• DOLAR 34.308
  • EURO 37.244
  • ALTIN 3022.724
  • ...
Uzmanlardan depremin psikolojik etkilerine karşı tavsiyeler
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Deprem bölgesinde çok sayıda kişi hem fiziksel hem de psikolojik travmalar yaşarken, bu dönemde çevremizdeki her bireyin psikolojisinin olumsuz etkilendiği gözlemleniyor. Pek çok insan son dönemlerde uyuyamadığından, sürekli deprem oluyor hissi yaşadığından, sevdiklerini kaybetme korkusunu içinden atamadığından söz ediyor ve bu durumla nasıl mücadele edeceğini bilemeyebiliyor. Bu durumda uzman yardımı alınması büyük önem taşıyor.

Uzman Psikolog Arzu Beyribey, deprem psikolojisiyle ilgili bilgi verdi.

Beyribey, "Deprem sonrasında kişilerin reaksiyonları yaşanan afetin şiddetine, bireylerin kişisel özelliklerine, travmanın biçimine, o sırada yalnız ya da biriyle birlikte olmalarına, ne kadar süre bu durumun baskısı altında kaldıklarına, geçmiş deneyimlerine, sosyal destek ihtimallerine göre çeşitlilik gösterebilmektedir." dedi.

Deprem sırasında kişinin otomatik olarak hızlı şekilde durum değerlendirmesi yaparak, kendisini ve çevresindeki yakınlarını nasıl koruyabileceğini düşündüğünü belirten Beyribey, "Stres karşısında oluşan –savaş ya da kaç- tepkilerinden birine karar vermeye çalışmaktadır. Beden savunmaya geçerek,  kalp atışı,  nabız, nefes alış hızı artmaktadır. Terleme ve bulantı yaşanabilmektedir. Deprem bitip, kişi güvenli alana çıkabildikten sonra ise bu semptomlar yavaş yavaş normale dönmektedir. Bu toplumsal olay sonrasında, yalnız depremden birincil derecede etkilenmiş kişiler değil, tüm halk bu strese maruz kaldığı için travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkabilmektedir." ifadelerini kullandı.

Kişi olayı zihninde tekrar yaşayabiliyor

Beyribey, şöyle devam etti: "TSSB yani Travma Sonrası Stres Bozukluğu, yaşanan çok zor bir olay karşısında kaygı, kontrol edilemeyen düşünceler, olayın zihin ve bedende tekrar etmesi ile oluşan bir ruhsal sıkıntıdır. Bu olay, taciz, savaş, doğal afet vb. durumlar olabilmektedir. Kişi olay sırasında deneyimlediği semptomları tekrar yaşamak, ortam ve kişilerden kaçınmak ve aşırı uyarılmak gibi belirtiler gösterebilmektedir.

Depremden sonra planlanan yardımlar, genellikle hayatların kurtarılması, fiziki yaralanmaların tedavisi, barınak teminiyle alt yapı hizmetlerinin programlanmasına yönelik olup,  ruhsal olarak etkilerini belirleme ve konu hakkında tedaviye başlama noktasında, daha karışık ve uzun vadeye yayılan bir süreç söz konusu olduğundan, destek çalışmalarına çoğu zaman geç başlanmaktadır."

Deprem sonrasında 3 zaman diliminin bulunduğunu belirten Beyribey, bunları şöyle sıraladı:

"Şok: Bu ağır deneyim karşısında kişi, şok yaşayarak,  yaralarını, durumu çok anlamlandıramayarak,  yer/zaman/mekan algısı karışır. Bilinç kaybı yaşayabilir. Kişi duruma yabancılaşarak kendini korumaya çalışır. Bazı kişiler dona kalarak tepkisizleşirken, bazı kişiler panik tepkileri gösterebilmektedirler. 

Pasif Dönem: Kişi çevresinden gelen geri bildirime açık ancak pasif konumda olmaktadır. Çevresinden gelen destek çabalarına karşılık vermeye çalışsa da iş birliğine katılım gücü halen yetersizdir. Kişi adeta bir çocuğun bağımlı dönemine geri dönmüş gibidir.

Tekrar Adaptasyon: Bireyin kaygısı ve heyecanı artmış,  yaşadığı travmayı aklından defalarca tekrarlayan, ufak sesli ve hareketli uyaranlara bile fazla tepki verebilen tetik bir durumdadır.  Beyin, beden ve ruhsal olarak, eski hayatına dönüş ve sakinleşme için zamana ihtiyacı bulunmaktadır."

Normal hayata dönebilmek zaman alabilir

Beyribey, "Depremin akabinde kişiler, iştahsızlık, uyku sorunları, kaygı problemleri, öfke, üzüntü, matem duygularını değişkenlik göstererek yaşayabilmektedirler. Psikosomatik belirtiler olarak,  baş, göğüs, mide ağrıları,  bulantı,  nefes darlığı gibi fiziksel tepkiler verebilmektedirler. Suçluluk duygusu ile günlük işlere ve çevreleriyle iletişime kendilerini kapatabilmektedirler. Ölüm,  hayatın anlamı gibi kavramlar üzerinde kendilerini daha çok sorgular hale gelebilmektedirler." uyarısında bulundu.

Ancak kişilerin yaşadıkları durumun hiç kolay olmadığını ifade eden Beyribey, "Kaygı, keder, sevdiklerin kaybının acısı, güven içinde olmadıklarına dair akıllarına gelen düşüncelerle ve kayıplarla birlikte kendine yönelen suçlamalarla süregiden bir dizi ağır durumu deneyimlemek zorunda kalmaktadırlar. Felaketin şiddetine, ani ve beklenmedik oluşuna, ölüm ve tahribat oranına bağlı olarak, etkileri artabilecek olup, 1 yıldan 8 yıla kadar uzanan psikolojik etkileri ile, spesifik fobi,  anksiyete ve psikosomatik rahatsızlıklar kişiye eşlik edebilmektedir." diye konuştu.

Beyribey, "Doğal afetler arasında ülkemizde maalesef en çok görülen deprem, fiziksel tahribat ve ölüm dışında, hayatta kalanlar açısından önemli psikolojik sorunlara neden olabilen bir afettir. Deprem sonrasında ruhsal gerginlik ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) sorunları gözlemlenebilmektedir. Deprem mağdurlarının, anksiyete, korku ve TSSB belirtilerini azaltmada yararlı olduğu bilinen psikolojik tedavilerden destek alması önem arz etmektedir." dedi.

Uzman Psikolog Arzu Beyribey, şunları kaydetti: "Başa çıkma stratejileri arasında; problem odaklı baş etmede, stresli durumu kontrol ederek değiştirmeye yönelik çabalar,  duygu odaklı baş etmede ise stresin neden olduğu, kişiyi huzursuz eden duyguları düzenlemeye yönelik çabalar oluşmaktadır.

Bu talihsiz ve güçlü deneyime kadar, kişiler daha önce sorgulamadıkları yaşama dair, hayatın anlamına dair konuları sorgular hale gelebilmektedirler. Doğal afetlere bağlı hayati tehdit içeren durumlarda, genel baş etme ölçeklerinin bütün stres durumlarına uyarlanamayabilir ve baş etme stratejilerinin kişiler arası durumlarda işlevselliğinin değişebilmektedir. Kişiye ve şartlarına bağlı hareket etmek önem kazanmaktadır."

Tavsiyeler

Uzman desteğinin çok önemli olduğunu vurgulayan Beyribey, şu tavsiyelerde bulundu:

"İlk şokun atlatılması kişi kendisine ve çevresine zaman vermeli, matem tutması için saygı gösterilmelidir. Yaşanan afet oldukça zor bir deneyimdir ve hemen eski hayata dönülmesi beklenemeyeceğinden, konuşmak istemeyen kişi buna zorlanmamalıdır. Paylaşmak isteyen kişiler ise yanlarında olunduğunu hissettirecek şekilde desteklenmelidir.

Bireylerin zaman ve sabırla, özellikle de çabayla, zor olan bu dönemden geçebileceklerine dair inançları desteklenmeli, yaşanan travma sonrası, kaçınma, inkar, problemden uzaklaşma, kendini/başkalarını suçlama vb. faydasız stratejiler kullanmaları ihtimaline karşı dikkatli olunmalıdır.  

Bu süreçte kafaya takılan sorunları anlamlandırma, oluşabilecek uykusuzluk, kaygı, öfke, suçluluk konularında klinik psikolog desteğine başvurmak düşünülmeli ve travmayla başa çıkma yöntemleri uzmanlar tarafından kişiye uygun olarak planlanmalıdır.

Bu sürecin kişinin ruhsal, sosyal ve fiziki hayatını daha da zora sokacak kadar uzun olmaması da bir yandan önem arz etmektedir.  Kişi maddi manevi ihtiyaçlarını analiz etmeli, gerekli yerlerden olabilen desteği sağlama konusunda açık olmalı ve pasif kalmamalıdır. Çünkü herkesin tam da bu zamanlarda birbirine destek olması insan olmanın bir gereğidir.

Yaraların sarılması için sabırla zaman verilmelidir. Birçok kişinin aynı anda yaşadığı bu yıkımın kabullenilmesi sırasında kalınan yerden psikolojik iyilik halinin sağlanabilmesi ile yaşama devam edilebileceği inancı aşılanmalı, uyum destek çabası hem bilişsel hem duygusal iki yönlü olmalıdır.

Sonraki süreç için, günümüzde depremleri önleme noktasında alınabilecek bir önlem olmadığından, eğitim sayesinde insanların olası bir deprem öncesi, deprem anında ve deprem sonrasında neler yapabilecekleriyle ilgili kararlar vermiş olmaları,  duruma bir nebze hakim olduklarını hissettirerek, kaygılarını azaltabilmektedir." (İLKHA)



Bu haberler de ilginizi çekebilir