Ülkesi olmayan insanlar: Çeçen Mülteciler
Riyad Makaev / Doğruhaber
Bölgede güvenlik sıfıra inmişti. Gözaltılar, kaçırmalar, işkenceler… Halk perişan, yaşamak için çırpınıyordu. Derken göç dalgası başladı. Onlarca anne kaçak yollarla Avrupa’ya geçmeye çalışırken dağlarda çocuklarıyla donarak öldü. Sonuçta yüzbinlerce çeçen dünyanın farklı ülkesine dağıldı. Gittikleri ülkelerde de rahat bırakılmadılar. Çünkü onların bir vatanı yoktu
Çeçenistan bir zamanlar şehitlerin diyarı olarak bilinirdi. Müslümanlar bugün nasıl Filistin, Mısır, Suriye için seferber olup mitingler yapıyorsa, Çeçen mücadelesini desteklemek için de aynı şekilde sokaklara dökülürlerdi. Ne olduysa, Çeçen meselesi yavaş yavaş gündemden çıktı. Peki, Çeçen sorunu çözüldü mü? Yoksa halen devam ediyor mu? Çeçenistan’dan çıkmak zorunda kalan mültecilerin durumu nedir? Bu mültecilerin durumu nedir ve hangi ülkelere sığınmışlar, nerelerde yaşarlar? Çeçenistan’daki mücadele nereye geldi ve mücahitlerin sayısı ve yaşamları nasıldır? İşte tüm bunları anlatan iki bölümden oluşan özel Çeçen dosya yazı dizisinde bir zamanlar Müslümanların gururu olan Çeçenlerden söz edeceğiz.
Bilindiği üzere, Rus–Çeçen savaşı 20. yüzyılın sonlarında başlayarak 21. yüzyılda da devam etti. Şeyh Mansur’dan başlayan bu şanlı mücadelenin son sancağını şehit Cevher Dudayev 1991’de devralmıştı. Halk topyekûn, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kendi lideri etrafında toplanmış ve bağımsız bir devlet ilan etmişti. Artık Çeçenler kendi ülkesinde kendi kanunlarıyla örf ve âdetiyle yaşamayı seçmiş ve bir İslam Cumhuriyetini kurmaya adım atmışlardı. Ancak bu sevinç fazla devam etmedi.
Tüm dünyanın korkudan titrediği kızıl ordu, dünya haritasında bile gösterilemeyen küçücük Çeçenistan’a 1994’te tüm gücüyle saldırdı. O zamanların, teknolojisi bugünkü gibi gelişmiş değildi. Facebook, Twitter, Messenger gibi sosyal iletişim ağları yoktu. Gidebilen gazeteci bölgeye giderdi ve geri dönünce gördüğü vahşeti ve savaşı kanal kanal gezerek anlatırdı. Bu gazeteciler bile kahraman olarak karşılanırdı.
İKİ YILDA 250 BİN İNSAN KATLEDİLDİ
Acımasız kızıl ordu, deyim yerindeyse taş üstünde taş bırakmıyordu. İki sene devam eden savaş sırasında 250 bin civarında insan katledildi. Binlercesi sakat kaldı. Rus askerin pis ayağının girmediği tek ev kalmamıştı. Tecavüzler, işkenceler, kaçırmalar, fail-i meçhul cinayetler, çocuk ticareti, organ ticareti ve neler neler yapılmadı ki bu küçücük ülkede. Ancak, yüce Allah(CC), Hz. Muhammed(SAV)’in ümmetinden bir parça olan Çeçen halkına, gördüğü bu acıları ve verdiği şehitleri ve Çeçen annelerinin sabrı karşılığında bir zafer bahşetti. Tüm halk tek vücut olup kızıl orduya karşı koymuştu. Allah(CC) mazlum annelerin duasını kabul etmişti. Bu zafer sarhoşluğunu yaşayan Çeçen halkı, yanı başında tekrar toparlanıp saldırmaya hazırlanan Rusları görmediler. Elbette bunu gören ve haykıran insanlar ve siyasetçiler de vardı. Ama ne yazık ki kimse inanmak istemiyordu.
RUSYA ÇEÇEN HALKIYLA OLAN SAVAŞI KAYBETMİŞ REZİL OLMUŞTU
Rusya rezil olmuş, dünyadaki itibarını kaybetmiş ve küçücük Çeçen halkı ile savaşını kaybetmişti. Durur mu Rusya böyle? Ayyaş Yeltsin yerine şimdiki Putin geldi. Babası belli olmayan eski KGB ajanı Putin çok acımasız olacaktı. 1999’da çeşitli senaryolarını gerçekleştirerek tekrar Çeçenistan’a saldırdı. İki sene savaş yaşamış yerle bir olan Çeçenistan, ikinci savaşı yürütecek güce ve birliğe sahip değildi. Üç sene içerisinde Rusya öyle fitneler yapmıştı ki bölgede çeşitli gruplar meydana gelmiş, herkes İslam diyordu, ama herkes farklı İslam’ı anlıyor ve anlatıyordu. Birlik olmayan yerde bereket olmaz ve annelerin duası kabul olmaz!
İkinci savaş çok sürdü senelerce devam etti. Bugün Irak’taki durumla aynı duruma gelindi. Rusya bölgede Çeçenlerden yerel hükümet kurdu ve Çeçenleri kendi aralarında savaştırdı. Çeşitli gruplar birbirine tekfirde bulunarak sorunları daha da büyüttü. Savaş tüm Kafkasya’ya yayıldı. Çok iyi analiz yapıldığı zaman burada da bir Rus oyunu olduğu görülür. Dışarıdan, Batı icadı “Vahhabilik” projesini bölgeye getiren Rusya, bir bakıma insan haklarıyla Rusya’ya az da olsa kendi çıkarları için baskı yapmaya çalışan Batı devletlerini susturuyordu, “Sizler nasıl aşırı radikal dincilerle savaşıyorsanız, benim de aynı sorunum var. Ben de radikallerle savaşıyorum, dine karşı değilim” diyordu.
VE GÖÇ DALGASI BAŞLADI
Bölgede güvenlik sıfıra inmişti. Gözaltılar, kaçırmalar, işkenceler yeniden başladı. Halk perişan ve yaşamak için çırpınıyordu. Artık eski umutları taşımıyordu. Zaferi görmüyorlardı. Halk göç etmeye başladı. İkinci Rus-Çeçen savaşında bağımsız kaynaklara göre 250-350 bin civarında insan öldü. 27 bin civarında 18-25 yaşlarında genç hapislerde halen tutuluyor. 40 bin civarında 0-12 yaş arası çocuk öldürüldü. 50 binin üzerinde çocuk öksüz kaldı. Bölgeden kaçabilen ve daha sonra kaçmaya imkânı olanlar kaçmaya başladılar. Rusya göçe zorladı. Savaşın başında ilk mülteci kafileler Türkiye’ye gelmeye başladı. Türkiye’nin şartlarını görenler Avrupa’ya yol aldılar. 2000 yılının başlarında Avrupa ülkelerine giden mültecilere hemen mültecilik statüsü verildiğini gören Çeçenler, Avrupa’ya akın ettiler. Çeçenistan artık yaşanmaz hale gelmişti. Yerel yönetim ve Rus ordusu Çeçenistan’da tamamen hâkim olmuş, adım atmaya bile izin vermiyordu.
Çocuklarını korumak için yaşam mücadelesi veren halk artık grup grup kaçıyordu. Onlarca anne kaçak yollarla Ukrayna ve Beyaz Rusya sınırlarından “cennet gibi” gördüğü Avrupa’ya geçmeye çalışırken dağlarda çocuklarıyla donarak öldü. Bazen bu vakalar medyada çıkardı. Ancak Rusya her taraftan hazırlıklı olduğu için Çeçenistan konusunda yapılan haberlere ve programlara müdahale ve baskı yapıyordu.
Yaşamak isteyen, savaşın rengini ve kan kokusunu hisseden, yakınlarını kaybeden Çeçenler için Avrupa bir “umut kapısı” olmuştu. Müslüman devletler zaten Çeçenleri mülteci olarak kabul etmiyordu. Bugün Türkiye’nin Suriyeli mültecilere gösterdiği ilgi alaka Çeçen mültecilere gösterilseydi, Avrupa ülkelerinde sorun yaşayan Çeçen Müslüman aileler olmazdı. Çeçenistan’dan yaklaşık 250 bin insan göç etti. Bu sayının çoğu Batı ülkelerinde mülteci olarak yaşıyor. Türkiye’de ve Ürdün’de çok az mülteci bulunmaktadır. Ancak halen bu mültecilerin herhangi bir statüsü veya sosyal hakları bulunmamaktadır.
Avrupa ülkelerine giden Çeçen mülteciler resmi mülteci statüsü alıyor ve tüm sosyal haklardan yararlanabiliyorlardı. Yüz binlerle göç eden Çeçen mültecilerin Avrupa macerası da uzun sürmedi. Her çocuk başına sosyal yardım alan Çeçen ebeveynleri bu durumdan memnun olduklarından kadınlar çocuk doğuruyordu. Avrupa’daki Çeçen ailelerde çocuk sayısı artmaya başlamıştı. Bir Çeçen ailede ortalama 5-6 çocuk var. Ancak, çocuk büyümeye başlayınca okula gidiyor ve o ülkenin yerel dilini kendi dilinden çok daha iyi öğreniyor. Kısacası çocuklar asimile olmaya başladılar. Çocuklarının dil konusu ve din konusunda epey zorlandıklarını gören Çeçenler, şimdi Avrupa’da kendi örf, adetlerine uygun İslami bir hayat için mücadele veriyorlar.
(Devam edecek)