Hizbullah Cemaati Rehberi Gümüş'ten 23'üncü yıldönümünde "17 Ocak" mesajı
Hizbullah Cemaati Rehberi Edip Gümüş, şehid edilen Hizbullah Cemaatinin kurucu rehberi Hüseyin Velioğlu'nun şehadetinin 23'üncü yıldönümü münasebetiyle yayınladığı mesajında önemli uyarı ve tavsiyelerde bulundu.
Hizbullah Cemaati'nin kurucu rehberi Hüseyin Velioğlu'nun şehadetinin yıl dönümü münasebetiyle bir mesaj yayımlayan Hizbullah Cemaati Rehberi Edip Gümüş, mesajında üç aylar, Müslümanların rehavet ve ataleti, camilerin önemi ve fonksiyonu, aile kurumunun önemi, uyuşturucu belasına dikkat edilmesi, israf, Müslümanlara yakışır hal ve hareketler sergilenmesi, tesettür, edep ve haya, Mescid-i Aksa gibi konularda önemli uyarı ve tavsiyelerde bulundu.
Mesajına, "Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. (Ahzâp 23)"
“Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.” (Nur: 55) ayetleriyle başlayan Gümüş, Allah'a hamd, Hazreti Muhammed'e salat ve selamlarda bulundu.
Hayatı boyunca İslami mücadelenin çeşitli merhalelerinde aktif olarak çalışan ve bu bereketli ömrünü 17 Ocak 2000 tarihinde çok arzuladığı şehadetle taçlandıran rehberimiz Hüseyin Velioğlu’nun şehadetinin 23'üncü yılında kendisini rahmet ve minnetle yâd eden Gümüş, mesajında şu ifadelere yer verdi:
"İslam davası uğruna; ailesini, malını, mülkünü ve makamını düşünmeden canından geçip şehadeti idrak etmiş, cemaatimizin kurucu rehberi Hüseyin Velioğlu’nun şehadet yıldönümünde, evvela kendisini sonra gerek ondan önce gerekse ondan sonra imanın, cesaretin, teslimiyet ve fedakârlığın birer numunesi olup şehadetle nimetlenen diğer şehit kardeşlerimi hürmet ve hasretle yâd ediyorum. Allah (cc)’tan, onların makamlarını yüceltmesini, kanlarının yeryüzündeki bereketini artırmasını, bu ulvi fedakârlıktan genç–yaşlı, kadın–erkek, âlim–avam herkesin payına düşen nimeti bahşetmesini ve ihlâsla isteyen her mü’mine şehadeti ikram etmesini niyaz ediyorum.
Yıldönümleri vesilesiyle yapılan etkinlikler sadece o hadisenin bizzat kendisinin değil, hadisenin kahramanlarının amaç, hedef, usul ve tavsiyelerinin hatırlanması, hatırlatılması ve takipçilerinin yol haritasını şaşırmamaları için planlanan çalışmalardır. 17 Ocak tarihinin öncesi ve sonrasıyla camiamızın kahramanlarının tek derdi ve hedefi İslam’dı. Dolayısıyla bugün yazılıp, çizilip, konuşulması gereken tek şey İslam ve Müslümanların yol haritasıdır. Bahse değer çok sayıda mevzu olmakla beraber, bugünkü şartlarda daha fazla öneme ve önceliğe haiz olan bazı konuları kardeşlerime hatırlatmak istiyorum.
Allah’ın izni ile üç aylara girmek üzereyiz. Davetçi bir Müslüman, hareket ve aksiyon insanı olmakla beraber muttaki ve abid olmalıdır. Bir yandan namaz, oruç, zikir, dua ve tövbe istiğfar ile Allah’a daha yakın olmak için çabalarken diğer yandan davet, yardım ve ilmî faaliyetlerle halkın içinde olacak, dünya ve ahiret saadetine vesile olan İslam’ın tüm güzelliklerini öncelikle kendi hayatımızda yaşamalı sonra bunu topluma yansıtmalıyız. Maalesef İslam dünyasının birçok bölgesinde mazlumiyet, mahrumiyet, açlık ve sefaleti görmekteyiz. Oralardaki kardeşlerimiz, dünyadaki diğer kardeşlerinden gelecek yardımlarla ayakta durmaya çalışıyorlar. Bu sebeple, zekât müessesesini ayakta tutmak için elimizden gelen tüm çabayı sarf etmeliyiz. Zekâta teşvik ve bu amaçla yapılan organize çalışmalara ibadet nazarı ile bakmalısınız. Zekât; ne verene minnet, ne de isteyene utanma sebebi olamaz. Vermek de, teşvik etmek de vazifedir. Recep, Şaban ve Ramazan’ı nafileler ile ihya ederek bu yıla manevi bir yoğunlukla başlayacak, bir dahaki yıla kadar da böyle götüreceksiniz inşallah. Bu maneviyat hepinizi gayrete getirsin. Her biriniz kendi sahasında elinden gelenin fazlasını yapsın. Geçen seneyi ölçüp biçsin. Gevşeklik gösterdiği, dünyevi işlere meylederek ve belki nefsi ile hareket ederek gevşettiği vazifelerine dört elle sarılmaya karar versin.
Müslümanların rehavet ve gevşekliği, kâfir ve münafıklara cesarettir. Tarihin belki hiçbir döneminde İslam’a, Kur’an’a ve Hazreti Peygamber Aleyhisselam’a bu kadar rahat hakaret edildiği görülmemiştir. Bir İslam memleketinde dahi böylesine pervasızca hakaretlere cür’et edilmesi, maalesef Müslümanların içinde bulundukları atalet ve rehavetin bir neticesidir. Siz ne kadar iyi çalışır, Rabbimizi ve peygamberini hakkıyla öğrenip, öğretirseniz; İslam düşmanlarının içlerindeki kini kusmalarını o oranda engellemiş olursunuz.
Camileri dolduracak, cami ehli olacak, camileri mahzun ve metruk halde bırakmayacaksınız. Bir mazeret olmadığı sürece farz namazların camide cemaatle kılınması gerekirken, zaman içerisinde baskı, korku, hayat şartlarının değişmesi gibi bazı etkenlerle evlerde kılınır, camiler sadece Cuma namazlarında ve teravihlerde ziyaret edilir oldu. Öncelikle beş vakit namazı camide kılmayı adet haline getireceksiniz. Sağlığı el verdikçe ve çok önemli bir mazereti olmadıkça genç, orta yaşlı ve yaşlı herkes için cami üçüncü adresleri olsun. Birinci adresiniz ev, ikinci adresiniz işyeri veya okul, üçüncü adresiniz de cami olsun. Özellikle genç kardeşlerimiz bu gayreti gösterecekler. Cemaati gençleştirecek, büyüklerinizle yan yana saf tutacaksınız. Kitap okuma, sohbet etme, ders alıp verme mekânlarınız camiler olacak.
Oluşturmak ve korumak durumunda olduğumuz “aile” kurumu öncelikli hassasiyetlerimizden biridir. Binbir zahmet ve zorlukla oluşturulan aile yuvası gerek maddi sıkıntılardan gerekse manevi zafiyetlerden dolayı çok kolay şekilde bozulabilir bir hale gelmiştir. Bu durum hem toplumda ciddi yaralar açıyor hem de İslami toplumsal hayatı ifsad ediyor. Bu, üzerinde ciddi şekilde durulması gereken bir konudur. Öncelikli olarak ailede eşler, bağlarını kuvvetlendirmek, sorunlarını en asgari seviyeye indirmek ve evlatlarını sağlıklı bir ortamda yetiştirebilmek için gayret etmelidirler. Bunun için öncelikli olarak Hz. Peygamber Aleyhiselam’ın ailevi münasebetlerini örnek alarak kendilerine düşen paya –hoşlarına gitmese de– rıza göstermelidirler. İkinci görev ise âlimler, Müslüman sosyolog, eğitimci, psikolog ve psikiyatristlerindir. Her biri kendi cenahından bu işe kafa yormalı, çözümler üretmeli, bir araya gelerek bunları istişare ederek ıslaha yönelik bir yol haritası belirlemelidirler. Herkes üzerine düşen vazifeyi yerine getirmelidir. Kardeş ve bacılarımız çevrelerindeki iyi ve uzun ömürlü evliliklerde müşahede ettikleri muhabbet, sadakat, vefa, merhamet, fedakârlık, itaat ve müsamaha gibi güzellikleri kendi iç dünyalarına ve ailevi münasebetlerine aksettirmelidirler. Öyle ki İslami hassasiyetini kaybetmiş, hatta İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapan insanlara bile İslam dairesinde hareket eden bir ailenin ne kadar mesut olduğunu göstermelidirler.
İslam’dan uzaklaşma birçok buhranı beraberinde getirirken, uyuşturucu kullanımı da maalesef virüs gibi yaygınlaşmıştır. Önce çocuklarınız ve kardeşlerinizi, sonra da yakın akraba ve komşularınızı kontrol edecek ve tabiri caizse uçurumun kenarında gördüklerinize yardım eli uzatacaksınız. Uyuşturucu kullanımı yaşının neredeyse 9–10’a düştüğünün söylendiği bir zamanda bu işle ilgilenmek, bireysel ve örgütlü bir şekilde mücadele etmek vazifelerinizden biridir.
İsraf etmeyi şeytanın kardeşliği olarak tavsif eden Kur’an ve israfı men eden Hz. Peygamber Aleyhiselam’ın emir ve nehiylerine mutlak uyulmasına inanan ve uygulanması için mücadele eden siz kardeşlerim ve bacılarım; lüks ile ihtiyacı, birinci dereceden ihtiyaç ile ikinci–üçüncü dereceden ihtiyaçları birbirinden ayırın. İmkânlarınızın fevkinde istek ve hayallerinizin, hem hizmetinizi, hem aile hayatınızı, hem de infak etme yollarınızı tehlikeye soktuğunu hiçbir zaman unutmayın. Rabbimiz Kitab–ı Kerim’inde has kulları için, “harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar” buyuruyor. Sizler de bu vasfı yakalayın ve yaşantınızla çevrenize örnek olun.
Hiçbir tavrınız, giyinişiniz, şekliniz ve tepkinizle İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık edenlere benzemeyin. Hatta İslami hassasiyetini kaybetmiş Müslüman kardeşlerinize de benzemeyin. İslam dairesi içinde kendinize has duruşunuz ve davranışlarınız olsun. Bu günlere kolay gelmediğimizi hepiniz biliyorsunuz. Geriye dönüp bakarsanız, üzerinden çok zaman geçmediğini görürsünüz. Daha yakın tarihte çok mücadeleler edildi ve çok sıkıntılar çekildi. Sizler veya babalarınız, anneleriniz, amcalarınız, ağabeyleriniz çok çileler çektiniz. Yeri geldi mal verildi, yeri geldi can verildi, yeri geldi evlat verildi ama bunlar bizi bitirmedi. Ancak eğer ahlakımız, giyim–kuşamımız, oturup kalkmamız, yediklerimiz ve içtiklerimizle kâfirlere ve hatta İslami hassasiyeti olmayan Müslüman kişilere dahi benzersek bu, bizi değilse de çocuklarımızı, sonra da torunlarımızı bitirecektir.
Yine bu bağlamda, tesettür konusuna dikkat çekmek isterim. Kızlarımız tesettürleri için çok bedeller ödediler. Rabbime hamdolsun şu an bir rahatlık yaşanıyor ancak şimdi de tesettürün mahiyetinin değişmesi sorunu ile karşı karşıyayız. Maalesef, bazıları bu değişimi kendi üzerlerinde ya da kız çocukları üzerinde gerçekleştirirken, meydana gelen gariplik ve çelişkinin farkına bile varamadılar. Zor zamanlar ne kadar acı ve sıkıntılı olursa olsun rehavetin oluşturduğu gaflet kadar tehlikeli değildir. Bu sebeple kızlarımıza ve bacılarımıza tavsiyemiz, her zaman her yerde halvetten ve haram bakışlardan kendilerini korumalarıdır. Biz, yabancı bir erkekle konuşurken ses tonunun, yürürken ziynet eşyalarının çıkaracağı sesin dahi hesaplanması ve ayarlanması gerektiğini ifade eden bir kitaba inanıyoruz. Tüm bu hassasiyetleri koruduğunuzu, bu emirlerin uygulanmasının zaman ve mekânla alakası olmadığını, kim neyi lüzumsuz ve aşırı görürse görsün Rabbimizin emirlerine harfiyen itaat etmekten vazgeçmediğinizi çevrenize gösterin. Toplumsal hayatta takva, edep, haya, tesettür konusunda topluma örnek ve öncü olun.
Erkek kardeşlerimiz için de edep, hayâ, halvetten kaçınma, gözünü haramdan sakınma konularında durum farklı değildir. Hem kendinizi hem de bacılarınızı günahtan korumalısınız. Özellikle kendinize ait çalışma mekânlarında ya bayan çalıştırmayacak ya da mekânınızı halvet ve haram münasebetlerin oluşmasına mahal vermeyecek bir şekilde ayarlayacaksınız. Kimse “bu zamanda ancak bu kadar oluyor” kolaycılığına kaçmamalıdır. Sağlıklı bir İslam toplumunun önemli bir unsuru olan edep ve kadın–erkek münasebetlerinde ölçünün korunması meselesinde yüksek hassasiyet sahibi olmalısınız.
Sosyal hayatı yıkımdan koruyup, düzeni oluşturan kuralların yanı sıra bir de o hayatı güzelleştiren detaylar vardır. Aynı şekilde bir yapının da düzenine ve işleyişine katkı sağlayan incelikler bulunur. Bunlardan biri de kardeşini kendisine tercih etmek, ondan hâsıl olan güzelliği kendindenmiş gibi görüp takdir etmek ve sahiplenmektir. Yapılan her güzel iş hangi kardeşimiz tarafından yapılmışsa, hangi kardeşimiz o güzel işin oluşmasına vesile olmuşsa onu takdir etmek, ona destek olmak gerekir. Kardeşimizin başarısı kendi başarımızdır. Allah’a şükürler olsun, dine hizmet sahaları gelişti, çeşitlendi. Bu sahalar, nefsi duygularla birbirini tenkit etme sebebi olursa bizim için zahmet, iftihar ve takdir sebebi olursa rahmet olur. Unutmayın! Hak adına her bir ferdimizin yaptığı hayırlı amele, kardeşler olarak her birimiz ortağız. Böylesi bir zamanda ve ortamda, birbirimize omuz verip Rabbimizin dini ve davasına hizmet etiğimiz için Rabbimiz bizleri hep beraber cennetlerinde kendi huzuruna çıkaracaktır inşallah. Asıl işimizi aksatmamak şartı ile kardeşimizin sorumluluklarını yerine getirmesi için yardımcı olmak da bir güzelliktir, fedakârlıktır. Hatta yakın irtibat ve diyalog içinde olmadığımız bir Müslüman veya bir İslami yapı, İslam ve Müslümanların faydasına güzel işler yapıyorsa, onları takdir etmek, onlara dua etmek, işlerimizi ihmal etmemek şartı ile imkânlar dâhilinde gerekirse fiilî olarak desteklemek gerekir. Dualarımız, söylemlerimiz ve pratikte yapacaklarımızla Rabbim bizleri aziz edecektir inşallah.
Kırk yılı aşkın bir sürede çekilen sıkıntılara ve atlatılan büyük badirelere rağmen, bugün geldiğimiz seviye ve bulunduğumuz konum, özellikle 90’lı yıllar ve 2000’li yılların ilk dönemlerinde kardeşlerimizin gösterdikleri ihlâs ve fedakârlığın semeresidir. Genç kardeşlerimizin de kabiliyetleri çok yönlü, zekâları keskindir. Kendilerinden, geçmişte gösterilen teslimiyet, aidiyet, ihlâs ve fedakârlığın daha fazlası ile bu güzel hususiyetlerini takviye etmelerini istiyorum. Gençler! Hakkınızdaki “günümüz gençliği kontrolsüzdür. Ne söz dinler, ne itaat ederler. Heveslerinin güdümündedirler’’ yanlış algısını kırın. Tabii ki yeni fikir ve söylemleriniz olacak. Bunları ifade edecek, büyüklerinizin tecrübeleri ile birleştirecek, istişare ile önce vahiy ve sünnet sonra akıl sonra da zamanın ve mekânın şart ve gerekleri süzgecinden geçmesini sağlayacaksınız. Bilgi, heyecan ve atikliğiniz bu şekilde daha çok meyve verecektir inşallah.
Kardeşlerim ve bacılarım! Bazı şeylerin farkına varmamış olabilirsiniz ama bu ihlâs ve fedakârlığınızla sadece yakın çevrenize değil, başka coğrafyalardaki Müslümanlara da örnek olduğunuzu bilmelisiniz. Yaptığınız fedakârlıklar, İslami yaşamdaki hassasiyetleriniz ve sahip olduğunuz mutedil düşünce duyuldukça, daha geniş topluluklar tarafından örnek alınmaya başlanacaksınız inşallah.
Kendi içimizdeki birlik ve beraberlik ile nasıl alakalı isek, İslam âleminin vahdeti ile de aynı ölçüde alakalıyız elhamdülillah. Sıkıntılar çoktur. Mezhep, meşrep ve fikirsel ayrılıklar zaman zaman Müslümanlar arasında düşmanlığa varan neticelere götürürken, tekfircilik çok büyük bir yıkım oluşturmaktadır. Rabbimin yardımı ile biz bunların hepsinden uzak, vasat bir çizgide durmayı prensip edindik. Bu sebeple ehli kıble bütün Müslüman şahıs, grup ve cemaatlerle diyaloga açık olduğumuzu her fırsatta dile getiriyoruz. Bizi tanımaya başlayan herkes bu hususta samimi olduğumuzu, önyargıdan uzak, kardeşlik hisleriyle hareket ettiğimizi görmüştür. Müslümanlar arasındaki diyalogu geliştirmek ve güçlendirmek için birtakım faaliyetlerimiz de vardır. Bu tür faaliyetlerimizi daha da genişletmeyi planlıyoruz. Kendimiz bu konuda bir çaba içerisinde olduğumuz gibi diğer önder, âlim ve bu konuda hassasiyeti olan herkesi de geniş kapsamlı çalışmalar yapmaya davet ediyoruz. Kimden gelirse gelsin ‘‘vahdet’’ gayesiyle ümmeti oluşturan unsurları bir araya getirecek her davete icabet etmeye hazır olduğumuzu da ilan ediyoruz.
Mescid–i Aksa davası her zamanki gibi gündemimizin başındadır. Filistinli Müslüman kardeşlerimizin zaferi için dua ederken, Siyonist rejimin Filistin topraklarındaki tasallutunun sona erdirilmesi için her türlü dayanışma ve yardımlaşmaya da hazır olduğumuzu tekrar ifade ediyoruz.
Afganistan İslam Emirliği’nin kimsesizlik ve fakirlikten dolayı bir çöküş yaşamasına asla fırsat vermemeliyiz. Bunun için Müslümanlar olarak imkânlarımızı zorlamalıyız. Hiçbir hesap kitap içerisine girmeden, dünyanın neresinde olursa olsun, her milletten mazlum ve mustazaf mü’minlere el uzatarak düştükleri yerden kalkmaları için imkanlarınız dâhilinde onlara yardımcı olma hedefiniz olsun. Uyanık olmalıyız. İslam düşmanlarının Müslüman şahsiyet ve yapılarla ilgili kullandığı dil ve üsluptan uzak durmalıyız. İslam düşmanları söylemlerimizden istifade etmemelidirler.
Tüm bu temennilerle; kendilerine ölüler demeyip diri olduklarına inandığımız, makamlarına imrendiğimiz başta rehberimiz Hüseyin Velioğlu olmak üzere tüm şehitlerimizi tekraren hasretle yâd ediyor, verdikleri canları hürmetine Rabbimizin bizleri nusret ve rahmetiyle desteklemesini niyaz ediyoruz. Allah’a emanet olun.''
Kardeşiniz Edip Gümüş