Allahın Adıyla
Âlemlerin Rabbi olan Rabbimiz Allaha sonsuz hamd ve şükürler;
Âlemlerin Rabbi olan Rabbimiz Allah’a sonsuz hamd ve şükürler;
Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz Hz. Muhammed(SAV)’e salat;
O’nun aline, ashabına ve tüm Müslümanlara da selam olsun.
“Hocam ben canlı canlı azap çekiyorum acaba nedendir? Derseniz ki çok büyük günah mı işledin amentü billah hayır en büyük günahım kâfirlerinkinin yanında toz olmaz. Tabi ki Allah bilir bunları, ama ben çok büyük acı çekiyorum cevaplarsanız sevinirim”
İnzar Dergisi’nin Nisan 2013 sayısında, Sorularla Fıkıh sayfasında geçen bu soruyu okuduğumda içimde bir dalgalanma oldu. Gelip geçici bir esinti mi, değil! Duygularımı harekete geçirip kalbime doğru sürüklüyor. Gözün gördüğü ve kulağın işittiği her şey, aslında insanda böylesi bir etki bırakıyor. Dünyaya yeni gelen bir bebeği düşünün. Gözleri açılır açılmaz etrafına bakınır, gördüklerini iyice bir süzer, kulağına gelen seslere dikkat kesilir. Kalbi henüz gördüklerinin ve duyduklarının etki alanında değildir. Bu yüzden de bir zamana kadar tepkisel bir davranışta bulunmaz. Ne zaman ki gördükleri ve işittikleri kalbine etki etmeye ve kalbinde yer işgal etmeye başlar, işte o zaman duygular devreye girer ve tepki göstermeye başlar. Kalbi etkileyen şeyler ve neticesinde meydana gelen duygular insandan insana farklılık arz ettiği gibi, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren ölümüne kadar her insanda da zamana ve çevresel faktörlere bağlı olarak farklılaşır. Bu faktörler o kadar çok ki hepsini teker teker saymak yerine, hayata dair her ne varsa demek yerinde olur. Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husus şudur ki bunun içine insanın kendisi ve düşünceleri de dâhildir. Kalbi etkileyen ve duyguları depreştiren şeyler bir yönüyle insana kendisini hatırlatırken diğer yönüyle de sorumluluklarını hatırlatıyor. Mesela, ben söz konusu soruyu okuduğumda kendimi sorunun içinde buldum. Rabbimin fazlından olan Rahmet ve muhabbet yaygısı ve örgüsü içindeki huzurlu halimden geçmişte yaşadığım ve yazma gereği duymadığım halime zihni bir yolculuk yaptım. Sonra dönüp kendime şu soruyu sordum: Bu durum, bana ne gibi sorumluluklar yüklüyor?
Soruyu soran kimdir, bilmiyorum. Verilen cevap ise gönle şifa verici mahiyettedir. Bununla birlikte bu durumda olanın bu cevapla yetinmeyeceğini de biliyorum. Çünkü bu kişi karşılaştığı her hangi bir meselenin hükmünü sormuyor ki aldığı cevapla kalbi mutmain olsun. Aksine bu kişi, içinde bulunduğu halden muzdariptir ve bu halden bir çıkış ve kurtuluş yolu, çaresi aramaktadır.
Birincisi, kendisini dinleyecek ve halinden anlayacak birine ihtiyacı vardır. Ben bir dedim, birileri de olabilir. İkincisi, içinde bulunduğu halden onu sahil-i selamete çıkaracak ve huzura kavuşturacak bir çareye ve yola ihtiyacı vardır. Üçüncüsü, bu çareyi sunacak ve bu yolu gösterecek ehil, tecrübe sahibi, en azından yaşadıklarını onunla paylaşıp kendisine yol arkadaşlığı yapacak birine ihtiyacı vardır. Ben bu üç şeyi ve muhtaç olduğu her şeyi Kur’an’da bulacağına inanıyorum. Zira Kur’an, Allah-u Teâlâ’nın kelamı ve bizimle konuşmasıdır. Allah-u Teâlâ ki bizi yaratan, bizi bizden daha iyi bilen; istek ve arzularımızı, gönüllere saklı olan ihtiyaçlarımızı ve nefsimizin bize neleri fısıldadığını en iyi bilendir.
Bu durumda iş, Kur’an’ı anlamaya, Kur’an’la hemhal olmaya ve Kur’an arkadaşlığını kazanmaya kalıyor. Bunun da en güzel, en kestirme ve en selametli yolu; Resulullah’ı örnek almaktır. O (SAV) Kur’an’la nasıl bir münasebet ve bağ kurmuşsa onu örnek alarak ona benzemek, bir münasebet ve bağ kurmaya çalışmaktır. Öyle ki O (SAV) bize örnektir. 23. küsur senede peyderpey ihtiyaca binaen inen ayetlerin kalbe ulaşmasını sağlamalı ve ayetlerin nüzul atmosferini yeniden yaşatmalı.
Evet, Kur’an’ın yeryüzü semasına bir toplu inişi var. Oradan Cebrail Aleyhisselam vasıtasıyla Resulullah(AS)’a bir peyderpey inişi var. Bunların tekrardan yaşanması beklenemez. İşte bunların anısını kalp ve gönüllerde canlandıran ve kıyamete kadar devam edecek olan Kur’an’ın bir inişi daha var ki o da hayatın akışı içerisinde Kur’an’la kurulan arkadaşlık neticesinde ihtiyaca binaen Kur’an semasından kalp ve gönüllere ayetlerin inmesidir. Susuz kalmış çorak topraklara yağan yağmur damlaları misali her bir ayet, kalp ve gönüllere indiği (ulaştığı) anda kalp ve gönülleri şenlendirir, Rahmani bir neşe ile neşelendirir.
Olur ki soruyu soran kişi bu yazıyı okur ve içinden Kur’an’la arkadaşlık kurma isteği geçer. Bu isteğine nail olmak için de karşılaşacağı durumları, soru ve sorunları paylaşacak birilerine ihtiyaç duyar. Rahmete ve muhabbete muhtaç biri olarak bu birilerden biri de ben olmak isterim. Çünkü Kur’an’la arkadaşlık kurmak için Kur’an’a yönelen muzdarip bir gönle Allah’ın rahmet ve muhabbeti oluk oluk akar.
Salih Yıldırım / Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi A-21