Doç. Dr. Kaval: Karma eğitimden önceki ahlaki seviye ile şimdi arasında farklar var
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “ailelerin okula göndermediği kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak için gerekirse kız okulları da açabiliriz” açıklamasından sonra Türkiye’nin kanayan sorunlarından biri olan karma eğitim, gündemdeki yerini koruyor.
Karma eğitimle alakalı çıkan yasadan sonra insanların ahlaki seviyesinde artma mı azalma mı olduğunun iyi analiz edilmesi gerektiğini aktaran Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Mantık Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Kaval, İLKHA’ya yaptığı açıklamada, “karma eğitim” dayatmasının son bulması gerektiğini söyledi.
Devletlerde hakkın bir lütuf olmadığını hatırlatan Kaval, devletin; milletin bekasına zarar vermeyen taleplerini karşılamak zorunda olduğuna dikkat çekti.
Karma eğitimle alakalı olarak işin insan yapısıyla alakalı kısmına da değinmek istediğini dile getiren Kaval, "Mantıkta bir kuraldır. Bir şeyin doğruluğu yanlışlığı neticesi itibariyle belirlenir. Bir şeyin doğrusu veya yanlışı hakkında bir şüphe varsa o meselede neticelerine bakılıp ona göre karar verilir." dedi.
"Karma eğitimle alakalı çıkan yasadan sonra insanların ahlaki seviyesinde artma mı azalma mı var?"
Kaval, "1920’li yıllarda karma eğitimle alakalı çıkan yasadan sonra yetişen gençlerimizin, daha önceki dönemlerdeki ahlaki seviyesiyle bu kanun çıktıktan sonraki ahlaki seviyesini karşılaştırdığımızda ve neticelerine baktığımızda ne görüyoruz? Gençlerimizin anne babaya karşı saygılarında artma mı var azalma mı var? Daha önceki esnaf ahlakında artma mı var azalma mı var? Komşuluk ilişkilerinde artma mı var azalma mı var? İnsanlar arasında fedakârlık noktasında artma mı var azalma mı var? Bütün bunları netice itibariyle karşılaştırdığımızda karmaşık denen o eğitimin herhangi bir faydası olmamıştır." ifadelerini kullandı.
"Hak, bir lütuf değildir"
İsteyenlerin çocuğunu karma eğitime, isteyenlerin ise kız veya erkek okullarına gönderebilmesi gerektiğinin altını çizen Kaval, şunları söyledi:
"Hak, bir lütuf değildir. Devlet halkı sınırlamaz, halk devleti sınırlar. Dolayısıyla eğer bir sorunun cevabı ideolojik ise o devlet diktatörlüktür. Bir devletin adında herhangi bir cumhuriyet kelimesinin bulunması veya ona benzer özgürlük ifade eden cümlelerin bulunması o devletin cumhuriyet olduğu anlamına gelmez. Oradaki uygulamaya bakılması gerekir ki dünyadaki malum adı cumhuriyet olan ne kadar devlet var. Bu devletlerin ekseriyeti cumhuriyetle hiçbir alakalarının olmadığını biliyoruz. Milletin bekasını alakadar etmeyen meselelerde ya da bekasına zarar vermeyen meselelerde, özellikle o milletin geleneğinde var olan meselelerde, devlet bir gerekçe ortaya koymaksızın yasak getiremez."
"Devlet, milletin bekasına zarar vermeyen talepleri karşılamak zorundadır"
Kaval, "İnsan karakteri oluşumunda, insanların kız ve erkek olarak belirlenmesinde hangi bilimsel kriterler esas alınarak karmaşık eğitimin yapıldığına ilişkin devletten bir açıklama yani bu kanun ortaya çıkarılırken herhangi bir açıklama yapılmış mı? Hayır. Açıklama sadece ideolojiktir. Eğer devlete dair bir uygulamayla alakalı olarak sorulan bir sorunun cevabı ideolojikse o devletin yapısı diktatörlüktür. Devlet, milletin bekasına zarar vermeyen talepleri devlet karşılamak zorundadır. Bu herhangi bir lütuf değildir." şeklinde konuştu.
"Bir insanın cahil olmasının alameti onun doğru-yanlış kriterinin bulunmamasıdır"
"İnsanların ahlaki gelişmeleri elbette öncelikle alile esas alınarak belirlenir." diyen Kaval, "Bütün devlet bakanlıkları, devletin icracı kurulları, neticede devletin bekası aile olduğunu bilmek hasebiyle, aileye zarar veren ve istikbalde aileye zarar veren bütün uygulamaların baştan önünü almalıdır. Dolayısıyla bir doğru-yanlış kriterinin bulunması gerekir. Bir insanın cahil olmasının alameti, onun doğru-yanlış kriterinin bulunmamasıdır. Eğer devlet bir yasak, bir uygulamayı, vesaireyi hayata geçiriyorsa bunun mutlaka mantıksal bir temelinin yapılmış olması, ortaya konulmuş olması gerekiyor. Eğer bilimsel bir temeli yoksa, psikolojik bir temeli yoksa, mantıksal ve akli bir temeli yoksa bu tamamen ideolojik bir uygulamadır. İdeolojik uygulamanın cevap olduğu bir sistemler, demokratik değil teokratik ya da diktatörlük sistemleridir." şeklinde belirtti. (İLKHA)