• DOLAR 34.35
  • EURO 37.501
  • ALTIN 3031.361
  • ...
Mavi Marmara katliamının üzerinden 13 yıl geçti
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Gazze’de milyonlarca insanın en doğal hakkı olan yaşama hakkına kastedilmesinin yanı sıra yüz binlerce insan da haksız ve hukuksuz bir şekilde hapishanelerde özgürce yaşam hakkından mahrum ediliyordu.

Mavi Marmara gemisinin de içinde bulunduğu Gazze Özgürlük Filosu, bir açık hava hapishanesine dönüşmüş olan Gazze’deki abluka ve ambargoyu kırmak ve bu coğrafyada yaşanan hukuksuzluğu dünya kamuoyuna duyurmak amacıyla uluslararası camiadan birçok vicdan sahibiyle birlikte düzenlenen büyük bir organizasyondu.

Gazze abluka altında

İşgalci siyonist rejim, Şubat 2006’da yapılan Filistin seçimlerinin ardından, Gazze’ye siyasi ve ekonomik yaptırım uygulamaya başlamıştı. 2007’den itibaren bu yaptırımları daha da artırmış, Gazze'yi havadan, karadan ve denizden ablukaya almıştı. İnsan ve ticari mal giriş çıkışı sınırlandırılmıştı. İşgalci rejimin Aralık 2008 - Ocak 2009’da 22 gün boyunca sürdürdüğü Dökme Kurşun Operasyonu’yla da tüm yaşam kaynakları kurutulan Gazze’de tarım arazileri, okullar, iş yerleri ve evler yerle bir edilmişti.

2010 Mayıs ayında 6 uluslararası sivil toplum örgütü toplanan bağışlarla temin edilen 6 bin tonluk insani yardımı Gazze’ye ulaştırmak için bir yardım filosu oluşturdu. Filo insani yardımla birlikte 750 aktivisti de taşıyordu. Almanya, Kuveyt, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fas, Yemen, Mısır ve Cezayir gibi 36 ülkeden gelen aktivistler arasında 15’den fazla milletvekili, 60’ın üzerinde uluslararası basın mensubu, sanatçılar ve Nobel Barış Ödüllü aktivistler de yer alıyordu.

Gemi, insani yardım taşıyordu

2008 Aralık - 2009 Ocak dönemindeki Gazze saldırılarının akabinde, siyonist yetkililer Gazze’ye insani yardım malzemesinin geçişine izin verdiklerini beyan etmişlerdi. Buna istinaden İHH İnsani Yardım Vakfı, 2009 yılının Ocak ayında Gazze’ye kara ve deniz yoluyla yardım götürmek için İsrailli makamlara başvuruda bulundu. Ancak sene içerisinde birkaç kez yinelenen bu başvuruya siyonist makamları tarafından yanıt verilmedi. Gazze’de yaşanan insani durumun kötüleşmesi üzerine Gazze halkına yardım ulaştırılması için "Filistin’e yol açık" adlı bir organizasyon gerçekleştirildi. Yüzlerce aracın katılımıyla kara yoluyla gerçekleştirilen organizasyonun ardından hedef, Gazze’ye deniz yoluyla 9 gemilik insani yardım filosu ulaştırmaktı.

Gazze’ye ulaşacak olan bu filonun taşıdığı yardım malzemeleri ile Gazze halkının temel ihtiyaçları karşılanacak, hastalar tedavi edilecek, İsrail saldırıları ile yerle bir olan okul, hastane ve sağlık merkezleri yeniden inşa edilecekti. Evsizler için barınaklar, Gazze halkı için rehabilitasyon merkezleri ve çocuklar için oyun parkları kurulacaktı.

10 Müslüman şehit oldu

Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla yola çıkan ve sadece yardım gönüllüleri ile insani yardım malzemesi taşıyan Gazze Özgürlük Filosu, 31 Mayıs 2010 günü işgal askerlerinin hukuk dışı saldırı ve müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. Bu saldırı esnasında ve devam eden süreçte 10 insani yardım gönüllüsü hayatını kaybetti, 56’sı ağır yaralandı.

Şehitlerin isimleri şöyle: Uğur Süleyman Söylemez, Cevdet Kılıçlar, Necdet Yıldırım, İbrahim Bilgen, Furkan Doğan, Fahri Yaldız, Çetin Topçuoğlu, Cengiz Akyüz, Cengiz Songür, Ali Haydar Bengi.

Filo katılımcıları hiçbir yasal dayanak olmaksızın hapsedildi, yaralılara kelepçe takıldı, bazı yaralılar günlerce hücrelerde alıkonuldu ve kendilerine işkence ve kötü muamelede bulunuldu. Filo katılımcılarının tamamı kötü muameleye maruz bırakıldı, hapsedildi, şahsi eşyalarına el konuldu ve gemilere çeşitli maddi zararlar verilerek birçok haksız uygulama yapıldı.

Hukuki süreç

Filonun saldırıya uğramasının ardından farklı ülkelerde İsrailli yetkililere ve saldırıyı gerçekleştirenlere davalar açıldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılığı, işgal rejiminin savaş suçu işlediğini, Gazze’de işgalci statüsünde olduğunu ve filodaki tüm yolcuların sivil olduğunu bildiği halde saldırdığına karar verdi.

Farklı tarihlerde yapılan duruşmalarda saldırının faillerin kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, nitelikli yağma, deniz, demir yolu veya hava yolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarını azmettirme suçlarından dolayı her bir mağdur için ayrı ayrı, toplamda binlerce yıla tekabül eden mahkûmiyet kararıyla cezalandırılmaları talep edildi.

26 Mayıs 2014 tarihli duruşmasında Mahkeme, sanıkların kasten insan öldürmeye azmettirme suçundan dolayı ayrı ayrı yokluklarında tutuklanmalarına ve bu amaçla tutukluluğun yerine getirilmesi için haklarında ayrı ayrı yakalama kararı çıkarılmasına karar verdi. Ayrıca tutuklamaların uluslararası düzeyde yapılması için sanıklar hakkında kırmızı bülten çıkarılmasına karar verilmiştir. Ancak bu süreçte Türkiye Adalet Bakanlığı tarafından bu karar hukuka aykırı olarak Interpole gönderilmedi.

Yargılama devam ederken 28 Haziran 2016’da Türkiye ile işgal rejimi arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşma 9 Eylül 2016’da yürürlüğe girdi.

2 Aralık 2016 tarihli duruşmada  Savcı, ‘Türkiye ile işgal rejiminin bir anlaşma yaptığı ve bu anlaşmaya binaen bu davanın düşürülmesi’ talebinde bulundu. (İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir