• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
DİLİMİZ, KİMLİĞİMİZDİR
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Dil’den kastım, ana dil değildir. Her dilin o dili konuşanlar arasında bir iletişimi sağladığı, onları fiziki anlamda birbirine yaklaştırdığı, buna karşılık o dili konuşanlar arasında bir iletişim sağladığı, onları fiziki anlamda birbirine yaklaştırdığı, buna karşılık o dili onları o dili kanuşmayanlardan farklılaştırdığı biliniyor.

Dolayısıyla ana dilin kimlik değerinden söz edilebilir. Ancak ana dilin tek başına bir kimlik oluşturmadığı da açıktır. İbranice konuşan iki yahudiden biri İslam’a girdiğinde İbranice’nin onların kimliği üzerindeki etkisi sıfıra inebilmektedir. Çok iyi Arapça konuşan Lübnan Hıristiyanları ile Lübnan Müslümanları arasında ortak bir kimliğin oluşmadığı herkesçe bilinmektedir. Ana dili tek başına kimlik saymak, Fransız Yahudilerinin kendilerini Fransız toplumuna kabul ettirmek için uydurdukları bir Fransızcılıktan başka bir şey ifade etmeyebilir.

Burada dilden kastım; ebedi dilinizdir, üslübunuzdur, hangi dilde yazarsanız yazın duygu ve düşüncelenizin kelimelerde şekil alış biçimidir.
Şairi, yazarı okuyan birinin onun ne anlattığına hiç bakmadan onun kelimelerine bakarak “Bu şair, bu yazar Müslümandır” diyebilmesi gerekiyor.
Yakın döneme kadar bu, böyleydi. Ulusçu düşünceler, insanlar gibi dili de soysuzlaştırdılar. Geçmişte bir yazar ve şairin dili, onun inanç ve düşünce zincirini (dinini, fikriyatını) yansıtırken ulusçuluğun getirdiği kalıplarla herkes aynı dili kullanmaya zorlandı; kişilerin yazı becerisi bile belirlenmeye başlandı. Şair ve yazarlar, o dili kullanabilmek için inanç ve düşüncelerinden ödün verdi.

Bu, aslında şair ve yazar için bir kimlik edinme uğruna “ulus bütünlüğü içinde kimliksizleşmeye razı olma dayatmasıdır. Medyada kabul edilmeniz o dayatmaya boyun eğmenizle mümkün oldu. Öte yandan o dil, “üstün dil, akademik dil, entel dili’ diye teşvik edildi. Toparlayıcı bir ifadeyle şair ve yazarlar hem dayatma hem teşvikle uyduruk dile zorlandılar. Bu da şair ve yazarları verimsizleştirdi ve onlar da kendilerini bu uyduruk dile zorladılar. Kendisini bu uyduruk dile zorlayanlar arasında bir tek büyük edebiyatçının yetişmemesi bunun en büyük kanıtıdır.

Bakın, halen Türkler için son yüzyılın büyük şairleri Ahmet Haşim’dir, Yahya Kemal’dir, Mehmet Akif’tir. İkinci sınıf şairler de onların yolundan gidenlerdir. Hatta bir fikriyatı en uç şekilde öne çıkaran Necip Fazıl ve Nazım Hikmet de birbirine zıt iki dünyaya ait olmalarına rağmen asla kimliksiz dile boyun eğmediler. Nazım Hikmet’in evrensel modernizm emir kulluğuna rağmen okunmasında Anadolu ve Trakya insanının sıcaklığını taşıyan kelimeleri kullanmasının büyük etkisi vardır.

Olumsuz düşünceler bile güzel bir dilde çekici olabiliyor. Cigerxun’un Kürtler arasında tutulması da tek başına düşüncelerinden kaynaklanmıyor. Aksine dili ustaca kullanma başarısı olmasaydı çok az insan onun o evrensel modernizm emir kulluğu eseri düşüncelerini okurdu. Bu adamlar; Nazım Hikmet ve Cigerxun gibiler düşünürken sosyalist, yazarken bizden biri gibidirler.

Biz ise düşünürken Müslüman, yazarken onlardan biri gibi olmaya çalışıyoruz. Onların düşünceleri, halka düşmandır ama dilleri sayesinde halka ulaşıyor. Bizim düşüncelerimiz, halka dosttur ama onlara “özenerek” halktan uzaklaşıyor. Bizim kuşağımız güçlük çekse de genç kuşağın kendisini kendi Müslüman diliyle ifade etmesi, o dili öğrenmeye çalışması, o dilde ısrar etmesi gerekir. Bizler, “inşallah, maşallah” diyenlerle resmi ortamlarda alay edilen bir döneme aidiz. O günleri aşmak zaman alabilir. Siz, o günlere kendinizi teslim etmeyin. Müslümana Müslümanca yazmak yakışır.

Rehberlik-Abdulkadir Turan/doğruhaber
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir