• DOLAR 32.505
  • EURO 34.791
  • ALTIN 2441.532
  • ...
Başörtüsü Eylemleri`nde Bu Hafta
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Değerli basın mensupları ve sevgili misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu parçlanarak toprakları üzerinde onlarca suni devletçik kurulmuştur. Emperyalist batılı ülkeler bu müslüman halkların başına atadığı diktatörler vasıtasıyla İslam topraklarının zenginliklerini talan etmeye devam etmişlerdir. Orduları kendi halkına karşı konuşlandıran emperyalistler, olası yönetim değişkliklerinde perde arkasından ülkeyi karıştırıp, sonra bu karışıklıkları bahane ederek yönetime el koydurmuşlardır. Bu kural Mısır`da da değişmedi. Diktatörlere karşı halkta biriken öfke ile Kuzey Afrika`da yaşanan halk ayaklanmaları sonrası Mübarek rejimini yıkan Mısır halkının, yapılan serbest seçimlerde onca engellemelere rağmen Cumhurbaşkanı seçtiği Muhammed Mursi, General Abdulfettah El Sisi önderliğindeki çete tarafından zorla görevden uzaklaştırıldı.

Mısır`dan gelen bilgilere göre darbe şartlarını hazırlamak için hazırlıklar önceden planlanarak yürürlüğe konulmuş. Akaryakıt sıkıntısı, elektirik kesintileri, iş adamlarının yatırımları durdurması halkta hoşnutsuzluk oluşturmak için planlanan olaylardan bazılarıdır. Darbecilerin işbaşına geldikten sonraki ilk icraat olarak Gazze`ye açılan Refah sınır kapısını kapatmaları, ABD ve AB çevrelerinde gelen tepkiler gözönüne alınırsa darbeyi planlayan ve yürürlüğe koyan çevrelerin Siyonistlerle ilgisi ortaya çıkmaktadır.

Yıllardır demokrasi, seçim, halkın iradesi nutukları atan çevrelerin bu olay karşısındaki tavırları gerçek kimliklerini ele vermektedir. Hıristiyan bir yargıcın, bir İslam ülkesinin başına, halkın oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının darbeyle devrilmesi sonucu atanmış olması Müslüman Mısır halkına hakaret ve aşağılamanın en ağırıdır. Bu alçaklığın vebalini darbeye destek veren Belam kılıklı El Ezher uleması, Selefilik iddiasındaki Nur Partisi yöneticileri ve darbe yanlısı Mısır aydınları ömür boyu taşıyacak, çocuklarına bu utancı miras bırakacaklardır.

Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün gibi krallıkla yönetilen ülkelerin, Hıristiyan olan ve cunta tarafından atanan geçici cumhurbaşkanı Adil Mansur`u tebrik etmeleri, yapılan ihanetin boyutunu ortaya koymaktadır. Kendi halkına silah çeken zorbaları destekleyen ve Selefilik iddiasındaki Nur Partisi yöneticileri, hangi efendilere bağlı olduklarını bütün dünyaya ilân etmişlerdir. Bu ihanetin yanında ABD ve AB`nin tavrını ise kınamaya değer bile bulmuyoruz. Biz Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak Mısır`daki meşru yönetime karşı Genaral Abdulfettah El Sisi ve çetesinin yaptığı darbeyi lanetliyor ve müslüman Mısır halkının yanında olduğumuzu ilân ediyoruz. İnanıyoruz ki Müslüman Mısır halkı darbecilere itaat etmeyecek, kendi seçtiği yönetime en kısa sürede kavuşacaktır.

Bu yıl da 2 Temmuz günü Sivas Olayları`nın yıldönümü bahane edilerek “Sivas`ta 37 aydının şeriatçılarca diri diri yakıldığı” masalı birçok çevrede tekrarlandı. Oysa TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu ön raporuna göre Sivas olayları; “2 Temmuz 1993 tarihinde Selman Rüşdi tarafından yazılan ve Peygamberimize hakaret içeren Şeytan Ayetleri adlı kitabı Türkiye`de yayınlamak isteyen Aydınlık gurubu ve Aziz Nesin`in de bulunduğu organizasyonun Madımak Otel`de bir program icra edeceği söylentisi üzerine gerçekleştirilen protestolar sırasında `bazı provokatörlerin` oteli yakması sonucu 37 kişinin dumandan boğularak ölmesi” olarak belirlendi. Hatta bazı basın organlarında kurşunlanarak öldürülen insanlar isimleriyle zikredildi. Bugün Gezi Parkı Olaylarında çevreyi molotoflarla yakıp yıkan, polise saldıran, Başbakanlık konutuna iş makineleriyle saldıran kişileri “demokratik gösteri haklarını kullanıyorlar” diye savunan çevreler; o gün Sivas`ta Şeytan Ayetleri Kitabı ve Aziz Nesin`i protesto eden insanları “Cumhuriyete Karşı Şeriatçı kalkışma” diye suçluyorlardı. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu`na muhalefetten yargılanan bazı göstericiler çeşitli cezalara çarptırıldı. Aynı çevrelerin yargıya baskısı sonucu dosya Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından bozularak olayın 146. maddeye göre cezalandırılması istendi. Sonuçta hiçbir örgüt bağlantısı olmadığı ve hiçbir suç aletine rastlanmadığı halde 37 sanığa idam cezası verildi. Meclis darbeleri Araştırma Komisyonu raporunda; yargıya müdahale sonucu terör suçlusu olarak cezalandırılan sanıkların, 2003 yılında çıkan ve terör suçlularını topluma hazandırmayı amaçlıyan af kanunundan da yararlandırılmadığı anlatılıyor. Raporda Başbağlar Katliamı davasının ise “mağdurların davayı takip etmesinin engellenmesini sağlamak için” İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi`ne nakledildiği, mahkemede sanıkların kayırıldığı ve mağdurların azarlanarak 20`ye yakın sanıktan sadece 17 yaşındaki bir sanığa ceza verilerek dosyanın kapatıldığı anlatılıyor.

Şimdi biz Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak; her yıl “Şeriatçılar Sivas`ta 37 aydını diri diri yaktılar” yalanını tekrarlayan çevrelere diyoruz ki: Biz Sivas`ta Madımak Otel`i kundaklayarak onlarca insanın dumandan boğularak ölmesine sebep olan provokatörleri kınıyor ve lanetliyoruz. Aynı şekilde Başbağlar`da 33 köylünün katledilmesini de kınıyoruz ve çifte standart yapmıyoruz. Alevi-Sünni kavgası çıkarmak isteyen karanlık çevrelere hizmet etmemek için her türlü zulüm ve katliamı reddetmek şarttır. Gerçeklerin ortaya çıkması için Sivas Olayları Davası ile Başbağlar Katliamı Davası`nın bir an önce yeniden görülmesini istiyoruz.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.


ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU`NUN
<br><br><br>
<br><br><br>06 TEMMUZ 2013 TARİHLİ 387. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
<br><br><br>
<br><br><br>Değerli basın mensupları ve sevgili misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.
<br><br><br>
<br><br><br>Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu parçlanarak toprakları üzerinde onlarca suni devletçik kurulmuştur. Emperyalist batılı ülkeler bu müslüman halkların başına atadığı diktatörler vasıtasıyla İslam topraklarının zenginliklerini talan etmeye devam etmişlerdir. Orduları kendi halkına karşı konuşlandıran emperyalistler, olası yönetim değişkliklerinde perde arkasından ülkeyi karıştırıp, sonra bu karışıklıkları bahane ederek yönetime el koydurmuşlardır. Bu kural Mısır`da da değişmedi. Diktatörlere karşı halkta biriken öfke ile Kuzey Afrika`da yaşanan halk ayaklanmaları sonrası Mübarek rejimini yıkan Mısır halkının, yapılan serbest seçimlerde onca engellemelere rağmen Cumhurbaşkanı seçtiği Muhammed Mursi, General Abdulfettah El Sisi önderliğindeki çete tarafından zorla görevden uzaklaştırıldı.
<br><br><br>
<br><br><br>Mısır`dan gelen bilgilere göre darbe şartlarını hazırlamak için hazırlıklar önceden planlanarak yürürlüğe konulmuş. Akaryakıt sıkıntısı, elektirik kesintileri, iş adamlarının yatırımları durdurması halkta hoşnutsuzluk oluşturmak için planlanan olaylardan bazılarıdır. Darbecilerin işbaşına geldikten sonraki ilk icraat olarak Gazze`ye açılan Refah sınır kapısını kapatmaları, ABD ve AB çevrelerinde gelen tepkiler gözönüne alınırsa darbeyi planlayan ve yürürlüğe koyan çevrelerin Siyonistlerle ilgisi ortaya çıkmaktadır.
<br><br><br>
<br><br><br>Yıllardır demokrasi, seçim, halkın iradesi nutukları atan çevrelerin bu olay karşısındaki tavırları gerçek kimliklerini ele vermektedir. Hıristiyan bir yargıcın, bir İslam ülkesinin başına, halkın oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının darbeyle devrilmesi sonucu atanmış olması Müslüman Mısır halkına hakaret ve aşağılamanın en ağırıdır. Bu alçaklığın vebalini darbeye destek veren Belam kılıklı El Ezher uleması, Selefilik iddiasındaki Nur Partisi yöneticileri ve darbe yanlısı Mısır aydınları ömür boyu taşıyacak, çocuklarına bu utancı miras bırakacaklardır.
<br><br><br>
<br><br><br>Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün gibi krallıkla yönetilen ülkelerin, Hıristiyan olan ve cunta tarafından atanan geçici cumhurbaşkanı Adil Mansur`u tebrik etmeleri, yapılan ihanetin boyutunu ortaya koymaktadır. Kendi halkına silah çeken zorbaları destekleyen ve Selefilik iddiasındaki Nur Partisi yöneticileri, hangi efendilere bağlı olduklarını bütün dünyaya ilân etmişlerdir. Bu ihanetin yanında ABD ve AB`nin tavrını ise kınamaya değer bile bulmuyoruz. Biz Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak Mısır`daki meşru yönetime karşı Genaral Abdulfettah El Sisi ve çetesinin yaptığı darbeyi lanetliyor ve müslüman Mısır halkının yanında olduğumuzu ilân ediyoruz. İnanıyoruz ki Müslüman Mısır halkı darbecilere itaat etmeyecek, kendi seçtiği yönetime en kısa sürede kavuşacaktır.
<br><br><br>
<br><br><br>Bu yıl da 2 Temmuz günü Sivas Olayları`nın yıldönümü bahane edilerek “Sivas`ta 37 aydının şeriatçılarca diri diri yakıldığı” masalı birçok çevrede tekrarlandı. Oysa TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu ön raporuna göre Sivas olayları; “2 Temmuz 1993 tarihinde Selman Rüşdi tarafından yazılan ve Peygamberimize hakaret içeren Şeytan Ayetleri adlı kitabı Türkiye`de yayınlamak isteyen Aydınlık gurubu ve Aziz Nesin`in de bulunduğu organizasyonun Madımak Otel`de bir program icra edeceği söylentisi üzerine gerçekleştirilen protestolar sırasında `bazı provokatörlerin` oteli yakması sonucu 37 kişinin dumandan boğularak ölmesi”  olarak belirlendi. Hatta bazı basın organlarında kurşunlanarak öldürülen insanlar isimleriyle zikredildi. Bugün Gezi Parkı Olaylarında çevreyi molotoflarla yakıp yıkan, polise saldıran, Başbakanlık konutuna iş makineleriyle saldıran kişileri  “demokratik gösteri haklarını kullanıyorlar” diye savunan çevreler;  o gün Sivas`ta Şeytan Ayetleri Kitabı ve Aziz Nesin`i protesto eden insanları “Cumhuriyete Karşı Şeriatçı kalkışma” diye suçluyorlardı. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu`na muhalefetten yargılanan bazı göstericiler çeşitli cezalara çarptırıldı. Aynı çevrelerin yargıya baskısı sonucu dosya Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından bozularak olayın 146. maddeye göre cezalandırılması istendi. Sonuçta hiçbir örgüt bağlantısı olmadığı ve hiçbir suç aletine rastlanmadığı halde 37 sanığa idam cezası verildi. Meclis darbeleri Araştırma Komisyonu raporunda; yargıya müdahale sonucu terör suçlusu olarak cezalandırılan sanıkların, 2003 yılında çıkan ve terör suçlularını topluma hazandırmayı amaçlıyan af kanunundan da yararlandırılmadığı anlatılıyor. Raporda Başbağlar Katliamı davasının ise “mağdurların davayı takip etmesinin engellenmesini sağlamak için” İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi`ne nakledildiği, mahkemede sanıkların kayırıldığı ve mağdurların azarlanarak 20`ye yakın sanıktan sadece 17 yaşındaki bir sanığa ceza verilerek dosyanın kapatıldığı anlatılıyor.
<br><br><br>
<br><br><br>Şimdi biz Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak; her yıl “Şeriatçılar Sivas`ta 37 aydını  diri diri yaktılar” yalanını tekrarlayan çevrelere diyoruz ki: Biz Sivas`ta Madımak Otel`i kundaklayarak onlarca insanın dumandan boğularak ölmesine sebep olan provokatörleri kınıyor ve lanetliyoruz. Aynı şekilde Başbağlar`da 33 köylünün katledilmesini de kınıyoruz ve çifte standart yapmıyoruz. Alevi-Sünni kavgası çıkarmak isteyen karanlık çevrelere hizmet etmemek için her türlü zulüm ve katliamı reddetmek şarttır. Gerçeklerin ortaya çıkması için Sivas Olayları Davası ile Başbağlar Katliamı Davası`nın bir an önce yeniden görülmesini istiyoruz.
<br><br><br>
<br><br><br>Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
<br><br><br>
<br><br><br>
<br><br><br>ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
<br><br><br>İsmail AYDAR
<br><br><br>VAHDET VAKFI

SAGİR Mısır`daki darbeyi protesto etti

Sakarya Adalet Girişimi 409. haftasında Mısır`da gerçekleşen darbeyi protesto ederken, müdahaleye karşı gösterilerini sürdüren Mısır halkıyla dayanışma mesajı verdi

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, 409. hafta basın açıklamasında Mısır`da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi`ye dönük askeri müdahaleyi protesto etti. SAGİR adına Diriliş Saati Dergisi`nden Muhammed Emin Duman`ın okuduğu açıklamada “Halkın iradesini hiçe sayan bu darbeyi lanetliyor ve başta İhvan-ı Müslimin mensubu kardeşlerimiz olmak üzere cunta yönetimine karşı direnişi seçen tüm Müslümanları selamlıyoruz. 2 yıl önce Tahrir`deki olaylar ilk başladığında, Mısırlı kardeşlerimize bu meydandan bir uyarıda bulunmuş ve “devrim” sürecinin şahıslar üzerinden hesaplaşmayla değil yerel ve küresel sistemler üzerinden yapılan hesaplaşmalarla asıl hüviyetine bürünebileceğini ifade etmiştik. Bugün kalbimiz acıyarak bu tespitimizde yanılmadığımızı görüyoruz. Ancak, hala hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Kardeşlerimize dualarımızı gönderiyor ve Rabbimizden Mısır`daki süreci gerçek bir devrime inkılâp ettirmesini temenni ediyoruz.” dedi.

Doğu Türkistan`daki gelişmelere de dikkat çekilen açıklamada, “Doğu Türkistan`ın Turfan şehrinde, bir grup Uygur genciyle Çin polisi arasında yaşanan çatışmalarla başlayan ve sonrasında onlarca Müslüman gencin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar, Çin medyası tarafından organize terör olayı olarak aktarılarak örtbas edildi. Doğu Türkistan`da işgal politikası uygulayan Çin Yönetimi, yerli halkın topraklarını gasp ederek bölge Müslümanlarına zulmetmektedir. Bu işgallere karşı çıkan gençlerin Cuma namazı sonrasında yaptıkları protestoya Çin polisi silahla karşılık vermiş; dahası bölgeye dair tüm iletişim kanallarını keserek olayı kamuoyunun gözünden kaçırmıştır. Urumçi katliamının yıldönümünde, Çin`in bu yersiz ve orantısız eylemlerini kınıyor ve Müslüman Doğu Türkistan halkının direnişini destekliyoruz.” denildi. Açıklama Ramazan Ayı`nın herkes için hayırlı bir uyanışa vesile olması duasıyla son buldu.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 409. Basın Açıklaması

RAMAZAN SABIR VE DİRENİŞ AYIDIR!

Mısır`da 25 Ocak 2011`de başlayan ve zalim diktatör Hüsnü Mübarek`in devrilmesiyle sonuçlanan halk ayaklanması, cumhurbaşkanı Muhammed Mursi`yi devirme amaçlı yapılan askeri darbe neticesinde yeni bir döneme girdi. Öncelikle halkın iradesini hiçe sayan bu darbeyi lanetliyor ve başta İhvan-ı Müslimin mensubu kardeşlerimiz olmak üzere cunta yönetimine karşı direnişi seçen tüm Müslümanları selamlıyoruz.

2 yıl önce mücadele ve onurun temsiliyetini yapan Tahrir Meydanı`nın nasıl bu süreçte darbe şakşakçılarının karargâhı haline geldiği sorusuna doğru cevaplar üretmek, gelecekte doğru adımlar atmamıza vesile olacaktır.

İlk olarak şunu belirtmemiz gerekir ki 30 Haziran`da Tahrir Meydanı`nda toplanarak darbeye kapı aralayan kalabalık, eski rejimin gelmesini savunan Hüsnü Mübarek taraftarları değil, 25 Ocak 2011`de Tahrir Meydanı`nda bilfiil bulunan ve ismine “devrim” denilen süreçte yer alan Mübarek karşıtlarıdır. Mübarek taraftarları son süreçte durumdan vaziyet çıkararak aktif olarak görev almışlarsa da, darbeyi çağıran kalabalık “devrim muhalifleri” tarafından toplanmıştır.

İhvan-ı Müslimin Hareketi`nin kadrolaşarak ülkeyi kendi istediği şekilde yönettiği gerekçesiyle bir araya gelen 30 Haziran muhalefetinin, Mursi`yi devirmek için orduyu göreve çağırması, Hüsnü Mübarek gibi bir diktatörü devirmenin cunta rejimiyle hesaplaşmadan geçtiğini pek fazla idrak edemediklerinin göstergesidir. O gün Mübarek`i devirenler, bugün kutsal “ordu”larına methiyeler düzüyorlar.

2 yıl önce Tahrir`deki olaylar ilk başladığında, Mısırlı kardeşlerimize bu meydandan bir uyarıda bulunmuş ve “devrim” sürecinin şahıslar üzerinden hesaplaşmayla değil yerel ve küresel sistemler üzerinden yapılan hesaplaşmalarla asıl hüviyetine bürünebileceğini ifade etmiştik. Bugün kalbimiz acıyarak bu tespitimizde yanılmadığımızı görüyoruz.

Ancak, hala hiçbir şey için geç kalınmış değildir.

Bugün İhvan-ı Müslimin Hareketi ve onlara destek veren bazı kardeşlerimiz, darbe girişimine karşı meydanlardan bir an bile ayrılmayarak direnişlerini sürdürüyorlar. Sadece dün gece çıkan çatışmalarda 30 kardeşimiz hayatını kaybetti.

Buradan kardeşlerimize sesleniyoruz: Direnişinizi selamlıyoruz. Ne olur geçmiş süreçten dersler çıkarın da gerçek bir “devrim”in nasıl yapılacağını tüm dünyaya gösterin. Zafer, yerel veya dış güçlerle yapılacak pazarlıklarla değil, mücadele ve şehadetle gelecektir. Eğer ki siz bu bayrağı Mısır topraklarından dalgalandırmayı başarabilirseniz, siyasal İslam`ı kültürel İslam`a kurban etmek isteyenlere, eski-yeni, büyük-küçük tüm Ortadoğu planlarını bizlere güzel ambalajlarda pazarlayanlara ve dünya müstekbirlerine en güzel cevabı vereceksiniz.

Bu vesileyle, kardeşlerimize dualarımızı gönderiyor ve Rabbimizden Mısır`daki süreci gerçek bir devrime inkılâp ettirmesini temenni ediyoruz.

Bu hafta ön plana çıkan bir diğer gündem maddesi, Doğu Türkistan`daki olaylardı. 26 Haziran Çarşamba günü Doğu Türkistan`ın Turfan şehrinde, bir grup Uygur genciyle Çin polisi arasında yaşanan çatışmalarla başlayan ve sonrasında onlarca Müslüman gencin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar, Çin medyası tarafından organize terör olayı olarak aktarılarak örtbas edildi.

Doğu Türkistan`da işgal politikası uygulayan Çin Yönetimi, yerli halkın topraklarını gasp ederek bölge Müslümanlarına zulmetmektedir. Bu işgallere karşı çıkan gençlerin Cuma namazı sonrasında yaptıkları protestoya Çin polisi silahla karşılık vermiş; dahası bölgeye dair tüm iletişim kanallarını keserek olayı kamuoyunun gözünden kaçırmıştır.

5 Temmuz 2009`daki Urumçi katliamının yıldönümünde, Çin`in bu yersiz ve orantısız eylemlerini kınıyor ve Müslüman Doğu Türkistan halkının direnişini destekliyoruz.

Son olarak, ülkemizdeki başörtüsü zulümlerine değinmek istiyoruz.

Okulların kapanması sürecinde iki ayrı zulme şahit olduk.

LYS sınavı için Ankara Yenimahalle M. Akif Ersoy lisesinde sınava giren Tuba Alkoç, keyfi bir uygulama ile polis ve okul görevlileri olan bayanların zulmüne uğramış ve Alkoç`un başörtüsü zorba bir tavır ile başından çıkartılmıştır. Başörtüsü düşmanlıklarını uygulamadaki boşluklardan yararlanarak dışa vuran bu zihniyet sahiplerini şiddetle kınıyoruz. Bu konudaki bir diğer örnek ise, karnesini başörtülü bir şekilde almak isteyen Elif İşcan ile ilgidir. Okula başörtüsüyle gelen İşcan, zorba bir öğretmen tarafından arkadaşlarının önünde hakarete uğrayarak sınıftan atılmıştır

Her ne kadar kamuoyu nezdinde “başörtüsü sorunu çözüldü” gibi bir imaj hâkim kılınmaya çalışılsa da her hafta bu meydanlardan aktardığımız örnekler, başörtüsü zulmünün hız kesmeden devam ettiğini bizlere göstermektedir. Bu vesileyle başörtüsü meselesinde her daim teyakkuz halinde olacağımızı ifade ediyor ve direnişimizin kararlılıkla süreceğini yineliyoruz.

Nasip olursa, önümüzdeki Salı günü Ramazan ayını karşılayacağız. Ramazan, sabır ve direniş ayıdır. Önce nefislerden başlatacağımız bu direnişimizi, namazımızla, orucumuzla taçlandırarak toplumsal sorumluluklarımızın bir kısmını ifa ettiğimiz bu meydanda bereketlendirmeye çalışacağız. Ramazan ayı tüm İslam alemine mübarek olsun…

Rabbimiz! Bu Ramazan`ı bizlere kendimize gelme vesilesi kıl! Senin huzurunda salim ve halis bir kalp ile teslim olabilmeyi bizlere nasip eyle! Bizleri nefsimizin eline bırakma! Orucumuzu bizlere direniş kıl! Namazlarımızda huşu ve takvayı yakalayabilmeyi nasip eyle! Bu Ramazan`ı toplumsal sorumluklarımızı hatırlayarak, senin dinini hâkim kılacak bir iradeyi aramızdan çıkarmaya vesile eyle! Bizleri affeyle Rabbimiz! Sadece sana sığındık; sadece sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz! Ayaklarımızı sabit kıl ve dualarımıza Mucib isminle icabet et! Amin…

Sakarya Adalet Girişimi Adına Diriliş Saati Dergisi

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 304. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Rahman, Rahim Allah`ın Adıyla:
“Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var, yoksa görecekleri gözleri mi var, yahut işitecekleri kulaklarımı var? De ki: "(Allah`a) ortak(koştuk)larınızı çağırın, sonra bana tuzak kurun, haydi (elinizden geliyorsa) hiç göz açtırmayın bana!" Benim velim, Kitabı indiren Allah`tır. O, iyileri yönetir (korur). O`ndan başka yalvardıklarınız ise, ne size yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım ederler. Onları hidâyete çağırırsanız, işitmezler. Onların sana baktıklarını sanırsın, oysa onlar görmezler. Affı al, iyiliği emret, câhillere aldırış etme.”
(Araf suresi 195,196,197,198,199. Ayetler)
Sevgili Dostlar Değerli Basın Mensupları:
``Ve firavun yeniden eski yolunun üzerine döndü.``
Mısır İslam dünyasının içerisinde hem tarihi hem siyasal yönden önemli bir ülkedir. Mısırdaki olaylar İslam dünyasını ciddi bir şekilde etkilemektedir. Mısır hem batıllaşmanın öncülüğünü etmiş hem de İslamlaşmaya öncülük etmiş bir ülkedir. Mısır İslam dünyasında batıllaşmanın yayıldığı bir merkez olarak durmakla birlikte ona muhalefet eden İslami uyanışında merkezi olmuştur.
Batıllaşma ile İslamlaşmanın savaş alanı olan bu ülke sosyal ve siyasal tahliller yapmak hususunda bir labaratuar gibidir.
Batı ve batıcılar bir kez daha helvadan putlarını yemişler hem de bu sefer acıkmayı bile beklememişlerdir. Demokrasi yalanı yatsıya kadar bile tahammül edememiş güneşin ilk ışıkları ile birlikte sönmüş ve söndürülmüştür. Firavun mübareği demokrasi sloganları ile devirenler getirdikleri demokrasi kendi ekmeklerine yağ sürmeyince hemen onu da devirmek için darbeye sığınmışlardır. Darbe demokrasi kültürünün bir vazgeçilmezi haline gelmiş batı ve batıcılar için her zaman çıkarlarını korumak hususunda bir istetme olarak görülmüştür.
İslami anlayışların iktidar mücadelesindeki uzlaşma ve kadrolaşma anlayışları mısırda bir kez daha iflas etmiş Mursi`nin iktidarı döneminde kadrolara getirilenler darbeyi yapanlar ve darbeyi destekleyenler olarak ortaya çıkmıştır. Siyasal ve konjonktürel hesaplar ile yapılan siyasi atraksiyonlar bu işin faillerinin önüne daima bir engel olarak çıkmışlardır.
Batıcı hak ve hakikat düşmanlarının değişik ülkelerde daima bulundurdukları bir ``sisi`` sizinde projenizin bir parçası haline gelirse o zaman darbe hususunda hiçbir endişeye mahal yoktur, darbe gelecek demektir.
Ezher ulemasının bu darbe sürecindeki tutumu da ibret vericidir. Hem mübareğin devriliş sürecinde hem de Mursi`nin iktidarında darbe öncesi tutumlarında ve darbeyi destekleyişlerinde ibret alınacak pek çok noktalar vardır. Kefenlerini alıp Adeviyye meydanına gelen Ezher ulemasının birkaç saat sonrasında darbecileri desteklediğini ilan etmesi tam da saray uleması tanımını netleştirecek şekildedir.


İslamcı nur partisinin darbe öncesinde ihvanı destekleyen tutumu ile darbenin oluş aşamasında darbecilerin yanında olduğunu ilan etmesi dini algının siyasal yapıların kontrolünde olduğunda ne kadar büyük sıkıntılar meydana getireceğinin de bir göstergesidir.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere körfez ülkeleri ve ameriKANcı arap devletlerinin darbeyi destekleyen açıklamaları bu ülkelerin başka coğrafyalarda Müslüman halkın yanında gibi durmalarının da ardında ne tür hesaplarının olduğunu ortaya koymaktadır. Suud hükümeti efendilerinden daha aceleci davranmış ve darbeyi desteklediğini ilan etmiştir. Bu ilanının nur partisinin saf değiştirmesindeki etkisi de önemlidir.
Mısır halkı ihvanı Müslimin ve diğer İslamcı gruplar bu darbe girişiminden gerekli ibretleri almalıdırlar.
Darbe ve darbeciler onlar ile iyi geçinme ve darbe sürecini gizli karanlık odalarda geçirme stratejisi ile mağlup edilemezler. Darbecilerin ve zalimlerin sağlıklı bir direnişten başka anlayacağı bir dil yoktur. İhvan 70 yıllık tecrübesini direniş yolunu tercih etmek şeklinde ortaya koymaktadır. Bu ihvan düşüncesinde önemli bir gelişmedir. Bu gelişmenin hem ihvan için hem de diğer İslami anlayışlar açısından önemli olduğunu ifade ediyoruz.
İhvanı Müslimin önderliğindeki el Adeviyye direnişini selamlıyor,haklı taleplerinde meşru yöntemlerin onları daha güçlü ve daha aziz kılacağını ifade ediyoruz. Direniş bir yöntem olarak zillet ve meskenetten, izzet ve şerefe götüren bir yoldur. Zillet ve meskenet elbiselerinden sıyrılanlar direniş gömleğini giydiklerinde Allah`ın onlar üzerindeki Nusret vadinide celbetmiş olacaklardır.
Mısır direnişi kendi taleplerini ve kendi İslami kimliğini açık ve net bir şekilde ortaya koydukça dostlarını yanında görecek sahte düşmanlarını ise ayrılıp gitmesi ile mücadelesi temizlenmiş olacaktır.
Mısırda; Hasan el Benna`nın, Abdülkadir Udehin, Seyyid Kutupların, Halid islambuli`lerin seslerini ve çağrılarını yeniden duymak İslam ümmetinin içinde bulunduğu meskenetten kurtulmasına vesile olacaktır. Bu kutlu yolun üzerinde olanları selamlıyor, onların direnişlerinin ümmetin aydınlık geleceğini yakınlaştırdığına inanıyoruz.
Benna`nın Udeh`in Kutub`un Net İslam akidesinin, İslami mücadelenin ve anlayışın mısıra hakim olacağı günlerin yakın olacağına inanıyor, bir kez daha bu kutlu yolun takipçileri olduğumuzu ilan edip bu yolun mısırdaki erlerini selamlıyoruz.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 305. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah`a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 27 ŞABAN 1434 06 / 07 / 2013

İslam coğrafyası üzerinde Müslümanların iktidar olmasını çekemeyen emperyalist ve Siyonist güçler, Taksim, Tahrir meydanları senaryoları ile halkın seçimine hiçe saymakta, askeri veya sivil darbelerle yönetime el koymaya çalışmaktadır. Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformunun, 9.yıl, 429.hafta basın açıklamasının konusu Mısır`da yapılan Amerikancı askeri darbe idi. Basın açıklamasının İ.H.S.D hanım kolların başkanı Sevil Akbaş okudu. Aynı zamanda “Müslüman kardeşlerimizin yanındayız” pankartı açıldı.


BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:

KOCAELİ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU 9.YIL, 429.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ- KOCAELİ- TÜRKİYE-
TÜRKİYE İNSANİ VE İSLAMİ İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI
İZMİT ÖZGÜRLÜK MEYDANI KOCAELİ- TÜRKİYE

Mısır`da yapılan darbe, İslami kimliğe ve hayat tarzına karşı yapılmış bir darbedir. Mursi karşıtlarının askeri darbeden sonra, Başkent Kahire`deki Tahrir Meydanı`nda 30 Haziran`dan bu yana Mursi`nin görevi bırakması için gösteriler düzenleyen darbe şakşakçıları ordunun yönetime el koymasının ardından meydandan ayrılmaya başlarken, bir kısım Mursi karşıtlarında, darbeden dolayı sevinç gösterileri devam etmektedir. Bu olaylar göstermektedir ki, Mursi karşıtları ve darbeci ordu el birliği ile düzenlenmiş bir komplodur. Daha bir yıl önce, yüzde 52 oy alarak seçilen bir cumhurbaşkanına, önünde üç yıl gibi bir süre olmasına rağmen oynanan kirli oyunlar ve hazırlanan hain tuzaklarla “sen artık bu ülkenin cumhurbaşkanı değilsin” denilmektedir.

Gerçek şudur ki, bu darbenin altında büyük şeytan Amerika yatmaktadır. Mursi üzerinde isteklerini gerçekleştiremeyen Amerika, çözümü el altından desteklediği bir darbe ile Mursi`yi devirmekte bulmuştur. Bu darbe ile Mısır`da Amerika`yı, Mısır`lı % 18 Hıristiyan ve İslam karşıtlarını memnun edecek bir cunta iş başına getirilmiştir. Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon`dan yapılan açıklamaya göre, ABD Savunma Bakanı geçtiğimiz hafta boyunca iki kez Mısır savunma bakanı ile görüşme gerçekleştirdiğini açıklamıştır. İsrail`in çıkarları için, Gazze`de Filistinlilere kapılarını açan Murisi yönetimi, Tahrir meydanını dolduranlarca oluşturulan sözde halk tepkisi ve ordu darbesi ile devrilmiştir. Fakat herkes çok iyi bilemektedir ki, bu Mısır halkının değil Amerikanın kirli bir oyunu ve darbesidir. Türkiye`deki senaryo ne yazık ki Mısır`da tutmuştur.

Amerikancı Mısır ordusu`nun darbesinden sonra, büyük şeytan Amerika`nın destek mesajı gecikmemiştir. Amerikan kongresi senatörlerinden Eric Cantor, “Mısır`ın istikrarı Amerika`nın ve müttefiklerinin Ortadoğu`daki ulusal güvenliği için çok önemlidir. Mısır ordusu, Amerika`nın uzun zamandır stratejik bir ortağı olup bölgede istikrarı sağlayan bir güç olmuştur. Bundan dolayı da bugün Mısır`da tek güvenilen kurumdur” diyerek Mısır`daki darbenin arkasında Amerika`nın nasıl yer aldığını göstermiştir.

Bu Mısırda Müslümanlara ve ümmete karşı yapılan bir darbedir. Amerika için iktidarın görüntüsünün ne olduğunun önemi yoktur. Önemli olan Amerikan emperyalizminin ve siyonizmin çıkarlarına hizmet etmesidir. Halkın tepkisi ile Mübarek`in devrilmesinden sonra, Müslüman kardeşler ve Mursi yönetiminde umduğunu bulmayan Amerika, halk isyanı görüntüsüyle aklınca Müslümanların kontrolünde olan yönetime son vermiştir. Bu konuda açıklama yapan Cunta, Amerika`dan aldığı direktifler doğrultusunda “Mısır`da İhvan`a ve Müslümanlara Yer Yok!” açıklamasını yapmıştır. Görünen odur ki, Türkiye`de, Suriye`de, Tunus`ta, Filistin`de İslamcıların güçlenmesi Amerika ve İsrail`i endişelendirmiş ve Taksim`den, Tahrir`e halk hareketi görüntüsünde, darbe senaryoları devreye alınmıştır. Ortadoğu`nun Müslüman halklarını bastırmaya çalışan emperyalist ve Siyonistler şunu iyi bilsinler ki, kısa vade de kazanmış gözükseler de, bu ümmetin uyanmasına vesile oluyorlar, uzun vadede kazananlar, Müslümanlar olacaktır.

Mısırdaki darbe Türkiye`deki darbe sevdalılarını da sevindirerek, iç çekip, “ah nerede o eski günler, keşke Türkiye`de de böyle olsa “demelerine sebep olmuştur. Nitekim Apo`nun arkadaşı Doğu Perinçek`in Ulusal kanalı, Mısır Amerikancı cuntasının darbesini, “Mısır`ın Tayibi devrildi” diye vermiştir. Türkiye`de, Mısır`da ve dünyada halkın özgür iradesini ve oyunu hiçe sayan tüm darbecileri ve destekçilerini lanetliyoruz. En büyük sömürü, halkın özgür iradesini çalmak, silah ve şiddetle halkı susturmaktır. İnsanlar zalim olsa da, kader adil`dir ve zalimler zulümlerinin cezasını dünyada çekmeye başlayacaklardır. Fakat tüm bunlar mazlumlara ders olmalıdır. Çünkü mazlumlarda zalimler gibi cesur olmadıkça, darbeci azınlıklar, mazlum, korkak çoğunluklar üzerinde saltanatını devem ettirecektir. Tüm dünyanın mazlumlarına sesleniyoruz, zalimlere boyun eğmeyin, özgürlüğünüzle beraber onurunuzu da kaybedersiniz. Açıklamamıza katıldığınız için teşekkür ederiz.

İnsan Hakları Savunucuları Derneği

Bu haberler de ilginizi çekebilir