Semanın Gözyaşları
Uzun süreydi gökyüzünün gezgin bulutları üzerimize damlacıklarını göndermiyorlardı.
Uzun süreydi gökyüzünün gezgin bulutları üzerimize damlacıklarını göndermiyorlardı. Bir sessizliğe bürünmüş, adeta bir fetret dönemi yaşıyordu. Bu sessizliğe son veren manzaraya bu sabah uyandığımızda şahid olduk. Garip ama hüzünlü sesleriyle yağmur damlacıklarının çatılarımızı dövdüğünü farkettik. Bir gariplik vardı. Sanki her biri içinde bir hüzün bir keder barındırıyor, sanki herbiri bir ağıtla beraber havalandırmanıza düşüyordu. Garip ama mana yüklüydüler. Hüzünlü haberi ulaştırmaya çalışan habercilerin telaşıyla koşuşturuyorlar, matem yüklü haberlerini küçük damlacıklarında barındırıyorlardı.
Gökyüzünün rengi solmuş, matem elbisesine bürünmüş, şahit olduğu manzaranın dehşetinden midir bilinmez gözyaşlarını durmadan akıtıyordu. Acaba onu bu denli hüzünlendiren, gözyaşlarına boğan neydi? Onun içini acıtan, ona bir kez daha kederi tattıran neydi? Yoksa yine bir katliâma mı şahitlik etmişti? Yoksa yine zalimlerin ve tağutların gadrine uğrayan ve kanları heder edilen bir mazlumiyete mi şahitlik etmişti? Yine kana doymak bilmeyen emperyalist ve siyonist uşaklarının ağa babalarının emriyle katledilen ve kırılan bir topluluğa mı şahitlik etmişti?
Gökyüzünün rengi solmuş, matem elbisesine bürünmüş, şahit olduğu manzaranın dehşetinden midir bilinmez gözyaşlarını durmadan akıtıyordu. Acaba onu bu denli hüzünlendiren, gözyaşlarına boğan neydi? Onun içini acıtan, ona bir kez daha kederi tattıran neydi? Yoksa yine bir katliâma mı şahitlik etmişti? Yoksa yine zalimlerin ve tağutların gadrine uğrayan ve kanları heder edilen bir mazlumiyete mi şahitlik etmişti? Yine kana doymak bilmeyen emperyalist ve siyonist uşaklarının ağa babalarının emriyle katledilen ve kırılan bir topluluğa mı şahitlik etmişti?
Bütün bu hüzünlü tablonun hikmeti bir arkadaşımızın haberleri izlemek için TV’yi açmasıyla anlaşılacaktı. Manzara belirmiş, dehşet ortaya çıkmıştı. Yine mazlumların payına acı keder ve gözyaşı düşmüştü. Birkez daha katledilen biz olmuştuk. Mısır’daki kardeşlerimiz olmuştu. Bir kez daha temiz kanlarını oruçlu ağızlarıyla Rablerine sunan, şehadet şerbetini içen kardeşlerimiz olmuştu. Mısır’da Firavun bir kez daha sahnedeydi. Zaman değişse de simalar değişse de Firavun zulmüne devam ediyor, bu mübarek ayın hürmetini bir kez daha çiğniyor, Rableri katında divan duran ve miraç mirac Rablerine yükselerek namaz kılan kardeşlerimize ateş açıyor ve yüzlerce can alıyordu.
Ey gökyüzü! Sen ağlamayasın da kim ağlasın? Sen kanlı göz yaşlarını dökmeyesin de kim döksün? Nasıl dayanıyorsun bunca acıya, nasıl katlanıyorsun bunca sızıya, bunca kederi nasıl kaldırıyorsun? Daha ne kadar şahitlik edeceksin bu zulümlere? Daha ne kadar kerbelalar göreceksin? Daha ne kadar Hamalara, Halepçelere, Susalara şahitlik edecek ve Başbağların acısını içine gömeceksin?
Ey gökyüzü! Hüzünlü haberinle kabuk bağlayan yaramızı kanattın. Acına bizleri ortak ettin. Bir kez daha Filistinimizi, Çeçenyamızı, Somali, Urumçi, Afganistan, Sudan, Mısır, Suriye, Irak’ı ve daha nice viran olmuş beldemizi hatırlattın. Heyhaat! Bu acıya yürek dayanır mı? Siyonist zulmü altındaki Gazze’ye, Rus zulmündeki Çeçenya’ya, katil ABD’nin insansız uçaklarıyla katledilen çoluk çocuğun acısına sessiz kalınabilir mi? Urumçi’de Ashab-ı Uhdut misali diri diri yakılan, namusları peymal edilen, genç kızları ellerinden alınan mazlumlara sessiz kalınabilir mi? Irak’ta, Suriye’de bombalarla parçalanan bedenlerin acısına dayanılır mı? Mısır’da hakları ellerinden alınmış mazlumların çığlıklarına, ABD ve siyonist uşağı gasıp Sisi’nin kan gölüne yürek dayanır mı?
Ey Müslüman geçinen İslam beldeleri! Ey kendisini İslam aleminin liderleri olarak gören deve kuşu misali zavallılar! Ey Suud rejimi! Ey Katar! Ey Birleşik Arap Emirlikleri! Zalimlerin çanağı sizin finansmanınızla kana doymadı mı? Ey İslam âlemi! Acaba bizleri gayrete geçirecek hangi olayı bekliyoruz?
Ey kafirleri bırakıp da Müslümanların kanlarını döken, birbirini kıran İslam ümmeti! Uyanış ne zaman? Ey zalimleri ve mürtedleri bırakıp da Müslümanlardan özeleştiri ve diyet isteyen zavallı kardeşlerimiz! Bu gaflet uykusu ne zamana kadar sürecek? Ne zamana kadar dökülen bu kanlara sessiz kalacak ve ihtilaflarımızı palazlandıracak, ortak noktalarımızı ve kardeşliğimizi görmezlikten geleceğiz? Ne zamana kadar Müslümanlara haset edecek, onların güzelliklerine hazımsız kalacağız?
Ey garip ümmet! Acaba Resul (AS) bu halimizi görseydi ne yapardı? Acaba bugün yeniden gelseydi ve halimizi görseydi ne söylerdi? Acaba bugün yeniden gelseydi ilk cihadını kime karşı yapar, ilk bayrağını kime karşı açar ve işgal edilmiş hangi kutsal beldeyi zalimlerin ve batı uşaklarının ellerinden kurtarırdı?
Ey Resulüm! Yeniden gel! Seni arşlara yükselten burağınla gel! Seni semaya yedi kat göğe yükselten ve mahiyetini yalnız Rabbimin ve Senin bildiğin bineğinle gel. Herbir adımını gözlerin mesafesini tayin edemediği, yalnız Rabbimin ve Senin bildiğin bineğinle gel. Herbir adımını gözlerin mesafesini tayin edemediği bir uzaklığa atan bineğinle gel. Yedi kat semayı ve göğü dolaştığın o kısacık anınla gel. Gel ki bu zulümler son bulsun. Gel ki perişan olan ümmetin haline bir çare bulsun. Gel ki dağınık olan ümmetinin parçalanmış, yaralanmış ve dağlanmış olan yüreğine bir merhem olsun. Gel ki inleyen, nalin eden ve ah u zar eden ümmetinin arşı titreten zarinleri dinsin. Gel ki komutansız ve dağınık olan ümmetin yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük komutanını görsün. Gel ki öne eğik başımız düzelsin. Gel ki utancımızdan ve öfkemizden dişlediğimiz ellerimiz senin ordunla senin bayrağın altında kılıç tutsun. Gel ki Ey Resulüm, kelepçeli ve prangalı el ve ayaklarımız çözülsün gözyaşlarımız dinsin.
Ey sensizlik, ey kimsesizlik, ey sahipsizlik, ey yalnızlık, ey gariplik, ey mazlumiyet, ey çaresizlik, ey sağırlık, ey vurdumduymazlık! Beldelerimize nasıl da yerleştiniz! Buralarda size ne kadar da iş düşüyor! Nasıl da çöreklendiniz buralara! Neden tercihinizi hep bizden yana kullandınız? Neden bizden ayrılmaz oldunuz? Neden bizimle böyle ünsiyet kurdunuz? Neden başka beldelere uğramaz oldunuz? Neden?
Ey Cebbar ve Kahhar olan Allah’ım! Zalimlerin zulmüne karşı sana sığınıyoruz. Sen onların hakkından gel. Sen onların birliklerini boz, onların tuzaklarını boşa çıkar, onları yakala izzetli ve kuvvetli bir yakalayışla. Sen acılarımızı dindir. Sen dağınıklığımızı toparla, sen kalplerimize ve yüreğimize gayret, gözlerimize feraset bahşet. Lütfunla bizleri bağışla, bize merhamet et! Amin. Velhamdulillahi rabb’il âlemin.
Turan Boldağ / Tokat T Tipi Kapalı Cezaevi A1/1