HÜDA PAR haftalık basın değerlendirmesi
HÜDA PAR Genel Merkezi`nden yapılan haftalık basın değerlendirmesinde, Dünyada ve Türkiye`de yaşanan sıcak gelişmelere değinildi.
Hür Dava Partisi Genel Merkezi yaptığı haftalık basın değerlendirmesinde, Mısır`daki darbenin ağırlaşan bilançosundan, Suriye`deki drama, HÜDA PAR`a yönelik PKK saldırılarından bölgede arazi cinayetlerine, Lübnan`daki cami saldırılarından KDK`nın başörtüsü kararına, yargıdaki çifte standarttan şüpheli asker ölümlerine kadar birçok konu hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
HÜDA PAR adına haftalık basın değerlendirmesini Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Mehmet Yavuz yaptı.
Mısır`da darbenin bilançosu ağırlaşıyor
Mehmet Yavuz açıklamasında, Mısır`da askeri cuntanın giriştiği darbe ve sivil direnişe yönelik katliam ve diğer hukuksuzlukların bilançosunun giderek ağırlaşmakta olduğunu belirterek, "Gerek emperyalist batı ve siyonist efendilerinden, gerekse de işbirlikçi kukla yönetimlerden gelen maddi ve manevi destekler, darbecileri daha da cesaretlendirmektedir. Bir kaç ülke ve bir kısım uluslararası birliklerden yükselen ve maalesef hiçbir yaptırım gücü olmayan tepki, kınama ve lanetlemelerin etkisiz kalması bir yana, körfez ülkelerinin halklarına musallat olmuş bir takım kukla krallıklarca, büyük bir zorbalıkla yönetime gelen darbecilere verilen açık destek, darbe ile darbecileri cesaretlendirmektedir. Mısır`daki darbecilerin ardında siyonistlerin olduğu yönündeki açıklamalara, siyonistlerden bile önce, anında ve üst düzeyden bir kınama ile cevap veren ABD, bu çıkışıyla kendisi için siyonistlerin, herkesten ve her şeyden daha önemli ve daha değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu. Aldığı destek ve yardımlarla büyük katliam ve zulümlere imza atmaya devam eden darbenin bilançosu da her geçen gün ağırlaşmaktadır. Altı binden fazla şehit, yirmi beş bin yaralı ve sayısı yirmi binleri bulan tutuklamalarla, darbeye direnen Mısır halkı adeta bir kıyıma uğramaktadır. Darbecilerin, Mısır Anayasası`ndan şeriat tanımını düzenleyen maddesinin iptali, darbenin kime ve neye karşı yapıldığının en büyük delilidir. Mısır`ın Müslümanlar tarafından İslami bir anlayışla yönetilmesini hazmedemeyen emperyalistler, emrinde oldukları siyonistlerin güvenliğini sağlamak için Mısır`daki darbe zulmüne nasıl da destek olduklarını artık saklama ihtiyacı bile duymamaktadırlar. Rabbimizden Mısır halkının haklı direnişinin emperyalistlerin, siyonistlerin ve işbirlikçi kuklalarının bütün uğraşlarına rağmen zafere ulaşmasını diliyoruz." dedi.
Suriye dramı
Geçtiğimiz hafta Şam`ın Doğu Guta bölgesinde kimyasal silahlarla düzenlenen saldırıda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu bin 300`den fazla insanın hayatını kaybettiğini hatırlatan Yavuz, "Suriye`de sergilenen vahşet, Hama katliamını hatırlatan bu saldırı sonrasında, dayanılması zor boyutlara ulaşmıştır. Bu vahşi katliamı gerçekleştirenleri bir kez daha kınıyor ve lanetliyoruz. Katliamda hayatını kaybeden sivil halka, Allah`tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılarına acil şifalar diliyoruz. Bugüne kadar Suriye`de yüz binden fazla insan çeşitli savaş araçlarıyla katledilmişken hala katliamın değil, emperyalist ABD`nin uydurduğu kırmızı çizgi safsatası üzerinden kimyasal niteliğinin tartışılması yersiz ve anlamsızdır. Kimyasal veya değil, değişmeyen gerçek, kadın, çocuk, yaşlı genç demeden sivil halkın vahşice katledilmiş olmasıdır. Bu katliamın kimin eliyle gerçekleştiği, hangi silahla ne amaçla yapıldığının bir önemi kalmamıştır. Suriye`de akan kanın ve devam eden zulmün bitirilmesi noktasında çatışan taraflar üzerinde etkili olanlar devlet ve yapıların derhal harekete geçmesi için daha kaç bin insanın ölmesi gerekir? Milletinin çıkarlarını, İnsanların ve insanlığın tükenişinde arayan devletler, bu yolun çıkmaz bir yolduğunu iyi hesap etmelidirler. Milli çıkarlar adına Suriye`deki iç savaşa taraf olan ve çatışmaların durması için çaba sarf etmeyen devletler, yaşanan tüm ölümlerden sorumludurlar. Emperyalist ABD`nin Esad`ı devirmek bahanesiyle yeni bir işgale hazırlandığı son süreçte, başta Türkiye ve İran olmak üzere, taraflar üzerinde etkisi bilinen devletlerin daha sorumlu davranmaları gerekmektedir. Yaşananların ve bundan sonra yaşanacakların vebalinden kurtulabilmeleri için ABD işgalinden önce hemen bir araya gelmeleri ve bu iç savaşı bitirmeye çalışmaları yönündeki çağrımızı bir kez daha yineliyoruz." diye ifade etti.
HÜDA PAR`a yönelik PKK saldırıları
"Bir süredir PKK kesiminin, karalama yalan ve iftira kampanyaları ile hedef haline getirilen Dindar Kürt şahsiyetlere, İslami kurumlara ve partilere yönelik fiili saldırıların başladığını müşahade etmekteyiz." diyen Yavuz, "Partimizin Ceylanpınar ilçe başkanlığına yönelik Molotoflu saldırının ardından, geçtiğimiz hafta bu kez de Silvan İlçe Başkanlığımız bu çetelerce taşlanmış, parti üyemiz, bir şahıs ise Yüksekova İlçesi`nin Yeniışık köyündeki ikametinden kaçırılmıştır. Halkımızın mazlumiyeti üzerinden siyasi çıkar devşirenler, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı tahammül etmeyenler, Suriye Kürdistanı`nda yaşanan örgütler arası çatışmalar üzerinden oluşturmaya çalıştıkları kurgusal ortamın deşifre edilmesine öfkelenip özellikle de İslami yapıları hedefe koyanlar, İslam`a ve Müslümanlara düşmanlığın hiç kimseye faydası olmadığını iyi bilmeli, mazlum ve Mustazaf halkımızın tehdit edilerek, evlerine ve kurumlarına saldırı düzenleyerek sindirmenin mümkün olmadığını artık anlamalıdırlar. Halkımız, her ne pahasına olursa olsun sahip bulunduğu İslami kimliğin bir gereği olarak hakkı haykırma ve adaleti ayakta tutma çabası içinde olmayı sürdürecektir. Kürt halkını düşman kamplara ayırıp birbiriyle çatıştırmak, buna alet olup yeni acılar yaşatmak, halkımıza yapılacak en büyük kötülüktür." şeklinde konuştu.
Kürt illerinde artan arazi cinayetleri
Son birkaç aydır değişik Kürt İllerinde bir biri ardına yaşanan ve aynı aileden çok sayıda insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan arazi kavgalarının yaşandığının altını çizen Mehmet Yavuz, "Ölümle biten arazi kavgaları aslında yıllardır Kürdistan`ın birçok ilinde meydana gelmekte ancak Devlet-PKK çatışmasının gölgesinde kaldığı ve bu yoğunlukta yaşanmadığı için pek dikkat çekmemekteydi. Feci bir sonla biten arazi kavgalarının temelinde inanç, eğitim eksikliği, anlayış ve paylaşım adaletsizliği olduğu kadar, bu adaletsizliğe yol açan ve adil ve kalıcı bir çözüm getiremeyen sistem vardır. Yaşanan ölümlerin önemli bir kısmı da, geçmişte örgütün silah gücünü arkasına alarak haklı veya haksız bir kazanım elde edenlere karşı, yeni süreçte PKK`nin silahlı baskısının azalmasıyla birlikte, mülkiyet iddiasına ilişkin itirazların, kavgaları ve çatışmaları tetiklemesi sonucu meydana gelmektedir. Halkımızın her türlü anlaşmazlıklarını, silaha ve şiddete başvurmadan sulh zemininde, adil kurumlar ve hakemler eliyle çözmeleri tavsiyesinde bulunuyor, bu süreçte hayatını kaybedenlerin ailelerine taziyetlerimizi sunuyor ve sabırlar diliyoruz. Bu tür acı hadiselerin bir daha yaşanmaması için adalet ve basiretimizi artırmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz." temennisinde bulundu.
Lübnan`daki cami saldırıları
Lübnan`ın kuzeyindeki Trablus şehrinde iki cami yakınında Cuma namazı çıkışında cemaati hedef alan iki ayrı patlamada 42 kişinin hayatını kaybettiğini 350 kişinin de yaralandığını anımsatan Yavuz, "Mezhep çatışmalarının körüklenmesi amacıyla yapıldığı apaçık belli bu saldırı, ibadethanelere yönelik bir saldırı olması sebebiyle de ayrıca çirkin ve vahşicedir. İnancımızda Camiler, Kâbe`nin şubeleri hükmündedirler, içindekilerle beraber dokunulmazlıkları vardır. Camilere ve içinde ibadet eden Müslümanlara saldırarak hürmetsizlik edenler de büyük bir gaflet içerisindedir. İslam`ın kutsallarına yönelik bu tür saldırılar, İslam`a ve Müslümanlara ihanettir. Mısır`da kiliselere saldıranlar ile camileri bombalayanların birbirinden hiçbir farkı yoktur. Savaşlarda bile camilere, diğer dinlere ait ibadethanelere ve buralara sığınanlara zarar verilemez ve dokunulamaz. Şii - Sünni ayırımı yaparak, camileri bombalayıp içindeki Müslümanları katledenlerin, İslam ile Şiilik ile ve Sünnilik ile bir ilgisi yoktur. Yaptıkları İslam`a ihanet olup ümmet bilincine zarar vermektedir. Mezhep çatışmasını körükleyenler, İslam coğrafyasını işgal etmek için aramızda fitne ve fesadı yayan siyonistlerin ve emperyalistlerin amacına bilerek veya bilmeyerek hizmet etmektedirler. İşgallerin ve zulmün son bulması için, Müslümanlar, iç ihtilaflarını, rahmete dönüştürecek bir İslami bilinç ve şuurla hareket etmelidir. İhtilaflarımızın değil, ittifak ettiğimiz konuların etrafında kenetlenerek, siyasi birlik ve beraberliğimizi sağlayarak, yeniden ümmet olabilmeyi başarmak zorundayız." diye konuştu.
Kamu Denetçiliği Kurumu`nun başörtüsü kararı
Kamu Denetçiliği Kurumunun, başörtüsüyle görev yaptığı için ikaz alan devlet memurunun şikâyetini kabul ederek, memurun başörtüsüyle görev yapmasının sağlanması yönünde tavsiye kararı aldığını kaydeden Yavuz, "Hiçbir meşru dayanağı olmayan, askeri vesayet rejimlerinin İslam`a ve Müslümanlara düşmanlığının nişanesi olan başörtüsü ve tesettür yasağı, askeri vesayetin bittiği iddiasına rağmen devam ettirilmektedir. Başörtüsü ve tesettür yasağının özellikle kamuda hala sürüyor olması, toplumsal mutabakatın bulunmayışının değil, bilinçli bir tercihin sonucudur. Kamu Denetçiliği Kurumu`nun tavsiye niteliğinde bile olsa aldığı kararı destekliyor ve takdir ediyoruz. Başörtüsü ve tesettür yasakları konusundaki haksız uygulama ve yasaklara bekçilik yapmayı sürdüren Hükümetin, bu tavsiye kararına kulak vermesini ve başörtüsü ve tesettürü her alanda serbest bırakmasını istiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Mahkûmuna göre muamele
Yavuz açıklamanın devamında, "Ergenekon davasında hapis cezasına çarptırılan bazı sanıkların isteği üzerine ailelerinin yaşadığı illerdeki cezaevlerine sevkleri sağlandı. Hem suç ve cezanın şahsiliği ilkesi ve hem de tutuklu ve mahkûm hakları bakımından, kişinin yakınlarının ikametindeki veya yakınındaki cezaevlerinde tutulmaları esastır. Gayet İnsani olan bu ilkeler, imtiyazlı sınıflar söz konusu olunca hemen işletilmekte ancak diğer mahkûmlar, özellikle de sisteme karşı siyasi suçlardan hüküm giymiş olanlar, değil memleketlerine yakın cezaevlerine sevk edilmek, yakın illerdeki cezaevlerinden bile alınıp ülkenin en ücra en sapa cezaevlerine rızaları dışında nakledilmekte, hem kendileri hem de aileleri mağdur edilmektedir. Devletin uyguladığı bu haksızlık ve çifte standart zaten mağdur durumda bulanan ailelere büyük bir zulümdür. Hükümet, imtiyazlı kesimler için gösterdiği hassasiyeti diğer tüm mahkûmlar için de göstermelidir." dedi.
Şüpheli asker ölümleri
HÜDA PAR Genel Sekreterei ve Parti Sözcüsü Mehmet Yavuz sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: "Milli Savunma Bakanlığı, Ocak 2012 - Temmuz 2013 tarihleri arasında kışlalarda 166 askerin öldüğünü bunların 108`inin intihar vakası olduğunu açıkladı. Halkın gençlerinin en verimli döneminde zorunlu askerlik hizmeti adı altında silâh altına alan devlet, halkın gencecik çocuklarının hayatından da sorumludur. Muayene edilerek, sağlıklı oldukları anlaşıldıktan sonra kışlaya kapatılan askerlerin bu büyüklükte bir sayıda intihar etmesini makul karşılamak mümkün değildir. Devlet-PKK çatışmalarının en yoğun olduğu 2012 yılında bile çatışmalarda hayatını kaybettiği ilan edilen asker sayısına neredeyse eşit bir sayıda intihar vakasının yaşanmış olması ciddi biçimde sorgulanmalıdır. Kışlada yaşanan asker ölümlerinin önüne geçmek için acil önlemler alınmalıdır. Halkımızın, TSK`ya emanet verdikleri çocuklarına görev boyunca, insani muamele yapılmalı, disiplini sağlama adına baskı uygulanıp psikolojileri bozulmamalı, canlarını hiçe sayan, eğitim zayiatı anlayışından vazgeçilmelidir. Kışlalardaki asker cinayetlerinin, bazılarını himaye etme adına intihar olarak kayıtlara geçirildiği şeklindeki iddialar da ciddiyetle sorgulanmalıdır. Kışla koşulları, askeri eğitim, hizmet koşulları bağımsız kuruluşlarca mercek altına alınmalıdır. Zorunlu askerlik uygulamasına bir an önce son verilmeli ve geçiş aşamasında askerlik yapmak istemeyenlere vicdani ret hakkı tanınmalıdır. (Murat Burtaş - İLKHA)