• DOLAR 34.612
  • EURO 36.368
  • ALTIN 2927.44
  • ...
Psikoterapist İdin: "Gerçeklik kavramına ulaştığımızda, öğrenilmiş çaresizlik diye bir kavram kalmaz"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin sonuca ulaşamaması durumunda sonucu değiştiremeyeceğine karşı oluşan ruh halidir. Bu durum kişinin psikolojik ve fiziksel sağlığı açısından ciddi olumsuzluklar doğurabilmektedir.

Öğrenilmiş çaresizliğin, kişi üzerindeki etkilerine değinen ve çözüm yollarına işaret eden Psikoterapist Murat İdin, konuyla ilgili İLKHA muhabirine önemli değerlendirmelerde bulundu.

"Sonucu değiştiremeyeceğine ve başaramayacağına yönelik bir düşünce oluşur"

Psikoterapist Murat İdin

Öğrenilmiş çaresizliğin kişiye özgü bir konu olduğunu söyleyen İdin, "Bir olay karşısında kişinin sonucu değiştiremeyeceğine yönelik oluşturmuş olduğu otomatikleşmiş düşüncelerdir. Yani ne zaman bir olayla karşılaşsa aynı düşünce devreye girer, sonucu değiştiremeyeceğine ve başaramayacağına yönelik bir düşünce oluşur ve kendini kötü hissettirir. Ya girişimde bulunmaz ya da girişimde bulunduğu zaman kaybeder." ifadelerini kaydetti.

"Pedagojide iki dönem çok önemlidir"

Öğrenilmiş çaresizliğin çocukluk dönemine ilgisine değinen İdin, şunları kaydetti:

"Pedagojide iki dönem çok önemlidir. Birincisi 0-2 yaş döneminde temel güvene karşı güvensizlik, ikincisi de 2-4 yaş arasında girişimciliye karşı suçluluk. Bu dönem içerisinde çocuklar çok eleştirildiğinde, güven ihtiyacı tam olarak karşılanmadığında, gelecekte eleştirilme ve bir şey yapamama kaygısı veya özgüven problemi yaşayabilirler. Bu geçmişte verilen pedagojik kalıplardan meydana gelir. Bu dönemde yapılan davranışlar çocuğun eline bir kalıp verir, çocuk ilerde hangi durumla karşılaşırsa otomatik olarak o kalıbı vurur, o kalıba göre hareket eder. Ben de bu var mı, yok mu diye değerlendirmez. Öğrenilmiş çaresizliği bu şekilde daha geniş anlamda tanımlayabiliriz."

"Kişinin kendini eleştirmesi sonucunda meydana gelen bir süreçtir"

Bilimsel olarak öğrenilmiş çaresizliğin pireler üzerinde deney yapılarak gözlemlendiğini ifade eden İdin, "Pire deneyi öğrenilmiş çaresizliğin nasıl oluştuğunu, kişinin hayatına nasıl girdiğini ve sonrasında kişinin buna nasıl uygun davrandığını aktarıyor. Bilim adamları bir deney ortamı oluşturuyorlar. Normal şartlar altında pirenin ne kadar zıplayabilirini ölçüyorlar, kırk santim zıplıyor. Altta metal bir saç var, üste de cam bir tavan var. Bir miktar pireyi oraya koyuyorlar, alttan sıcaklık veriyorlar. Isınınca pire kendini tehdit altında hissediyor ve zıplamaya başlıyor. Pire kırk santim zıplayabilen bir canlı. Kırk santim zıplamaya çalışıyor, yirmi santimden öteye gidemiyor. Her zıpladığında cam levhaya çarpıyor ve canı acıyor. Bir müddet sonra pireler cam levhaya çarpmamak için yirmi santim zıplamaya başlıyorlar ve canları yanmıyor, böylelikle kendilerini koruma altına alıyorlar. Deney bittikten sonra pireleri çıkarıyorlar, bilim adamları. Normal, hiçbir tehlikenin, sıcaklığın olmadığı bir ortama bırakıyorlar, acaba kaç santim zıplıyorlar? Diye. Ölçüyorlar yirmi santim zıplamaya devam ediyorlar. Deneyi değerlendirdiğimiz zaman öğrenilmiş çaresizliğin belli zaman içerisinde, başkaları tarafından yoğun bir şekilde gelişimin, girişimciliğin engellenmesi veya kişinin kendini eleştirmesi sonucunda meydana gelen bir süreçtir." ifadelerini kullandı.

"Bir anne baba öğrenilmiş çaresizlik yaşıyorsa farkına varamayarak çocuğuna aktarır"

Ebeveynlerin sahip oldukları olumlu ve olumsuz yönlerini çocuklarına da aktardığına dikkat çeken İdin, "Bir anne baba öğrenilmiş çaresizlik yaşıyorsa farkına varamayarak çocuğuna aktarır. Çocuğun gelişim süreci içerisinde sen yapamazsın, sen edemezsin, senin onu düşünmen doğru değil, sen şöylesin, böylesin diye çocuğun kişiliğini geliştirici değil de sekteye uğratıcı ifadeler kullanıyorlarsa, çocuk az evvelki deneyde olduğu gibi yirmi santim zıplamaya başlar. Yani kendi kapasitesini kullanmamaya başlar ki kendi kapasitesini kullanmadığı zaman ilerde LGS sınavına girer, matematikle karşılaşır, üniversite sınavına girer, ben başaramam der. Denemeden kendisine verilen kalıp ile hareket etmeye başlar.  Bu da gelecekte mesleki ve akademik olarak bazı sıkıntılar ortaya çıkarır." diye konuştu.

"Anne baba aile içerisindeki iletişim sistemini değiştirmesi gerekiyor"

Öğrenilmiş çaresizliğin çocuk tarafından fark edilemeyeceğini ifade eden İdin, "Çocukluk döneminde anne baba fark eder, çocuk fark etmez. Eğer anne baba çocuğunda öğrenilmiş çaresizlik olup olmadığını öğrenmek istiyorsa çocuklarının aile içerisindeki güvenli ortamda değil, dışarıdaki yabancı ortamdaki davranışlarına bakması gerekiyor. Yani kendini ifade edebilme, kaygılanma, dışarı çıkamama, insanlarla konuşmaktan çekinme, sessiz kalma gibi bu tür özellikler varsa anne baba bilmeli ki bir öğrenilmiş çaresizlik var. Çocuğun zihninde bir düşünce kalıbı oluşmuş, bununla ilgili neler yapılabileceği hususunda araştırmalar yapmalı. Anne baba aile içerisindeki iletişim sistemini değiştirmesi gerekiyor. Desteklemeğe ve yüreklendirmeye yönelik bir iletişim sistemi oluşturması gerekiyor. Yapıcı eleştiri dediğimiz sistemi devreye koyması gerekiyor." şeklinde konuştu.

"Gerçeklik kavramını zihnimizde taşımamız gerekiyor"

Öğrenilmiş çaresizliğe maruz kalan yetişkinlerin ise ilk olarak kendi ile olan iletişimini değiştirmesi gerektiğini vurgulayan İdin, sözlerine şöyle devam etti:

"Bizim en iyi psikoloğumuz kimdir? Kendimiz yani içimizdeki ben. Ben sürekli kendimi eleştirdiğim zaman, dışarıda hiçbir zaman bir şey yapma girişiminde bulunmam. Kendimle iletişimimi değiştirmem gerekiyor. İletişimi değiştirdikçe çevreye bakış açım değişir; tabi bu kısa vadede meydana gelebilecek bir süreç değildir, belli bir zaman alacaktır. İkinci olarak da gerçeklik kavramını zihnimizde taşımamız gerekiyor. Ne demektir gerçeklik kavramı? Bunu yapamam, bir dakika bunu neden yapamıyorum, kanıt var mı, denedin mi, mücadele ettin mi? Yok, hayır. O zaman ben hiçbir kanıt olmadan hareket ediyorsam, öğrenilmiş çaresizlik düşüncesine göre hareket ediyorumdur. Kişi bunu fark ettiği anda, kanıtlara göre davranışını belirlediği oranda kapasitesini fark eder. Belki matematikten çok iyi anlayacak, bir dikkat verir: 'Ben çok iyi öğreniyormuşum' der. Zihnindeki düşüncenin kendisini yıllardır ne kadar engellediğini fark eder. Ben insanlarla konuşamıyorum! Bir ortama girer, zihnindeki gerçekliğe göre yol alır, insanlar neler yapıyorsa, neler konuşuyorsa kendisini doğal akışın içerisine aktarır. Sonra bir bakar: 'Ben aslında eğlenceli bir insanmışım,  konuşabiliyormuşum.' Dışarı çıkar gezer veya yapması gereken davranışları sergiler daha sonra eve gelir. Değerlendirme yapar: Bir dakika, ben ne düşünüyordum ne oldu. İşte bu onun yavaş yavaş özgüvenin açılmasını, yeni bir inşaat sürecinin de oluşmasını sağlar. Bu da öğrenilmiş çaresizliği yavaş yavaş törpüleyerek, başka bir noktaya doğru taşır ve hayatını engellemesin önüne geçer.

"Gerçeklik kavramına ulaştığımız zaman, öğrenilmiş çaresizlik diye bir kavram kalmaz"

Kişinin öğrenilmiş çaresizlikten kurtulması için tavsiyede bulunan İdin, sözlerini şöyle tamamladı:

"Kişisel gelişim kitapları okuyabilir, diğer insanları gözlemleyebiliriz. Onlar neler yapıyor? Bizim onu yapmamız için herhangi bir engel var mı? Onu değerlendirebiliriz. Kendi ilgi ve yeteneklerimizin farkına varabilmek için değişik alternatif kurslara gidebiliriz, hobiler edinebiliriz. Bunlar aşama aşama kendimizi tanımamızı sağladıkça bizi gerçekliğe doğru yönlendirecektir. Zaten gerçeklik kavramına ulaştığımız zaman, öğrenilmiş çaresizlik diye bir kavram kalmaz. Bu da kendine başarı olarak, gelecekte kazanç olarak dünyasına girer." (İLKHA)









Bu haberler de ilginizi çekebilir