ilkeleri ortaya koyduktan sonra herkes şundan emin olsun ki bunun kimlerle ilgili olduğu konusunda benim için zerre fark yoktur. Ama Türkiye'de maalesef mesele tartışılırken gariban birisi, sıradan bir vatandaşla meşhur birisi arasında çok ciddi bir fark var. Türkiye'de 400.000 insan cezaevinde hükümlü veya tutuklu olarak bulunuyor ama kamuoyu 4 kişiyi tartışıyor. Hiç kimseye ne ayrımcılık ne de ayrıcalık olmamalı. Hiç kimse hak ettiğinden fazla bir gün bile cezaevinde kalmamalıdır. Ben ne karşı olduğumu ne de hemen tahliye edilmesi gerektiği konusunda bir cümle kurmadım.” değerlendirmesinde bulundu.

Sosyal Linç ve Çifte Standart Eleştirisi

Daha önce AHİM’in verdiği benzer kararlarının ardından cezaevinden çıkan kişilere sosyal linç uygulandığını da hatırlatan Yapıcıoğlu, “Daha önce farklı siyasi düşüncede olan ve benzer durumda olup tahliye edilenler oldu. Bugün koro halinde tahliye edilmeleri gerekir diyenlerin yine koro halinde ‘falanlar serbest bırakıldı, katiller sokakta dolaşıyor’ diye tantana yaptıklarına da şahit olduk. Biz buna rağmen kim ne yapmış olursa olsun ilkeli duruşumuzu muhafaza ediyoruz.” şeklinde konuştu.

Suriye Kürtlerine Statü Tartışması: “Neden Şam Kürt'ün de başkenti olmasın?”

Suriye’deki gelişmelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “Suriye'deki Kürtlerin şimdiye kadar kimliği bile yoktu. Esad döneminde onların önemli bir kısmı ‘ecnebi’ kabul ediliyordu. Bir nüfus cüzdanları, bir kimlik kartları bile yoktu. Şu anda vatandaş olmaları bile bir statüdür. Suriye'deki insanlar kendileriyle ilgili kararları kendileri verir. Biz onların adına karar verme hakkını kendimizde görmüyoruz. Fakat şunu söylüyoruz; mesela niçin Suriye Arap Cumhuriyeti deniyor? Suriye'de yaşayanlar sadece Araplar değil ki. Orada Kürtler var, Türkmenler var. Farklı farklı etnik kökenlere farklı inançlara mensup insanlar var. Niçin Suriye Arap Cumhuriyeti? Neden Şam oradaki Kürt'ün de başkenti olmasın? Niçin oradaki Kürt, yönetimden bir pay almasın? Ama ‘Kürt orada bir statü sahibi olursa ya da bir hak sahibi olursa bizim de buradaki Kürtlerle başımız belaya girer’ düşüncesi yanlış bir düşüncedir. Irak'taki Kürtler de bizim kardeşimizdir. Suriye'deki Kürtler de bizim kardeşimizdir. Biz onların da hakkını, hukukunun savunucusuyuz. Samimi bir şekilde bunu söyleyip bunu sahada da pratik olarak gösterirse bu Türk için de Kürt için de Arap için de iyi olur.” dedi.

Muhabir: ABDULSELAM ALTUN