• DOLAR 34.653
  • EURO 36.368
  • ALTIN 2929.769
  • ...
Sevgi mi, Rahmet mi?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Her anı duygularla hemhal bir varlık, insan! Özüne katılan mayalar öyle çeşitli ki hepsinin tutması halinde ortaya muazzam bir fert çıkacak. Hem nefsinin kulağına fısıldadıkları da var duygu adına. Şeytan ve avenelerinin işbirliği ve dürtüsüyle… Anı yaşamaya; an an yakalamaya çalışan fıtratıyla, eğrisi ve doğrusuyla bambaşka bir âlem insan…

Bazen alıp başını uzaklara gitmek istese de gidemiyor, yapayalnız kalmayı kabullenemiyor insan. Hayatının belli konumlarında birileri hep var, hep oluyor. Aksi ya çok zor ya da lahuti güzelliğin zirvesi… O da sanırım günümüzde hayli zor. Haliyle yalnızlık deryasına dalıp da çırpınmamak, boğulmamak adına mücadele etmemek pek söz konusu değil.

Ve bir ‘vuslat sevdası’ var! Gönlünün derinliklerinde… Kim bilir kaç zamandır özenle koruduğu, besleyip büyüttüğü, nazlı bir gül gibi ve bir bahçıvan edasıyla yetiştirdiği… Nefsine, kalbine ya da Rabbine sunmak için sabırsızlanarak…

Dedik ya, her insan ayrı bir âlem ve bu, ‘vuslat’ı da farklı kılıyor. Kimi yalnızca güzelliğine ve alımına kapıldığı şeye ya da kişiye kavuşma hayalleriyle ömür tüketiyor, kimiyse kendisinde kendisini bulduğunu sandığına. Kimi gönül tellerini incitmeksizin titreten yüzüğün sahibine vuruluyor, kimiyse o naif parmakların yaratıcısına. Kimi Sevginin Sahibi’ne yöneliyor, kimiyse kendisini O’na yöneltebilecek olana.

İnsanı yaratan, ona şekil veren, duygu ve düşünce yetisi bahşeden ve sonunda kendisine döndüren Allah Azimüşşan, kulların vuslatını kendi vuslatı için bir köprü eylemiş. Vuslat-ı yâri Vuslat-ı Kadim’e safha eylemiş. Dünya hayatını süsleyen saf ve riyasız bir vuslatı, ‘visal’e hami eylemiş. Bu gerçeğe binaen Resul-ü Zişan da ferman eylemiş:

“Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.’’ (Heysemi, Mecme’uz Zevaid: 7310)

Evlenmek! Bir evin sınırları dâhilinde özel bir yaşam sürmek… Annenin, babanın, kardeşlerin hayatından bir bakıma el etek çekmek… Toplumda yeni bir konumla yer edinmek… Yeni bir düzen, farklı bir sorumluluk, daha geniş bir çerçeve, daha engin bir bakış ve çok daha hassas bir ilişki… Bilhassa da tüm bu farklılıkları daha derin hisseden kadın açısından…

Evet! Kadın; hassas, alıngan, kırılgan ve nazik bir varlık… ‘Eş’ olduğu zaman da bu gerçek değişmediği gibi bu yönleri ayyuka çıkıyor adeta. Evlilikle beraber erkeğin çok ciddi farklılıklar yaşamadığı da söylenebilir. Ancak kadının bir bakıma devri dönüyor! Hayatı her yönüyle ve birdenbire değişiyor. Duyguları ve düşünceleri berraklaşabildiği gibi donuklaşıp hatta bulanıklaşabiliyor.

Nefesini nefesinde hissettiği biri var artık hayatında! Bu, mahreminden başka bir erkekle göz göze gelmekten bile sakınan bir bayan için elbette zor bir durum. Tabi güzellik ve hayrı bünyesinde barındıran türden bir zorluktur bahsedilen. Ve bunu en güzel şekliyle tabir eden ifadeler:

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir…” (Rum / 21)

Sahi, Rahman gönüllere bir sevgi halesi düşürmeseydi; nasıl oluşacaktı muhabbet halka halka? Sakınan ve incinen o narin/nazenin beden ve ruh, nasıl bırakacaktı kendisini sevgi seline? Kimselerin çözemediği o sırlar, ardı sıra nasıl da sökülecekti usulca bir dokunuşun akabinde? Sevdaya meftun -ama hayâlı- o yürek, nasıl dayanacaktı vuslat anının hararetine?

Aşkı ve sevgiyi arzulayan o gönül, bu duyguları yudumlarken bir zifaf seherinde sevgisinin karşılığını bulmasaydı ne yapardı? Nasıl teskin olurdu, acıyı tatmışken? Kime dayanırdı, sendelemiş hatta düşmüşken? Bir dizi hayal kırıklığıyla bitap düşmüşken… İçten içe yanarken… Peki ya yeter miydi sevgi? Rahmet olmazken…

Sevgi; sırf nefsi arzuların, bedeni hazların ve gözün doyumunun bir sonucu olabilir mi? Böyle olana ‘sevgi’ denilebilir mi? Dahası, sevgi mi yoksa rahmet mi? Hangisi daha öncelikli, daha kıdemli? Hangi birinin varlığı diğerine endeksli? Aralarında doğru bir orantı mı var yoksa ters bir orantı mı? Hangisi büyürken erir diğeri? Hangisini hangisine eklemeli?

“…bir sevgi ve merhamet var etmesi…”

Sevgiyi alıp merhameti bırakmak olur mu ki? Kula merhamet etmeyene Rahman acır mı ki? Ya merhameti sevgiye tercih etmek… “Benim merhametim eşimi sevgiye muhtaç bırakmaz” demek… Ailenin temelini bunlardan sadece birinin üzerine bina etmek ne derece doğru sahi?

Görünen o ki ailede eşler arasında sevgi ve rahmet dengesi, Kur’an’a endeksli. Öyle ki taraflar birbirlerine sevgi beslemiyorlarsa birbirlerine merhametli olmaları çok da önemli değil! Daha doğrusu aile saadeti ve huzuru açısından asla yeterli değil! Ya da birbirlerini seviyor, ancak birbirlerine merhamet etmiyorlarsa yine akim kalacaktır o yuva.

İkisinin hayati derecede önem arz ettiğini anlamak için çok da düşünmeye gerek yok aslında! Ancak mesele, bu dengenin sağlanabilmesinde ve birinden birine öncelik verilmesinde… Birinden feragat edildiği takdirde ise alıp başını giden tarafların ve uzayıp duran sıkıntıların kaçınılmaz olacağının bilinmesinde…

Hem hangi kadın kendine sadece rahmet duygusuyla yaklaşan bir erkeğe, bir ömür tahammül eder? Sevgi ihtiyacını çocuğuyla, konu komşuyla, alış-verişle ya da yemekle karşılaması mümkün olur mu? Ya da merhametsiz bir kocanın ‘sevgi’si onun için ne ifade eder, nefsi/şehevi arzulardan başka?

Peki ya hangi erkek, eşinin ona sadece merhamet etmesinden hoşnut olur? Sevgisini, ilgisini sözüyle ve özüyle kendisine ifşa etmediği takdirde bu açığı nasıl doldurur? Bunu erkeklik onuru ve gururuna nasıl yedirir? Ya da ölçüsüz bir sevgiyle yeri gelince bir dişi aslan hüviyetinde kendisine adeta kan kusturmasına nasıl dayanır, gecenin sırlı havası dışında?

Şu halde gelin, sevgiyi gönül evimizin başköşesine yerleştirelim! Bizleri yaradan Rabbimizin, bizler için uygun gördüğü kaideleri ne şekilde sıraladığına, nasıl tanımladığına dikkat edelim. O (CC), sevgiyi rahmetin önüne yazdıysa ve ikisini birbirine bağladıysa muhakkak ki bir hikmete binaendir ve gereklidir. Bu, kadın için de erkek için de böyledir.

Sevgi ve merhamet hislerinin ukbadaki akislerini duyumsayan, özümseyen ve arzulayanlardan olma temennisiyle…

Elif Yüksek / Nisanur Dergisi - Temmuz 2013
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir