NESİL İHYA EDİLİRSE MEDENİYET İNŞA EDİLİR
Süslü kelimelerle kendi medeniyet değerlerinden koparılmaya çalışılan neslin korunması toplumun geleceği için hayati önem taşıyor. Bu konuda devlet ve sivil toplum başta olmak üzere toplumun bütün katmanlarına görevler düşüyor. Konuyla ilgili gazetemize konuşan Prof. Dr. Yusuf Kaplan ve Dr. Öğretim Üyesi Siracettin Aslan önemli açıklamalarda bulundular.
Haber Merkezi
Zorlu seçim süreci sona erdi. Cumhurbaşkanlığı kabinesi açıklandı. Bu minvalde, önümüzdeki süreçte en az ekonomi kadar önemli olan; Milli eğitim ve aile ile ilgili politikalar toplumun gelecekteki kaderini tayin edecek. Peki art niyetli kesimler tarafından "Z Kuşağı" vb. tanımlamalarla kategorize edilen gençlik nasıl ihya/ıslah edilebilir? Ve neslin ıslahıyla toplumumuzda neler değişir? İslam Medeniyetinin inşasına ne tür katkıları olabilir? Bu ve bunlar gibi çok sayıda soruyu konunun uzmanlarıyla konuştuk.
“AİLEYE YAPILAN SALDIRININ ÖNÜNDE MÜSLÜMANLARDAN BAŞKA KİMSE DURAMAZ”
Ailelerin üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirmesinin önemine değinen Prof. Dr. Yusuf Kaplan, dünya genelinde gençlik ve aileye yönelik saldırıların had safhaya ulaştığını kaydetti. Kaplan, “Ailelerin üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirmesi lazım. Ailelerin vazifeleri var. Cemaatlerin vazifeleri var. Sivil toplum kuruluşlarının, devletin vazifeleri var. Ben gördüğüm şeyi söyleyeyim mi size? Ne sivil toplum, ne devlet asla bu meselelerle ilgilenmiyor. Yani seçim sürecinde biraz dillendirildi. Tayyip bey dillendirdi. Yeniden Refah dillendirdi. Hüda Par dillendirdi. Başka da olmadı. Şuan küresel bir felaket var. Şu son 35-40 yıl içerisinde yaşanan çok büyük bir küresel felaket. Önümüzdeki süreçte katlanarak artacak. Ailenin çökertilmesi felaketi bu. Bu aileye yapılan saldırının önünde Müslümanlardan başka kimse duramaz. Çok önemli bir şey bu.” şeklinde konuştu.
“AİLEYİ YIKACAK HERHANGİ BİR OLUŞUMA HUKUKİ OLARAK İZİN VERİLMEMELİ”
Neslin ifsat edilmesi için ailenin çökertilmeye çalışıldığını belirten Kaplan, “Bakın benim dediğim şey şu; ailenin korunması için bütün yasal tedbirler alınmalı. Aileyi çökertecek her türlü girişimin yasadışı hale getirilmesi lazım. Yani aileyi yıkacak, çökertecek herhangi bir oluşuma hukuki olarak izin verilmemesi lazım. Bu kadar. Çin, Rusya, Romanya yapıyor bunu. Ne bileyim Bulgaristan yapıyor bunu.” dedi.
“SİYER VE KUR’AN-I KERİM DERSLERİ ZORUNLU HALE GELMELİ”
Yusuf Kaplan, neslin ihyası için siyer ve Kur’an-ı Kerim derslerinin zorunlu olmasının önemli olduğunu ifade ederek şöyle devam etti: “Okullarda gerekirse anaokulundan başlamak üzere ailenin teşvik edilmesi konusunda programlar uygulanmalı. Aynı zamanda bizim aile modelimizi, sosyal modelimizi, insan modelimizi, Müslüman aile, Müslüman şahsiyet modelini kesinlikle adam gibi anlatmamız lazım. Onun için siyer ve Kur’an-ı Kerim derslerinin zorunlu hale getirilmesi lazım. Müslüman bir ülke değil mi kardeşim? Müslüman bir ülkede siyer dersi nasıl seçmeli olur ya? Kur’an-ı Kerim dersi nasıl seçmeli olur? Olmasın daha iyi. Olmasın olmasın. İstemiyorum. Dalga geçmesinler. Biz Müslümanlar, cemaatler vakıflar bu işin yolunu yöntemini bulmak zorundayız. Sivil toplum kuruluşları ve cemaatlerin bu konuda yaptıkları pek bir şey yok. Her şeyi Tayyip Erdoğan’dan bekliyor insanlar. Olmaz. Tepeden bekliyorlar. Sivil toplum kuruluşlarının da üzerlerine düşenleri yerine getirme konusunda kafa yorması lazım. Onun için STK’ların, vakıfların, entelektüellerin, aydınların kesinlikle bu konuları gündem yapması lazım.”
“HER SEVİYEDE ÇALIŞMALAR YAPILMALI”
İktidarın önümüzdeki 5 yıl içerisinde gerekli adımları atmamasının büyük bir vebal olacağının altını çizen Kaplan, son olarak şunları kaydetti: “Artık dijital uygarlığa geçmiş durumdayız. Tek dünya devleti, tek dünya dini diye bir şeyden bahsediliyor. Yani bütün bunların hepsi İslam’ın önünü açacak şeyler. Bu adamlar sapıtmış durumdalar. Biz bunların hepsini yok edeceğiz. Bizim önümüzde duramazlar. Dimdik ayakta duracağız. İnsanın, ailenin varlığını koruyacak, varlığın varlığını koruyacak, tabiata zarar vermeyecek, dolayısıyla dengeyi sağlayacak bir hayat tarzını, bir dünyayı, bir medeniyet fikrini insanlığa bizim sunmamız lazım. Bu konuda her seviyede çalışmaların yapılması lazım. Eğitim faaliyetlerinin resmileştirilmesi lazım. Dolayısıyla hukuki düzenlemelerin, ailelerin ve çocuklarımızın korunması, genç kuşakların korunması konusunda yani hiçbir şekilde şakaya gelir bir tarafı yok. Bu konuda dünyaya model olacak, örnek olacak bir atılımı bu 5 senelik süreçte gerçekleştiremezsek Allah’a karşı hesabımızı veremeyiz. Tarihe karşı da hesabını veremeyiz.”
NESLİN İHYASI, TOPLUMUN HER KATMANININ KOLLEKTİF ORTAKLILIĞIYLA MÜMKÜN
Dicle Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Siracettin Aslan, gazetemize açıklamalarda bulundu. Neslin ihyasının çok yönlü bir çalışmayla mümkün olabileceğini belirten Aslan, “Neslin ihyasına ilişkin meseleleri tek bir gereklilikle açıklamak güçtür. Zira neslin ihyası, köklü arayışlara konu olacak şekilde, ferdin ve cemiyetin dahil ve paydaş olduğu eğitim, tüketim, politik kültür ortamlarının yanı sıra sanattan estetiğe, bilimden teknolojiye, mimariden kentleşme/şehirleşme formlarına kadar birçok alana yönelik paradigmatik yeni tekliflerle mümkün görülebilir. Fakat şu husus asla gözden kaçırılmamalıdır ki; neslin ihyası hakkında konuşmak demek, beraberinde neslin özden yozlaştığı ya da kendine yabancılaştığı gerçeği üzerine yoğunlaşmayı gerektirir. Burada yozlaşma ve yabancılaşma bir şeyden bir şeye doğru gerçekleştiğinde, o zaman doğru olduğu şey, düşünce, çerçeve ve bağlam ne ise o arkeolojik bir tahkik ve tahlile muhtaçtır. Malumunuz olduğu üzere sorun teşhis edilmeden tedavisinden bahsetmek güçtür. Bunun aksi bir arayış isabetli de olmayacaktır. Dolayısıyla neslin ihya arayışlarına yönelik tasarımlar teklif edilirken doğal olarak neslin içinde bulunduğu durumun sadece betimlemesini yapmak yetmez; beraberinde bunun sebep ve arkaikleri üzerinde detaylıca durmak gerekecektir. Bunun ise tekil iradelerle değil siyaset kurumu, bilim topluluğu, entelektüeller, gazeteciler, öğretmenler, tacirler, çiftçiler dahil ve bahusus da STK’lar olmak üzere toplumun her katmanını teşkil edilenlerin kollektif ortaklılığıyla olanaklı görülebilir.” ifadelerini kullandı.
NESLİN İHYA ÇABALARININ ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Bugün neslin ihya çabalarının önündeki en önemli engellere dikkati çeken Aslan, “Bugün ümmetin ve özelde ülkemiz sathında milletin temel sorunlarının başında (laiklik değil) sekülerlik, seküler ideolojilerin kaftanı olarak bilimcilik (scientisizm) ile hazcılık ve bu kavrayış formlarının neden olduğu çevre bahisleri gelir. Sekülerlik ve sekülerlikten peyda olunan bilimcilik ve hazcılık, bugün, neslin ihya çabalarının önündeki en önemli bariyerler olarak öne çıkıyor. Dahası bunların neden oldukları onlarca sorunsal türlerden söz edilebilir.” dedi.
SİYASETÇİLER NESLİN İHYASIYLA İLGİLİ MESELELERDE DERTLİ OLMALI
Siyasetçilerin gençlik ve toplumun geleceğiyle ilgili hassasiyetinin önemine vurgu yapan Aslan, şunları kaydetti: “Politika yapıcılarının neslin ihyasıyla ilgili meselelerde dertli ve dolayısıyla da huzursuz olmaları gerekir. Neslin mevcut durumundan dertli, huzursuz ve rahatsız olmayanın, açık ya da örtük olarak, rızası vardır. Dertli olmak neslin ihya arayışının başatıdır. Dertli olunca dert olur; dert olunca derman aranır ve bu arayış gereği gibi olunca da ihya ve inşa varlığa gelir. En nihayetinden de medeniyet dediğimiz yapı/mefküre meydana gelir. Burada siyaset kurumu bağlamında neslin ihya çabaları hakkında fikir teatisi icradan önce ve dahi öncelikli olarak siyaset kurumunun ihyası mevzu ve mesele edinmelidir. Öyle ki kurumsal ve kuramsal olarak siyasal mecramız, neslin geldiği yozlaşma eşiğinin ya da İslam medeniyetinin hafızasından uzaklaşmasının önemli müsebbiplerdendir. Bu nedenle siyasal erk veya hükümet etme dili, zaman zaman halkla barışık ve bütünleşik olsa da; siyasal erki ve hükümet dilini sevk ve idare eden siyasetin kurumsal ve kuramsal yöndür. O zaman neslin ihyası meselesinin üstesinden gelmek için öncelikle yasama, yürütme ve yargı erkelerinin ıslah edilmesi gerektiği malumun ilamıdır. Başka bir ifadeyle neslin geldiği bu buhran durumu, ezici bir yoğunlukla ve çoğunlukla siyaset kurumunun baskın ve jakoben otoritesiyle meydana geldiğinden dolayı telafisi de pekâlâ bu siyaset kurumu aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Son zamanlarda siyasal sahnede söz konusu eklektik (seçmeci), özgün olmayan baskın, marjinal ve jakoben siyasal anlayışa karşı siyasal söylem-dil geliştirilmiş, yer yer kamusal mekânda söylemsel imkana kavuşmuş olsa da; hala alınması gereken uzun bir yol vardır. Tekrar ifade etmek gerekirse neslin ihya arayışımızda, buhranlarımızın öncelikli sebeplerinden birisi olan fundamental jakoben seküler siyaset kurumu ve kuramının bertaraf edilmesi ve bunun yerine medeniyet dinamiklerimizle barışık ve çağın mitinden geri durmayan yeni bir siyaset ve hükümet etme mefkûresine ihtiyaç vardır.”