• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
"Kış geceleri, ailelerin çocuklarla oyun oynayarak geleneği aktarabilmesi için çok uygun zamanlardır"
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Çocukların duygu ve düşüncelerini en kolay ifade ettiği etkinlikler oyunlardır. Oyunlar, aynı zamanda çocukların çevresini tanımalarına ve yeni tecrübeler edinmelerine de olanaklar tanıyor.

Uzmanlar, uzun kış gecelerinin bir fırsata dönüştürülerek hem aile içi kaynaşmaya hem de çocukların gelişimine katkıda bulunulacak vakitler olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor. 

Üsküdar Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi Elif Konar Özkan, İLKHA muhabirine yaptığı değerlendirmede çocuk sahibi olmanın sorumluluk gerektiren bir nimet olduğunu belirterek ebeveynlere önemli tavsiyelerde bulundu.

Elif Konar Özkan

"İnsanın gelişmesi ve yetişmesi, psikolojik olarak sağaltım yapılabilmesi için, ruh halinin olumluya dönüş yapması adına da oyunun çok büyük katkıları vardır."

Kış gecelerinin bereketli geceler olduğunu belirten Özkan, "Kış geceleri, ailece birlikte vakit geçirilebilecek pek çok zaman sunuyor. Kış geceleri kişilerin birbirlerini daha iyi tanıması, birbirleri ile daha iyi vakit geçirebilmesi için vakit sağlıyor. Evet, modern zamanlarda hem anne hem baba çalışıyor ve eve yorgun bir şekilde dönüş yapıyorlar ama bir akşam yemeği sonrasında biraz dinlendikten sonra hem eşler arasında hem de çocuklarla birlikte vakit geçirmek adına oyun önemli unsurlardan bir tanesidir. Mevlâna Celaleddin Rumi, Mesnevi'de geçen beyitlerin birinde 'Çocuk, oyunla oynaya oynaya akıllanır. Evet oyun akla uygun değil gibi görünür ama iş böyledir.' der. Dolayısıyla oyunun, insanın yetişmesine ve gelişmesine çok büyük katkıları var. Bilimin farklı yönlerde gelişmesi, zenginleşmesi ile bu durumu kanıtlayan ve vurgulayan çok fazla alan vardır. İnsanın gelişmesi ve yetişmesi için; psikolojik olarak sağaltım yapılabilmesi için, ruh halinin olumluya dönüş yapması adına da oyunun çok büyük katkıları vardır. Akademik çalışmaları incelediğimizde oyunun fiziksel anlamda gelişim değeri var yani çocukluğumuzdan, bebekliğimizden itibaren bize bedensel anlamda iyi geliyor." dedi.

"Günlük yorgunluğu atabilmek adına birlikte gülebilmek, birlikte vakit geçirebilmek çok önemlidir"

Oyunların eğitim değerinin de olduğunu ve birçok şeyin oyunlar ile öğrenildiğini vurgulayan Özkan, "Sosyolojik olarak ya da gelişimsel anlamda da oyunun tarihçesi ve nasıl bugünlere incelenirken genellikle 'aslında oyunu bir önceki nesilden öğreniyoruz' vurgusu yapılıyor. Aslında biz oyunu öğrenirken; dedelerimiz, ninelerimiz, aile büyüklerimiz anne ve babalarımız bebeklikten itibaren devreye giriyor. Geleneksel oyun, sokak oyunları dediğimiz çocuk oyunlarını biz bizden önceki nesillerden öğrenmiş oluyoruz. Bu noktada da kış geceleri; ailelerin birlikte oyun oynayabilmeleri için, geleneği aktarabilmeleri için çok uygun zamanlar ve fırsat sunuyor. Dil gelişimini destekleyen, dolayısıyla zihin gelişimini destekleyen oyunlar oynayabiliyoruz bununla birlikte sosyal ve bilişsel gelişimi destekleyen, motor ve özbakım becerileri destekleyen oyunlar oynayabiliyoruz. Anne, baba ya da çocuğa bakım verenler sayesinde çocukların belli durumlarda nasıl davranacağına dair ipuçları almış oluyoruz. Eş olarak da hayatın koşturması, keşmekeşi içerisinde unuttuğumuz bazı yönlerimizi tekrar hatırlamış; dipte köşede kalmış bazı özelliklerimizi tanımış oluyoruz. Çünkü oyun oynarken hepimiz bir şekilde çocukluğumuza dönüyoruz ve içimizdeki o çocuk dışarıya çıktığı için saf, samimi ve daha kendimiz olabiliyoruz. İster mızıkçı yönlerimizle ister olumlu yönlerimizle daha kendimizi ortaya koyabiliyoruz. Bu durumda ailenin birbirine daha çok kenetlenmesini, birbirini daha iyi tanımasını eğlenmesini sağlıyor. Çünkü neşe ve mizah çok önemlidir. Günlük yorgunluğu atabilmek adına birlikte gülebilmek, birlikte vakit geçirebilmek çok önemlidir. İster geniş ister çekirdek aile olsun birlikte vakit geçirebilmeyi sağlayabiliyorsak, oyunlar bu açıdan bize yardımcı oluyorlar ve pek çok açıdan da çocukların gelişimlerini desteklemiş oluyorlar." şeklinde konuştu.

"Erken çocukluk döneminde dijital ekranın her türlüsü ile ne kadar geç tanışırlarsa o kadar olur"

Hem yurt içi hem de yurt dışına birçok akademik çalışmaya göre dijitalleşmenin erken yaşta artmasının 'yalancı otizme' kavramını gündeme getirdiğini dile getiren Özkan, "Çocuklar bir insan ile göz teması kurarak onunla iletişim kurmak zorunda ki iletişim becerileri gelişsin. Bundan 5-10 yıl önce bir kongrede; 'insanın jest ve mimik olarak yüzünde 150'nin üzerinde kas olduğu ve bunların sadece yüz yüze iletişimde ortaya çıktığı' dile getirilmişti. Yavaş yavaş donuk suratlara dönüşüyor olmamız, birbirimiz ile iletişim kuramıyor olmamız, bir tebessümü ya da duygularımızı yansıtmayı çok başaramaz hale gelişimiz yoğun dijitalleşmenin etkisi oluyor. Biz özellikle çocuk gelişimciler ya da çocuğun ruh sağlığı ile çalışanlar olarak hatta bazen tıp alanında çalışanlar buna vurgu yapıyor; erken çocukluk döneminde dijital ekranın her türlüsü ile ne kadar geç tanışırlarsa o kadar olur. Dijital ekranın; gelişimi, bilişsel, fiziksel ve dil gelişimini ketlediğine dair bulgular var. Empati kurmayı birbirimizle vakit geçirerek ve birbirimizi rol model alarak öğreniyoruz. Duygularımıza isim vermeyi, duygularımızı yansıtmayı yine ebeveynlerimizden öğreniyoruz aslında. Dolayısıyla onlarla birebir vakit geçirmeye ve canlı vakit geçirmeye ihtiyacımız var. Bakıcı yerine telefonu, tableti koyduğumuzda çocuk ona alıştığında ekranın her türlüsünde çok renkli ve hızlı bir dünya var. Çocuk ekrana alıştığında, motive olduğunda gerçek dünya çok yavaş gelmeye başlıyor. Belli bir konfora alıştığında reel dünyadaki zorluklarla baş etme mekanizmasını çalıştıramayabiliyor. Problem çözme, baş etme, farklı düşünme mekanizmalarımızda ketlenmeler olduğunda biz gerçek dünyada sıkıntılar yaşamaya başlıyoruz. Eğitim hayatında da öğretmen arkadaşlar ya da akademisyen arkadaşların en çok karşılaştığı durumlardan birisi budur. Çocuk gelişimciler olarak kıyaslamayı tavsiye etmiyoruz ama bizim kurtarabildiğimiz pek çok şeyde; aşırı dijitalleşme ile büyüyen çocuklar problem çözme becerileri ya da farklı düşünme becerilerini kullanarak rahatlıkla yapabilecekleri şeylerin farkında olmayabiliyorlar. Düşünme becerilerini, melekelerini tam çalıştıramayabiliyorlar bu anlamda sıkıntılara yok açılıyor." diye belirtti.

"Dijitalleşme, hız haz odaklı yetişmeyi körükleyen bir unsurdur"

Erken yaşta dijital ile tanışan çocukların sosyalleşme anlamında da sıkıntılar yaşadığının altını çizen Özkan, "Beynimizin ve sinir sistemimizin farklı mekanizmaları var. Sürekli haz mekanizması çalıştığında; insansı yavaşlığa, fıtrat mekanizmasına yavaş yavaş uzak kalıyoruz. Yetişkinliğe doğru böyle ilerlerken bir sonraki nesille karşılaştığımızda yani hayatımıza bebekler veya erken çocukluk döneminden çocuklar girdiğinde onların yavaşlığı normalken bize aşırı yavaş gelebiliyor. Ebeveynlerin çok sıkıntı yaşadığı durumlar vardır mesela; çocuğun yavaşlığına dayanamayarak kendisi yedirmeye başlar ya da çocuk ayakkabısını bağlayabilecekken, montunu veya hırkasını giyebilecekken hız ve haz odaklı yetiştiğimizde bunlara sabredemez hale geliyoruz. Dijitalleşme, hız haz odaklı yetişmeyi körükleyen bir unsurdur. Ailenin çocuk sahibi, ise onunla vakit geçirmeye, sosyalleşmesine katkıda bulunmaya, iyi bir insan olmasına katkıda bulunmaya çocuk açısından ihtiyaç var ve ailenin de böyle bir sorumluluğu var. Bütün bu süreçler zor geliyorsa ya da bütün bunlara vakit bulunamıyorsa o zaman o noktada düşünülmesi gerekiyor. Ben gerçekten çocuk sahibi olmalı mıyım, bu bir şeye yönlendirmek adına söylediğim bir cümle değil, ama çocuk sahibi olmak sorumluluk gerektiren bir görev belki de nimettir." ifadelerini kullandı. (İLKHA)







Bu haberler de ilginizi çekebilir