Batı medyasının ikiyüzlülüğü ve Aksa Tufanı
HAMAS'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları tarafından 7 Ekim tarihinde işgalci siyonistlere karşı başlatılan Aksa Tufanı operasyonu devam ederken Batı yanlısı medya da iftira dolu asparagas haberlerini hız kesmeden sürdürüyor.
İşgalci siyonistlerle mücadele edilmesine ve sivillere saldırılmadığı Kassam Tugayları tarafından deklare edilmesine rağmen Gazze'deki gerçekleri görmeyen Batı medyası, Kassam mücahitlerine iftiralar atıyor. Asılsız iddialarını kanıtlayamayan Batı medyası haberlerini bir bir geri çekiyor. İşgal rejimi, hakikati aktaran gazetecileri ise hedef alıyor.
İnsanların temel hak ve özgürlükler çerçevesinde sahip olduğu özgürlük alanlarından birisi olan ifade özgürlüğü, diğer özgürlük alanlarıyla kıyaslandığında oldukça kritik bir öneme sahiptir. Bu durum, ifade özgürlüğünün birçok özgürlük alanıyla iç içe olması ve o hak ve özgürlüklerin kullanılmasında dolaylı ya da doğrudan etkisinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bir toplumda, ifade özgürlüğünün olup olmaması, aynı zamanda o toplumda düşünce, kanaat, basın-yayın haberleşme, örgütlenme gibi pek çok özgürlük alanının hangi seviyede olduğu ile ilgili çıkarımlar yapılmasını kolaylaştırmaktadır.
Batı medyası, özellikle söz konusu Müslümanlar olunca ırkçı söylemler ve kıyaslarda bulunuyor
Halkların ifade özgürlüğünün yansıması olarak kabul edilen basının özgürlüğü, kişi veya toplumların kendi fikirlerini özgürce dile getirebilecekleri bir bağlamı ifade etmekte ve kitlelerin enformasyon ihtiyacı açısından büyük önem taşımaktadır. İdeal koşullarda görev ve yükümlülüklerin yanı sıra özgürlük alanları da belirgin olan bu çerçevenin pratikte ne denli suistimal edildiği ise günümüz dünyasında devam eden bir tartışma konularından birisidir. İngiltere'de basın mensubu olmak ile Ortadoğu'da da basın mensubu olmak; aynı sıfat ile betimlense de çok farklı koşullar, çok başka kaygılar ve düşüncelerle gerçekleşiyor. Batı medyası, özellikle söz konusu Müslümanlar olunca ırkçı söylemler ve kıyaslarda bulunuyor. Özellikle ABD ve İngiltere merkezli medya kuruluşlarının; son günlerde Filistin'de yaşanan olaylarda tutunduğu "iki yüzlülük" had safhaya ulaşmış durumda.
Batı dışı olarak gördükleri toplumlarda şiddeti ve terörü teşvik eden, kutsayan gazeteciler yargılandığında bile, "ifade özgürlüğü bizim en hassas değerlerimizden biridir" diye yalan söyleyenler, kendileri ile ilgili sıradan bir yazıyı baskı ile sansürlemekten geri durmuyorlar. İslam karşıtlığı içeren, Müslümanlara hakaret eden yazılara yer veren ve bu tip yazıları yayınlayanları el üstünde tutan Batı medyasının büyük çoğunluğu, kendi devletlerini, medyalarını ve düşünce insanlarını, İslam karşıtlığı üzerinden eleştiren bir yazıya yer veremiyorlar. Yani İslam'a, Müslümanlara ve onların kutsal değerlerine saldırmak, aşağılamak, hakaret etmek hatta bunları teşvik etmek "düşünce ve ifade özgürlüğü" bahanesi ile serbest, ama bu saldırıları yapanları en hafif dille ya da ima yoluyla bile eleştirmek yasak.
Batı medyası "Filistin" ifadesinden dahi rahatsız
Kanadalı gazeteci Davide Mastraci'nin yaptığı araştırma Batı medyasının Filistin'e karşı taraflı tutumunu gözler önüne serdi. Buna göre BBC, Washington Post, Deutsche Welle gibi önemli yayın kuruluşları çalışanlarına "Filistin diye bir devlet yok, 'Filistin ve Filistin devleti' tabirini kullanmayın" şeklinde brifing verdiği ortaya çıkmıştı. Hazırlanan rapora göre, Amerika’nın önde gelen medya kuruluşlarından Assocaited Press, kurum politikası klavuzunda "Filistin" kelimesinin kullanımına ilişkin çalışanlarına katı talimatlar verdi. "Filistin bayrağı, Filistin otoritesi, Filistin Başbakanı gibi kelimeleri sadece uluslarası kuruluşlarla ilgili çalışmalarda, kuruluşların faaliyetlerinde geçiyorsa kullanın" uyarısında bulunan AP yönetimi, "Bağımsız bir Filistin devleti yok, bu yüzden Filistin ve Filistin devleti ifadelerini kullanmayın. Filistin toprakları için Batı Şeria veya Gazze’yi tercih edin" talimatını verdiği ortaya çıkmıştı. Çalışmada Kanada'nın devlet adına yayın yapan resmî medya organı CBC'nin, "Modern bir Filistin devleti yoktur. Bu yüzden Filistin’e atıfta bulunmayın veya Filistin’i ülke olarak gösteren bir harita göstermeyin" brifingi ile çalışanlarına baskı yaptığı ifade edildi. İngiltere'nin en önde gelen ulusal medya kuruluşu BBC'nin ise çalışanlara, "Gazze ya da Batı Şeria'dan bahsederken Filistin dememelisiniz. O tarihi bir varlık" talimatı verdiği belirtilmişti.
Batı medyası haberlerinde siyonizm kokan bir dil kullanıyor
Batı medyası, işgal rejiminin katliamlarını dünya kamuoyunun dikkatinden kaçırmak için akıl almaz ve hayâsız bir gayrete girişti. İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin bölgede yaşananları haberleştirirken, Gazze'de öldürülenler için "öldü", işgalciler içinse "öldürüldü" ifadesini kullanması günlerce tartışılmıştı. Okuyucuların aklına "Batı medyasına göre Filistinliler 'kendi kendine' mi ölüyor" sorusu geldi. BBC; sözde "tarafsızlık" ilkesine rağmen barbarca dil ifadeleri sergilemeye devam ediyor. Filistin'de dünyanın gözü önünde açıkça soykırıma uğrayan halk, işgalci yetkililerin deyimiyle fiilen insan olmayan "insansı hayvanlar" olarak kategorize edildi ve ana akım medyada hikayeyi bu şekilde ele alıyor. Batı medyası haberlerinde siyonizm kokan bir dil kullanıyor. Bu durumda açıkça, Filistinli masumların hayatının onlar için önemli olmadığı ve işgalcilere ise olağanüstü önem atfedildiğini gözler önüne seriyor. Batı medyasında 75 yıllık işgali ve baskıyı yok sayıyor. Gazze'ye yönelik devam eden soykırım suçu; Filistinlilerin insan haklarının, medeni haklarının, siyasi ve ekonomik haklarının, insan olma haysiyetinin tamamen reddedilmesi, büyük ölçüde ırksal üstünlük ve tahakküm ideolojisine dayanıyor.
Ehli Baptist Hastanesi katliamı
Aksa Tufanı operasyonunun başlangıcından tarafsızlık iddialarını görmezden gelen Batı medyası, siyonist rejimin çıkarları doğrultusunda sahte haberler yayınlıyor ve aynı zamanda rejimin mazlum Filistin halkına karşı işlediği soykırım suçunu meşrulaştırma ve haklı çıkartmaya çalışıyor. Filistin'deki katliamın Batı medyasından nasıl aktarıldığına bakıldığında, Batılı ana akım medya kuruluşlarının tek taraflı ve profesyonel olmayan faaliyetlerde bulunduğuna ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine dair birçok kanıt görülebilir. Pek çok Batılı medya kuruluşu, 7 Ekimden bu yana işgal rejimin çeşitli cinayetlerini haberlerinde aktarmazken, siyonist rejimin anlatılarını anlatmaya ve böylece katil rejimin yanında yer almaya çalıştı. Bunun en bariz örneği, işgal rejiminin medyasının yanı sıra ABD merkezli CNN ve ABC TV kanalları ve İngiltere merkezli BBC televizyonunun, operasyonunun ilk günlerinde 40 işgalci çocuğun HAMAS mücahitleri tarafından "başları kesilerek" öldürüldüğü yönündeki iddialarıdır. ABD Başkanı Joe Biden bile buna tepki gösterdi ama çok geçmeden Batı ve işgal medyası da bu iddianın yalan olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Aynı iddialar, Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesi katliamında da tekrarlandı ve Batı medyası en az 500 kişinin şehit olduğu saldırıdan direnişi suçlu göstermeye çalıştı ancak bu algı da tutmadı.
Batı medyasının, siyonist rejimi desteklediğini gösteren en büyük olaylarda biri de işte bu El Ehli Baptist Hastanesine katliamıydı. Yüzlerce Filistinlinin şehit olduğu ve binden fazla kişinin yaralandığı El Ehli Baptist Hastanesine düzenlenen bombardımandan bir gün önce, BBC, "HAMAS hastanelerin ve okulların altına tünel mi inşa ediyor?" başlıklı haberi yayınlayarak bir şüphe oluşturmuştu. BBC'nin söz konusu haberi ile işgal kuvvetlerine adeta hedef gösterdiği anlaşıldı.
Medyanın yalan ve algı dolu haberleri üzerine açıklamalarda bulunan HAMAS, direniş örgütlerinin çocukları hedef almadığına bir kez daha vurgu yaparak Batı medyasını doğru olmaya davet etmişti.
Doğruyu söyleyen medya hedef alınıyor
İşgal rejimi; hakikatlere kör ve sağır Batı medyasının desteğini arkasına alırken, tüm saldırılara karşı görevini layıkı ile yürütmeye çalışan basın mensuplarını da saldırılarında hedef haline getiriyor. İşgal rejimi; gazetecilerin kaleminden dökülen bir haber ve objektifinden yansıyan görüntünün atılan tonlarca bombadan çok daha etkili olduğunu bildiği için gazetecileri hedef haline getiriyor. Uluslararası sözleşmelere göre; savaş ve sıcak çatışma bölgelerinde tehlikeli görevlerde bulunan gazeteciler, dokunulmaz olmasına rağmen, işgal rejimi tarafından katlediliyor. Diğer taraftan Filistin'deki trajediyi dünya kamuoyuna duyurmaya çalışan bazı gazetecilerin işine son veriliyor, mobing uygulanıyor, baskı ve sansür yolu ile sesleri kısılmaya çalışılıyor. (İLKHA)