Kazandık ama ufukta tehlike var!
Oldukça uzun, sert ve yıpratıcı bir seçim süreci nihayet dün sona erdi. Türkiye halkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “yola devam” dedi. Peki bu devam edilen yolda dindar/İslamcı kesimi ne gibi tehlikeler bekliyor.
Kılıçdaroğlu liderliğindeki ittifak son nefesine kadar koşturdu.
Haklarını yememek lazım!
Demokratçılık oy getirir dediklerinde demokratçılık yaptı!
Selo’ya selam dersen oy gelir dediklerinde selam çaktı!
HÜDA PAR’a saldırır, hakaret edersen bir miktar oy alabilirsin dediklerinde hemen tavsiyeye uydu!
Milliyetçilik yaparsan oylar bize gelir dediklerinde milliyetçilik yaptı!
Suriyelileri sınır dışı edeceğim de dediler. Onu da dedi.
Hülasa ekip arkadaşları ne dediyse yaptı ama ekip arkadaşları halkı tanımıyordu.
Müjde Ar’ın halkı tahlil edebildiği kadar tahlil edebilmişlerdi. Cahil oldukları için halkı da cahil sanıyordular.
Oysa halk kendisine ben “kazanmak için her şey olabilirim” diyen Kılıçdaroğlu’na “kazanmak için her şey olan kişi hiçbir şeydir” mesajını çok net bir şekilde verdi.
Ve sonuçta Kemal Kılıçdaroğlu tüm benzemezleri bir araya getirse de kaybetti.
YÜZDE 52 BAŞARI MI?
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığı yüzde 52 büyük bir başarı mı?
Türkiye’yi nereden alıp nereden getirdiğini bilenlere sorarsanız cevap başka; gençlere sorarsanız daha başka olur.
40 yaş ve üstü Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye kat edilen mesafelere bakarak en aşağı yüzde 60 oy almalıydı derken özgürlükleri merkeze koyar.
Çünkü der;
Kürtçe konuşamıyorduk
Başörtü ile okuyamıyorduk
Dinimizi öğrenmemiz yasaktı.
Örnekleri daha da çoğaltabiliriz
Genç muhalif nesle ‘Erdoğan ne kadar oy almalıydı?’ diye sorarsanız hiç ama hiç oy almamalı der ve kendi gerekçesini sunar:
“Ben Iphone Pro Max alamıyorum
Cafe de kız arkadaşım ile latte, kapiçino içemiyorum
İstediğim zaman tatile çıkamıyorum”
Bir kesim özgürlükleri kısıtlanmasın diye oy verirken bir kesimin oy verme dürtüsü tamamen ekonomik ve zevk merkezli…
İşte şu durumda dindarlar, İslamcılar ellerini başlarının arasına koymalı!
Bu gençleri kazanmanın yollarını bulmalıyız.
Kesinlikle kötü çocuklar değiller, sadece zevklerine düşkünler ve bu hale gelmelerinde anne-babalarının “ben giyemedim kızım giysin, ben alamadım oğlumunki mutlaka olmalı” anlayışı yatıyor.
Bu çocukları biz dünyevileştirdik!
Bu çocukları solun zevkçi, şehvetperest, sloganik pençelerinden kurtarmalıyız
Şu seçim sonuçları evimizin içinden başlayarak ciddi bir irşad sürecine girmemiz gerektiği sonucunu doğuruyor.
Çünkü dünyevileşme deniz suyu içmek gibidir. Deniz suyu susuzluğu gidermez! Bunun tek çaresi İslam’ın mümin ruhları rahatlatan kanaat ve şükür duygulardır.
Çocuklarımıza, gençliğe şükretmeyi öğretmeliyiz.
Zira kavimler ya zorba/zalim oldukları için afete/belaya uğrar ya da şükürsüz oldukları için.
40 yaş ve üstünün şükür problemi yok! E belki de Allah bu ehli şükrandan dolayı rahmete geldi ama ufuk o kadar da aydınlık değil
Dindar bir nesil için, İslami ve siyasi bilinci yüksek bir nesil için kolları sıvamalıyız.
Yoksa Sol, yüksek propaganda ve dezenformasyon içerikli dili ile çocuklarımızı değerlerimizin karşısında direnen bir mankurta dönüştürür de olan hem evimize hem de yurdumuza olur