On binlerce insanın canına, telafisi mümkün olmayan sosyal ve ekonomik kayıplara neden olan, yapılan zulmü başka bir zulüm yöntemiyle bastırmaya çalışıp nihai hedeflerden tamamen vazgeçtiğini ilan eden PKK`nın geliştirdiği politikalara karşın şunu diyebiliriz.
Yıllardan beridir Kürt halkına vaat ettikleri bütün hedefleri ve bu hedefler uğruna ödenen bunca bedeli yok sayıp,“Kemalist rejimin derin güçleriyle ittifak kurma gayretleri”ne dönüştü. Ve dikkat edilirse, geliştirilen her barış süreci arifesinde birileri PKK düğmesine basıp bu süreçleri baltalanıyor. Kürt halkı içerisinde İslami yükselişin önüne geçemediklerini itiraf eden ve her fırsatta geliştirdikleri saçma yöntemlerle Kürdistan’ı ve Kürt halkını canından bezdiren mücadele yöntemleri ve taktikleri artık içinden çıkılmaz bir hal almış ve zulüm rejiminin elini daha bir güçlendirmiştir.
Eğer nihai hedef Laik Kemalizm ile birleşmek ve bütünleşmek idiyse ödenen bunca bedele ne gerek vardı?
Yoksa bütün gayretleriniz, Müslüman Kürtleri dininden uzaklaştırıp laik-Kemalist bir çizgiye getirmek miydi?
Bunu başaramayınca ``Biz olmasaydık bölgede İslam gericilerin bölgesi olurdu ``bu tehlikeye karşı el ele verme zamanı gelmedi mi? diye laik Kemalizm den imdadınıza koşmasını mı bekliyorsunuz?
Kürdistan üzerinden yaptıkları siyaset, yürüttükleri politika, uyguladıkları terörizm pratiği ile Kürtlerin tabii haklarını provoke edip asıl hedefinden saptırıp rejim ile bütünleştirme amacını mı güdüyorlar! Yoksa dış ülkelerin taşeron firması hükmünde midirler?
Her ne kadar PKK, Kürt sorununun alternatif gücü olarak değerlendirilmek istense de, kimliğin ve kültürel hakların tanınmasında devlet karşısında tek güç olarak PKK ve İmralı algılansa da ve meşru bir güç olarak kabul ettirilmek istense de, bu böyle değildir.
Öncelikle PKK ve Kürt sorununu bir birinden ayırmak gerekir. Mesele, Kürd meselesine çözüm ise ne ala! Ama meseleyi PKK bazında çözmek ise işte bu muamma? Çünkü PKK bu sorunun dışında ve çok altındadır. Kürt sorununu ortaya çıkaran temel olgu TC sisteminin katı `ulus devlet` anlayışıdır. Çünkü Kürt sorunu PKK olmadan da vardı. PKK’yı ortaya çıkaran temel olgu devletin Kürtlere karşı uyguladığı inkâr ve asimilasyon politikasıdır.
Geçmişteki talepleriyle bugünkü talepleri arasında büyük oranda tavizane tutum olan PKK dürüst olsaydı, şimdiye kadar talep ettiklerinin arkasında olurdu tükürdüğünü defalarca yalamazdı.
Mesela PKK`nın çıkış döneminden 90`lı yıllara kadar Kürt sorununa yönelik bağımsız Kürdistan devleti gibi talepleri varken sonraki yıllarda özerk yönetim talebine, oradan da Demokratik Türkiye Cumhuriyeti şeklinde değişime uğramıştır. Samimi olmadıkları gibi sorunu sürekli akamete uğratmaktadır. Çözüm, PKK eksenli olursa asıl çözümsüzlük yeni başlıyor demektir. Unutulmamalıdır ki bu halkın desteğini kazanmada asıl belirleyici unsur samimiyettir.
Maalesef PKK Kürtlerin yaşadıkları Kürt sorununa hep yaraya tuz, biber oldu ve olmaya devam ediyor. Kürt sorununa bir makyaj olmaktan öteye gidememiştir ve çözmeye çalışanları da devre dışı bıraktığı aşikârdır. Geliştirilen, önerilen tüm çözümlerin akamete uğramasını da kaçınılmaz kılacaktır. Yanlış politika, yanlış kişilerle çözüm arayışları, Kürtlerin haklarından feragat etme sonucunu doğurmayacaktır. Bunu ister hükümet yapsın, isterse de KCK ve İmralının rüzgârını arkasına almış bazı bağımsızlar yapsın. Kaybetmeleri sonucunu doğuracaktır. Geçmişte yapılan hatalar da kaçınılmazlığını koruyacaktır.
Maalesef bu gün Kürd sorunu, ABD, batılı emperyalist güçler ve onlara bağımlı bölge ülkelerinin kukla yönetimlerinin tekelindedir. ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın PKK’nın son saldırısına denk gelmesi de manidardır. Türkiye’den ne talep etmeye gelmişse hep öncesinde PKK tarafından organizeli bir eylem gerçekleşiyor.
Kürdler adına hareket ettiklerini, onların hakları için mücadele verdiklerini iddia edenler de bu güçlerle ilişkili olarak varlık göstermektedirler. Bu nedenle Kürd sorunu suiistimal edilmekte sürüncemede bırakılmakta ve bu güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanılmaktadır. Bir örnek de geçtiğimiz yıllardan verelim Mavi Marmara baskını gerçekleşmeden birkaç saat, PKK tarihinde görülmemiş bir eylem gerçekleştiriyor yer İskenderun`da Deniz Kuvvetleri’ne saldırıyor. ANF sitesi şu başlıkla kendini deşifre ediyor “SİZ MAVİ MARMARA`YA BİZ DE İSKENDERUN`A SALDIRDIK”
KCK lideri Karayılan: “İsrail, Filo`nun Gazze`ye girmesini engellediğinde biz çok başarılı bir eylem gerçekleştirdik. İskenderun`daki Türk ordusuna karşı” diyordu.
Kürdleri temsil ettiklerini iddia edenlerin kimlere bağımlı oldukları, kimlerden destek aldıkları, kimlerin görüş ve planları doğrultusunda hareket ettikleri aşikârdır. Bu çarkın içinde yer alan güçlerce ortaya konulacak bir çözüm yukarıda izah ettiğimiz neticeleri beraberinde getirecektir. Böyle bir neticenin de Kürdlere hayır getirmesi mümkün değildir.
İnsani temel hak ve özgürlüklerini elde etmenin gerçek yolu hür ve bağımsız, İslami bir yol ve metotla hareket etmektir. Hür ve bağımsız olmayan yöntemler, çıkar ilişkilerine dayandığı için egemenlerin lehine ağır basar. Yol ve yöntemler İslami olmadığı zaman zulüm, haddi aşma, tarafgirlik gibi tehlikelere yol açtığı gibi hâkim sınıfların keyif ve düşüncelerinin esas alındığı dikta rejimlerin oluşmasına vesile olmaktadır. Böyle bir safta durmak; bu güçlerin tüm zulümlerine ve günahlarına ortak olmak demektir. Ayrıca onların safında yer alanlar mutlaka onların oyuncakları haline gelmektedirler
Her iki tarafın politik ve pratik geçmişlerine baktığımızda, üzerinde düşünüp kritiğini yaptığımızda, vakıanın görünenden farklı maksatlara hizmet ettiğini görürüz. Kemalist rejim Kürdlerin tabii ve meşru haklarını provoke ederek gayri meşru bir vecheye büründürmek için elinden gelenleri yapacaktır.
Ebuzer Çetin / Hürseda
Devam Edecek...