`Denize Düşen Yılana Sarılır`
Osman Şanlı / ANALİZ
"Denize düşen yılana sarılır” misali BDP ve PKK cenahı 90`lı yıllarda yaptıkları gibi yine yalan söylemeye başladılar. Atalarımız boşuna dememişler "can çıkar huy çıkmaz” bunların düştüğü durum aynen bu atasözünden ibaret. Bu çevreler maalesef bir türlü yalan söyleme huyunu terk etmiyorlar. Sosyal medyada yalan üstüne yalan haberler yapıyorlar. Videolar yayınlıyorlar. Toplumu yanlış yönlendirip yanlış bir olgu oluşturmaya çalışıyorlar. Fakat bu çevrelerin yalanları yine bir atasözünde geçtiği gibi "yalancının mumu yatsıya kadar yanar” misali hemen ortaya çıkıyor. Bazen bu yalanların ortaya çıkması yatsıyı bile bulmuyor.
Yalan hakikatin zıddıdır. Yani gerçekte olmayandır. Gerçek olmayan yalanlar üzerine binalarını kuranlar elbette bir gün ne kadar yanıldıklarını anlayacaklardır. Yalan bir maskedir. Bu maskeyle belki bir süre insanları aldatabilirsiniz ama bu maske düştüğünde herkes sizin gerçek yüzünüzü gördüğünde sizi tanıyacaktır. Yalan söylemek rüzgara karşı tükürmek gibidir. Rüzgâra karşı tüküren biri bilmelidir ki o tükürüğü muhakkak onun yüzüne çarpacaktır.
Yalan söylemek acizlerin en büyük özelliğidir. Tükenmişlerin, çaresizlerin, halka götürecek bir projeleri, heybelerinde halka verecek bir şeyi olmayanların… Kendilerini halka anlatamayanlar kendilerine rakip gördükleri kurumlara, insanlara iftira atma yoluna giderek kendilerini haklı göstermeye çalışırlar.
90`lı yıllarda bölgede İslami çalışmaların varlığına tahammül edemeyen PKK ile Aydınlık`taki Türk yoldaşları ile beraber yalan argümanına sarılarak Müslüman insanları ajan, kontra, işbirlikçi olarak göstermeye çalışmışlardı. Ama gel gör ki bu yalanları işe yaramamış hakikat olduğu gibi yoluna devam etmiştir. Belki bu yalanlar bir dönem tuttu ama bir Japon atasözünde olduğu gibi "yalan dörtnala koşar, hakikat adım adım yürür, ama hakikat daha önce varır” misali hakikat yavaş yavaş ilerlese de inşaallah hedefine yalancılardan önce varacaktır.
Bu çevrelerin sosyal medyada "çamur at yapışmasa da izi kalır" mantığıyla hareket ederek bin türlü yalan uydurduğu görülüyor. Örneğin İzmir Menemen`deki Umut Kapısı Derneğini El-Kaide ile bağlantılı gibi gösteriyorlar. Halbu ki herkes Umut Kapısı Derneğinin bir yardım derneği olduğunu ve faaliyetlerini biliyor. Ama bunlar bir taşla iki kuş vurma derdindeler…
Mesela haksöz haber sitesinin Mustazalar Cemiyetine ve Hüda Par`a ait olduğunu söyleyip o sitenin Rojava çizgisi üzerinden Mustazafları Cemiyetini ile Hüda Par`ı alt etme yoluna gidiyorlar. Hâlbuki Haksöz haber sitesinin kimin olduğunu bilmeyen yoktur. Yalan olurda bu kadar açık yalan olmaz…
Yine Rojava`daki olaylara dair bir video yayınlayarak yapılan bu katliamın En-Nusra`nın yaptığını söyleyebiliyorlar. Sonradan bu videoların 18 Nisan`a ait olduğu ortaya çıkıyor.Yine Irak`ta yakılan iki eşcinsel`i Rojava`da yakılan Kürtler olarak gösteriyorlar aynı şekilde Erzurum depreminde ölen çocukları başında feryat eden bir annenin fotoğrafını Rojava`daki Kürtlere yapılan katliam olarak gösteriyorlar.Dedim ya bunlar "dilin kemiği yok” mantığına sahip. Allah`tan korkmayan, hesap gününe inanmayan bir insandan bundan başka ne beklenir. Son günlerde iftira kampanyasına İHD Şanlıurfa Şubesi Başkanı Cemal Babaoğlu da katıldı.
İHD Şanlıurfa Şubesi Başkanı Cemal Babaoğlu sözde Ceylanpınar`da halkı gezerek bir nabız yoklaması yapmış. İnsanların haklarını araması gereken Babaoğlu bakın neler söylemiş:
"Ceylanpınar`a vardığımızda kimlerle görüşeceğimizi planladık. Önce seçilmişler yani belediye, siyasi partiler, STÖ`leri muhtarlar ve en son Kaymakam ziyaret edilecek, Demokrasinin kriteri budur. Seçilmişlere her daim öncelik verilir… Görüştüğümüz kurumlar; Ceylanpınar Belediye başkan ve yardımcıları, Esnaf ve sanatkârlar odası, Tarım İş sendikası, Yenişehir mahalle muhtarı, BDP ile CHP ilçe örgütleri ve çatışmalarda seken kurşunlardan yaşamını yitiren ailelerle görüştük” diyor.
Babaoğlu, şimdiye kadar savunanları tarafından teoride yaldızlı sözlerle pazarlanıp pratikte hiçbir zaman görülmeyen demokrasiden dem vuruyor. Ama ne yazık ki her yerde olduğu gibi bizim Ceylanpınar`da da ‘sadece bize demokrasi` mantığı devreye giriyor. Demokrasiden dem vuran Babaoğlu Ceylanpınar`da faaliyet gösteren 40 sivil Toplum Kuruluşundan sadece kendisi gibi düşünenleri ziyaret ediyor. Diğer STK`ları ile HÜDA PAR gibi bir partiyi ziyaret etmeyi düşünmüyor. Dedim ya demokrasi dedikleri sadece kendileri gibi düşünenler için geçerlidir. YaniBabaoğlu, birkaç parti ve STK`nın görüşlerini tüm Ceylanpınar halkının görüşüymüş gibi göstermeye çalışıyor.
Sahi yıllardır ağızlardan düşürülmeyen şu demokrasi nimetinden! İnsanlar ne zaman faydalanacaklar. Gerçi Cezayir ve Mısır örneğinde olduğu gibi koca koca adamların ağızlarında geveleyip durdukları demokrasinin ne olduğunu gördük. İşte bizim memleketimizde de aynı şey geçerli demokrasi ama bazıları için… Mesela bölgede demokrasi havariliğine soyunanların kendileri gibi düşünmeyen kurumlara neler yaptıklarını hepimiz biliyoruz.
Babaoğlu devamla”Ceylanpınar izlenimlerim bana 1993`teki Hizbullah adı altında Kürt yurtseverlerine yönelik Hizbulkontra saldırılarını hatırlattı. Birebir benzeme olmassada içerik olarak hedef kitlenin Kürt halkı olması, EL- Kaide adlı örgütün Kürtlerle nasıl karşı karşıya getirildi sorularının yanıtı, kontra faaliyetlerinde 90 yıllık tecrübeye sahip olan ülkenin bunu rahatlıkla gerçekleştire bileceği gerçeği ile karşı karşıyayız…" diyerek PKK`nin Kandi`deki liderlerinden Murat Karayılan ile ters düşüyor. Hâlbuki Karayılan geçtiğimiz Haziran ayında Yeni Özgür Politika Gazetes`ne yaptığı açıklamada, Hizbullah Cemaati`ne yönelik Hizbul-Kontra suçlamasının yeni dönemin gerçekliğiyle uyuşmadığını belirtmişti.
PKK lideri, örgütün bünyesindeki medyaya (ANF) direktif niteliğinde yaptığı çağrıda, "...özellikle bizim medyanın yeni bir dil ve üslup geliştirmesi gerekiyor. Eskisi gibi Hizbulkontra demek yeni dönemin gerçekliğiyle uyuşmuyor."sözlerini sarf etmişti.
PKK liderinin bu sözlerine rağmen ANF`nin ve bu çizgideki çevrelerin aynı üslubu devam ettirmeleri Karayılan artık söz geçiremiyor mu? Yorumlarına sebep olmuştu. Babaoğlu Ceylanpınar`daki olaylar üzerinden eskiden olduğu gibi bölgede kendilerine rakip gördüğü Hizbullah`ı vurmaya çalışarak Müslüman insanları karalama yoluna gidiyor. Hizbullah`ı devletin kontrolünde bir yapı gibi gösterme kurnazlığına başvuruyor. Babaoğlu, kimin kontra, kimin devletin (Ergenekon`un) güdümünde olduğunu anlamak istiyorsa Abdullah Öcalan`ın 90`lı yıllarda Bekaa Vadisinde Doğu Perinçek`e çiçek verdiği, Yalçın Küçük`le rakı masalarındaki yoldaşlık fotoğraflarına baksın. Ama o zaten bunları biliyor maksat ‘çamur at izi kalsın`…
Ve son olarak umudum odur ki kimseye fayda getirmeyen bu çatışmacı iftarı dili terk edilir, çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Atılan iftiranın içyüzü çok kısa bir sürede ortaya çıkarılıyor. Yani artık bu memlekette iftira para etmiyor. İftira dili yerine diyalog dilinin öne çıkarılmasının ve farklı fikirlere tahammül gösterilmesinin herkes için hayırlı olacağını düşünüyorum. Ve herkesi insaflı olmaya davet ediyorum.