Peygamberden bize kalan miras: Seyyidler
Bulundukları bölgelerde zalim idarecilerce potansiyel suçlu olarak görülen peygamber nesli, Kürt illerine gelip yerleştikten sonra hak ettikleri saygı ve sevgiyi de buldular.
İSTANBUL - Kürd Bölgelerine Seyyidlerin göçlerinin Bağdat'tan gerçekleştiği yönünde genel bir kanaat var. Bu göçlerin Seyyidlere yapılan baskılardan dolayı yapıldığı da yine genel kabul görür. Bazı Seyyid ailelerinin Abbasi Halifesi Harun Reşid zamanında hicret ettiği anlaşılıyor. Bu da tarih olarak m. 8 ve 9. yüzyıla tekabül eder. Ayrıca Abbasi hilafetinin Moğollar tarafından saldırıya uğradığı zamanlarda da bazı Seyyid ailelerinin Doğu bölgelerine yerleştiği göz önüne alındığında, Seyyidlerin bölgeye gelişlerini tek bir olay veya nedene bağlamak pek doğru olmaz. Ayrıca bu göç olayı bir anda değil, tarihi süreç içerisinde peyderpey gerçekleşmiştir.
Hicretlerin Güneydoğu Anadolu Bölgesine yapılmasının ana nedeni bu bölgenin Şam ve Bağdat'a yakın bir yerde olmasıdır. Yani coğrafik olarak gidilebilecek ilk yerlerdendir. Ayrıca Bağdat ile Şam'ı bu bölgeye bağlayan ticari yollar da mevcuttur. Güneydoğu'ya giren Seyyidler için bazen burası bir geçiş noktası olmuş, daha iç taraflara göç eden Seyyid aileleri de olmuştur.
Bölge Seyyidleri
Güneydoğu Anadolu Bölgesine gelen Seyyid aileleri bazı köylere yerleşmiş ve daha sonra o köyler Seyyid köyler olarak anılmışlar. Bazı Seyyid aileleri Midyat'ın Kartmin köyüne yerleşmişler. Mele Ömer, Şeyh Azo ve Arnasi Seyyidleri bu köye mensupturlar. Söz konusu ettiğimiz bu köyden birçok âlim ve şeyh çıkmış, bölgeye önderlik etmişler.
Bölgenin önemli Seyyid ailelerinin bir başka yerleşim yeri de Batêrgız'dır. Bunların atası Seyyid Hasan'dır. Bêcirman'da Seyyid Bilal ne ise Batêrgız'de Seyyid Hasan odur. Ayrıca Kerben Seyyidleri de var ki onların atası Şeyh Mahmut'tur. Êzdarê Seyyidlerinin atası ise Mele Mustafa'dır.
Kürtler Seyyidlere değer verdiler
Emevi ve Abbasi idarecileri Seyyid'leri, yani Ehl-i Beyt'i kendi yönetimleri açısından tehlikeli gördüler. Özellikle Emeviler döneminde ümmetin gönlünde onarılmaz yaralar açıldı. Peygamber'in öz torunu Kerbela çölünde paramparça edilerek şehid edildi. Ehl-i Beyt üzerindeki bu baskı devam etti. Şunu da hemen eklemek gerekir ki, bu baskılar idareciler tarafından yapılmış, teba genellikle Seyyidlere saygılı olmuştur. Bu şekilde Kürt bölgelerine hicret eden Seyyidler bölge halkından hak ettikleri saygıyı ve sevgiyi gördüler.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Seyyidler, aynen tarikatlar gibi itibar görmektedirler. Hala da bu itibar devam etmektedir. Geçen yazımızda da belirttiğimiz üzere Bêcirman Köyü Zêwine binlerce kişi katılmaktadır. Şüphesiz bu sevgi Seyyidlerin kendi şahıslarından dolayı değil, bizatihi Peygamber'den dolayıdır. O aziz Peygamber'e duydukları sevgi ve hürmeti O'nun soyundan gelenlere göstermişler. Bu yıllardan beri böyledir.
Aşiretler arası denge unsuru
Seyyidlerin bölge aşiretlerine mensup olmamaları, onları aşiretler üstü davranmaya sevk etmiş, dolayısıyla aşiretler arasında yaşanan sorunlara hakem olmuşlardır. Bu hakemlikleri bir gelenek olarak bölgeye yerleşmiş durumdadır. Görüştüğümüz birçok Seyyid, kendi baba veya atalarının çözmüş olduğu kan davalarından örnekler verdiler.
Güneydoğu kan davalarının en çok yaşandığı bölgelerdendir. Bu kan davaları kendi kültürünü oluşturmuş durumdadır. Örneğin çatışan iki aşiretin mevzileri arasında Seyyidlerin yeşil sarığı göründüğünde birbirlerini öldürme mesabesinde de olsa düşmanlar birbirine ateş etmez ve o yeşil sarığa hürmet ederlerdi. Bu nedenle birçok Seyyid çatışmaların kızıştığı bir anda iki mevzi arasına girip, bazen yeşil sarığını bir bayrak şeklinde dalgalandırıp, çatışmayı durdurduğu olurdu. Hiçbir aşiret mensubu sarığı görüp de ateşi kesmemezlik edemezdi.
İdil ilçesine bağlı Kovex ve Deştadarê köyleri göçer aşiretlerine mensupturlar. Bunların kendi aralarında hemen hemen Cumhuriyet tarihi ile özdeş çatışma tarihleri vardır. Kendi ifadelerine göre bu çatışmalarda birbirlerinden 100'ün üzerinde adam öldürmüşler. Çıyayê Sipi dediğimiz bölgede yaşanan çatışmalar bazen 3-4 gün sürerdi. Hatta jandarmanın müdahale edemediği durumlar olurdu. Mevziler arasında yaşanan çatışmalara Şeyh Seyda ailesi ile bölge Seyyidleri müdahale edebilirlerdi. Örneğin kaç günlük çatışmalar sürdüğü halde, bir Seyyid yeşil bayrağı kaldırıp mevziler arasına daldığı zaman bayrağı gören her aşiret mensubu ateşi keserdi. Böylece sulh yolu aranırdı. Sonradan birbirlerini gördüklerinde öldürecek adamlar o an için silaha el uzatmazlardı. Bu şekilde bölgedeki birçok kan davasını sulh ile sonuçlandırıyorlardı.
Dini konumları
Seyyid aileleri siyasi açıdan çok ağır baskılara muhatap olduklarından birçoğu kendilerini ilme verdiler. Bu nedenle ilmi açıdan her zaman ender şahsiyetler yetiştirmişler. Bu âlimler bölgede ilmi tedrisatın membaı durumundadırlar. Bazı tarikat liderlerinin de seyyid olmaları onları tamamen heybetli hale getirmiştir. Toplumdaki kötü gidişata dur demişler, bu vesileyle kendileri arasında da bir otokontrol sistemi kurulmuştur.
Seyyidlerin dini konumları soydan gelen bir üstünlük değil, Peygamberin bize bıraktığı miras olan Kur'an ve Sünnete bağlı olmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü İslam dininin yıkmaya çalıştığı cahili geleneklerinden biri de soy üstünlüğü meselesidir. Hz. Hasan'ın kendisine sevgisini aşırı şekilde telaffuz eden bir taraftarına söylediği şu sözler bu açıdan ne kadar da manidardır: "Yazıklar olsun size. Bizi Allah için sevin. Biz Allah'a itaat edersek, o zaman bizi sevin. Şayet Allah'a isyan edersek, o zaman bize kin duyun." Bu sözleri dinleyen kişi "Siz Resulullah'ın yakını ve hane halkısınız." deyince Hz. Hasan şöyle cevap verir: "Yazık sana. Allah'a itaat olmadan Allah birisi için Resulullah'ın yakınlığını özür kabul etse, bunun ona anne ve baba açısından bizden daha yakını olan birisi (Amcası Ebu Talip) fayda görürdü."
İslam dininde Hz. Peygamber'in soyu dâhil herhangi bir soya ayrıcalık tanınmadığı çok rahatlıkla söylenebilir. Bununla beraber Hz. Peygamber, Müslümanlar açısından son derece önem arz etmiş ve kendisinin Sünneti kaynaklar sıralamasında ikinci olmuştur. Ona olan sevgi, onun hane halkına ve soyuna olan sevgiyi beraberinde getirmiştir. Zaten Hz. Muhammed'i (SAV) peygamber olarak kabul eden her Müslüman, onun Ehl-i Beytini de sevmiştir. Bu sevgi Peygambere olan sevginin bir yansıması olarak görülmelidir. Yoksa Kur'an ve Sünnet'e muhalif olan Peygamber oğlu veya kızı da olsa terk edilmelidir. (İLKHA)