• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Eğitimde bu hataları sakın yapmayın!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HABER MRK - Yeni eğitim öğretim yılı, 16 Eylül'de başlıyor. Yeni yılla birlikte sorunlar da yaşanabiliyor. Okula yeni başlayan çocukların ödev yapmama konusundaki dirençleri çoğu zaman ebeveyn ve öğretmeni zor durumda bırakabiliyor. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, eğitimde yaşanabilecek sorunları aşma noktasında önemli ipuçları veriyor.

 

Çevremizdeki ailelere baktığımızda birçok anne ve babanın çocuklarına verilen ödevleri yaptıramamaktan şikâyetçi olduğunu görmek mümkün. Çocuğum ödevini yapsın, derslerinde başarılı olsun kaygısında olan ebeveynler bu endişeyle zaman zaman hataya düşebilmekte. Öyle ki çocuğa ödevi bir külfet gibi algılatabiliyorlar. Hatalar zinciri ise burada başlıyor.

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ödevin bir külfet olarak algılatılmaması için yapılması gereken bazı şeylerin olduğuna dikkat çekiyor. Tarhan, bunların bir kısmı öğretmenlerin sağduyusuna ve tecrübesine, bir kısmının da anne babaların göstereceği özene bağlı olduğunu söylüyor.

 

Ailenin çocuğa ödev yapmayı sevdirmesi için öncelikle çocuğunun nasıl bir öğrenme modelinin olduğunu bilmesi gerektiğini ifade eden Tarhan, bir insanın beş çocuğu varsa beşinin de öğrenme modelinin birbirinden farklı olabileceğini kaydediyor. Tarhan çocuğunun öğrenme modelini bilen anne-babanın okuldaki başarısını artırabileceğinin altını çiziyor.

 

Çocukların ödeve soğuk bakmaları ve ödev yapmak istememelerinde ailelerin ve öğretmenlerin bazı yanlış tutumlarının etkisi olabildiğini ifade eden Tarhan, bu konuda öğretmen davranışlarıyla ilgili birkaç saptamada bulunuyor. Dikkatlerin bu konuya çekilmesiyle çocukların öğretmenleriyle eşgüdüm halinde ödev yapmama sorununa da çare bulunabileceğini belirtiyor Tarhan.

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan ödevlerin korku nesnesi haline getirilmemesi gerektiğini söylüyor.

 

"Ödev korku nesnesi haline getirilmemeli!

Ödev çocuk için bir korku nesnesi haline geldiyse çocuk ödevden de okuldan da soğur. Okul günleri aklına geldikçe bile irkilir, o günleri nefretle ve soğuk duygularla hatırlar. Böyle durumlarda çocuğun öğrenmesi de zaten kalıcı olmaz. Ödevi böylesi bir korku aracı haline getirmeme konusunda anne babalar kadar öğretmenler de duyarlı olmalıdır. Verilen ödevler bütünleştirici, konunun anlamına yardımcı, çocuğu sıkmadan merak uyandıracak mahiyette az ama öz olursa çocuk için daha faydalı olacaktır."

 

Tarhan ideal öğretmen modelini de tanımlıyor.

 

"Sevgi, çağın öğretmen modelinin gereği"

Çok başarılı bir öğretmen emekli olurken genç bir meslektaşı kendisine başarısını neye borçlu olduğunu sormuş, başarılı öğretmen şöyle cevap vermişti: "Öğrencinin başarılı olabilmesi için dersi sevmesi, dersi sevebilmesi için öğretmeni sevmesi, öğretmeni sevebilmesi için de öğretmenin öğrenciyi sevmesi gerekir. Öğrenciyi seversen ona öğretmek daha kolay olur." Gerçekten de sevginin çocukları etkileyici bir gücü vardır. Bu gücü kullanabilmek için öğrenciye değer vermek gerekir. Öğrenciyi azarlayan, aşağılayan, hata yaptığı zaman yerin dibine batıran, arkadaşları arasında küçük düşüren öğretmen modeli bu çağın modeli değildir.

 

Ne yazık ki hâlâ öğrencileri aşağılayan, kaba kuvvet uygulayan öğretmenlere rastlayabiliyoruz. Hâlbuki çocukta korku duygusu yerine sevgi duygusunu harekete geçirerek öğretmek çok daha kolaydır. Öğretmen öğrenciye sevgiyle yaklaştığı zaman çocuğun beyni öğrenmeyle ilgili bir mutluluk kimyasalı salgılar ve öğrenme kalıcı hale gelir."

 

Ailelerin yaptıkları eğitim hatalarını ise Tarhan şöyle sıralıyor.

 

"Çocuk okuldan geldiğinde bir süre serbest bırakılmalı!"

İlki çocuk okuldan gelir gelmez onu dersin başına oturmaya zorlamaktır. Dinlenmesi için hiç fırsat vermeden, hemen ödevini yapmaya zorlamak çocuğun ödeve karşı antipati duymasına, kötü duygular beslemesine neden olur. Bazı anneler sanki çocuk ödevi olduğunu, ders çalışması gerektiğini düşünemeyecekmiş gibi masanın başına oturtana kadar çocuğa sürekli çalışması gerektiğini hatırlatırlar. Çocuk hiç dinlenmeden ödeve başlatılırsa ödevden de oyundan bir tat alamaz. Halbuki çocuk okuldan geldikten sonra belli bir süre serbest bırakılsa, rahat bir nefes alsa daha verimli bir çalışma yapacaktır.

 

Anne-öğretmen ve çocuk ilişkisi önemli!

Sürekli ders çalışmasını hatırlatan bir anne varsa, çocuk onu gördüğü zaman sadece ders çalışma zorunluluğunu hatırlar, başka bir şey hatırlamaz. Anneyle çocuğun ilişkisi bozulursa, düzeltmek zor olur; oysa dersteki zayıflık bir şekilde telafi edilir. Onun için anneyle olan ilişkiyi bozmadan ders çalışmayı zevkli hale getirmek gerekir. Aynı şekilde öğretmenle öğrencinin ilişkisi de bozulmadan gidebilmelidir.

 

Çocuğun hayatı programlı olmalı!

Çocuğun hayatının programlı olması gerekir. Okuldan sonra belli bir süreyi oyun ve dinlenme ile geçirmeli, ardından ders çalışmalıdır. Aileler de bu saatleri belirleyip çocuğun buna riayet etmesini sağlamalıdır.

 

Salt bilgi yığını değil hayat becerisi de öğretilmeli!

Çocuk ders çalışırken ödevin konusunun yanı sıra hayatı, ders çalışma metodunu, disiplinli olmayı, zorluklara dayanmayı öğrenmelidir. Çocuğa güven duygusunun eşlik ettiği bir sorumluluk duygusu kazandırmak gerekir. Aksi halde sadece itaati öğrenir. Halbuki çocuk bireysel yaratıcılık, sorun çözme, insanlarla iletişim kurabilme gibi beceriler kazanmalı, sadece kurallara uyan, otoriteye itaat eden bir insan yetişmemelidir. Ancak özgür düşünen, farklı olabilen, sorgulayan, yeteneklerini geliştirebilen çocukların yetiştiği bir toplum gelişebilir. O nedenle ödev salt bir bilgi yığını değil hayat becerisi öğretebilmelidir.

 

Yüksek başarı beklentisi başarısızlığı getiriyor!

Yapılan hatalardan birisi de ailelerin çok yüksek motivasyonlu olmaları ve çocuğa devamlı çok başarılı olmasını beklediklerini hissettirmeleridir. Ailedeki yüksek beklenti düzeyine ulaşamayan çocuk ne yaparsa yapsın ailesini memnun edemez. Bu nedenle "Nasıl olsa ben annemi ve babamı memnun edemeyeceğim" deyip yenilgiyi baştan kabul eder hiç çalışmamaya başlar. Aslında yeterince zeki olan çocuk, "yapamam, başaramam" duygusuna yenildiği için başarısız olur.

 

Hata ve kusurlara odaklanmak güveni zedeliyor!

Hem öğretmen hem de aile hep olumsuza; çocuğun hatalarına, kusurlarına odaklanırsa çocuğun kendine güveni zayıflar, çalışma şevki kırılır. Sık sık verdiğimiz bir örnek vardır: Diyelim ki çocuk karne getirdi. Notlarının yedi tanesi iyi, üç tanesi zayıf. Çoğu ailenin yaklaşımı neden üç tane zayıf olduğunu sorgulamak şeklinde olur. Aileler bunu iyi niyetle, çocuğun daha başarılı olmasını istedikleri için yapıyorlar fakat farkında olmadan çocuğu ders çalışmaktan soğutuyorlar. Oysa "Bak, şu dersler pekiyi, bunları çok güzel başarmışsın. Hadi beraber bu üç zayıfı nasıl düzelteceğimizi düşünelim ve bir çözüm bulalım" denirse çocuk "Annemle babam benim olumlu yönlerimi de görebiliyor" der ve dikkatini zayıfları düzeltmeye verir, başarabileceğine inanır ve çözüm üretir." (İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir