Yapıcıoğlu: Zihniyet Değişimine İhtiyaç Var
Hür Dava Partisi 1. Olağan Büyük Kongresi`nde konuşan genel başkan adayı Zekeriya Yapıcıoğlu, Kürt meselesinin çözümüne yönelik yapılan çalışmalarına değinerek, çözüm için İslam kardeşliğine dikkat çekti. Yeni anayasa ile ilgili önerilerini açıklayan Yapıcıoğlu, yeni anayasanın hazırlanmasında zihniyet değişiminin şart olduğunu vurguladı.
ANKARA - Hür Dava Partisi 1. Olağan Büyük Kongresi, tek aday olarak katılan Av. Zekeriya Yapıcıoğlu`nun konuşmasıyla devam etti. Katılımcıları Türkçe, Kürtçe, Zazaca ve Arapça selamlayarak konuşmasına başlayan Yapıcıoğlu, insanlığın içinde bulunduğu manevi buhrandan çıkışı ve kurtuluşunun özüne ve fıtratına dönmesi ile mümkün olabileceğini vurguladı.
"İnsan insanın kurdudur" anlayışına karşı olduklarını ifade eden Yapıcıoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: "İnsanlar Hazret-i Âdem ve Havva`nın çocukları olarak kardeştirler. Hayatın temel kanunu cidal ve savaş değil, dayanışma, yardımlaşma ve kardeşliktir. Kardeş kardeşine zulmetmez, darda kaldığında onu yalnız bırakmaz. İnsanı fıtratından ve aslından uzaklaştırmayı yani ifsadı gaye edinenlere karşı, Özüne döndürmeye, içine düştüğü buhrandan çekip çıkarmaya yani ıslahına gayret edenler hep var olagelmiştir. Bu mücadele, Hak ile batılın, doğru ile yanlışın, aydınlık ile karanlığın, adalet ile zulmün mücadelesidir. İnsanlık bu mücadeleye dün şahit oldu, bugün şahit oluyor ve yarın da şahit olmaya devam edecektir. İşte biz, hakkın, doğrunun, aydınlığın ve adaletin yanında, Batılın, yanlışın, karanlığın ve zulmün karşısındayız. Bu uğurda, nereden gelirse gelsin, her türlü bela, musibet, tehdit, yıldırma, korkutma, kınama ve benzeri zorluklara ve güçlüklere göğüs gerecek, azim ve kararlılıktayız."
"Devlet millete hizmet için vardır"
Devletin, ortak yaşamın ihtiyaçlarını gidermenin aracı olduğunu ve millete hizmet için var olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, "Ama gelin görün ki insanların hizmet etsin diye oluşturup vergilerle besledikleri devlet, asli görevinden sapmış, efendisi olan halkı adeta bir hizmetkâra dönüştürmüştür" dedi.
"Muhalif olanlar hainlikle suçlanıp cezalandırıldı"
"Halka rağmen halk için anlayışı egemen olmuştur" diyen Yapıcıoğlu, "Devleti yönetenler, halka rağmen kendi ideolojilerini halka dayatmışlardır. Muhalif olanlar hainlikle suçlanıp sert bir şekilde cezalandırılmışlardır. Devlet, halkın desteğini sağlamak ve sürekli kılmak için, sürekli dış düşmanlar, vehmi korkular ve tehlikeler üretmiş, halkları birbirine düşman yapmış, oluşturduğu bu ortamdan faydalanarak varlığını sürdürmüş, bu da yetmezmiş gibi kutsal bir yapı olarak saygı görmek istemiştir" şeklinde konuştu.
Konuşmasında sık sık şiirlere yer veren Yapıcıoğlu,
"Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler mahkûm şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü" dedi.
"Devletin hiçbir kutsallığı yoktur"
Devlet, insanların hür ve güven içinde yaşayabilmesi için var olduğunu ve hiçbir kutsallığının olmadığını vurgulayan Yapıcıoğlu, "Halk hizmetkâr değil efendidir. Devlet gücünü elinde bulunduran görevliler ise bir bütün olarak halkın hizmetkârıdır. Ötesi değil! 90 yıllık buyurgan, kendini kutsayan, halka tepeden bakan, kerameti kendinden menkul devlet anlayışından siyaset kurumları da nasibini fazlasıyla aldı. Çıkarcı, benmerkezci, partizanca tavır ve tutumlar sistemin partilerine o derece sirayet etti ki, günümüzde bile hala bir bütün olarak siyaset kurumu, halk nezdinde güvenilmez, saygı duyulmaz kurumların başında geliyor. Bunun baş sorumlusu bizatihi siyaset kurumunun kendisidir" dedi.
"Temel hak ve hürriyetler pazarlık konusu yapılamaz"
Kürt meselesinin çözümünde temel hak ve hürriyetlerin pazarlık konusu yapıldığını belirten Yapıcıoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: "Siyasetin bir kanadı Kürtlere kendi kimliğinizi ve haklarınızı istiyorsanız din ile aranıza mesafe koymanız gerekir diyor. Diğer taraftan birileri Kürtlere biz din kardeşiyiz, bölücülük yapmayın anadilde eğitim diye bir hak yoktur dilinizden vazgeçin diyor. Biz de diyoruz ki `ey Kürtler! Dilinizden veya dininizden birinden vazgeçmek zorunda değilsiniz."
"Kürt meselesinin çözümü için anayasa değişikliği gerekiyor"
Yapıcıoğlu, "Yeni anayasada yer alacak vatandaşlık tanımıyla ilgili tartışmalar hepinizin malumudur. Yapılan bazı öneriler, adeta fıkra gibi. Mesela `Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır` gibi. Biz de mecliste grubu bulunan siyasi partilere ve topluma şunu öneriyoruz. Temel hak ve hürriyetlerin düzenlendiği kısımda `Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin yukarıdaki maddelerde sayılan haklardan eşit bir şekilde yararlanmasının temini devletin görevi, yükümlülüğü, varlık ve meşruiyet nedenidir` şeklinde bir madde ilave edin. Böylece hem vatandaşlık tanımı ile ilgili tartışmaların son bulması sağlanmış, hem de hak ve özgürlüklere kuvvetli bir vurgu yapılmış olur" dedi.
"Değiştirilemez madde olmamalı" ,Anayasa tartışmalarından biri de değiştirilemez maddeler olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, "Bu maddelere dokundurtmayız diyenler, bu maddelerin kurucu irade tarafından Cumhuriyetin kuruluşunda getirilmiş hükümler oldukları için 550 milletvekilinin kabulü ile bile değiştirilemeyeceğini iddia ediyorlar. Halkın gözünün içine baka baka yalan konuşuyorlar. Aranızda hukukçular var. İsteyen herkes 1921 ve 1924 Anayasalarını internetten indirip inceleyebilir. O anayasaların ilk maddeleri bugünkü gibi değil. Ayrıca bu maddelerin değiştirilemeyeceğine dair herhangi bir hüküm de 1921 ve 1924 anayasalarında yoktur. Bize göre yapılacak anayasada değiştirilemez hiçbir madde olmamalıdır" diye konuştu.
"İnsan insanın kurdudur" anlayışına karşı olduklarını ifade eden Yapıcıoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: "İnsanlar Hazret-i Âdem ve Havva`nın çocukları olarak kardeştirler. Hayatın temel kanunu cidal ve savaş değil, dayanışma, yardımlaşma ve kardeşliktir. Kardeş kardeşine zulmetmez, darda kaldığında onu yalnız bırakmaz. İnsanı fıtratından ve aslından uzaklaştırmayı yani ifsadı gaye edinenlere karşı, Özüne döndürmeye, içine düştüğü buhrandan çekip çıkarmaya yani ıslahına gayret edenler hep var olagelmiştir. Bu mücadele, Hak ile batılın, doğru ile yanlışın, aydınlık ile karanlığın, adalet ile zulmün mücadelesidir. İnsanlık bu mücadeleye dün şahit oldu, bugün şahit oluyor ve yarın da şahit olmaya devam edecektir. İşte biz, hakkın, doğrunun, aydınlığın ve adaletin yanında, Batılın, yanlışın, karanlığın ve zulmün karşısındayız. Bu uğurda, nereden gelirse gelsin, her türlü bela, musibet, tehdit, yıldırma, korkutma, kınama ve benzeri zorluklara ve güçlüklere göğüs gerecek, azim ve kararlılıktayız."
"Devlet millete hizmet için vardır"
Devletin, ortak yaşamın ihtiyaçlarını gidermenin aracı olduğunu ve millete hizmet için var olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, "Ama gelin görün ki insanların hizmet etsin diye oluşturup vergilerle besledikleri devlet, asli görevinden sapmış, efendisi olan halkı adeta bir hizmetkâra dönüştürmüştür" dedi.
"Muhalif olanlar hainlikle suçlanıp cezalandırıldı"
"Halka rağmen halk için anlayışı egemen olmuştur" diyen Yapıcıoğlu, "Devleti yönetenler, halka rağmen kendi ideolojilerini halka dayatmışlardır. Muhalif olanlar hainlikle suçlanıp sert bir şekilde cezalandırılmışlardır. Devlet, halkın desteğini sağlamak ve sürekli kılmak için, sürekli dış düşmanlar, vehmi korkular ve tehlikeler üretmiş, halkları birbirine düşman yapmış, oluşturduğu bu ortamdan faydalanarak varlığını sürdürmüş, bu da yetmezmiş gibi kutsal bir yapı olarak saygı görmek istemiştir" şeklinde konuştu.
Konuşmasında sık sık şiirlere yer veren Yapıcıoğlu,
"Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler mahkûm şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü" dedi.
"Devletin hiçbir kutsallığı yoktur"
Devlet, insanların hür ve güven içinde yaşayabilmesi için var olduğunu ve hiçbir kutsallığının olmadığını vurgulayan Yapıcıoğlu, "Halk hizmetkâr değil efendidir. Devlet gücünü elinde bulunduran görevliler ise bir bütün olarak halkın hizmetkârıdır. Ötesi değil! 90 yıllık buyurgan, kendini kutsayan, halka tepeden bakan, kerameti kendinden menkul devlet anlayışından siyaset kurumları da nasibini fazlasıyla aldı. Çıkarcı, benmerkezci, partizanca tavır ve tutumlar sistemin partilerine o derece sirayet etti ki, günümüzde bile hala bir bütün olarak siyaset kurumu, halk nezdinde güvenilmez, saygı duyulmaz kurumların başında geliyor. Bunun baş sorumlusu bizatihi siyaset kurumunun kendisidir" dedi.
"Temel hak ve hürriyetler pazarlık konusu yapılamaz"
Kürt meselesinin çözümünde temel hak ve hürriyetlerin pazarlık konusu yapıldığını belirten Yapıcıoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: "Siyasetin bir kanadı Kürtlere kendi kimliğinizi ve haklarınızı istiyorsanız din ile aranıza mesafe koymanız gerekir diyor. Diğer taraftan birileri Kürtlere biz din kardeşiyiz, bölücülük yapmayın anadilde eğitim diye bir hak yoktur dilinizden vazgeçin diyor. Biz de diyoruz ki `ey Kürtler! Dilinizden veya dininizden birinden vazgeçmek zorunda değilsiniz."
"Kürt meselesinin çözümü için anayasa değişikliği gerekiyor"
Yapıcıoğlu, "Yeni anayasada yer alacak vatandaşlık tanımıyla ilgili tartışmalar hepinizin malumudur. Yapılan bazı öneriler, adeta fıkra gibi. Mesela `Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır` gibi. Biz de mecliste grubu bulunan siyasi partilere ve topluma şunu öneriyoruz. Temel hak ve hürriyetlerin düzenlendiği kısımda `Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin yukarıdaki maddelerde sayılan haklardan eşit bir şekilde yararlanmasının temini devletin görevi, yükümlülüğü, varlık ve meşruiyet nedenidir` şeklinde bir madde ilave edin. Böylece hem vatandaşlık tanımı ile ilgili tartışmaların son bulması sağlanmış, hem de hak ve özgürlüklere kuvvetli bir vurgu yapılmış olur" dedi.
"Değiştirilemez madde olmamalı" ,Anayasa tartışmalarından biri de değiştirilemez maddeler olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, "Bu maddelere dokundurtmayız diyenler, bu maddelerin kurucu irade tarafından Cumhuriyetin kuruluşunda getirilmiş hükümler oldukları için 550 milletvekilinin kabulü ile bile değiştirilemeyeceğini iddia ediyorlar. Halkın gözünün içine baka baka yalan konuşuyorlar. Aranızda hukukçular var. İsteyen herkes 1921 ve 1924 Anayasalarını internetten indirip inceleyebilir. O anayasaların ilk maddeleri bugünkü gibi değil. Ayrıca bu maddelerin değiştirilemeyeceğine dair herhangi bir hüküm de 1921 ve 1924 anayasalarında yoktur. Bize göre yapılacak anayasada değiştirilemez hiçbir madde olmamalıdır" diye konuştu.
"Zihniyet değişimine ihtiyaç var"
Yeni anayasa ile birlikte yeni bir düzene ve zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunu belirten Yapıcıoğlu, yeni anayasa için şu önerilerde bulundu:
"Toplumun etnik, dini, siyasal ideolojik tüm farklılıkları, anayasada kendini bulmalıdır, bulabilmelidir.
Anayasanın, halkın dinini, canını, malını, aklını ve neslini koruyacak, bir "toplumsal mutabakat metni" olmasına dikkat edilmelidir.
Yeni anayasa, rejimin ve devletin çıkarlarını değil, halkının çıkarlarını korumalıdır.
Kutsal devlet anlayışı terk edilerek halk, devlet karşısında güçlü bir konuma getirilmelidir.
Aynı devlet yapısında bir arada kardeşçe yaşamak için "ulus devlet" anlayışı terk edilmeli, etnik kimliklere eşit mesafede durulmalıdır.
Ya hiçbir etnik gruba vurgu yapılmamalı ya da Türk kimliği gibi devletin kurucu unsuru olan Kürt kimliği de anayasada yerini almalıdır.
Farklı etnik yapılardan oluşan devletlerde, toplumu bir arada tutacak bir üst kimliğe, güçlü bir ortak paydaya ihtiyaç vardır.
Bizim gibi, aynı dine inanan, farklı etnik yapıdaki toplulukları, bir arada tutabilecek en büyük ve en güçlü payda İslam`dır."
"İslam kardeşliği esastır"
"Görmezden geldiğimiz en büyük paydamız evet İslam`dır. İslam kardeşliği esastır" ifadelerini kullanan Yapıcıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: Ülkemizde sıkça başvurulduğu gibi, bir halkın diğerine dönük hak taleplerini baskılama aracı olarak değil, gerçek anlamıyla dikkat edin bu kardeşlik, `adaletle taçlandırılmış bir kardeşlik` olmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle devlet İslam`la barışmalıdır. Toplumun yüzde doksan dokuzunun paylaştığı İslam paydasını paylaşmayan azınlık kesimlerinin de temel hak ve hürriyetleri elbette ki anayasal güvence altına alınmalıdır. Burada hiçbir duraksama ya da tereddüt olamaz. Mevcut ideolojik devlet anlayışı terk edilmelidir. Mevcut devlet anlayışının tek tipleştirici uygulamasının uzantısı olan ilkelere ve devrim yasalarına yer verilmemelidir. Dünyadaki gelişmelere ve ihtiyaçlara bağlı olarak, halkın talepleri doğrultusunda devlet yapısı da pekâlâ değiştirilebilmelidir."
"Kürt halkının dili de resmi dil olmalı"
"Devletin kurucu unsuru olan Kürt halkının dili de resmi dil olmalı, Kürtçenin resmi dil olarak statüsünü kolaylaştırmak için hem Türkçe hem de Kürtçeyi karşılayan ortak bir alfabe oluşturulmalıdır" diyen Yapıcıoğlu, "Anadilde eğitim hakkı tanınmalı, devlet okullarında Kürtçe, eğitim ve öğretimin yolu açılmalıdır. Her türlü siyasi fikir, özgürce ifade edilebilmeli ve bu fikri savunan partiler kapatma tehdidi ile karşılamamalıdırlar. Partiler, tüzük ve programlarını özgürce hazırlayabilmeli ve bununla seçimlere girebilmelidir. Partileri sınırlayıcı sığ ideolojik çerçeveler terk edilmelidir. Seçim barajı kaldırılmalı veya farklı kesimlerinin mecliste temsilini sağlayacak makul bir orana indirilmelidir. Ülke vatandaşı azınlıklara nüfusları oranında belli bir milletvekili kontenjanı ayrılmalıdır. Mecliste milletvekili yeminini şekli ve içeriği değiştirilmelidir Resmi ideolojiye bağlılık içeren bir yemin şekli olmamalıdır" dedi.
"İnsani temel hak ve hürriyetlerden vazgeçilemez, pazarlık konusu yapılamaz"
İnsani temel hak ve hürriyetlerin, doğuştan gelen fıtri haklar olduğunu bunların devredilemeyeceğini ve pazarlık konusu yapılamayacaklarını vurgulayan Yapıcıoğlu, bazı önerilerini şöyle sıraladı: "Ülkede kangren halini almış en önemli sorunlardan biri Müslüman halkın inancını yaşayamama, inancının gereğini yerine getirememe sorunudur. İnancına göre giyinememe, örtünememe sorunudur. Çocuğunu inancına göre okutamaması sorunudur.
"İnancın önündeki her türlü engel kaldırılsın"
Bu ülkede, inancını yaşamak ve inancının gereğini yerine getirmek isteyen dindar ve mütedeyyin insanlar sürekli baskıya ve zulme maruz kalmışlardır.
Bizler, inancın önündeki her türlü engellin kaldırılmasını istiyor ve savunuyoruz.
Yeni anayasa ile birlikte yeni bir düzene ve zihniyet değişimine ihtiyaç olduğunu belirten Yapıcıoğlu, yeni anayasa için şu önerilerde bulundu:
"Toplumun etnik, dini, siyasal ideolojik tüm farklılıkları, anayasada kendini bulmalıdır, bulabilmelidir.
Anayasanın, halkın dinini, canını, malını, aklını ve neslini koruyacak, bir "toplumsal mutabakat metni" olmasına dikkat edilmelidir.
Yeni anayasa, rejimin ve devletin çıkarlarını değil, halkının çıkarlarını korumalıdır.
Kutsal devlet anlayışı terk edilerek halk, devlet karşısında güçlü bir konuma getirilmelidir.
Aynı devlet yapısında bir arada kardeşçe yaşamak için "ulus devlet" anlayışı terk edilmeli, etnik kimliklere eşit mesafede durulmalıdır.
Ya hiçbir etnik gruba vurgu yapılmamalı ya da Türk kimliği gibi devletin kurucu unsuru olan Kürt kimliği de anayasada yerini almalıdır.
Farklı etnik yapılardan oluşan devletlerde, toplumu bir arada tutacak bir üst kimliğe, güçlü bir ortak paydaya ihtiyaç vardır.
Bizim gibi, aynı dine inanan, farklı etnik yapıdaki toplulukları, bir arada tutabilecek en büyük ve en güçlü payda İslam`dır."
"İslam kardeşliği esastır"
"Görmezden geldiğimiz en büyük paydamız evet İslam`dır. İslam kardeşliği esastır" ifadelerini kullanan Yapıcıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: Ülkemizde sıkça başvurulduğu gibi, bir halkın diğerine dönük hak taleplerini baskılama aracı olarak değil, gerçek anlamıyla dikkat edin bu kardeşlik, `adaletle taçlandırılmış bir kardeşlik` olmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle devlet İslam`la barışmalıdır. Toplumun yüzde doksan dokuzunun paylaştığı İslam paydasını paylaşmayan azınlık kesimlerinin de temel hak ve hürriyetleri elbette ki anayasal güvence altına alınmalıdır. Burada hiçbir duraksama ya da tereddüt olamaz. Mevcut ideolojik devlet anlayışı terk edilmelidir. Mevcut devlet anlayışının tek tipleştirici uygulamasının uzantısı olan ilkelere ve devrim yasalarına yer verilmemelidir. Dünyadaki gelişmelere ve ihtiyaçlara bağlı olarak, halkın talepleri doğrultusunda devlet yapısı da pekâlâ değiştirilebilmelidir."
"Kürt halkının dili de resmi dil olmalı"
"Devletin kurucu unsuru olan Kürt halkının dili de resmi dil olmalı, Kürtçenin resmi dil olarak statüsünü kolaylaştırmak için hem Türkçe hem de Kürtçeyi karşılayan ortak bir alfabe oluşturulmalıdır" diyen Yapıcıoğlu, "Anadilde eğitim hakkı tanınmalı, devlet okullarında Kürtçe, eğitim ve öğretimin yolu açılmalıdır. Her türlü siyasi fikir, özgürce ifade edilebilmeli ve bu fikri savunan partiler kapatma tehdidi ile karşılamamalıdırlar. Partiler, tüzük ve programlarını özgürce hazırlayabilmeli ve bununla seçimlere girebilmelidir. Partileri sınırlayıcı sığ ideolojik çerçeveler terk edilmelidir. Seçim barajı kaldırılmalı veya farklı kesimlerinin mecliste temsilini sağlayacak makul bir orana indirilmelidir. Ülke vatandaşı azınlıklara nüfusları oranında belli bir milletvekili kontenjanı ayrılmalıdır. Mecliste milletvekili yeminini şekli ve içeriği değiştirilmelidir Resmi ideolojiye bağlılık içeren bir yemin şekli olmamalıdır" dedi.
"İnsani temel hak ve hürriyetlerden vazgeçilemez, pazarlık konusu yapılamaz"
İnsani temel hak ve hürriyetlerin, doğuştan gelen fıtri haklar olduğunu bunların devredilemeyeceğini ve pazarlık konusu yapılamayacaklarını vurgulayan Yapıcıoğlu, bazı önerilerini şöyle sıraladı: "Ülkede kangren halini almış en önemli sorunlardan biri Müslüman halkın inancını yaşayamama, inancının gereğini yerine getirememe sorunudur. İnancına göre giyinememe, örtünememe sorunudur. Çocuğunu inancına göre okutamaması sorunudur.
"İnancın önündeki her türlü engel kaldırılsın"
Bu ülkede, inancını yaşamak ve inancının gereğini yerine getirmek isteyen dindar ve mütedeyyin insanlar sürekli baskıya ve zulme maruz kalmışlardır.
Bizler, inancın önündeki her türlü engellin kaldırılmasını istiyor ve savunuyoruz.
Devlet dâhil olmak üzere hiç kimse, vatandaşın inancına müdahale edemez, inancını gerektiği gibi yaşamasını yasaklayamaz, buna sınırlama getiremez…
Devletin vazifesi halkın inancını özgürce yaşamasını sağlamak ve bunu için tedbirler almaktır.
Tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların, inançlarının gereği gibi giyinmeleri ve tesettür serbest olmalıdır.
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların rahatça ibadetlerini yapabilmeleri için uygun ortamlar oluşturulmalı, inançlarına uygun kıyafetle, mesleklerini icra edebilmeleri sağlanmalıdır. Mütedeyyin vatandaşların, inançlarının gereklerini ferdi gerekse de toplu halde yerine getirme ve bu amaçla kendisi gibi inanlarla bir araya gelerek toplanma ve örgütlenme hakkına, hürriyetine sınırlama getirilemez.
İnsan fıtratına ve yaratılışına aykırı, sapık düşünce ve inançlar dışında herkes kendi dinine inancına ve dini inancının gerektirdiği ibadeti yerine getirmekte serbest olmalıdır.
Topluma zarar veren ve fıtrata aykırı sapık inanışlar hariç, bu hürriyet anayasa ve yasalarla garanti altına alınmalıdır.
Herkes, inandığı dine göre yaşayabilmeli, dinini, muteber gördüğü kişi veya kurumdan öğrenebilmeli, çocuklarına inandığı dinin eğitimini verebilmeli, inancına aykırı bir fiil ve eyleme zorlanmamalıdır.
"Resmi mezhep uygulamasından vazgeçilmeli"
Dine ve dindara müdahale olan resmi mezhep uygulamasından vazgeçilmeli, vatandaşların kendi mezheplerinin, gereklerini yerine getirebilmeleri sağlanmalıdır.
Çocukların dini eğitimi, ebeveynlerinin istediği şekilde verilmelidir. Hiçbir çocuğa ebeveyninin istemediği bir dini eğitim verilmemelidir. Hiçbir ebeveynin kendi çocuğuna dini eğitim vermesi de engellenmemelidir.
"Karma eğitime son verilmeli"
Eğitimde, zorunlu karma eğitime son verilmeli, ebeveynlerin çocuklarını gönderebilecekleri yeterli miktarda kız ve erkek okulları açılmalıdır.
Hiç kimse dili, ırkı, cinsiyeti, dini veya kılık kıyafeti nedeniyle eğitim hakkından mahrum edilmemelidir.
Zorunlu eğitim tamamen parasız olmalı ve öğrencinin masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Eğitimlerine devam edebilmeleri için öğrencilere ve yardıma muhtaç ailelerine aylık bağlanmalıdır.
"Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki her türlü engel kaldırılmalı"
Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır. Fikir hürriyeti, aynı zamanda düşüncesini ifade etme ve bu düşünce etrafında örgütlenme hak ve hürriyetini de kapsar.
Hakaret, iftira, şiddete başvurma, ırkçılık, ayrımcılık, toplumun kutsal değerlerini aşağılama saldırma, insan fıtratına aykırı fiillerin savunulması, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez..
Aynı şekilde, Toplumun beden ruh ve akıl sağlığını bozacak, söz fiil ve davranış düşünce hürriyeti olarak kabul edilemez.
Alkol, uyuşturucu, eşik altı masajlar, gayrı ahlaki yayınlar aklı olumsuz etkileyen ve sağlıklı düşünmenin önündeki en belirgin engellerdir. Bu engeller de kaldırılmalıdır.
Ahlaksızlık ve toplumun ahlaki yapısını bozacak davranışlar, özgürlük maskesi altında hoş görülemez.
Sapıklık özgürlük değildir. Cinsel sapmalar hastalıktır ve derhal tedavi edilmelidir.
Yaşam hakkı kutsaldır. Devlet dahi bu hakka müdahale edip, ihlal edemez.
Devletin, vatandaşın hayat hakkına müdahalesi, vatandaşların birbirlerinin hakkına müdahalesinden farklıdır.
Bu nedenle devletin kurumları aracılığıyla vatandaşın hayat hakkına müdahalesi daha ağır sonuçlara bağlanmalıdır.
Devletin kendi koyduğu kurallara uymaması keyfi müdahalelerde ve uygulamalarda bulunması "devlet terörü" olarak değerlendirilmelidir.
Vatandaşını, her türlü saldırıdan korumak zorunda olan devletin, hukuksuz tutumu ve zulmü en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Yaşam hakkı, vatandaşların, insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamasını, hayat sürmesini ve hayatını idame ettirebilmesi için lazım olan temel ihtiyaçların, devlet tarafından karşılanmasını da kapsar. Vatandaşların, İnsanca yaşam koşullarını sağlamak devlettin yükümlüğüdür.
Mal edinme ve malında tasarruf meşru çerçevede olmalıdır. Sermaye sahiplerinin sahip oldukları imkânı, malı ve serveti toplum veya kişi aleyhine kullanmasını engellemek devletin görevi ve sorumluluğudur. Hiç kimse sahip olduğu malı israf etme veya imha etme hakkına sahip değildir. Vatandaşın malı, hırsızlık gasp gibi haksız eylemlere karşı korunduğu gibi, haksız vergilere karşı korunmalıdır.
Yargıda çok hukuklu bir sisteme geçilmelidir. Nizalı taraflar yargılama usul ve hukukunu kendi aralarında anlaşarak belirleyebilmelidir. Tarafların seçtiği hukuk çerçevesinde husumettin giderilmesi için aralarında hüküm vermek için hakem tayin edebilmelidir. Nizalı tarafların saygı duyduğu, inançlarına ve geleneklerine uygun hukuk sistemini ve kişileri hakem olarak belirleme hakkı tanınmalıdır.
Kanun önündeki eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eden özel yetkili mahkemeler kaldırılmalıdır. Yasalar, adli mahkûmlar ile siyasi mahkûmlara farklı uygulanmaktadır. Gerek cezalandırmada ve gerekse verilen cezaların infazında siyasi mahkûmlara fazladan ceza verilmekte ve infaz yasalarından daha az istifade ettirilmektedirler. Ayrımcılığa sebebiyet veren usul ve infaz yasalarındaki adaletsizlikler giderilmelidir.
Devletin, mevcut sisteme muhalif olanlara karşı, katı tutumu değişmelidir. Sistem karşıtı vatandaşlarını, toplumu ifsat eden halkın canına, malına, namusuna el atanlardan daha tehlikeli gören anlayış terk edilmelidir. Vatandaşını düşman gören anlayışın ürünü olan Terörle Mücadele Yasası kaldırılmalıdır. Cezaevlerindeki insanlık onuruyla bağdaşmayan uygulamalar sonlandırılmalıdır. Mahkûmların ailelerinden uzak cezaevlerine gönderilmesi uygulamasına son verilmelidir."
"Ne sağcı ne solcuyuz, orta yolcuyuz"
Yapıcıoğlu son olarak, "Hür Dava`nın hür neferleri olarak buradan dosta düşmana hep beraber ilan ediyor ve diyoruz ki, Biz ne sağcı ne solcuyuz, orta yolcuyuz. Devleti kutsayanlardan değiliz, ama anarşizm ve kaos da istemiyoruz. Dinin siyasete alet edilmesine de, siyasetin dinsizliğe alet edilmesine de karşıyız. Kavmiyetçi ve ırkçı değiliz, haksızlığa ve zulme uğramış bir kavmin haklarını savunmayı ırkçılık olarak isimlendirmiyoruz. Etnik temelde siyaseti yanlış buluyoruz. Siyasetin farklı etnisiteleri asimile etme aracı olarak kullanılmasını da doğru bulmuyoruz. Sermayeyi her şeyin önüne koyan, şahsi menfaatleri putlaştıran, kapitalizme karşıyız. Ama özel mülkiyete karşı ve sermayeye düşman değiliz. Kimsenin evinin içinin gözetlenmesini veya dinlenmesini istemiyoruz. Ama hayâsızca davranışların uluorta, parkta, durakta, sokakta sergilenmesine de razı değiliz. İnancımızı, düşüncemizi başkalarına dayatma hakkını kendimizde görmüyoruz. Ancak inancımızın gereklerini yerine getirmemize engel olunmasını da kabul etmiyoruz. Başka dinlere inananların da inancını yaşama, kendi din bilginlerini yetiştirme ve ibadetlerini yapma hakkının savunucularıyız. Ayakları yere basmayan hayalciler değiliz. Uğrunda her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduğumuz ideallerimiz vardır. Bu ideallerin gerçekleşeceğine tüm kalbimizle inanıyoruz. Ve asla me`yus değiliz. Bu duygu ve düşüncelerle Hür Dava Partisi`nin 1. olağan genel kurulu`nun hayırlı olmasını diler hepinizi saygıyla selamlıyorum" dedi. (Osman İçli/Salih Keskin/Fırat Aslan/Fatih Akgül - İLKHA)