• DOLAR 34.604
  • EURO 36.624
  • ALTIN 2936.25
  • ...
`BİR ELEŞTİRİ`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Şinasi Uludoğan / Haber - Yorum
 
Bize izzet ve şeref veren bizlere bilmediklerimizi öğreten, bizlere ibadet yerlerimizi gösteren, bizlerin bizi yaratana karşı yapacağımız kulluğu belleten dünyamız için rahmet, bereket ve ahiretimiz için Kevser olan Kur`an`ın inmeye başladığı mübarek Ramazana tekrar kavuşmuş bulunuyoruz.

Kişi vahyi anlamaya ve gereğini yapmaya başladığı zaman Allah ona tabiri caizse vahye diyor, Allah ona vahyini indirmeye başlıyor demektir. Her kişinin kadir gecesi de kadir günüde bu bilinçle bu şuurla Kur`an`a sarıldığı zaman olsa gerek
Yıllarca Kur`an`ın tedrisatından geçenler olarak onun bizleri nereden nereye taşıdığını, neleri yapmamızı sağlayıp neleri yapmamızı engellediğini bire bir yaşamışızdır. Zira bu kitap Allah`ın izniyle en doğru yola iletir ve kendisine tabi olan müminlere güzel bir ecir olduğunu müjdeler(17/9) Çünkü o kendisinde şüphe olmayan ( 2/ 2) ve indireni tarafından kıyamete kadar korunmuş ve korunacak olan yegâne bir kitaptır. (15/9) Bu kitabın önünden ve ardından herhangi bir batıl gelemez ve ona bulaşamaz. (41/42)

Rabbimizin sonsuz rahmet, şefkat ve hadi sıfatlarıyla bizleri, yolumuz yol değilken yola koyduğunu, bu yolda en azından şu ana kadar doğru kalmayı nasip ettiğini, bu yolda olanlarla yürümeyi ve onlarla olan asli kardeşliğimizi tesis ettiğimizi söylemek hiç te mübalağa sayılmaz. Tıpkı Ensar ve Muhacir gibi bizleri bir araya getirenin Allah`a olan imanımız ve O`nun indirmiş olduğu vahye bağlılık ve Resulullah`a olan biatımızdır. (3/103)

Tüm bu güzel ve övgüye layık hasletlerimizle beraber hala birçok hata ve kusurlarımızı da tespit etmek ve bunlara karşı vahyin önerdiği çözümleri de tatbik etmekten kaçınamayacağımızı itiraf etmek durumundayız.

Neticede her insan gibi bizlerde etten kemikten yaratılmış varlıklarız. Bizlerinde zaaf ve yanılgıları ve küçük büyük bir takım günahları olmuş olabilir ve olmuştur da. Ancak bizlere düşenin bunların yanlışlığını fark eder etmez bunlardan tövbe edip dönmek ve bir daha tekrar etmemektir.(3/135)

İçerisinde yaşadığımız son yüzyılda özelliklede İslam coğrafyasında bitip tükenmek bilmeyen sorunlar ve bunların getirdiği katliamlar, sürgünler zindanlar, zulümler vs ister istemez birçok ayrışmaları da beraberinde getirmiştir.

Suriye benzerinde yaşadığımız gibi içerdeki sorunlardan çok dışardaki sorunlara odaklanmak durumunda kalıyoruz. 70 yıla yakındır İslam ümmetinin bağrına hançer gibi saplanan Siyonist İsrail`in yapmış oldukları karşısında ki zilletimiz bizleri büsbütün kahrederken, İslam ülkelerinin yöneticilerinin kıblelerini batı ve özelikle de ABD`ye çevirmiş olmaları bu zilletin ömrünü uzatmakta.

Arap baharı denilen ve bütün bir kuzey Afrika ülkelerini kapsayan halk ayaklanmalarının sonuçta Asrısaadet dönemi bir sistemi talep etmenin ve gereğini yapmanın neticesi olmadığını üzülerek gördük. "Demokrasiyi pompalamak” adlı yazımda da belirttiğim gibi bütün dünya halklarına en iyi ve alternatifsiz sistemin demokrasi olduğu telkini Mısırda Mursi`ye yapılan alçakça darbeden sonra daha bir alevlendirilerek ve daha büyük bir aşkla servis edilmeye başlandı.

Ülkemizde son günlerin en önemli gündem maddesi haline gelen <gezi parkı> eylemleri aslında birbirine asla inanmamış iki kesimin gezi parkı üzerinden bir mücadelesinden başka bir şey değildi ve bir takım İslami gurupların da bu mücadelede eylemciler safında yer aldıklarını birçoğunun da hükümeti desteklediklerini gördük.

Aslında siyasi konulara hiç değinmeyi düşünmüyordum ama ister istemez gündemin tesiriyle yine de bu konuda bu yazımda da değinmek zorunda hissettim kendimi…

Özelliklede sosyal medya üzerinden Suriye ve son günlerin popüler olayı gezi parkı eylemlerinde İslamcıların ve ya İslami harekete ait olarak nitelenen kesimlerin birbirlerine karşı tabiri caizse kılıçları çektiğini gördük. Oysaki Allah`ın kitabı elimizde ve onun ayetleri de hala belleğimizdeydi. Şeytan aleyhilla`ne bu ayetleri bize unutturarak ya da farklı tevillere sevk ederek o ayetlerdeki hikmeti ve bizlere sağlayacağı rahmeti önlemiş ve üstelik küresel güçlerin ekmeğine yağ sürdürmüştür.

Aralarındaki anlaşmazlıkları Allah ve Resulüne götürmesi gerekenlerin bir takım beşeri Saiklerle hareket ederek kendilerini veya mensubu oldukları cemaat, dernek vakıf veya sendikaların görüşlerini haklı çıkarmaya çalıştıklarını hayret ve ibretle izledik halada izliyoruz. Bu taraflara buradan bir kez daha bu ayrıştırıcı davranışlardan derhal vazgeçmeye izan ve insaf çerçevesinde tüm anlaşmazlıklarımızı Allah ve resulüne götürmeye davet ediyorum.

Sadede gelecek olursak diriliş ayı olan Ramazanı, hakikaten Allah`ın murat ettiği ve Resullerinin de takipçilerine vasiyet ettiği vahiyle dirilişi el birliğiyle gerçekleştirmek ve bunun önündeki tüm suni engelleri bertaraf etmek üzerimize farzdır.
Allah için birbirimizi sevmeyi yine Allah için şirke tuğyana, fahşaya ,münkere ,bağye,ve tüm ricslere ( pisliklere) top yekun Allah`ın ipine sarılarak karşı koyabilmeyi, safların arasını açarak değil safları daha da sıklaştırmaktan geçtiğini bilmek ve bunun gereğini yapmak zorunda olduğumuzu görmeliyiz.

Yaşadığımız beldelerde tevhidi düşünenlerin bile, birbirlerini uzun aralıklar sonucu gördüğünü ve insanların eskisi gibi bir takım vahyi hassasiyetleri umursamadığını sanki de ülkede bir <şeriat> iklimi yaşanıyor edasıyla davranıldığını, hükümete yapılan en ufak eleştirilerde dahi bir takım kardeşlerimizin hemen mevcut rejimin işleticilerini hararetle savunmaya başladığına tanık oluyor ve bundan dolayı da büyük bir rahatsızlık duyduğumuzu ifade etmek isterim.

Dünden bu güne göreceli bir takım şeylerin olumlu olarak değişmiş ve değişiyor olması bizleri ham hayallere düşürmüş olabilir. Şu asla unutulmamalıdır ki Şirk dinleri Tevhid dinleriyle savaşlarında hep hak suretinde görünerek mücadele ederler. Yani aldatıcılar Allah adıyla aldatırlar ve kendilerinin yeryüzünün ıslah edicileri olduklarını reklam ederler.

Saf suresinde "Allah yolunda kurşundan kaynatılmış kaleler gibi saf bağlayarak çarpışanları” Allah azze ve cellenin sevdiği ifade edilir. Geçmişte vahiyle mana ve mesaj itibariyle ilk tanışanların slogan haline getirdikleri bu ayetin mana ve mesajını olması gereken alanların dışına taşıyarak yaşandıklarını görmekteyiz.

Artık geçmişin mücahitlerinin müteahhitleştiklerini, geçmişin siyasal İslamcılarının demokrat olduklarını, geçmişin gelenekselliğine, tasavvufi şirke ve bağnaz mezhepçiliğe karşı olanların bu gün maslahat icabı tam tersi davranışlara girdiklerini ve bunu da iyi bir meziyetmiş gibi pervasızca ortaya koyduklarına şahit olmaktayız.

Bununla birlikte <efendim sizde her şeyi bırakmış Müslümanlarla uğraşıyorsunuz > diyenlerin aslında son yıllarda konjöktürel getirilerin kendilerine sağlamış olduğu reflekslerle davrandıkları çok açıktır.

Olayları ve bu olaylara sebebiyet veren faktörleri Allah ve Resulüne götürmeyi teklif etmenin artık çağdışılık olarak servis edildiği <şeriat > (buradaki şeriattan kastımız Allah`ın kanunudur ) istemenin yobazlık ve gericilik olarak lanse edildiği bir çağda sayıları pek az da olsa Tevhid ve Adalet söyleminin ve gereği olan eylemlerin sahiplerinin mevcudiyeti hak batıl savaşının daha da alevlendirildiği günümüzde bizleri geleceğe umutla bağlamaktadır.
 
Kardeşliğin vahyin önerdiği boyutlarda tekrar tesisi biz Tevhidi Müslümanlar için olmazsa olmazlardandır. Enkaz üzerine bina kurulmaz ilkesinden hareketle yeni ve zinde beyinlerin Allah`ın halis diniyle tanıştırılması vahiyden neşet etmiş yaşantısıyla bizlere usvatül hasene olarak sunulan Hz. Muhammed`in sünnetinin tekrar yeşertilmesi hem bizlerin hem yaşadığımız beldelerin hem de genel anlamda tüm insanlığın en büyük değeri olacaktır.

Ramazanın sadece, bizlere ibadet aşılayan ve ibadetlerimizi artıran ve açların açlığını hatırlatan olmadığı çevremizdeki yaratılışta ta kardeşlerimiz olan tüm canlı varlıklarla empati yaparak bunu idrak ediyor olmanın yollarını ararken kendi gönül bağlarımızı da kuvvetlendirmiş olmanın mutluluğunu tadıyor olacağız

Bedenimizin olmazsa olmaz gereksinimleri olan su ve ekmeğin yokluğu nasıl ki bedeni yok oluşumuza sebebiyet veriyorsa, vahyin nurundan tatmış ve yıllarca onun havuzunda abdest almış bizlerin birbirlerinden ayrı gayrı durması ve farklı ortamlarda farklı istikametlerde ilerlemesi ve bir anlamda batıl sistemlerin ömürlerinin uzamasına sebebiyet vermesi tıpkı böyle bir sonuç doğuracaktır.

Sanki de "Hem Allaha ve Resulüne itaatten ayrılmayın ve birbirinizle niza`laşmayın sonra içinize korku düşer ve devletiniz elden gider ve sabırlı olun çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (8/46) diyen Rabbimize inat ediyormuşçasına davranmayı bırakalım artık. Hz. Muhammedin Mekke`nin fethi öncesi yakalamış olduğu casusa nasıl davrandığını dillendiren bizlerin, karşılıklı olarak en ufak hatalarımızda bile birbirimizi aforoz ediyor olmamız siyeri nebiden hakkıyla nasiplenmediğimizin göstergesi değilmi dir?

"Ve sakın zulmedenlere meyl etmeyin; yoksa size ateş dokunur. Allah`tan başka kayıranlarınız da yoktur; sonra kurtulamazsınız. (11/113)

Son yıllarda yaşadığımız heyelanlar sonucu zalimlere meylederken, kendi mazlum ve mahrumlarımızı unuttuğumuzu, kendi aramızdaki sevgi muhabbeti artıracağımıza nüans farklıklarından dolayı birbirimizi terk ettiğimizi nasıl görmezden gelebiliriz.

Nasıl görmeyiz ki mazlumlar ve mahrumlar feryad ve figan içerisinde, maddi ve manevi soykırımları yaşıyorlarken şu ayette yer alan "Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ";Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? (4 / 75) ‘a rağmen hala sen ben kavgasını güdebiliriz.

Biliyoruz ve farkındayız ki mevcut düzen insanları her alan ve anlamda zayıf bırakarak Vahyin hayat bahşeden mesajının üstünü örterek toplumların dirilmesini böylece de kendi saltanatlarının yok olmasını istemiyorlar. Bizleri ekonomik girdaplara sürükleyerek geçim derdinden başka bir şey düşünemez hale getirerek yani bir anlamda Man kurtlaştırarak bizlerinde yok olmasını istiyorlar.

O halde "İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” (4/76) ve "Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/46) ayetlerini asla unutmadan daha bir iştiyakla birbirimize sarılarak Rabbimiz olan Allah azze ve celleye doğu yürümeliyiz.

Evet, maddi ve manevi prangalarımızı hep birlikte vahyin baltasıyla kırarak buluşmaya, kucaklaşmaya ve birlikte sıratı müstakim üzere devam etmeye koşalım. Koşalım çünkü üzerimize öyle bir gün geliyor ki o gün Allah`ın hesap günüdür ve gerçekten o gün her kes için çok çetin olacaktır.

Yoksa şu mesajı dehşet olan şu ayetlerde belirtilen akıbet bizi bekleyecektir.

33 Fakat `kulakları patlatırcasına olan o gürleme geldiği zaman,

34 Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar;

35 Annesinden ve babasından,

36 Eşinden ve çocuklarından.

37 O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır.23

38 O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır:

39 Güler ve sevinç içindedir.

40 Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür,

41 Onu da bir karartı sarıp-kaplamıştır.

42 İşte onlar da, kâfir, facir olanlardır. (Abese Suresi)
 
 
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir