• DOLAR 34.588
  • EURO 36.329
  • ALTIN 2974.946
  • ...
Filistin'in gerçek sahipleri kimlerdir?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Mengirkaon, 7 Ekim'de başlatılan "Aksa Tufanı"nın, 100 yıllık bir işgal ve zulmün karşısında beliren bir hak mücadelesi olduğunu belirtirken, mücadeleyi sadece 7 Ekim'den ibaret görülmemesi gerektiğini vurguladı.

Tarihsel süreçte Filistin'in ne zaman ve kimin elinde daha adil yönetildiğini ve Yahudilerin "Arz-ı Mevdud" isimli bir proje ile kendilerini Ortadoğu ve tüm dünyanın hükümdarı olarak görmenin bir etkisiyle yaşananların gerçekleştiğini ifade eden Mardin Artuklu Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi ve Kudüs ve Filistin Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Sabri Mengirkaon, Yahudilerin Filistin'in sahipleri olmadığını ve gerçek sahiplerinin Filistin'liler olduğunu dikkat çekti.

Filistin coğrafyasının tarihsel süreçte milattan önce bile savaşlara ve fetihlere sahne olduğunu belirten Mengirkaon, Kudüs'ün 3 semavi dinde de kutsal sayıldığından dolayı her zaman gözde olduğunu ifade etti.

"Filistin çok kozmopolitik bir yer"

Filistin'in tarih boyunca çok fazla uygarlığa ev sahipliğini yaptığını belirten Mengirkaon, "Kudüs ve Filistin meselesi modern dönemlerin en önemli meselesidir. Aslında biz 7 Ekim sürecine odaklanmış durumdayız. Ancak 100 yıla yayılmış bir mesele olarak karşımızda duruyor. Biraz geçmişten bahsetmek gerekirse, aslında Filistin çok kozmopolitik bir yer. Suriye, Arap coğrafyası, batısında Mısır ve Levant Coğrafyası bölgesi ve çok sayıda topluluğun bir arada yaşadığı özel bir yer. Bu anlamda oranın ilk yerlilerinin biz Kenaniler olduklarını biliyoruz. Amoritler var, yine Girit Adası'ndan gelen Filistler var. Yine Arabistan'dan gelen Yebusiler var ki Kudüs'ün bir diğer ismi Yebus'tur. Aslında Filistin meselesi binlerce yıla yayılan bir mesele ve bu yüzden meseleyi anlamak için bu işin arka planına bakmak lazım." dedi.

Filistin'in tarihi sürecine değinen Mengirkaon, "Millattan önce Yuşa önderliğinde Yahudilerin Filistin'e geldiklerini ve buradaki Kenanilerle savaştıklarını görüyoruz. Tabi Yuşa'nın önderliğinde bulunan Yahudilerin Şaom bin Kays isminde bir komutanı var. O savaşta ölünce yerine Hazreti Davud geçiyor ve Hazreti Davud orada ilk defa bir Yahudi devletini kuruyor. Kendisinden sonra oğlu Hazreti Süleyman burada hakimiyet kuruyor ve bilindiği üzere orada Süleyman Mabedini inşa ediyor. Tabi milattan önce 900'lü yıllarda Kral Şoşeng önderliğinde Mısır'lılar buraya saldıyorlar ve Yahudi krallığına büyük bir darbe indiriyorlar. Sonra Asur'luları orada görüyoruz. Bunu anlatmamın sebebi aslında Filistin'n antik çağlardan itibaren savaşın merkezi olduğunu görüyoruz. Daha sonra Babil'lileri Hükümdarları Nebuknedzar yada Buhtunnasır'ı oraya saldırdığını ve orayı yahudi devletinden aldığını görüyoruz. Orada bulunan Yahudi varlığına çok büyük bir darbe vuruyor. Bunun üzerine isyan eden Yahudilerinde büyük bir kısmını öldürüyor. Geriye kalan Yahudileri de sürüyor. Daha sonra eşi Yahudi olan Pers kralı buraya geliyor ve yahudilerin geri dönmesine izin veriyor. Roma'lıların eline geçen Kudüs'de yahudilerin isyanını Kral Titus kötü bir şekilde bastırıyor ve Süleyman Mabedini yıkıyor. Son isyanda ise Hadriyanus isyanı bastırıyor ve yahudilerin Kudüs'e girmelerini tamamen yasaklıyor." dedi.

"Topraksız bir halk için, halksız bir toprak"

siyonizmin, Yahudilere toprak arayışında halksız bir toprak aradığını ancak Filistin'i seçerek orada yaşanan halk kitlesini yok saydıklarını söyleyen Mengirkaon, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu 20'nci yüyılın başına kadar Yahudilerin Kudüs'teki son varlığıdır. Daha sonra 632 yılında Müslümanların Hazreti Ömer devrinde orayı aldığını görüyoruz. O zamandan kalan çok meşhur bir Hz. Ömer beyannamesi vardır. Bu beyanname daha sonraki süreçte bütün Müslüman devletlerine örnek teşkil ediyor. Orada daha sonra Emevileri, Abbasileri görüyoruz. Emeviler'in Sultan Abdulmelik döneminde Kubbetüs Sahra yapılıyor. Haçlılar işgal ettikten sonra 1187 yılında nihayet Selahaddin-i Eyyubi'yle Eyyubi ordusu burayı tekrar Müslüman topraklarına katıyor. Sonrasında Selçukluların bir hakimiyeti söz konusu oluyor. Tabi Artuklu'lar da bir hakimiyet kuruyor ki Mardin'in Kudüs ile yakın bir ilişkisi vardır. Artuklu'lar Kudüs'e hakimken oradaki yönetici ekip Kudüs'ten mimarlar ile geliyorlar ve Mardin'i Kudüs'ü örnek alarak inşa ediyorlar. 1517 yılında Kudüs Osmanlı topraklarına katılıyor. 1917 yılına kadar Kudüs barış içerisinde yönetildi. Arka planda ise şöyle bir şey oluyordu. Romalılar yahudileri Kudüs'ten kovduktan sonra yahudiler dünyanın çok farklı yerlerine yayılıyorlar. Bulundukları yerlerde genelde birbirlerinden bağımsız ve dağınık durumdaydılar. Tabi batınında onlara yaklaşımı çok iyi değildi. Her türlü afette, kıtlıkta, yoklukta yahudiler bir şekilde günah keçisi ilan edilip kıyıma uğruyorlardı. Tabi 1800'lerin ortasıdan itibaren bizler Yahudilerin Filistin topraklarına dönüşü görmeye başlıyoruz. Petahtikva denilen ve 1860'larda kurulan bir koloni vardır Filistin'de. 1894'te Alfred Dreyfus olayı gerçekleşiyor ve bu olayla beraber siyonizmin akıl babası olan Theodor Herzl ki Yahudi asıllı Avusturyalı bir gazetecidir yahudilerin bir bir devlet çatısı altında olması gerektiğine dair bir irade ortaya koyuyor. 1897 yılında İsviçre'nin Basel şehrinde bir siyonizm konferans gerçekleştiriyorlar. İlk defa burada 'topraksız bir halk için, halksız bir toprak" anlayışı ön plana çıkıyor."

Konuşmasına devam eden Mengirkaon, "Devlet kurmak için toprak arayışına başlıyorlar. Bu minvalde Arjantin örneği ön plana çıkıyor. Afrika'nın bazı bölgeleri ön plana çıkıyor ama sonuç itibariyle Filistin hem tarihi bağlamda hem de dini bağlamda daha iyi olacağı noktasında daha fazla öne çıkan bir görüş haline geliyor. Tabi bunu yaparken de oradaki yerli halkı göz ardı ediyorlar ve kendilerini aslında şöyle ifade ediyorlar; 'Biz bir çöl arıyoruz, o çöle yerleşeceğiz ve kendi hakimiyetimizi oluşturacağız.' Tabi Theodor Herzl'ın girişimleri Avrupa'da karşılık buluyor çünkü o dönemki devletlerde yahudilerden bir şekilde kurtulmak istiyorlar. İngiliz'lere gidiyorlar ve İngiliz'ler Birinci Dünya Savaşı'nın ekonomik yükünü çekmeleri karşılığında onların bu teklifini kabul ediyorlar. 1917 yılında Filistin coğrafyası Osmanlı'nın elinde çıkıyor ki aynı yıl Balfour Deklerasyonu yayınlandı. Sonrasında orada bir İngiliz işgali süreci var ve İngiliz'lerin oraya atadığı her memur siyonizm fikirli oluyor ki bu da orada yahudilerin etkinliğini arttırmaya yönelik bir faaliyettir. Daha sonra orada yahudi terör örgütleri kurulmaya başlanıyor. 1947 yılında buradaki sorun Birleşmiş Milletlere havale ediliyor ancak bir sorun üretilemiyor ve 1948 yılının 14 Mayıs'ında hepimizin bildiği gibi işgalci devlet kurulmuş oluyor. Bir sonra yani 15 Mayıs 1948 yılında Büyük Felaket yani 'Nekbe' gerçekleşiyor ve aynı gün İngiliz'ler orayı terk ediyorlar. Bundan sonraki süreçte artık israilliler devlet olmanın meşruiyetine kavuşarak Müslümanlara daha fazla zulm ediyorlar ve parça parça oradaki toprakları ellerinden alarak 'yerleşimci' adı altında kendi siyonist düşüncelerindeki insanları buralara yerleştiriyorlar." ifadesini kullandı.

"Siyonizm ekonomik, siyasi, toplumsal, akademik ve diğer birçok yönü olan bir ekosistem"

Yahudiliğin bir ekosistem olduğunu ifade eden Mengirkaon, olayların 7 Ekim'de başladığını düşünmenin hata olacağını ifade ederek 150 yıllık siyonist planın göz ardı edilmemesi gerektiğini söyledi.

Mengirkaon, "Aslında 7 Ekim'de yaşanan olaylar çok fazla göz önünde ancak biz 7 Ekim'de yaşanan olayların bütün bu sürecin bir halkası olarak görüyoruz. Şunu söylemek gerekiyor, siyonizm bir ekosistem. Bunun ekonomik, siyasi, toplumsal, akademik ve diğer birçok yönü olan bir ekosistem. siyonistler Filistin coğrafyasının Müslümanlardan arındırılması planlarını bundan 150 sene önce yapmışlardır. Bugün yaşananlarda bunun bir devamıdır. Filistin coğrafyası Levant Bölgesi olarak bilinen Akdeniz'in kıyısında bulunan bir yerdir. Çöllerin aksine orası münbit bir arazidir. Aynı zamanda Suriye, Arabistan ve Mısır coğrafyasınada bir geçiş noktasıdır. Yine deniz yolları içinde stratejik öneme haiz bir yerdir. Öte yandan burası dinler açısındanda önemli yerdir. Hem Hazreti Süleyman'ın mabedinden dolayı yahudilik açısından ve El Halil kentinde defnedildiği bilinmektedir. Öte yandan Hristiyanlar içinde önemli bir şehirdir çünkü Hazreti İsa orada doğmuştu ve ilk orada dini faaliyetlerini yürütmüştür. Müslümanlar içinde önemlidir çünkü Müslümanların ilk kıblesidir. Aslında bugün Müslümanların kıblesi olan Kabe ile inşa edilmesi anlamında 10 yıllık bir süreç vardır. Bu anlamda Kudüs her 3 semavi din içinde önemli bir coğrafyadır." şeklinde konuştu.

"İsrail oraya ait bir devlet değil"

İşgal rejiminin Filistin'e ait olmadığını ve er yada geç oraya ait olmayan toplulukların oradan ayrılmak zorunda kalacaklarını ifade eden Mengirkaon, son olarak şunları söyledi:

"Bugün eğer israil Filistin'deki bütün emellerini gerçekleştirse bile durmayacaktır. Çünkü onların bir "Arz-ı Mevdud" meselesi vardır. Onlar aslında kendileri üstün ırk olarak görüyorlar. Bütün dünyaya efendilik yapmaya geldiklerine inanıyorlar. Hatta siyonistler sadece Yahudiler değildir. Aynı zamanda anjelikler başta olmak üzere Avrupa'dada bazı siyonist görüşlü topluluklar vardır ki Joe Biden bundan birkaç gün önce 'siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek yok, bende bir siyonistim' dedi. Bu anlamda biz meselenin Filistin'in total işgali ile sona ereceğini düşünmüyoruz. Aynı zamanda israil ve siyonistler tıpkı emperyalistlerin Ortadoğu kavramını ortaya koydukları gibi Yahudilerin de siyonizm bağlamı üzerinden 'Arz-ı Mevdud'u genişletebileceklerini söyleyebiliriz. Bu anlamda aslında orada mücadele eden mücahidler sadece kendileri için değil aynı zamanda bütün Ortadoğu toplulukları için mücadele ediyorlar, bunu söylemek lazım. Öte yandan siyonizmin işgal ettiği tek yerde burası değil. Yani bunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki siyonistler Avrupa'nın büyük bir kesiminide işgal etmiş durumdalar. Ama bu zihni bir işgal, fikri bir işgal. Er veya geç bunun farkına varacaklardır. Dünyanın her yerinden ve emperyalist devletlerden destek gören bir israil görüyoruz. israil oraya ait bir devlet değil. Bugün oranın sahipleri olduklarını söyleyen yahudiler oranın sahipleri değil. Oranın gerçek sahipleri Filistin'lilerdir. Bütün dünyada bunu bilir. Bu anlamda evet bugün işgal bu şekilde devam ediyor ama günün sonuna geldiğimiz zaman oraya ait olmayan topluluklar oradan ayrılmak zorunda kalacaklar ve Filistin muhakka asıl sahiplerine rücu edecektir."(İLKHA)







Bu haberler de ilginizi çekebilir