`Kürtlerin Kaderi Öldürülmek Olmamalıdır`
Licede ve Suriyenin Amude kasabasında yaşanan olayları gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sait Şahin, bu iki olayın PKK zihniyetinin hâkim olması halinde nasıl bir idare şekli ortaya koyacaklarının göstergesi olduğunu söyledi
Şükrü Gündüz Doğruhaber
Lice’de ve Suriye’nin Amude kasabasında yaşanan olayları gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sait Şahin, bu iki olayın PKK zihniyetinin hâkim olması halinde nasıl bir idare şekli ortaya koyacaklarının göstergesi olduğunu söyledi.
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak da toplumun barış sürecine destek verdiğini, önemli olan da bu olduğunu ve barışı istemeyenlerin de süreci sabote etme çabasında olduğunu dile getirdi.
Geçen hafta içerisinde biri Lice’de, biri de Suriye’nin Amude kasabasında olmak üzere iki ölümlü olay yaşandığını ifade eden Şahin, “İki olayda da ölenler Kürt halkından kimselerdi. İkisinin failleri farklı olsa da merkezinde Kürt halkı vardı. Her iki tarafta da kurşunu sıkan el, zalim elidir. Kürtler bir taraftan PKK eliyle bir taraftan da devlet eliyle öldürülme kaderini artık yaşamamalıdır” dedi.
PKK TEHDİTLERLE HALKI ÖNE SÜRÜYOR
Yaşanan her iki olayın failleri farklı olsa da öldürülenlerin Kürt olduğuna ve her iki olayın da PKK ile ilişkili olduğuna dikkat çeken Şahin, “PKK birinde faildir, birinde kurşunların önüne halkı süren güçtür. PKK barış sürecinde devletle pazarlıklar sonucu silahlı unsurlarını cepheden çekme aşamasını yaşıyorken şu anda silahlı unsurlarını çektiği cepheye tehditlerle halkı sürmeye çalışıyor. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Kürt halkı ne devletin uyguladığı güvenlikçi politikalarla baskı gören ne de bir örgütün kendi emellerine ulaşmak için canı ve mal varlığı kurban edilen bir halk olmamalıdır” diye konuştu.
GEZİCİLERE GÖSTERİLEN MÜSAMAHA KÜRT OLUNCA NEDEN YOK?
Gezi Parkı ve Lice’deki olaya yapılan müdahale arasında çok farklar olduğunu belirten Şahin, Gezi Parkı’nda çok müsamahakâr olan devletin Lice’de bunu yapmadığını ifade ederek şöyle konuştu: “Gezi Parkı ve Lice olayı kıyas edilirse devletin iki protesto gösterisinde bulunan iki kitleye yaklaşımı çok farklı olmuştur. Birinde son derece müsamahakâr davranmıştır. Müsamahakâr davrandığı kitle de etrafı yakıp yıkmış, kamu ve halkın mallarına zarar vermiş ve şehir eşkıyalığı yapmıştır. Diğer tarafta PKK’nin öne sürdüğü kitlenin üzerine ateş açıldı. Kürt halkı iki cendere arasında sıkıştırılmamalıdır. PKK’nın baskısıyla da olsa protestoya itilmiş halka devlet, Gezi Parkı eylemlerinde gösterdiği müsamahanın çok üstünde bir müsamaha göstermeliydi. Çünkü baskıyla ve korkuyla sahaya sürülmüş bir halk var. Devlet, Lice’de müsamahayı pozitif ayrımcılık olarak sergilemeliydi. Bir tarafa gösterilmemesi gereken bir müsamaha gösterildi. Diğer tarafa da arka planı gözetilerek gösterilmesi gereken müsamaha gösterilmedi”
ASKERİYENİN BOZUK BİR SİCİLİ VAR
Lice’de yaşanan olayda asker boyutunun da göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Şahin, “Bir tarafta protestoya müdahale eden polis iken diğer tarafta asker müdahale etti. Askerin olduğu yerde, askerin bağlı olduğu yerin sicilinin bozukluğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ülkede geçmişten günümüze derin yapıların çoğunluğunun asker kaynaklı olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu ülkede kaosların, kargaşaların ve provokasyon mahiyetindeki olayların arkasında hep askerler yer almıştır. Lice’deki olay da askerle ilişkili bir olaydır” şeklinde konuştu.
KÜRTLERE VERİLECEK HAKLAR PKK İLE PAZARLIK KONUSU OLAMAZ
Hükümet tarafından çözüm sürecinde Kürtlere verilmesi gereken hakların PKK ile pazarlık konusu yapılmasının kabul edilemeyeceğini belirten Şahin, “Cumhuriyet tarihinin faşist uygulamaları nedeniyle mazlum duruma düşmüş Kürt halkının haklarının iadesinin söz konusu olduğu bir yerde, Kürt halkına verilecek haklar bütünsel olarak Kürt halkına verilmelidir. Kürt halkına verilecek haklar hiçbir şarta tabi tutulmadan verilmelidir. Devletin en büyük yanlışlarından birisi budur. PKK ile pazarlık neticesinde Kürt halkının haklarını verme yoluna gidilmemelidir. Devlet böyle yaparak Kürt halkının BDP/PKK’nin arkasında kümelenmesine sebep oluyor” dedi.
AMUDE VE LİCE, PKK ZİHNİYETİNİN NASIL OLACAĞINI GÖSTERİYOR
“Amude ve Lice’de yaşanan olaylar PKK zihniyetinin hâkim olması durumunda halka ne şekilde davranacağının bir göstergesidir” diyen HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sait Şahin, “Kürt halkının yeni bir zalimin hâkimiyetinin altına girmesi çok tehlikelidir. Amude’de yaşanan katliam üzerinden PKK zihniyetinin hâkim olacağı bir alanın idaresinin nasıl olacağını görebiliriz. Devletin cumhuriyet tarihinde Kürtlere uyguladığı faşist zulmünün farklı bir versiyonu, PKK tarafından kendi ideolojisi dışındaki özellikle İslami kesimlere yönelik uygulanacağının bir göstergesidir” diye konuştu.
OLAYIN FAİLLERİ ORTAYA ÇIKARILSIN
Lice’deki olayın üzerinin Roboski gibi örtülmemesi ve olayın faillerinin ortaya çıkarılarak cezalandırılması gerektiğini belirten Şahin, “Lice’deki olaya yayın yasağının getirilmesi bir tasarruftur. Ancak PKK’nin bu olaydaki rolü gerekçe gösterilerek bu olayın üzeri örtülmemelidir. Bunun üzerine gidilmelidir ve Roboski gibi bu olayın da üstü kapatılmamalıdır. Bununla ilgili gerekli soruşturmalar yapılarak olay gerçek mahiyetiyle ortaya koyulmalı ve olayın failleri cezalandırılmalıdır” dedi.
AKAN KANDAN İKTİDAR VE SERVET ÜRETENLER VAR
“Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet üretiyor” diyen Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, “Tavşana kaç, tazıya tut diyor birileri. TSK, Polis, İstihbarat elemanı, Korucu ya da PKK, daha doğrusu Medya, Mafya, Sermaye, Siyaset ve Bürokrasi, STK’lar arasında karanlık ve kanlı bir ilişki var. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Olayı sadece PKK-PYD ekseninde değerlendirmek yeterli olmaz” diye konuştu.
BARIŞI İSTEMEYENLER İSE SÜRECİ SABOTE ETME ÇABASINDA
Çözüm süreci için akan kanın durmasının çok önemli olduğunu belirten Dilipak, “Mecelle kuralındaki gibi önce kanın durması gerek. Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır. Daha sonra hukuk devletinin gerekleri yani anayasa değişikliği gerçekleştikten sonra sorun odaklı bir çözüm arayışı gündeme gelecek. Akan kanın durması konusunda, PKK ile silahsız çözüm konusunda bir diyalog söz konusu. Toplum ise barış sürecine destek veriyor. Önemli olan da bu. Barışı istemeyenler ise süreci sabote etme çabasında” ifadelerini kullandı.
“Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet üretiyor” diyen Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, “Tavşana kaç, tazıya tut diyor birileri. TSK, Polis, İstihbarat elemanı, Korucu ya da PKK, daha doğrusu Medya, Mafya, Sermaye, Siyaset ve Bürokrasi, STK’lar arasında karanlık ve kanlı bir ilişki var. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Olayı sadece PKK-PYD ekseninde değerlendirmek yeterli olmaz” diye konuştu.
BARIŞI İSTEMEYENLER İSE SÜRECİ SABOTE ETME ÇABASINDA
Çözüm süreci için akan kanın durmasının çok önemli olduğunu belirten Dilipak, “Mecelle kuralındaki gibi önce kanın durması gerek. Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır. Daha sonra hukuk devletinin gerekleri yani anayasa değişikliği gerçekleştikten sonra sorun odaklı bir çözüm arayışı gündeme gelecek. Akan kanın durması konusunda, PKK ile silahsız çözüm konusunda bir diyalog söz konusu. Toplum ise barış sürecine destek veriyor. Önemli olan da bu. Barışı istemeyenler ise süreci sabote etme çabasında” ifadelerini kullandı.