• DOLAR 34.418
  • EURO 36.407
  • ALTIN 2840.121
  • ...
MEMURLAR VE EMEKLİLER  HAYAT PAHALILIĞINA  EZDİRİLMEMELİ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ABDUSELAM ALTUN - DOĞRUHABER

Partisinin iç ve dış gündeme dair değerlendirmelerini paylaşan HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, memur ve emeklilere zam, Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi (ETCEP) uygulaması, tersine göç, başıboş köpek sorunu, Çin’de artan kovid vakaları, Türkiye’nin Siyonistler ile ilişkileri ve Suriye ile yapılan görüşmeler gibi konulara dair önemli değerlendirmeler paylaştı.

MEVCUT EMEKLİ AYLIKLARI KABUL EDİLEBİLİR DEĞİLDİR

Emiroğlu, “Asgari ücrete yapılan %54 oranındaki zam ve EYT ile ilgili soruna yaş şartı aranmaksızın bir çözümün bulunmuş olması toplumda bir rahatlama meydana getirmiştir. Bu artış memur ve emekli aylıkları için de haklı bir beklenti oluşturmuştur. Bu oranın altındaki bir artış, beklentileri karşılamayacağı gibi hem memurlarda hem de emeklilerde büyük bir hayal kırıklığına neden olacaktır. Memur ve emekliler de ocak ayı başında açıklanacak olan enflasyon farkına ek olarak refah payı istemektedirler. Aksi halde gelir dağılımındaki adaletsizlik daha fazla büyüyecek ve çalışma hayatında ciddi dengesizlikler olacaktır. Özellikle de açlık sınırının çok altında kalan mevcut emekli aylıkları kabul edilebilir değildir. Enflasyon verisi açıklandıktan sonra bu kesimlere de beklentileri karşılayacak oranda maaş zammı yapılmalıdır. Böylece son dönemlerde ciddi bir şekilde bozulan gelir dağılımı bir nebze de olsa tamir edilmiş olacaktır. Ancak yeni yılla birlikte yürürlüğe giren kamu kaynaklı yüksek vergi zamları ile özel sektörün başlattığı yeni zam furyası, enflasyonun yeniden yükseliş trendine girmesine neden olacaktır. Bu da yapılan maaş zamlarını işlevsiz kılarak gelir dağılımındaki adaletsizliği büyütecektir. Bu kısır döngünün kırılması için yapılan maaş zamları ile birlikte fiyat istikrarını sağlayacak adımların da atılması hayati öneme sahiptir. Bunun için de vergi zamlarının oranları düşürülmeli, hükümet kaşıkla verdiğini kepçe ile almamalıdır.” Şeklinde konuştu.

ETCEP’TEN VAZGEÇİLMELİ, MÜFREDATA ADAB-I MUAŞERET DERSLERİ KONULMALI

Eğitim sisteminin her geçen gün daha da kötüye gittiğine dikkat çeken Emiroğlu, “Öğretmene şiddet ve akran zorbalığı vakalarında dikkat çekici bir artış görülmektedir. Söz konusu vakaların artık sıradan bir hal alması, durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Başarı oranlarının her yıl daha da geriye gidiyor olması da eğitimde ciddi bir nitelik sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. Eğitimdeki sorunları çözmek için ciddi adımların atılmaması ise düşündürücüdür. Tüm bu sorunların çözümü için çaba sarf edilmediği gibi ifsat edici yeni projeler devreye sokulmaktadır. Kamuoyunun tepkisine rağmen ders kitapları inancımıza, kültürümüze ve toplumsal ahlaka aykırı olan Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi (ETCEP) ile şekillendirilmek istenmektedir.  Daha önce iptal edildiği söylenen AB destekli ifsat projesinin ders kitaplarında yer alması için yeni bir çalışma başlatılmıştır. Bu kapsamda MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından önümüzdeki yıl için ders kitabı içeriklerinin ETCEP dikkate alınarak hazırlanması talimatı verilmiştir. Bu durum eğitimin içeriği ve şekli kadar maksadının da sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır. Öğretmenlere yönelik artan şiddet vakaları ve yaşanan akran zorbalığının temelinde de bu sebepler yatmaktadır. Bu haliyle eğitim sisteminin halkımıza ve medeniyet değerlerimize hizmet etmediği ortadadır. Sorunun çözümü için Batı’ya endeksli ideolojik eğitim modeli acilen terk edilmelidir. Ders kitaplarına konulmaya çalışılan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesinden derhal vazgeçilmelidir. Bu kapsamda müfredata inancımıza ve kültürümüze uygun adab-ı muaşeret dersleri konulmalıdır.” İfadelerini kullandı.

TERSİNE GÖÇ TEŞVİK EDİLMELİDİR

Yaşanan iç göçler konusunda da açıklamalarda bulunan Emiroğlu, “TÜİK, geçen hafta 2021 yılına ait iç göç verilerini yayımladı. Buna göre 2 milyon 777 bin 797 kişi iller arasında göç etti. Göçlerin şehirlere göre dağılımına bakıldığında en çok göç alan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerin aynı zamanda en çok göç veren iller olması hem göçün hem de tersine göçün yoğun olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye’de iç göçler çoğunlukla kırsaldan kentlere doğru yaşanmaktadır. İç göç olgusuna bakıldığında kırsalda yaşanan hızlı nüfus artışı ve miras yoluyla bölünen ekim alanlarının aileleri geçindiremeyecek duruma gelmesi, tarımda makineleşmeye bağlı olarak iş gücünün azalması, girdi maliyetlerindeki yüksek artışlar nedeniyle tarım ve hayvancılık sektörünün cazip olmaktan çıkması, yükselen işsizlik, sanayileşmeyle birlikte kentlerde iş imkânlarının çoğalması, sağlık, eğitim ve kültürel alanlarda imkânların kırsala göre daha elverişli olması gibi nedenler öne çıkmaktadır. Ancak daha iyi hayat şartlarına kavuşma umuduyla gerçekleşen iç göçler birtakım olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Kırsalda giderek azalan nüfus, aynı zamanda bir tarım ülkesi olan Türkiye açısından vahim bir tablo ortaya koymaktadır. Uygulanan politikalar sebebiyle kırsalın vazgeçilmezi olan tarım ve hayvancılık faaliyetleri cazip olmaktan çıkmış, bu da insanları kentlere yönlendiren en etkili neden olmuştur. Tersine göçü teşvik amacıyla kırsal alan daha cazip hale getirilmeli, gıda ürünlerinin üretim ve tedarikinin hayati önemi haiz olduğu bugünkü şartlar göz önüne alınarak tarım ve hayvancılık sektörünün cazibesi artırılmalıdır.” Dedi.

BAŞIBOŞ KÖPEK SORUNU ÇÖZÜME KAVUŞTURULMALIDIR

Geçtiğimiz yıl 33 canı kurban verdiğimiz başıboş köpek sorununa da dikkat çeken Emiroğlu, “Başıboş köpek sorunu, kamuoyunun tüm ısrarlı taleplerine rağmen çözüme kavuşturulamayan bir problem olarak 2023 yılına devrolunmuştur. Geçtiğimiz yıl 33 can kaybına neden olan başıboş köpekler, kayıtlara giren 300’ün üzerinde saldırı gerçekleştirmiş, 67 trafik kazasına neden olmuştur. Can kayıplarının yanı sıra 500’ün üzerinde kişi bu saldırı ve trafik kazalarında yaralanmıştır. Saldırılar sonucunda bazı mahallelerde başlatılan kuduz karantinası da başıboş köpeklerin topluma bir başka maliyetini ifade etmektedir. Hayvanlar üzerinden ticari kazançlarının zedelenmesini istemeyen lobilerin yaptığı propagandalar siyasetçileri de etkilemekte ve bu meselenin dillendirilmesinin dahi önüne geçilmektedir. Başıboş köpek sorunu bir medeniyet sorunudur. İnsanların can ve mal emniyeti sağlanamamakta, özellikle çocuk, kadın, yaşlı ve engellilerin maruz kaldığı bu saldırılar adeta bir asayiş problemine dönüşmektedir. Başıboş köpek sayısının artması, hayvanlar arasında hastalıkların yayılımını çoğaltmaktadır. Aynı zamanda hayvanların bırakmış olduğu artıkların barındırdığı virüs ve bakteriler, hava yoluyla insan sağlığını tehdit etmektedir. Ayrıca insanların kendilerini mahallelerinde güvende hissetmemesi, bir devletin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir. Bir memleketin emniyeti, çocukların dahi gece vakti güvenle dolaşabileceği sokaklar ve parklar tesis etmekten geçer. Çocukların okula, parka, sokağa, insanların işe giderken maruz kaldığı köpek saldırıları artık tahammül boyutunu aşmıştır. 2022 yılında topluma yansıyan bu maliyetin 2023 yılında yaşanmamasını umuyor ve yetkilileri, derhal bu meseleye el atmaya çağırıyoruz.” Şeklinde konuştu.

ÇİN’DE ARTAN COVİD VAKALARI

Dış gündeme dair de değerlendirmelerde bulunan Emiroğlu, “Çin yönetimi, Covid-19 pandemisi nedeniyle Mart 2020’de uluslararası uçuşlara getirilen sefer ve yolcu sayısı kısıtlamalarını, 8 Ocak 2023’ten itibaren kaldırma kararı aldı.  Yeni uygulamaya göre yurt dışından gelen yolcular, seyahat öncesi Çin’in büyükelçilik veya konsolosluklarından sağlık kodu almak zorunda olmayacaktır. Son günlerde ülkede yaşanan vaka artışları endişeleri de beraberinde getirdi. Dünya Sağlık Örgütü, mevcut duruma dair kapsamlı bir değerlendirme yapılabilmesi için Çin hükümetine “veri paylaşımında bulunma ve vakalara ilişkin araştırmaları sürdürme” çağrısında bulundu. Birçok ülke vaka artışları nedeniyle Çin’den gelen yolculara test ve karantina zorunluluğu getirdi. Türkiye’nin jeopolitik konumu ile transit ve transfer yolcu kapasitesi, Çin’den gelen yolcularla ilgili ciddi tedbirler alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu bakımından Türkiye, salgınla mücadele kapsamında zaman kaybetmeden Çin’den gelen yolcuları teste tabi tutmalıdır.” İfadelerini kullandı.

TÜRKİYE SİYONİSTLERLE TÜM İLİŞKİLERİ SONLANDIRMALIDIR

Türkiye’nin Siyonistler ile girdiği ilişkilere dikkat çeken Emiroğlu şöyle konuştu; “Siyonist işgal rejiminde Binyamin Netanyahu’nun başkanlık edeceği sözde hükümetin, ortaklarıyla imzaladığı koalisyon anlaşmalarında, "Filistinlilerin vatandaşlıktan çıkarılması, sınır dışı edilmesi, kaçak yerleşimlere yasal statü verilmesi" vaat edilmektedir. Yeni yönetim söz konusu anlaşmayla yeni dönemde ırkçı ve baskıcı tutumunu artıracağını dünyaya resmen ilan etmiştir. BM’nin bölgede kayıt tutmaya başladığı 2005’ten bu yana, 2022 yılı işgalcilerin sık sık düzenlediği kanlı baskınlarla Batı Şeria için "en ölümcül yıl" olarak kayıtlara geçti. Filistin’de mevcut durum her geçen gün daha kötüleşirken kendi içlerinde dahi protesto edilen ırkçı rejimle iş birliği yapmak tam anlamıyla akıl tutulmasıdır. İşgal rejimiyle atılan her imza Filistinliler için ölüm ve yıkım anlamına gelmektedir. Bu doğrultuda Siyonistlerle karşılıklı büyükelçi ataması gerçekleştiren Türkiye’yi işgalcilerle tüm ilişkileri sonlandırarak direnişe destek vermeye davet ediyoruz. Aksi takdirde Siyonist rejim Filistin topraklarıyla da yetinmeyecek işgal kanser gibi tüm bölgeye yayılacaktır.”

TÜRKİYE – SURİYE GÖRÜŞMELERİ

Son dönemlerde başlayan Türkiye Suriye görüşmelerine ilişkin de konuşan Emiroğlu şunları söyledi; “Rusya’nın arabuluculuğuyla Türkiye ve Suriye arasında 11 yıl sonra ilk üst düzey temas geçen hafta Moskova’da gerçekleştirildi. Türkiye, Suriye ve Rusya savunma bakanları üçlü formatta yapılan toplantıda bir araya geldi. Dışişleri bakanlarının da ocak ayı içerisinde ve yine üçlü formatta düzenlenecek toplantıyla bir araya gelmesinin planlandığı kamuoyuna duyuruldu. Suriye’de siyasi çözüm için tarafların doğrudan görüşmeleri önemlidir. Esasen bölge ülkeleri aralarındaki hiçbir sorunu emperyalistlere havale etmeden ve emperyalistlerin arabuluculuğuna da ihtiyaç duymadan, kendi aralarında siyasi müzakere yoluyla çözüme kavuşturabilmelidir. Suriye’de 2011’de başlayan savaş halinin devam etmesinin başta muhacirler olmak üzere Suriye halkına ve hiçbir bölge ülkesine faydası yoktur. Sorunun çözümsüzlüğe mahkûm edilerek sürüncemede bırakılması hem insani krizin devamını hem de yeni müdahale ve çatışma risklerini beraberinde getirmektedir. Türkiye, Suriye'de kalıcı ateşkes, barış ve istikrarın sağlanması, mültecilerin güvenli geri dönüşü ve insani şartların iyileştirilmesi temelinde Suriye ile doğrudan ve aracısız olarak görüşmelidir. Suriye halkının geleceğini ipotek altına alan emperyalist ülkeler sürecin ana aktörü olmaktan çıkarılmalıdır. Yaşanan güvenlik kaygılarının giderilmesi, etnik ya da mezhebi hiçbir toplumsal kesimin yok sayılması ya da haksızlığa uğratılması sonucunu doğurmamalıdır.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir