Hüseyin Velioğlu`nun Hayatı ve Mücadelesi - 27
Hizbullah Cemaati resmi sitesi huseynisevda.biz, Hizbullah Cemaati`nin merhum lideri Hüseyin Velioğlu`nun hayatını konu alan yazı dizisinin 27. bölümünü yayınladı. Yazı dizisinin bu bölümünde, Cemaat Rehberi`nin bir fikir adamı olarak düşünce ve görüşleri ışığında akidesi ve dünya görüşü ele alınmış.
İşte huseynisevda.biz sitesinin Hizbullah Lideri Hüseyin Velioğlu`nu konu edindiği yazı dizisi...
10. BÖLÜM
BİR FİKİR ADAMI OLARAK DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİ
AKİDESİ VE DÜNYA GÖRÜŞÜ
Şehid Rehber, ilahi ve hak din olan İslam’ı; bireyin, ailenin ve toplumun bütününe ve hayatın her anına tatbik edilmesi gereken bir yaşam tarzı olarak görüyordu. Bunun bir gereği olarak devlet idaresinin mutlaka İslam’a göre şekillendirilmesi gerektiğine ve Müslümanların bundan dolayı sorumluluk sahibi olduğuna inanmaktaydı.
Kur’an’ın, insan hayatı ve yaşam tarzı için kaynak, devlet idaresi için anayasa, Resulullah’ın (sav) da Kur’an’ın yürüyen hali ve Müslümanlar için her konuda en güzel örnek olduğuna inanmaktaydı.
Mü’minlerin, iman bağıyla birbirlerine bağlandıklarına, bu bağın insanlar arasındaki en güçlü ve onları birbirlerine en çok yakınlaştıran bağ olduğuna, böylece bütün Mü’minlerin kardeş olup tek bir ümmet oluşturduklarına inanmaktaydı.
Müslümanların, İslam’ı kendi ve aile hayatlarında yaşamaları, toplum hayatına da hakim kılmak için çalışmaları, bunun için dağınık olmak yerine örgütlenip birlikte hareket etmeleri, bu uğurda başa gelenlere karşı sabır ve tahammül göstermeleri gerektiğine ve Allah’ın (cc) takdir ettiğinden başka bir şeyin başa gelmeyeceğine inanmaktaydı. Müslümanların Cemaat olmadan ve örgütlü bir güç haline gelmeden İslam’ı hakim kılamayacakları ve Müslümanların kurtuluşunu sağlayamayacaklarını söylerdi.
Laik Kemalist Rejimin, gayri İslami temeller üzerine bina edildiğini, İslam’a ve Müslümanlara karşı başından beri düşmanca bir siyaset izlediğini, İslam’ın toplumdaki müessese ve eserlerini yok etmeye ve Müslümanları sindirmeye çalıştığını, bu konuda çok zarar verip tahribat yaptığını, bu nedenle Müslümanların bu rejime karşı birleşip mücadele etmeleri gerektiğini, bu düzene karşı mücadele etmeyen ve mücadele safında yer almayanların sorumluluk altında kalacaklarını düşünürdü. Cemaati kurmasındaki temel saik ve faktör de buydu. Yani gayri İslami Laik Kemalist Rejime karşı mücadele, Hizbullah Cemaatinin varlık sebebi olmuştur.
Tekfirci, dışlayıcı, yapay, tecrite dayanan, yapmaktan çok konuşmaya ve tartışmaya, icradan çok şekilciliğe dayanan düşünceleri benimsemezdi. Her konuda Kur’an ve Sünnetin esas alınması aynı zamanda mücadele ve faaliyetlerde Rasulullah’ın (sav) hareket metodunun örnek alınması gerektiğini savunurdu.
İfrat ve tefrite dayalı tavır ve düşünceleri tasvip etmezdi. İçinde bulunduğu ortam ve şartları gözeterek, faaliyetlerde ihtiyaç duyulan ve çağın gerektirdiği her türlü meşru vasıtanın kullanılması gerektiğini savunurdu. Bunu bizzat pratiğinde de göstermiştir.
Kur’an ve Sünnet’e aykırı düşmeyen bütün mezhepleri kabul eder, mezhepler arasındaki çatışmaları benimsemezdi. Herkesin kendi mezhebine göre amel etmesini tabii görür, bununla birlikte Müslümanların yüz yüze bulunduğu çağdaş meselelere Kur’an ve Sünnet ışığında İslami çözümler getirilmesi için adaletli, emin ve alim Müslüman şahsiyetlerin içtihat etmelerini bir ihtiyaç olarak kabul ederdi.
M. Ö. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber ile ilgili şöyle bir anı anlatmaktadır: “İslami mezheplere bakışında hiçbir taassubu yoktu. Bir gün, bir sabah namazında Şafii olmayan İ. H. önümüzde namaz kıldırıyordu. Şehid Rehber, Şafii mezhebine göre amel ediyordu. Bir arkadaş, şaka ile karışık ve biraz da kısık bir sesle; “Bizim kunut duası yine gitti” dedi. Sesi Şehid Rehber’e de gitti. Şehid Rehber geriye döndü ve: “Bu kadar taassubunuz olmasın. Önünüzde bir imam var ve ona tabii olmuşsunuz. Artık vesveseye gerek yoktur” dedi.
Muhterem İ. Bagasi bu konuda şöyle demektedir: “Mezhep değiştirmelere sıcak bakmaz, bunun gereksiz münakaşalara ve kamplaşmalara sebebiyet verdiğini söylerdi. Mezhep taassubu yapmanın İslam düşmanlarının işine yaradığını, Şiilik ya da Sünnilik adına bir tarafın diğerini hedef almasını kesinlikle kabul etmediklerini söylüyordu. Kendisinin Şafii mezhebine göre amel ettiğini, mezhebini değiştirmek için herhangi bir sebebin olmadığını, ama bu mezhepte bulunmanın, diğer mezheplere menfi bakmayı gerektirmediğini söyler, ‘Şiileri de Müslüman ve kardeş biliyor ve siyasi olarak vahdet içerisinde olunması gerektiğine inanıyoruz’ derdi. “
H. H. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Dünyadaki gelişmelerle yakından ilgilenirdi. Siyonist rejimin yıkılması gerektiğini, işgalci rejim yıkılmadan ve Kudüs kurtulmadan Filistin sorununun, özellikle de İslam ümmetinin sıkıntılarının çözülmeyeceğini söylerdi. Silahlı direnişin dışında Filistin halkının kurtuluş yolunun bulunmadığını, direnişin dışındaki bütün yollara tuzaklar kurulduğunu, Siyonistlerin ve ABD’nin barış ve uzlaşma dedikleri şeyin Siyonist rejimi meşrulaştırma, güvenliğini sağlama ve Filistin’i asıl sahiplerinden arındırma olduğunu dile getirirdi. İntifadaya seviniyor, Filistinli mücahitlerin eylemlerini duyunca sevincini izhar ediyordu. “
“Hizbullah’ın Siyonist rejime vurduğu darbeler ve cephedeki zaferleri onu çok sevindiriyordu. Müslümanların, direniş ve cephelerde büyük kahramanlıklar gösterdiklerini ve kazanan taraf olduklarını, masa başında ise çoğu zaman düşmanın sinsi ve münafıkça yaklaşımlarından dolayı kazanımlarını yitirdiklerini söylerdi. “
Devam edecek…