Uzmanlar değerlendirdi: Suudi Arabistan'da yeşeren araziler 'kalıcı olmayabilir'
Suudi Arabistan’ın Hicaz bölgesinde etkili olan şiddetli yağışlar sonrası çöllük arazilerin yeşermesini değerlendiren Prof. Dr. İhsan Çiçek, iklim değişikliğinden bahsedilebilmesi için ısrarlı ve tekrarlı bir durum olması gerektiğini söyledi
Çöl ikliminin hakim olduğu Suudi Arabistan'ın Hicaz bölgesinde etkili olan yağışların ardından ortaya çıkan bitkiler, bazı arazileri yeşille kapladı.
Bu durumun, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın bir sonucu olup olmadığı tartışılırken, Anadolu Ajansı (AA) podcast yayınında bu durumu değerlendiren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İhsan Çiçek, Hicaz bölgesinde ortaya çıkan görüntülerin kalıcı olmayabileceğini dığını belirtti. Çiçek, "Bu durum son dönemlerdeki hava durumlarıyla alakalı. Bu seneki hava durumlarının bir dokusu bu ve bu dokuya bağlı olarak yağış ve sıcaklık anomalileri yaşıyoruz” dedi.
Hicaz'daki durumu iklim değişikliğinin bir sonucu olarak değerlendirmeyi "kolaycılığa kaçmak" olarak nitelendiren Çiçek, şunları söyledi:
"İklimde bir değişiklik olabilmesi için daha uzun süreçler gereklidir. Burada iklim değişikliğinden bahsedebilmemiz için ısrarlı, arka arkaya gelen bir durumun olması lazım. Örneğin sıcaklıkta bunu çok net söyleyebiliyoruz. Tüm dünyada sıcaklık artıyor. Sıcaklık rekorlarına bakarsak 2000 yılından sonra kırılan rekorlar en yüksek rekorlar. 2016 yılında kırılan rekor, dünyanın en yüksek sıcaklığı, 2019, 2022 yılları da ona çok yakındı. Son yıllarda sıcaklıkların rekor seviyeye geldiğini ve yüzyılın en yüksek sıcaklıklarının yaşandığını görüyoruz.”
Olağan durum
Hava durumundaki değişkenliğin iklimden çok daha fazla olduğunu hatırlatan Çiçek, birkaç yıl üst üste çok yağışlı ve soğuk mevsimler görürken daha sonraki yılların kurak geçmesinin olağan olduğunu vurguladı.
Türkiye’de iki yıl önce de kuraklığın gündem olduğunu hatırlatan Çiçek, "Kasım ayından başlayıp bahar aylarına kadar devam eden kurak bir periyot vardı. Ama geçen sene bu yaşanmadı. Avrupa geçen sene haziran ayından eylül ayına kadar sıcak koşullar yaşarken, yaklaşık 53 bin kişi sıcak hava dalgaları sebebiyle ölürken Türkiye nemli ve serin koşulları yaşadı. Yıllar arasındaki bu değişkenlik çok doğal. Önemli olan belirli durumların ısrarıdır. Bunları değerlendirmek için en az 30 yıllık periyotta nelerin değiştiğine bakmamız gerekiyor." dedi.
"Aşırılıklara alışmamız, dahası uyum sağlamamız gerekiyor"
İklim değişikliğinin hava durumları üzerindeki etkilerinin dünden bugüne hemen ortaya çıkmayacağını anlatan Çiçek, şöyle devam etti:
“Türkiye’nin bulunduğu yağış kuşağında mutlak olan bir şey var, tüm projeksiyonlar şunu gösteriyor. Akdeniz havzasında yağış azalıyor. Özelikle güney kesimimizde yüzde 20 -30’a kadar çıkıyor. Yağış sadece azalmakla kalmıyor, aynı zamanda Akdeniz havzasının bulunduğu kesimde taşkın riski de çok kuvvetli olarak artıyor. Bu ne demek? Yağışımız azalacak ama aynı zamanda şiddetli yağışımız artacak. Örneğin Antalya 1000 - 1200 milimetre yağış alıyorken sekiz yüz milimetre yağış alacak. Bunu önceden 100 gün içerisinde alıyorken şimdi 40 gün içerisinde alacak. Aşırılıklar, iklim değişikliğinin en belirgin göstergeleridir. Aşırılıklara alışmamız, dahası uyum sağlamamız gerekiyor.”
İklim değişikliğinin beraberinde gıda krizini de getirdiğinin altını çizen Çiçek, "Bizim öncelikle iklim sistemimizi, daha az su isteyen, kuraklığa daha dayanıklı ürünlere doğru dönüştürmemiz gerekecek. Bizim planlı bir tarıma geçmemiz ve yörenin su koşullarını çok ön plana çıkararak bir planlama yapmamız lazım” ifadelerini kullandı.
Değişen iklim koşullarına uyum sağlanması için bazı bölgelerdeki tarımsal faaliyetlerin değişmesi gerektiğine değinen Çiçek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Hep söylenir, İç Anadolu’da şeker pancarı mısır gibi ürünleri yetiştirmemiz lazım. Bir mısırın günlük su ihtiyacı 8 milimetre. Ama İç Anadolu’da bu yok. Bu sebeple biz taban suyuna yöneliyoruz. Akdeniz havzasında, şu anda çok popüler subtropikal bitkiler yetiştiriyoruz. Bunların doğal olarak çok fazla su ihtiyacı var. Bu bölgeler aynı zamanda bizim turizm bölgelerimiz. Nüfusu 1 milyon olan yer yazın 2 milyon oluyor. Biz bunlara hizmet etmek için çok daha fazla su isteyen ürünler yetiştiriyoruz. Bizim güvenli bir tarıma ulaşmamız için suyumuzu göz önünde bulundurup bir planlama yapmamız ve çiftçimizi buna yöneltmemiz lazım. Yoksa önümüzdeki günlerde çok ciddi ürün kaybı ile karşı karşıya geleceğiz."