Hukukçu Eminoğlu: Siyonist işgalcilerin yaptıkları uluslararası hukuka aykırı ve her adımları savaş suçu
Ankara’da kurulan Kudüs-Gazze Bilgilendirme Merkezi’nde konuşan Hukukçu Mustafa Eminoğlu, Filistinli mücahitlerin direnişlerinin uluslararası hukuka uygun, siyonist işgalcilerin yaptıklarının ise tümüyle uluslararası hukuka aykırı ve attıkları her adımın savaş suçu olduğunu söyledi.
Kudüs ve Gazze’deki son gelişmeler için Ankara’nın Hacı Bayram Cami yakınında bulunan Şeyh İzzettin Türbesi önünde Ankara Sivil Toplum Platformu (ASTP) ve Uluslararası Kudüs Gençlik Merkezi tarafından Kudüs-Gazze Bilgilendirme Merkezi kurulmuştu.
Bilgilendirme merkezinde “Direniş Hukuku” konulu bir konuşma yapan Hukukçu Mustafa Eminoğlu, Filistinli mücahitlerin direnişlerinin uluslararası hukuka uygun, siyonist işgalcilerin ise tümüyle uluslararası hukuka aykırı ve attıkları her adımın savaş suçu olduğunu söyledi.
Bir hukukçu olarak Direniş Hukuku üzerinde çalışmalar yaptığını aktaran Eminoğlu, “Direnişin tarihini, felsefesini, siyasetini bilmeyen hukukunu bilemez. Bu nedenle gündemimize hukuk çok girmiyor. Genellikle biz Kudüs’ün tarihini daha anlamaya çalışıyoruz. Kudüs’ün önemini ve Kudüs’ün din açısından değerini anlamaya çalışıyoruz. Ama asıl olan bunlar olduktan sonra hukuku konuşabilmektir.” dedi.
Ukrayna, Putin ve Rusya hakkında uluslararası hukukun tıkırında çalıştığını aktaran Eminoğlu, “Bu nedenle ilk başta kestirip atmak bizi doğru bir yola ulaştırmaz. Uluslararası hukuk yoktur demek yanlış olur. Tabi ki slogan olarak yok. Bizim gördüğümüz anmada yok. Bize işletilmiyor. Bunun ön kabulüyle başlamak gerekiyor. Mesela Afrika devletleriyle ilgili uluslararası hukuk çok iyi çalışıyor. Ama büyük işlerde uluslararası hukuk ne yazık ki işlevli kılınmıyor.” ifadelerine yer verdi.
“İşgale, saldırıya ve haksızlığa direnmek insan hakkıdır”
Devamında Eminoğlu, şunları aktardı: “Direnişinin hukukunu anlamak için işgalin temel anlamıyla biraz bilgi sahibi olmak lazım. Filistin’i işgal altındaki yerlerden ayıran temel özellikleri var. Tarihsel arka planı var. Filistin’de topraksız bir halka (Yahudilere) halkı olan bir toprağı verdiler. Yani bir toplumunun bir vatanı yok ve bir toplumun vatanı var onları onların yerine koydular. 1948-1967 savaşından Filistinlileri oradaki Yahudi göçünden bihaber olduktan sonra direnişin hukukunu konuşmak mümkün değildir. En önemli husus işgale, saldırıya ve haksızlığa direnmek insan hakkıdır. Bu biraz ilkeyi aşan bir şey insan hakları evrensel bildirgesi var. Birleşmiş Milletler tarafından 1948’de yazılan tüm milletlerin de altına imzasını koyduğu bir belgedir. Bütün hakların tek tek yazılmış olduğu bir sözleşme belgesidir. Bunu en temelde yaşayan Filistinliler gerçekleştiremiyor. İnsan haklarının sağlanması gereken ayıracaklar ancak özgür bir toplumla gerçekleşebilir. Bu nedenle başa döndüğümüzde Filistinlilerin direnme hakkı 100 yıldır yaptıkları o hak bunun bir temel unsurudur. Direnme hakkı sağlansa orada yazılan 50’ye aşkın maddeler var. Bu maddeler tüm devletlerin ittifakıyla olmuş bir şeydir. Bu belgenin dünyada eşi benzeri azdır bu yüzden kıymetlidir. Uluslararası hukuk yoktur dediğimizde bunu da göz ardı etmiş oluyoruz. İnsanlık kötüye kullanıyor olsa bile bu bir kazanımdır. Bu kazanımlar doğrudur Birleşmiş Milletlerin birçok hükme doğrudur ama onlar yeri geldiğinde istedikleri kadar kullanıyorlar. Bizim tepkimiz yeri geldiğinde istenildiği kadar kullanılması değil özünde herkese kullanılmalıdır. Yalnızca BM’nin para veren kuvvetlerine değil özünde herkese kullanılmalıdır.”
“Uluslararası hukuk açık uygulansa israilin yaptığı tüm eylemleri suç”
Uluslararası hukukta kuvvet kullanılmasının yasak olduğunu dile getiren Eminoğlu, “Hiçbir devlet ben burayı alacağım deyip gidip alamıyor. İlke bütün herkesi bağlıyor ve ilginçtir dünya savaşlar tarihi 1948-1950 o dönemden bu yana kuvvet kullanma yönünde muazzam bir caydırıcılık var. Baktığımızda tabi ki var ama eskiye göre bunda bir müttefiklik var. Bu da tabi ki 2. Dünya Savaşının yaşattığı insan katliamıyla ilgili. Onun yerine mesela biz kuvvet kullanma yasağının arkasındaki temeli de bir yeri birisi yönetecekse orada yaşayanlar yönetsin. Aslında batı hep bunu diyor. Balkanlar’da ve Afrika’da bunu dedi. Peki Filistin’de niye bunu demiyorlar. Bunun cevabı malum siyonist lobi bunu engelliyor. Aslında rahat bırakılsa uygulayın denilse uygulanması gerekenler çok açık. O yüzden bir diyoruz ki uluslararası hukuk açık uygulayın. Ekstra yeni bir şey yapmaya gerek yok. Her şeyiyle bu mümkündür ve uygulanmaya müsaittir. Kendi kendini yönetme hakkı nedeniyle kuvvet kullanmayı yasaklıyor. Bunun istisnası var. İstisnası da meşru müdafaa yani bir devlete bir saldırı olursa diğeri cevap verebilir. Filistinliler nezdinde bunu inceleyecek olursak Filistinlilerin meşru müdafaa hakkı var mı? Elbette var. Çünkü tarihte bir topluluk olarak orada yaşayanlar olarak kendilerini ispat etmişler.” şeklinde belirtti.
“Filistinlilerin, uluslararası hukuk gereği meşru müdafaa hakkı vardır”
Eminoğlu, devamında şunları söyledi: “En baştan bu yana hukuk katledilerek ilerlediği için 1948 kararı israil hiçbir adım uygulamadığı için burada iki devletten değil iki hukuken topluluktan söz etmek gerekir. İki topluluktan biri diğerine saldırırsa diğeri de bunu kendisinin refleksiyle cevap verme hakkı doğar. Nefsi müdafaa varlığını gösterir. Bununla ilişki çok ilginç Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyinin kararları var. Güvenlik Konseyi Amerika’dan oluşuyor. Amerika dahi Filistinlilerin geri dönüş hakkı vardır diyor. Eski tarihlerde 70-80’li yılarda. Araştırmalarımızda 62 tane BM Güvenlik Konseyi Filistin’in lehine aldığı karar var. Amerika, Rusya ve Çin bunlar karar alıyor. Bunları biz yorumlayarak diyoruz ki o zaman çok net bir şekilde Filistinliler uluslararası hukuk gereği meşru müdafaa hakkı vardır. Bunu kullanabilir. Bu argümanı öne sürüp bu argümanı uluslararası arenaya kabul ettirdikten sonra israilin tüm saldırıları haksız saldırı olur. Çünkü meşru müdafaaya karşı meşru müdafaa olmaz. Örneğin biri bana saldırdı ben cevap verdim artık onun bana vereceği cevap meşru müdafaa olmaz. Benimki meşru müdafaadır. Bunu uluslararası topluluk kabul etse israilin tüm saldırıları haksız kılıyor. Kendi kararlarıyla meşru müdafaa hakları vardır diyoruz. O zaman Filistinlilerin HAMAS’ın o bölge saldırısından sonra israilin saldırıları meşru müdafaa değildir. Batının argümanı ‘israilin kendini savunma hakkı vardır’ diyor. Asasında bu çürüyor. Bu cümlenin altında demek oluyor ki Filistinliler kendini savunma hakkı yoktur. Çünkü bu böyle sonsuza kadar gitmez. Meşru müdafaa kabulüyle birlikte artık israilin tüm saldırıları hukuken haksız olacak.”
“Filistin’de soykırım suçu işleniyor”
İşgalci siyonistlerin açık şekilde savaş suçu işlediğini dile getiren Eminoğlu, “İsrail savaş suçu işliyor. Gazze’de hastane, mabetler, camiler ve okulları bombalamak savaş suçudur. Bunlarla ilgili hiçbir yaptırım yok hepsi düzenlenmiş. Aslında uluslararası sözleşmelerde hemsinin yeri vardır ama uygulayana. Uluslararası ceza mahkemesinde statüsü var. Nerelere saldırırsa savaş suçu olduğu ve yapılan eylemlerin soykırıma insanlığa karşı suç olduğu tek tek tanımlanmış ve israil bu suçları tek tek işliyor. Filistin’de soykırım suçu işleniyor. Oradaki sivil halk göçe zorlanıyor. Güneye gidin deniliyor. Güneye gidildiğinde güney bombalanıyor. Hastaneler ve Birleşmiş Milletler bombalanıyor. Bunlar kabulü mümkün olmayan şeylerdir. Sivil halk taraf bile değildir. Savaşın da bir hukuku var. Tıpkı direnişin bir hukuku olduğu gibi hayatın her alınanından bir hukuktan bahsediyoruz. Bu nedenle bunların işledikleri savaş suçlarını olarak kabul etmek mümkündür. Çok net bir şekilde savaş suçu işleniyor.” dedi.
“Savaş suçu işleyen işgalcileri Türkiye'deki mahkemelerin yargılama yetkisi var”
Son olarak Eminoğlu, “Bu kadar güçlü olanın hüküm sürdüğü bir ortamda bu haklar alınmayacak gibi görünüyor ama bunlar yeri geldiğinde tek tek yargılanacak ve hesabı sorulabilir. Bizim hukuk sistemimizde de bunların yargılanma cevaz veriyor. Türk Ceza Kanunu’nun 13’ncü maddesi var. Oradaki sayılı suçlar işlenmişse Türkiye Mahkemelerin yargılama yetkisi var diyor. Burada mağdur veya faili işleyen Türkiyeli olup olmadığına bakılmaksızın yargılama hakkı vardır. Suç nerede işlendiğine bakılmaksızın. Bir alman vatandaş Kuzey İrlanda soykırım suçu işledi bunu Türkiye mahkemesi yargılayabilir. Bunda hiçbir sakınca yok hukuken mümkündür. Bunu herkes biliyor ve örnekleri de var. Türkiye olarak bir samimiyet testine girmemiz gerekiyor. Biz bunları gerçekten yapmak istersek yapabiliriz. Suçu işleyen ceza aldıktan sonra mahkum sıfatına geldikten sonra kişiyi protokollerle bağlı olduğumuz yerler var. Bu suçu işleyen hakkında yakalama kararı çıkarılabilir. Bu çok mühimdir. Bunlar hukuku reddetmiyorlar. Bunlar hukuka rağmen suç işliyor. Aslında çok top, tank ve tüfeğe de gerek yok. Bu konuda biraz daha kendi samimiyetimizi test etmemiz gerekiyor. Neden Almanya’da yapılan bir işi neden Ankara’daki mahkeme yapmasın diyoruz. Tabi bunun için Adalet Bakanın özel soruşturmayı gerekiyor.” diye konuştu.
Yapılan konuşmadan sonra Asma Köprü Uluslararası Öğrenci Derneği ve Genç Kudüs Şurası Başkanı Hanefi Sinan, pazar gününe kadar Kudüs-Gazze Bilgilendirme Merkezi’nde programların devam edeceğini belirtti. (İLKHA)