• DOLAR 34.552
  • EURO 36.219
  • ALTIN 2964.33
  • ...
8. Âlimler Buluşması Sonuç Bildirgesi Yayınlandı: “AHLAKSIZLAŞMAK  KÖLELEŞMEKTİR”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

HABER MERKEZİ

İTTİHAD ULEMA, her yıl İslam coğrafyasından âlim, akademisyen, siyasetçi, STK temsilcileri ve kanaat önderlerinin katılımıyla düzenlediği Alimler Buluşması'nın sekizincisini gerçekleştirdi. Bu yıl "İslami Uyanışa Rehberlik Etme" temasının öne çıktığı buluşma, İTTİHAD'ın Diyarbakır'daki Genel Merkezi'nde yapıldı. Önceki gün iki oturumun ardından ara verilen buluşma, dün yine iki oturumla devam etti. İlk oturum Dr. Hêmin Ömer Ahmed başkanlığında yapıldı. Oturumda; Prof. Dr. Imad Muhammed Kerîm "Kavmiyetçilik, Ulusal Aidiyet ve Kürt meselesi", Dr. Şemsettin Kırış "Müslüman Aileyi Korumak, Toplumun Teminatıdır", Dr. Yasir Hasan "Cinsiyet, Fitrata Müdahale ve İnsanlık Değerlerine Yönelik Tehlikeler", Prof. Dr. Abdullah Tümsek, "Gençlerle Dini İletişimde İrşad Metotları" konulu sunumlar gerçekleştirdi. Buluşmanın öğleden sonraki son oturumu ise Dr. Nevzat Hoşnaw moderatörlüğünde yapıldı. Bu oturumda; Dr. Tal'at Fehmi "Batı Kültürü Tesirinde Kadının Yaşadığı Problemler", Dr. Abdulkadir Turan "İbrahim bin Hasan el-Gorani ve İslam Aleminin İhyasına Katkısı", Mela Mustafa Arvási "Ümmetin Bileşenlerini Birbirine Yakınlaştırmada Ulema ve İlmi Müesseselerin Rolü" konulu birer konuşma yaptı. 8'inci Âlimler Buluşması, okunan sonuç bildirgesi ile nihayete erdi. İşte o sonuç bildirgesinin tamamı;

8’İNCİ ÂLİMLER BULUŞMASI SONUÇ BİLDİRGESİ

Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd, Hz. Muhammed Mustafa’ya salat, ehli beytine, ashabına ve onların yolunu sürdüren tüm müminlere selam olsun.

Allah’ın yardımıyla, 15-16 Rebiülevvel 1445 / 30 Eylül-1 Ekim 2023 tarihlerinde Diyarbakır’da İTTİHADUL ULEMA genel merkezinde düzenlediğimiz “8. Âlimler Buluşması”, pek çok ülke ve şehirden âlimlerin katılımlarıyla nihayete ermiştir.

Buluşmamızda takdim ve müzakerelerden sonra ortaya çıkan sonuç maddelerini İslam âlimlerine ve ümmete sunuyoruz:

1- Allah (cc), âlimlerin şahitliğini, kendi tanıklığı ve meleklerin tanıklığından sonra zikretmiştir. “Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Âl-i İmrân: 18). Peygamberimiz Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm), âlimleri kendisine varis kılmıştır: “Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler, dinar veya dirhem miras bırakmamıştır, ancak ilim miras bırakmışlardır. Onu alan, büyük bir pay almış olur.” (Timizi: 2682). Bu doğrultuda âlimin temel sorumluluğu, daima hak ve hakikatin peşinden giderek Allah’ın dinini tebliğ etmek, Hz. Peygamberin sünnetini öğretmek ve hakkı ikamede topluma önderlik etmektir.

HİÇBİR STRATEJİ, MÜSLÜMANLARIN KANININ AKMASINI ÖNLEMEKTEN DAHA ÖNEMLİ DEĞİLDİR

2- İslam düşmanları, İslam’a karşı ittifak içinde düşmanlık etmektedirler. Bu düşmanlık, Müslüman devletleri ve toplumları aştı, cinsiyet ve yaş farkı gözetmeden, erkek-kadın, genç-yaşlı demeden fertleri hedef alacak boyutlara vardı. Bu topyekûn düşmanlığa karşı Müslümanların birlik olmaktan başka çareleri yoktur. Bugün hiçbir strateji, Müslümanların kanının akmasını önlemekten daha önemli değildir. Müslüman kanının akmasını önlemek, Müslümanların birlik olmasından geçer. Bugün hiçbir mâzeret, Müslümanlar arasında ihtilafları körüklemeyi meşrulaştıramaz.

3- Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.” (Enbiyâ: 92), “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız…”   (Âl-i İmrân: 110). Sadece ümmet değil, bütün insanlık, vahyi dışlayan, vahyin rehberliğine isyan eden çağdaş küfür tarafından günbegün felakete sürükleniyor. Buna karşı, Müslümanlardan başka sesini çıkaran kimse kalmamıştır. Küfrün ifsadına karşı, Müslümanları önce fikirlerini, sonra bütün imkânlarını bütünleştirmeye çağırıyoruz. Bu açıdan asrın ihtiyacını karşılayacak hükümler cesaretle geliştirilmelidir.

4- İslâmî uyanış, insanlığın sürüklendiği hukuki çöküş ve ahlaki tükenişe karşı tek çözümdür. İslâmî uyanışa yönelik dışarıda ve içeride geliştirilen meydan okuyuşlar, tehditler aşılmalı. Bunun için Müslümanlar arasında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunu andıran büyük istişare buluşmaları gerçekleşmelidir.

ÜMMET, BİR VE GÜÇLÜ İSE MESCİD-İ AKSA VE KUDÜS, SELAMETTE OLACAKTIR

5- Medreselerin kapatılması, İslam ümmetinin başına gelmiş en büyük felaketlerden biridir. İslam uleması, Müslümanların zihnini sünnet-i seniyye üzere ihya ve inşa etmenin yegâne yolu olan İslâmî tedrisatı ve onun kurumları olan medreseleri ihya gayretindedir. Onların bu gayreti desteklenmeli, işlerini zorlaştıracak her tür karar ve uygulamadan itina ile kaçınılmalıdır.

6- İslam uleması, sadece toplumu irşad etmeyecek, siyasi, askeri veya bürokratik farklı makamlarda bulunanlara da hakkı açıklık ve cesaretle tebliğ edecek, onları doğruya yöneltirken haksızlığa ve zulme karşı çıkmada da emsal olacaktır.

7- Müslümanların ilk kıblesi ve Hz. Peygamberin İsra ile Miracının kesişim noktası Mescid-i Aksâ’nın ve onun pâk çevresi Kudüs-ü Şerif’in siyonist istilası altında olması, ümmetin içine düştüğü vaziyetin bir neticesidir. Mescid-i Aksâ’yı ve Kudüs’ü siyonist istiladan ümmetin vaziyetinin düzelmesi kurtaracaktır. Ümmet, bir ve güçlü ise Mescid-i Aksa ve Kudüs, selamette olacaktır. İslam tarihi, bize bunu duyurmaktadır.

8- Kudüs fatihi Selâhaddin-i Eyyûbî Hazretlerini yetiştiren zemin; İmam Cüveynîlerin, Ebû İshak eş-Şirazilerin, İmam Gazzâlîlerin İslâmî tedrisatı ihya ve İslam ümmetini irşadlarının eseridir. Selâhaddin-i Eyyubî Hazretleri, Kudüs’ü fethettikten sonra bir taraftan kılıcıyla III. Haçlı Seferine karşı koymuş, diğer taraftan da İslam’ın kalemine işlerlik kazandıracak İslâmî ilim kurumları açmış, İslâmî tedrisata ve Ümmeti irşada ihtimam göstermiştir. Bugün de İslâmî tedrisat ve ümmeti irşad, Kudüs’ü siyonist istiladan kurtarma stratejisinde yol almalıdır. Tedrisat ve irşadımız, Gazzâlîleri yetiştirecek; Gazzâlîlerin vesile olduğu zemin, Kudüs’ün fethine vesile olacaktır.

AHLAKSIZLIK PROJELERİ, HÜRRİYET DÜŞMANLIĞIDIR

9- İnsana hiçbir özel alan bırakmayan bir istila hırsıyla hareket eden küresel yapılar insanlığın sevgi, huzur, sığınma, neslini sürdürme ve aileyi imha projelerini peş peşe icra ediyorlar. Ahlaksızlık, bu imha projesinin silahıdır. İnsanlık, değersizleştirilerek ahlaksızlığa sürüklenmekte, ahlaksızlık ile kula kul edilmektedir. Bugün ahlaksızlık bireysel bir zafiyet olmaktan çıkmış, politik bir silaha dönüşerek insanın hürriyetini elinden alma ve dolayısıyla insanı köleleştirme aracına dönüşmüştür. Ahlaksızlaşmak köleleşmektir. Ahlaksızlık projeleri, hürriyet düşmanlığıdır. Aileyi, değerleri ve ahlakı yok eden küresel dalgayla mücadele etmek amacıyla özelde İslam dünyası, genelde ise tüm dünya düzeyinde iletişim köprüleri kurulmalı, insanın hürriyetine kast eden ahlaksızlığa karşı Müslümanların önderliğinde beynelmilel bir dayanışma oluşturulmalıdır.

10- Hırsta sınır tanımayan küresel güçler, her imkânı insanlığa tahakküm ve insanın iradesini gasp için kullanmaktalar. Bu manada son teknolojinin getirdiği iletişim imkânları, kadın ve gençleri ifsat edip temel insânî değerlere karşı savaştırmak için kullanılıyor. Müslüman kadın ve Müslüman gençlik, her devirde Müslümanların ihyasında mühim bir vazife görmüştür. Müslümanlar artan iletişim imkânlarından ifsada karşı ihya için istifade etmelidir. Kadınımız ve gençlerimiz, iletişim imkânlarıyla ihya olmalıdır.

11- İslam, kadının hakkını veren tek nizamdır; kadının Müslüman toplumda haklarının gaspı İslam’dan uzaklaşmaktan kaynaklanmaktadır. Müslüman kadının statüsü ihya edilmeli, İslam’ın kadına verdiği miras gibi maddi haklar için fiilen mücadele edilmeli, aile bireylerinin her birinin hakları ve görevleri arasındaki dengeye ilişkin hükümleri ebeveynlere ve toplumun tüm kurumlarına kavratacak bir tedrisat ve irşad programı geliştirilmelidir. Eğitim sisteminin de bu yönde değişmesi için gereken her tür çalışma gecikmeden yapılmalıdır. Bu mahiyette aileyi koruma ve güçlendirme stratejisi geliştirmek elzemdir.

MÜSLÜMAN KÜRT HALKININ SİYASAL HAKLARINI GASP EDEN GÜÇLER…

12- Asrımızın ‘‘bilgi ve iletişim asrı’’ olduğu, ittifak edilen bir hakikattir. İslam iletişimi, Müslümanlar arasında cemaat ve irşad; Müslüman olmayanlara yönelik olarak ise tebliğ ve davet üzere inşa eder. Müslümanın asli görevlerinden biri olan irşad ve tebliğin bilgi ve iletişim çağına ve çağın koşullarına göre yapılması gerektiğine inanıyoruz.

13- Her devirde İslam’ın bayraktarlığını yapan Müslüman gençliğin irşadında kaliteyi yeniden yakalamak durumundayız. İrşadda kalite, örneklik teşkil etmektir. Ulemayı, siyasi ve askeri liderleri, eğitimcileri, kanaat önderlerini, anne ve babaları Müslüman gençliği irşad edecek bir örnekliğe davet ediyoruz. Bilinmeli ki bizim, haktaki dürüstlüğümüz ve tutarlılığımız, gençliğe mürşid olacaktır.

14- Önceki iki asırda Müslüman Kürt halkının siyasal haklarını gasp eden güçler, bugün Müslüman Kürt halkının itibarına kast etmektedir. 

Seküler dünya, dün İslam’ın Kürt halkına kazandırdığı siyasal hakları imha ettiği gibi, bugün Kürt halkının itibarını, ahlak ve şahsiyetini imha peşindedir. Müslüman Kürt halkının İslam içinde dürüstlük, yiğitlik, vefalı olmak, mertlik, namusuna düşkünlük gibi değerler ve dünya tarihine yön veren ulema ve önderleriyle kazandığı itibar, bugün sekülerleşme ile tarihi bir tehdit altındadır. Liberal küreselcilik, Kürt halkının değerlerinden yoksun kalmasını da yeterli görmemekte, aynı zamanda ondan ahlâkî değerlere karşı savaşmayı da istemektedir. Karmaşık ideolojik yapılar, Müslüman Kürt ailesine ve Kürdün itibarına karşı savaştırılmaya çalışılmaktadır. Değerlerin yok edilmesine karşılık siyasal hak verme vaatleri aldatmadır bu durum kabul edilemez. Kürt halkının itibarını korumak, onun İslam kaynaklı dürüstlük, yiğitlik, vefalı olmak, mertlik, namusuna düşkünlük gibi değerlerini ihya ile birlikte, ilimde ve bilimde insanlığa yeniden önderlik yapacak öncü şahsiyetler yetiştirmekle mümkündür.

15- İnsana karşı savaş hâlinde ırkçılık, Kürt halkının mağduriyet sebebidir. Onun kurtuluş yolu olamaz. Kürtler, haklarını insânî değerlere karşı savaşıp küresel güçlerden “Aferin!” alma yoluyla değil, insânî değerlerin yanında durup onlara sahip çıkmakla ve insanlığa önderlik yapmakla elde edeceklerdir. Kurtuluşun yolu budur.

DOKTOR HASAN: CİNSİYET MÜDAHALELERİNE KARŞI FITRATA DÖNÜŞ SAĞLANMALI

Alimler buluşmasının ikinci gününde konuşan Doktor Yasir Hasan, "Cinsiyet, Fıtrata Müdahale ve İnsanlık Değerlerine Yönelik Tehlikeler" konulu konuşmasını yaptı. İnsanın, kimi ulemaya göre; "ruh, ceset, akıl ve kalp"ten oluşan bir canlı olduğunu belirten Hasan, fıtratta yardımlaşma ve dayanışma gibi hasletlerin de olduğunu ifade etti. Aile kurumunun, çeşitli tehlikelerle karşı karşıya olduğunu ve her ülkede farklı imtihanlara duçar olduğunu belirten Hasan, "Kur'an-ı Kerim'de fıtrat kelimesinin icabi anlamları vardır. Her cisim, iki cins olarak zikredilmiştir. İnsanın, uzmanların da dediği gibi sadece akıl olarak değil, kendi nefsani boyutuyla sürüklendiği çok farklı durakları vardır. Bu tabi psikolojik bakımdandır. Bu mesele burada kapanmıyor. İnsanın, mantıksal bakımdan birçok noktada iyi gördüğü ancak iyi olmadığı noktalar da vardır." dedi.

"İNSAN, ALLAH'IN VERDİĞİ RIZIKLARI UNUTABİLİYOR"

İnsanın yaratılıştan gelen "unutma" özelliğine değinen Hasan, "Bazen insan, Rabbi ile olan bağlantısını da unutabiliyor. İnsan, Allah'ın verdiği rızıkları unutabiliyor. Ve bu dönemdeki insan, her vakit unutmaktan geri durmaz. Halbuki insanın bu dönemde gereksinimlerini unutmamasını gerektiriyor. Zira imkanların genişlemesi insanın, Rabbini unutmaması gerektiğini ortaya koyuyor ancak insan tam tersini yapıyor. Hatta unutmaktan ziyade hayrı şer, hakkı batıl olarak görüyor. Ve kişi sadece gözlerin gördüğü şeylere bakıyor. Bilakis basiretinin gördüğünü gözleri görmeyebilir." şeklinde konuştu. Hasan, insanın hem hayra hem şerre yatkın yaratıldığını belirterek fıtratı bozan durumları şöyle anlattı: "Kadının kendini erkek konumunda görmesi ve evde gerekliliğini yapmaması fıtratın bozulduğuna işarettir. Ayrıca çocuk aldırmak, eşcinselliği kabul etmek, iyiyi kötülük olarak görme fikri de buna örnektir. Aileye karşı açılan savaşlardan biri de çocukları anne babalarından alıkoymaktır. Bazıları biyoloji bakımından insan ve kadına eşit bir şekilde yaklaşıyor. Bundan ötürü erkeğin erkek olarak bir birey olarak toplumdaki bu tür sıkıntıları göğüslemesi gerekiyor. Günümüzde cinsiyet değiştirme gibi durumlar var. Bu var olan şeytani ruh, çocuklara dahi enjekte edilebiliyor. Bu nedenle bu tür saldırılara karşı insan, fıtratına geri dönmelidir. Zira Allah, insanı en güzel şekilde yaratmıştır. Nefse hem kötülüğü hem de iyiliği ilham etmiştir. Ne mutlu o kişiye ki nefsini temizlemiştir."

  1. ŞEMSEDDİN KIRIŞ: AİLEYİ KORUMAK, ALİMLERİN VE SİYASİLERİN SORUMLULUĞUNDADIR

Kastamonu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Şemseddin Kırış, "Müslüman Aileyi Korumak, Toplumun Teminatıdır" konulu konuşmasını yaptı. Konuşmasının başında ailenin tanımını yaptıktan sonra toplumsal düzeni ve aile düzenini yıkan üç yıkıcı unsura değinen Kırış, bunları; faiz üzerine kurulu olan ekonomi, inançsal şüphelerin yayıldığı zorunlu eğitim ve dinden uzaklaştıran laiklik şeklinde sıraladı. İslam toplumunu, yardımlaşma ve dayanışma esaslı bir arı kovanına benzeten Kırış, "İslam toplumu arı topluluğuna benzer. İnsanlığın arıdan öğreneceği dört ders vardır. Bunların ilki onlar birbirinden kopmayan, sürekli toplu olarak hareket eden bir topluluktur. İkincisi çalışkanlık ve canlılık. Onları tembellik ve uyuşukluk yapmadan sürekli hareket halinde görürsün. Üçüncüsü; belirlenmiş bir amaç üzere olan yüksek kararlılık. Tereddüt etme ve geri durma olmaksızın onları özel talimatları yerine getirmeye bağlı olarak görürsün. Dördüncüsü: Aralarındaki hem ruhsal hem de bedensel bağlılık." diye konuştu. Hazreti Muhammed'in, hadislerde aileye sımsıkı sarılmaya ve öğelerini korumaya çağırdığı gibi aynı zamanda aileyi korumadaki ihmal ve gevşekliğin tehlikesine de dikkat çektiğini belirten Kırış, ailenin korunması ve ona özen gösterilmesinin tüm İslam Ümmeti evlatlarının bir görevi olduğunu kaydetti. Kırış, konuşmasının sonunda, şunları söyledi: "Aileyi korumak ve onunla ilgilenmek, alimlerin, edebiyatçıların ve siyasilerin sorumluluğundadır. Aileyi korumak, bir kısım insana düşüp diğer bir kısım bundan muaf olmaz. Allah, bize: 'Ey kulum, benim için ne yaptın?' diye sorduğunda hepimiz aynı derecede sorumluyuz.- İstisnasız herkesin, Allah’a sağlam bir kalp ve rızasına has amelle gelenler dışında ne malın ne soyun ne de şefaatin fayda vermediği günde bu soruya cevap vermek için hazırlık yapması gerekmektedir."

PROF. DR. KERÎM: KİŞİNİN VATAN SEVGİSİ ŞERİAT ÖLÇÜSÜNDE OLMALIDIR   

Prof. Dr. Imad Muhammed Kerîm "Kavmiyetçilik, Ulusal Aidiyet ve Kürt meselesi" üzerine bir konuşma yaptı. Prof. Kerîm, konuşmasında İslam'ın ırkçılığa bakışını ise şu sözlerle ifade etti: "İslam, Allah'ın kulları için razı olduğu dindir. Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur: 'Sizin için din olarak İslam'ı beğendim.' (Maide-3) Yine şöyle buyurmaktadır: 'Allah katındaki tek geçerli din İslam'dır'. (Ali imran19) Allah İslam'ın yerine başka bir dine razı olmaz. Şöyle buyurmuştur:' Kim İslam'dan başka din ararsa ondan kabul edilmez'. (Ali imran 85) Parlak ve güzel şeriatı eksiksiz ve kapsamlıdır. Küçük veya büyük hiçbir şey yoktur ki onu adaletli hükmüyle kuşatmış olmasın. Bu meselemizde, karışıklık olmaksızın açıkça insanların eşit olduğunu belirledi. Siyah ve beyaz, kırmızı ve sarı, Arap ve acem arasında takva dışında bir fark yoktur."

"FITRİ VE YARATILIŞTAN GELEN BİR DUYGUDUR"

"Vatan sevgisi fıtri ve yaratılıştan gelen bir duygudur." diyen Prof. Kerîm, "İnsanın ülkesini sevmesi, insanlığın yaratılışında vardır ve İslam onu inkâr etmez. Mülk edinme, cinsi içgüdü ve intikam sevgisi gibi fıtridir. İslam, kişinin ülkesini savunmasına teşvik etmiş ve saldırıya uğradıklarında ülke ahalisine cihadı farz kılmıştır. Kişinin vatanını sevmesi, şeriata uygun olmalıdır. Kişinin ülkesini Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihat etmekten daha çok sevmesi caiz değildir.” ifadelerini kullandı.

"KÜRD SORUNU MÜSLÜMANLARIN ÇÖZÜLEMEMİŞ MESELELERİNDENDİR"

Prof. Kerîm, sözlerini şöyle tamamladı: "İslami alanda birçok sorun ortaya çıktı ve çıkmaya devam ediyor. Bu sorunlardan bazısı çözüldü. Bazısı ise günümüze kadar çözüme kavuşamadı. İçeriden önce dış çevrelerin ilgi ve istismar konusu haline gelmiş, Müslümanların çabasını, malını ve bol bol kanını tükettiği Kürt sorunu da bu çözülememiş meselelerdendir. İslam'ın gayretli insanları ciddi, dikkatli ve şeriata uygun bir şekilde, kanı durduracak ve kötü niyetli elleri kesecek bir çözüm ortaya koyabilmek için çalışmalıdır. Ancak bu memleket ehlinden olan ve bu ateşte kendisi de yanan araştırmacının aklını meşgul eden kaygısı ve sancısı bu oldu. Yıllarca okudukları ve deneyimledikleriyle bir çözüm bulmak için çaba harcadı. Büyük bir çaba, uzun bir müddet ve duygularını karıştırmayarak aklını çalıştırdıktan sonra bu konuda tasarladığı çözümün şekli, teori olarak aklında belirginleşti. Başarı Allah'tandır, tevekkül O'nadır. Umuyorum k, bu toplantıya faydalı ve layık olur."

PROF. DR. TÜMSEK: İRŞADDA TEMEL ESAS ÖRNEKLİK TEŞKİL ETMEKTİR

Prof. Dr. Abdullah Tümsek "Gençlerle Dini İletişimde İrşad Metodları" üzerine bir konuşma yaptı. "Yüzyılımızın 'bilgi ve iletişim çağı' olduğu bütün ilim adamlarının ittifak ettikleri bir gerçektir. Bilgi ve iletişimin temel unsurlarını İslam dininin öğretilerinde bulmak mümkündür." diyen Prof. Tümsek "İslam dininin ilk emri olan 'Oku' ayetinin devamında Allah'ın yaratıcılık vasfına dikkat çekilmektedir. Bu ise, bütün beşeri ve dini ilimlerin konu edindiği her şeyi içine almaktadır. Çünkü ilim adamları ya nesneleri ya da insanı inceler. Bunların tamamı da Kur'ani ifadeye göre 'yaratılmıştır'. İşte bilginin objesi de bütün yaratılmışlar olup, Kur'an da bizi yaratılmışları, dolayısıyla insanlığı ve kâinatı incelemeye çağırıyor." dedi.

"ÇEVREMİZE KARŞI DAVRANIŞ, HAL VE HAREKETLERİMİZE DİKKAT ETMELİYİZ"

"Onun içindir ki, irşadda temel esas örneklik teşkil etmektir. Öncelikle ailemize, çocuklarımıza, çevremize karşı davranış, hal ve hareketlerimize dikkat etmeliyiz." diyen Prof. Tümsek "Çok üzülerek bir arkadaşımın çocuğu ile yaşadığı şu olayı nakletmek isterim. Birkaç cumadır cuma namazına gitmediğini hissettiğim genç oğluma 'Haydi oğlum, cumaya gidelim' dedim. Oğlum, peki diyerek benimle cuma namazına geldi. Camide aklıma geldi, çocuğumun abdest aldığını görmemiştim. Daha sonra kendisine abdest alıp almadığını sorduğumda 'Hayır baba, abdest almadım çünkü inanmıyorum. Sırf seni mutlu etmek için geldim' demiş. Şok olan arkadaşım olayı bana anlatınca ben kendisini sorgulaması gerektiğini söyledim. Dindar kisvesi altında yaptığımız yanlışların acı sonuçlarını böyle görmekteyiz maalesef." dedi.

"GENÇLERİMİZE KARŞI ŞEFKAT VE SEVGİ İÇERİSİNDE OLMALIYIZ"

Prof. Tümsek, "Bütün ümmetin çocuklarını kendi çocuğumuz bilerek onlarla her durumda iletişim içinde olmalıyız. Öncelikle ve özellikle marjinal yaşam içerisinde olan gençlerimize karşı da şefkat ve sevgi içerisinde olmalıyız. Onlara ulaşma ve güzel bir iletişim içerisinde olma yollarını denemeliyiz. 'Düşene bir tekme de sen vur' düşüncesinde olanlardan olmamak için onların da bizim çocuklarımız gibi bir anne baba evladı olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Maalesef silip atmak, hor görmek, lanetlemek çözüm değildir. Bu görevi öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı bazı kurumlarla işbirliği yaparak yürütmelidir. Kamuoyunda olumlu bir propaganda yürütmelerini desteklemeden, gençlerin onlara özenmelerini sağlamadan, çeşitli psikolojik ve sosyal yardımlarla rehabilite yönüne gidilmelidir." ifadelerini kullandı.

  1. FEHMİ: BATI, TOPLUMUN YAPI TAŞI OLAN AİLE VE KADINI HEDEF ALIYOR

Dr. Talat Fehmi, "Batı Kültürünün Etkisi Altında Kadınların Yaşadığı Sorunlar" üzerine bir konuşma yaptı. Batı kültürünün Müslümanların hayatlarına ve evlerine kadar sızdığını belirten Dr. Talat Fehmi "Onların kalelerini işitsel, görsel, yazılı ve sosyal medya, sanal dünyalar, eğitim müfredatları, Batı'yı kıblesi ile rotası olarak görmeye başlayan siyasi, kültürel, sanatsal ve sosyal semboller aracılığıyla içeriden tehdit etti." dedi. Dr. Fehmi "Kadın, toplumun yapı taşı olan ailenin omurgası olduğundan ve milletlerin geleceğini inşa etmedeki büyük rolünden ötürü Batı'nın hücumundan nasibini aldı. Batı kültürü pek çok Müslüman kadının hayatında inkâr edilemez etkiler bıraktı." ifadelerini kullandı. Müslüman kadınların Batı kültürünün etkisi altında kaldığını belirten Dr. Fehmi, bunun bazı nedenlerini ise şu şekilde belirtti: "İslam'ı hayatın tüm yönlerini düzenleyen bir din olarak doğru bir şekilde anlamamak. Kadının hayattaki asıl rolünü doğru bir şekilde anlamaktan mahrum olması. İslamofobi gölgesinde İslami kimliği ve aidiyeti güçlendiren toplumsal eğitim mekânlarının eksikliği. Bazı toplumlarda ve ailelerde erkeğin baba, kardeş ve eş olarak bilinçli ve etkili bir rolünün olmayışı. Birçok evde kadınların şefkat, merhamet ve sevgi ruhundan yoksun olması. Aile ilişkileri konusunda Hanif İslam öğretisinden uzak, çarpık modellerin medya aracılığıyla öne çıkarılması. Bazı durumlarda, kadınlarla ilişkilerde İslami öğretilerle ilgisi olmayan örf ve geleneklerin hâkim olması. Sanal dünya aracılığıyla bilinçsiz bir şekilde sosyal medya kullanımının artması."

Bu haberler de ilginizi çekebilir