• DOLAR 34.656
  • EURO 36.323
  • ALTIN 2919.467
  • ...
Müslümanca Yaşayıp Müslümanca Ölmenin En Korunaklı Kalesidir: VAHDET
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ الله جَميعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ الله عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ اِخْوَاناً وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Hep birlikte Allah`ın ipine (Kur`an`a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah`ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.

Birbirleri ile çekişmeden geri durmadıkları ve ayrıca bunun için de bir tedbir almadıkları halde, vahdeti herkesin kendisine biat etmesinin dışında bir hal üzere tasavvur etmeyip bunun içinde ciddi bir gayret içerisinde olmayan İslam davetçilerinin güç/kuvvet kazanıp düşmanlarına üstün gelmenin hayallerini kurmaları açıkça bu ayeti kerimeye iman ilkesi ile bir tezat oluşturmuyor mu? Bu bir nevi ısrarla ayet-i kerimenin hükmünün zıddına gitmek değildir de nedir?

İslam “BİR” olan Allah’ın dinidir. Bu vesile ile birlik dinidir, beraberlik dinidir. Nadir bazı sünnetlerin dışında neredeyse toplumsal/cemaatsel olmayan bir ibadeti yoktur. Hiçbir Müslüman münferiden dahi olsa namazında “Sana ibadet eder, Senden yardım dilerim” diyemez, tam aksine “Sana ibadet eder ve Senden yardım dileriz.” Demekle mükelleftir.

Allah bizi yanıltmasın ama sanki Allahu Teâlâ şöyle söylüyor; “Yalnız başınıza, münferiden dergâhımın kapısına gelmeyin, gelirken mutlaka kullarımdan olan kardeşleriniz de yanınızda olsun” diyor. Ve kardeşler de Allah’ı ilah, Kur’an’ı kitap ve Muhammed Mustafa’yı peygamber kabul eden Ümmetin tümüdür.

Bu birlikteliğin kapsamı ne kadar geniş tutulursa ve çapı ne kadar büyürse ibadetin makbuliyet derecesi Allah katında o kadar yüksektir. Camilerde yapılan ibadetlerin makbuliyet derecesinin daha fazla olmasının hikmeti oranın cemaat mekânı olması dolayısıyladır. Hem camiler içerisinde de ulu/merkez caminin ilk sırada yer alması daha sonra sırası ile diğer mescitlerin yer alması bu hikmete binaen olsa gerektir.

Al-i İmran suresinin 103. Ayeti kerimesi Allah’ın kulpuna topluca yapışmayı emrediyor. Ama ilginçtir; “Müslüman olmanın dışında bir hal üzere ölmeyin” ayetinin hemen akabinde gelmek suretiyle sanki; “Eğer Müslüman bir hal üzere ölmeyi diliyorsanız. (Hangi hal üzere yaşarsanız, o hal üzere ölürsünüz) hükmü mucibince, Allah’ın kulpuna tutunacaksınız ve bunu birlik, beraberlik, cemaat halinde yapacak ve ayrıca tefrikaya da düşmeyeceksiniz” diye zımni bir reçete sunuluyor.

وَاعْتَصِمُوا ‘ısmet Arapçada korunmak, muhafaza edilmek manasındadır. Peygamberlerin ismet sıfatı yani günahlardan korunmalarını ifade eden sıfat da bu fiilden türemedir. İfte’ele babına sokulduğu zaman ise imtisak / bir yere tutunma manasında kullanılıyor. Sebebi de Araplar bir tehlikeden korunmak istedikleri zaman maddi ya da manevi bir yere tutunarak korunurlar ve tehlike alanından uzaklaşıp kurtulurlar. Buradaki Allah’ın habline tutunundan kasıt; Allah’ın habline tutunarak kendinizi içerisinde bulunduğunuz ve girebileceğiniz tehlikelere karşı koruyunuz manasındadır. Ya da onun ipine tutunarak ona ulaşın manasında olduğunu söyleyenler de vardır.

بِحَبْلِ الله ile Kur’an kast ediliyor. Zira Ebu Said el-Hudrî hazretlerinden rivayet edildiği üzere Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Gökten yeryüzüne indirilmiş olan hablullah (Allah`ın ipi), Allah`ın kitabıdır."

جَميعاً topluca Allah’ın kulpuna sarılmanın, Kur’an’a sarılıp onun direktiflerini yerine getirmenin semeresidir. Eğer Allah’ın kulpuna/Kurana bir sarılma söz konusu ise sarılanların birbirinden ayrı düşmeleri söz konusu değildir. Eğer Allahın kulpuna sarıldığı halde ayrı düşüyorlarsa o zaman sarılışlarında bir sorun vardır demektir. Zira aynı kaynağa yapışanların, aynı hedefi gözetenlerin bir birinden ayrı hareket etmeleri ya akılla ya da iddiaları ile çelişir.

تَفَرَّقُوا tefrika… dikkat edilirse ayeti kerime ihtilaf demiyor, tefrika diyor. Dolayısı ile Hz. Resulullah’ın “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisindeki ihtilaf ile burada men edilen tefrika birbirinden ayrı şeylerdir. Ki nitekim İslam âlimleri mükelleflerin fiilleri hususundaki değişik görüşlerin rahmet olduğunu ifade etmişlerdir. Ümmetin bir birine düşmesi, başka başka davalar gütmesi değil rahmet olarak kast edilen…

Bir hüküm ya emredilir ve yapılması istenir, ya da zıddından nefyedilir ve dolayısı o fiil ve durumun oluşması sağlanır. Burada her iki unsur bir arada kullanılmış. Hem birlik beraberlik emredilmiş cemi’en lafzı ile hem de birlik beraberliğin zıddı olan tefrikadan nehyedilmiş, vela teferrekü lafzı ile…

Bu, Kur’an’ın bu hususa gösterdiği ehemmiyeti ifade etmesi açısından önemli bir nüktedir.

وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ الله عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ Allahu Teala Müslümanlara iman nimetini
bahşettiğini hatırlatmadan önce ve bununla onlara minnet önce başka bir nimeti hatırlatıyor. O da iman nimetinin meyvesi olan kalpler arasında ülfetin peyda olup kardeşlik müessesesinin ikame edilmiş olmasıdır. Bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu her halde bu zamanda tefrikanın acısını iliklerine kadar yaşayan bizlerden daha iyi hiçbir asrın Müslümanları anlayabilmiş değildirler, kanaatimizce… Zira evvelki dönemlerde Müslümanlar arasında ihtilaf peyda olduğu zaman düşmanları bunu fırsat bilip birkaç şehrini belki ele geçiriyorlardı. Bilemedin belki bir devleti ele geçiriyordu. Ama bugün düşmanlarımız çok güçlü… Bizim ayrılıklarımızdan istifade yerine onları profesyonelce kullanıyorlar. Ve bir asra yakındır İslam coğrafyasında savaş ve yıkımdan başka bir şeye neredeyse şahit olunamamaktadır. Üstelik bu savaş onlar için maliyeti en düşük savaş yöntemlerinden biri olarak ajandalarında duruyor.

Kalpler arasında ülfetin oluşturulması ise aslında bizim bu tefrikayı bitirip kardeş olmamızın ne kadar kolay ve rahat bir iş olduğunu ifade ediyor. Aralarında ülfet olmayan insanların bir arada yaşama sanatını öğrendikleri böyle bir zamanda kalplerin birbirine ısındırıldığı, bunun için Allahu Teâlâ’nın her türlü ilahi yardımları bizim imdada gönderdiği iman ehlinin hala tefrikanın içinde olması doğrusu şaşılacak bir şeydir. Oysa Allahu Teâlâ “Ve onun nimeti ile kardeş oldunuz” hükmü ile bu nimetin, kalplerin birbirine ısındırılmasının doğal sonucunun kardeşlik olduğunu ifade ediyor.

وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا Sizlerin daha önce üzerinde olduğunuz cahiliye hali, yani küfür illeti ateşin kenarında yaşamak gibi sürekli insanı dehşet içerisine sokan bir durumdur. Ve aynı şekilde bunun neticesi ebedi cehennem olduğu, küfür üzerine olan insan ile cehennem arasında ise ölüm gibi her an gelebilecek bir hakikatten başka bir şey olmadığı için küfür üzerine olan cehenneme ha düştü ha düşecek şekilde bir hal üzere olan insandır.

Ya da küfürle beraber içinde bulunduğunuz düşmanlık hali insanın ateş üzerinde yaşaması gibi bir haldir. Zira düşmanları bağlayan kural ve kaideler yoktur. Onları durduracak bir ilke de yoktur. Senin canını, ciğerini yakmaları an meselesidir. Senin ırzını, haysiyetini ayakları altına almalarının önünde hiçbir engel yoktur, eğer güç yetirirlerse… İşte sizi bu halden, bu tehlikelerle dolu kin ve düşmanlık halinden kardeşlik ve güven haline naklettik. Şüphesiz bu akledenler için Allahu Tealanın izah ettiği ayetlerindendir.

Eğer bu tefrika Enfal suresi 46. Ayeti kerimesinde uyarılan nizaa dönüşürse o zaman ümmet için felaket başlamış demektir. Tıpkı bugünkü felaket gibi… Bu ayeti kerime ve Müslümanların şu an içinde oldukları hal tek başına Kur’an’ın mucize olduğunu ispatlaması açısından yeterlidir.

Faruk Hamza / İnzar Dergisi – Ağustos 2013
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir