Kudüs ve İslam Ümmetinin Vahdeti
Kudüs, birkaç yönüyle bütün Müslümanların ortak davasıdır. Vahdete yol açması, hedef tayininde bulunması, ihtilafları çözmesi ve yapıcı hareket kaynağı olmasıyla bu özelliğe sahiptir. Bunda dolayı Kudüs ve Filistin bir coğrafya parçası ve fiziki alan olmaktan çok, insani ve manevi yönlere sahiptirler.
Vahdete sebep olduğundan dolayı Kudüs, İslam ümmetinin bütün parçalarını bir araya getirme imkânına sahiptir. Her yerde ayrı olan ve birçok alanda birbirleriyle muhalefet içinde bulunan Müslümanlar, Filistin ve Kudüs söz konusu olduğunda bir araya gelip aynı hedef çerçevesinde mücadele edebilmektedirler.
Kudüs ve Filistin, yön tayin edici olarak, özel öneme sahiptir. Müslümanlar, farklı akide ve düşünceleri de paylaşsalar, aşırı veya mutedil de olsalar, Filistin söz konusu olunca herkesin yönü belirginleşebilmektedir. Filistin, akide ya da coğrafyayla ilgili olmadığından ihtilafa yol açmamaktadır. Filistin safları net hale getirmekte, öylece insanlar hak ve batılı birbirinden ayırabilmektedir. Filistin konusu üzerinde fazlaca duranların ve sabitkadem olanların güvenilirlikleri artmaktadır. Sıkıntı doğurmayan ve bedel istemeyen zamanlarda Filistin’den bahseden, ancak bedel istendiği zaman kaçanların güvenirliği yoktur.
Filistin ve Kudüs, sorunların çözümünde de etki sahibidirler. Filistin’i savunma ve İslam ülkelerini aynı hedef etrafında bir araya getirme, bunların birbirleriyle sorunlarını çözmeyi kolaylaştırmaktadır. Örneğin Libya ve Cezayir yöneticileri, Filistin’in özgürlüğünü savunuyorlar. Ancak aralarında bazı sorunlar var. Kudüs hedefi çerçevesinde bu ihtilaflar rengini yitirmekte ve bitmeye yüz tutmaktadır. Bundan dolayı İmam Humeyni, Kur’an-i bakışla “Kudüs Günü bütün insanlığın hareket günüdür” ifadesini kullanıp Kudüs davasının önemini belirtiyordu.
Kudüs ve Filistin davası önemli ve büyük bir ölçüdür. İslam dünyasının önemli projelerinin Kudüs ve Filistin’in özgürlüğüne bağlanması anlamlı bir adım olacaktır. Kudüs’ün özgürlüğüne bağlanan her adım önem kazanacak. Siyonist rejimle problemleri olmayan Arap rejimlerinin camdan saraylar inşa etmeleri, suyun üzerinde resim yapmaları gibidir. Eli kanlı işgalci düşmana rağmen kimi Arap ülkeleri bir şey yokmuş gibi refah peşinde koşuyorlar. Oysa aklıselim, öncelikle en yakın çevrenin ıslahını gerektirmektedir.
İki yıldır Müslümanlar arasında yaşanan yeni parçalanmalar işi kötü yöne sürüklemektedir. Birbirleriyle savaşıp kardeş kanı akıtıyorlar. Kin, nefret ve düşmanlık almış başını gidiyor.
Keşke Müslümanlar birkaç kırmızı hat üzerinde anlaşıp düşmanlarına karşı yolları kapatsalardı. Bu doğrultuda, Kur’an ışığında aşağıdaki yolu izleyebilirler:
1-Kur’an, Müslümanın birbirlerinin kanını akıtmasını yasaklamıştır. Bu bir kırmızı çizgi olabilir. İşin ilginç tarafı bugünkü Batı dünyasında insanın herhangi bir değeri yokken, nerede bulunurlarsa bulunsunlar Hıristiyanlara sahip çıkıyorlar.
2-Batının tahakkümü! İslam dünyasına yönelik bu tahakküm yaklaşık 300 yıldır devam ediyor. İslam coğrafyasının büyük bölümünü uzun süre işgallerinde tuttular. Bugün Müslümanlardan çoğu, Batının işlerine müdahale edip bozgunculuk yaptığına inanmaktadır. İslami ülkelerin çoğu Batı tahakkümün kalkmasını istiyorlar. Bu ortak bir hedefe dönüştürülüp Müslüman ülkeler bu çerçevede birlik oluşturabilirler.
3-İslam dünyasının vahdeti! Hiçbir Müslüman İslam dünyasından en küçük bir parçanın kaybedilmesini savunmaz. Dünyadaki bütün Müslümanlar, vahdet ve birlik taraftarlarıdırlar. Her yöreden İslam âlimlerinin bunu fırsat bilip toplanması ve parçalanmışlıkların sona erdirilmesi için çabalamaları gerekir. Bugün Hıristiyan dünyası birlik içerisindedir. Asya’da olsun, Afrika’da olsun Hıristiyan ülkeler birbirlerini desteklemektedir. Müslümanların da adım atıp birbirlerini sahiplenmeleri gerekir.
4-İslam dünyasının bütün topraklarının özgürleşmesi! Her ülkenin bağımsızlığı o ülkenin gelişmesiyle yakından alakalıdır. Bu bağımsızlığın siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik yönleri bulunmaktadır. Ancak burada öncelikle bahsi geçen siyasi ve toprak bağımsızlığıdır. Müslümanlar, İslam dünyasının sınırlarını koruma üzerine yoğunlaşsalar ve aralarındaki çekişmeler son verseler, İslam dünyasının sorunlarının yarısı çözülecektir.
5-Müslümanların Namusunun Korunması! Her şahsın ve toplumun namusu gibi İslam ümmetinin de namusu vardır. Müslümanların ortak namusunun başında Kur’an’ı Kerim, ardından Hz. Resul-i Ekrem (sav), ardından diğerleri gelir. Müslümanların namusuna yapılan saldırılara karşı her taraftan güçlü tepkiler verilse bir daha kimse böyle bir şeye cesaret edemeyecek…
6-Müslümanların Menfaati ve Güvenliği: Müslümanların ortak menfaati ve güvenliği, bütün Müslümanları ilgilendirdiğinden hepsinin ortak hedefi haline getirilmelidir. Birbirlerinin menfaati ve güvenlikleri için örneğin Afrikalı Müslümanlar beraber, Asyalı Müslümanlar beraber hareket etseler, İslam dünyası muhkem bir kaleye dönüşecek.
Dikkat edilmeli ki, Kudüs ve Filistin bütün bunların gerçekleşmesinde bir başlangıç ve ön ayak olabilirler. Bu bir fırsattır, istifade edilmeli ve kaçırılmamalıdır.
Yazan: Sadullah Razıi
Kaynak: Sayté 598
Çeviren: Hanefi Aydın