Cumhurbaşkanı Erdoğan: İsrail, zulmü ne kadar tırmandırırsa, sonucu da o kadar ağır olacak
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, Gazze'ye yönelik saldırılar ile ilgili olarak, "Batının eteği altına saklanan israil, zulmü ne kadar tırmandırırsa, sonucu da o kadar ağır olacaktır." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde saat 15.45'te toplanan Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin toplantısı sona erdi.
3 saat süren Kabine toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, milyonlarca çalışanın beklediği asgari ücret zammına ilişkin olarak, "Yılbaşında ekonomik dengeyi sarsmayacak, çalışanlarımızın kayıplarını giderecek bir asgari ücret belirleyeceğiz." dedi.
Enflasyonla mücadeleye ilişkin mesajlar veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Üstümüze serpilmeye çalışılan karanlık havayı darmadağın ediyoruz. Hep birlikte daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Ahlaki boyutu olmayan fiyatlanma davranışları yerini rasyonel fiyatlandırmalara bırakmaya başladı. Büyüme tarafındaki olumlu tablo rekorlarla sürüyor. 3. çeyrekte yüzde 5,9 büyüyerek OECD içinde en iyi performans sergileyen ülke olduk. Ekonomimiz yüzde 4,6'lık büyüme kaydetti. Hedeften en küçük bir sapma yoktur." diye belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
"Dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık. Kardeşim Tebbun'la görüşmemizde Gazze'ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik. Yaklaşık 5 yıldır tam anlamıyla bir fetret devri yaşayan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, gerçek belediyecilikle buluşturacağız.
Ülke olarak her platformda iklim krizini dile getiriyoruz. Bir başka hakikat iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla yük alması kaçınılmazdır. Biz bu meselede elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına önemli adımlar atıyoruz.Net Sıfır Emisyon hedefine 2053 yılında ulaşmayı öngörüyoruz. Dubai'de tüm bu konuları ifade ettik. Zirvede Gazze'deki dramı gündeme taşıdık.
Yarın Yunanistan'a gidiyoruz. Ardından Macaristan'a gideceğiz. Bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz. Ülkemizin ikili ilişkilerinde diplomatik alanda kat ettiği her mesafe bizi Türkiye Yüzyılı'na bir adım daha yaklaştırmaktadır.
Türkiye, dünyanın neresinde bir masum varsa, onun yanında olmayı ilke edilmiş bir millettir. Bu bizim kültürümüzden tevazu ettiğimiz bir hasrettir. Bizim safımız yalnızca bükülmez kolu ile hakkın yanı olabilir. Gazze'de öldürülen binlerce masumun yanında olmak için derin felsefi gerekçeleri aramaya da gerek yoktur. Gazze halkının yaşadıklarına karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. İşlediği savaş suçlarının, yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yeri olacaktır. Er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacaklardır.
Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, suçların üstünü örten ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Amerika ve Avrupa ülkeleri, İsrail'e destek vermemiş olsa, bu yönetim böyle acımasız hareket edemezdi. Bunların geçmişi vahşetle doludur. Batının kendi refahından başka hiçbir şeyi umursamadığını net bir şekilde kanıtlanmıştır.
Gazze'deki vahşete ortak olan batı, yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail'e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze'ye destek olanların üzerine giden ülkeler, insan olma özelliklerini kaybetmişler. Özellikle BMGK gibi kurumlar da sergiledikleri acizlikle, insanlığın ortak çatısı olma özelliklerinden uzaklaşmıştır. Guterres'in samimi desteği de engellenmiştir. Batının eteği altına saklanan İsrail, zulmü ne kadar tırmandırırsa, sonucu da o kadar ağır olacaktır.
Silahsız ve çaresiz insanları, modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece korkaklara mahsus bir zavallılıktır. İsrail'in gerçek bir orduyla karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. Buna gerek kalmadan İsrail'in aklını başına almasını talep ediyoruz.
Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki hafif sarsıntı bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Topraklarımızın yüzde 66'sı, deprem açısından riskli. Son 1 asırda 6 ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. 6 Şubat'ta 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetti. Bu coğrafyada yaşamak demek deprem gerçeğiyle yüzleşmek ve ona göre hareket etmek demektir. Tek çözüm, depreme dayanıklı binalar yapmaktır. Yani, kentsel dönüşüm adımı. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için deprem felaketi göz ardı edilmiştir.31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan bölümler var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik yarısı da acilen dönüşmesi gerekiyor. Tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için bir beka meselesidir. Hepsinden üstün, siyaset üstü bir konudur." (İLKHA)