Avukat Özbay: Herkesin hukuk önünde eşit olması gerekir
Dünya Hukuk Günü dolayısıyla değerlendirmelerde bulunan Avukat Hakan Özbay, "Ülkeden ülkeye, zenginden fakire, şahıstan şahısa değişen bir sistem değil, adil şekilde yapılan bir sistemle herkesin hukukun önünde eşit olması gerekir." dedi.
10 Temmuz 'Dünya Hukukçular Günü' olarak kutlanmaktadır.
10 Temmuz 1967 günü Cenevre'de 'Hukuk Yoluyla Dünya Barışı' konulu konferansta alınan kararla, 10 Temmuz tarihinin, Dünya Hukuk Günü olarak ilan edildi.
Dünya Hukuk Günü dolayısıyla İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Avukat Hakan Özbay, dünyada uygulanmaya çalışılan hukukun bazen insana göre bazen de coğrafyaya göre farklı uygulandığına dikkat çekti.
"İslam coğrafyalarının devamlı baskı, zorbalık, zulümle muhatap olduğunu bir dünya sistemi var"
Avukat Hakan Özbay
Özbay, "Eğer dünyayı kapsayan bir hukuktan bahsediyorsak, İslam ülkelerinin işgal altında tutulduğu bir dünya coğrafyasında yaşıyoruz. İslam coğrafyalarının devamlı baskı, zorbalık, zulümle muhatap olduğunu bir dünya sistemi var. Fakat öyle bir sistem ki İslam ülkelerinde meydana gelen olaylarla ilgili hemen, hızlıca müdahale eden veya hukuk uygulayacağını iddia eden Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi batılı devletler, nedense kendisinden olan, kendi canından, kanından, ırkından, dininden olan Avrupa ve batıyı temsil eden ülkelerin yaptığı hiçbir zulmü bu bağlamında inceleyip, onlar hakkında işlem başlatmıyor veya yaptırım kararı almıyor." diye konuştu.
"Herkesin hukuk önünde eşit olması gerekir"
Hukukun herkes için uygulanabilir olması gerektiğini ve sığınmacıların geri çevrilmesinin hukuka aykırı bir uygulama olduğunu vurgulayan Özbay, "Ülkeden ülkeye, zenginden fakire, şahıstan şahısa değişen bir sistem değil, adil şekilde yapılan bir sistemle herkesin hukuk önünde eşit olması gerekir. Gelen mültecileri hukuken geri itme şansınız yok. Normal şartlarda, uluslararası sistemde de bu insanların insanca yaşamak hakkı olmasından kaynaklı olarak, eğer iltica ediyorsa, hayatta kalmayla alakalı endişesi varsa, bu şahsı ölüme bilerek sürükleyemezsiniz veyahut da ölüm tehlikesi varsa kendi ülkesine gönderemezsiniz. Bu evrensel bir kural olarak, bütün ülkelerin kabul ettiği bir sistemdir. Mülteciler ırkından dolayı kabul edilmiyor. 'Herkes gelsin, biz bekliyoruz.' Ukraynalılar için bu denilirken, Suriyeli, Afgan veya İslam ülkelerindeki mazlum mülteciler için sırf ırklarından dolayı 'gelme, gelmesinler' şeklinde bir tavır takılmaları esasında onların ne kadar suça ilişkin eylemde bulunduklarının bir ispatıdır." şeklinde konuştu.
"Hukukun ne kadar keyfe keder, adamına, ülkesine göre işletildiğini görmekteyiz"
'Botların batırılması, itilmesi, sınırı aşan mültecilerin üstlerinin soyulup malzemelerinin gasp edilerek Türkiye'ye geri gönderilmelerinin ki bunların hepsi aslında suçtur, bu suça rağmen ne Birleşmiş Milletler ne de Uluslararası Adalet Divanı bu konuda herhangi bir işlem başlatmamaktadır' diyerek, hukukun uluslar arası manada eşit uygulanmadığına dikkat çeken Özbay, "Bu da göstermektedir ki uluslararası anlamda, dünya hukuk tarihi için kara bir leke olacak eylemler anlamında bu durum ortada durmaktadır. Yunanistan'ın dışında baktığınızda İsrail'in on yıllardır yaptığı zulümler ortada. Haksız şekilde işgal edilen topraklar varken, bu anlamda yine Birleşmiş Milletler ve Avrupa ülkelerinin sessiz kaldığını görmekteyiz. Türkiye'nin ise kendi sınırlarını korumak amacıyla yaptığı ufak tefek operasyonlara çok yüksek şekilde ses çıkaran ve ortalığı ayağa kaldıran Avrupa ülkeleri, nedense orada, ceninde, kamplarda, Gazze'de, Batı Şeriada yapılan zulme ve toprak gaspına sessiz kalıyor. Burada da hukukun ne kadar keyfe keder veyahut da nasıl adamına, ülkesine göre işletildiğini de görmekteyiz." ifadelerini kullandı.
"Ülkemiz uygulanması mümkün olmayan kurallarla yönetilmeye çalışılmaktadır"
Türkiye'nin darbe Anayasası ile yönetilmeye devam ettiğini ve değişmesinden yana umutlu olduklarına vurgu yapan Özbay, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından itibaren darbe anayasaları ülkemizin belirleyici rolünü oynamıştır. Türkiye'nin kurulmasında, kanunların oluşturulmasında, ülkemizde uygulanan kanunlarımızın çoğu hemen hemen yüzde 95'i yurt dışından gelmedir. Geri kalan ise yönetmeliklerle kanunlara yama olarak yapılmaktadır. Bu da kanunların yamalı bohça haline gelme konusunda gözümüze bakmaktadır. Ülkeye uygun olmayan, ülkede uygulanması mümkün olmayan kurallarla ülkemiz yönetilmeye çalışılmaktadır. Hâlbuki yerel, milli, ülkenin geleneklerine uygun şekilde kanunlar silsilesi uygulansa veya üretilse, birçok konuda uygulanan kanunlar hem refaha hem de insanları tatmin edici bir sonuca ulaşılmasına yardımcı olacaktır. Türkiye'de uygulanan hukuk sistemimizin ıslah edilmesi lazım. Ciddi anlamda hukuka, adalete, vicdana, hakkaniyete uygun kararlar verilmesi gerekiyor. Hakim ve savcıların ciddi manada kaliteli, kalifiye eleman yetiştirmeye yönelik eğitime alınması gerekiyor."
"Kanun hem devleti çok hem de şahısları bağlar"
Hukukun bireyler gibi devletler için de bağlayıcı olduğunu söyleyen Özbay, sözlerine şöyle devam etti:
"Devlet kendine, şahıslara yönelik eylemleri cezalandırmaya yetkili tek organ tek kurumdur fakat ne olursa olsun aynı kurallar devlet içinde geçerlidir. Devletin askeri, polisi veya devletin organı niteliğindeki bürokratlar halka kanunlarda belirtilen şekilde suç teşkil eden eylemler gerçekleştirirlerse, aynı şekilde burada şahısların, bürokratların nezdinde devletin de cezalandırılması söz konusu oluyor. Örneğin, diyelim ki: 'Şahıs 10 yıl cezaevinde yatsın veya 10 ay cezaevinde kalsın. Devlet onu cezalandırdı fakat uygulamada o şahsın beraat etmesi gerekiyordu ve şahıs temize çıktı. Yattığı on ay devlet tarafından tazmin ediliyor, parasal anlamda.' Bu da şunu gösteriyor: 'Devlet ne olursa olsun koyduğu kurala uymak zorundadır.' Haksız yere birine zarar veren bunun tazminini gerçekleştirecektir. Devlet haksız yere kendi vatandaşlarının hakkına tecavüz edemez, toprağını işgal edemez, el koyamaz. İşgal etmek için de devlet kendisine bağlı olan halktan onay ister, rıza alır. Onun isteğini, talebini yerine getirir. Bu da şunu göstermektedir ki kanun hem devleti çok hem şahısları bağlar. Burada devlete bir tolerans sağlanmaz çünkü devlet denen organ esasında halkın varlığı, milletin varlığı için vardır. Devlet tek başına bir şeyi cezalandırma, birilerine ödül verme makamı değildir. Devlet halkın bir araya gelip kurduğu bir aygıt, kendisine hizmet etmesi gereken bir varlıktır. Herhangi bir kutsiyet atfedilmez."
"Daha insancıl daha seviyeli, halkı daha çok önceleyen bir sistematiğe geçilmesi gerekiyor"
Yeni anayasa çalışmalarına başlanacağı ümidini taşıdıklarını kaydeden Özbay, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye Yüz Yılı kapsamında yeni anayasa yapılacağına dair ciddi güzel adımlar atıldı. En azından söylemlerle bu adımlar atıldığını gördük. Yeni anayasa çalışmalarına başlanacak. Yeni Anayasanın darbecilerin, tepeden inme bir sistemle getirdiği ceberut bir yönetim dayatılmasından vazgeçilip, daha insancıl daha seviyeli, halkı daha çok önceleyen bir sistematiğe geçilmesi gerekiyor. Daha doğrusu anayasamızın bu sistematiği içermesi gerekiyor. Biz inanıyoruz ki yeni sistemle, meclisteki oy çoğunluğuna da baktığınız zaman müspet kesimlerin bir araya gelebileceğini düşünmekteyiz. Bu kesimlerin bir araya gelerek insan, insancıl, askeri darbe ve mantıktan tamamen arındırılmış, tertemiz bir anayasayla milletin karşısına çıkılacağına inanıyoruz. Bu anlamda meclisten ümit varız, bekliyoruz. Bu anlamda ülkemize şimdiden hayırlı olsun." (İLKHA)