Bir Müslümanın ticaret ahlakı nasıl olmalıdır?
Ticaretin kulluk bilinciyle yapılması gerektiğini belirten İlahiyatçı Ramazan Erdem, ‘Bir tüccar, ticaretini Allah’ın emrettiği şekilde yapmalıdır’ dedi.
Bir Müslümanın günlük yaşamının her alanında dikkat etmesi gereken hususlar vardır. Ticaret konusu gündelik yaşamın en önemli hususlarından biridir. Peki, Müslümanın ticarette dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir? Peygamber Aleyhisselam’ın ticarette öne çıkan en önemli vasfı neydi?
Konuya ilişkin İLKHA muhabirine konuşan İlahiyatçı Ramazan Erdem, kulluk bilinciyle yapılan ve aldatmamayı esas alan bir ticaretin, kişinin her iki dünyasını da ihya edeceğini vurguladı.
Ticaretle meşgul olan bir Müslümanın şuur sahibi olması gerektiğini vurgulayan Erdem, kişinin yaptığı ticareti kulluk bilinciyle yapması durumunda, ticaretinin değer kazanacağını söyledi.
"Bir tüccar, ticaretini Allah’ın emrettiği şekilde yapmalı"
‘Allah-u Teâlâ’yı Rab olarak kabul etmiş bir mümin, her ne yapıyorsa kulluk ekseninde yapmak zorundadır’ diyen Erdem, "Efendimiz Aleyhisselam buyurur ki: ‘Rızkın onda dokuzu ticarettir.’ Yani elbette ki insanlar rızkını ticarette arar ama bir müminin en temelde dikkat etmesi gereken nokta; ticaretin hem çok artısı vardır hem de kaygan bir zemine sahiptir. Özellikle de kapitalist düzen, kazanmaya odaklı, hatta kazanma yolunda her şeyi mübah gören bir sistemin içerisinde, bir Müslüman var olan sistemin akışına gidemez. Bir Müslüman o akışın tersine gider. Gerekirse o akışı durdurur, istediği yöne doğru çevirir, çevirmek zorundadır. Bu onun görevidir. Bir Müslümanın bu durumda yapması gereken şey bellidir. Bir tüccar olarak, Allah’ın emrettiği şekilde ticaretini yapmak, yani ticaretinde İslam’ın kıstaslarını uygulamaktır." dedi.
Ticaretle meşgul olanların inançları gereği ticaret fıkhını bilmeleri gerektiğini söyleyen Erdem, "Bir Müslüman tüccar nasıl olmalı? Önce ahlaki ve imani olarak şuurlu bir Müslüman olmalı ve ticaretin fıkhını bilmeli. İmam Şafii buyurdu ki (rahimehullah); ‘Fıkıh, insanın lehine ve aleyhine olanı bilmesidir.’ Bir tüccar lehine olanı yani Rabbi katında kabul görecek olan, aleyhine olanı da onu cehenneme götürecek olan kısımları, öncelikle yaptığımız ticaret her ne ise bunun fıkhını, bilmek zorundadır. Yani ben hangi ölçülerde Allah-u Teâlâ’nın emri dışına çıkıyorum? Hangi ölçülerde o dairenin içerisinde kalıyorum? Bunu çok net bir şekilde bilmek zorundadır." ifadelerini kullandı.
"Müslüman bir tüccar, İslam tebliğini ticaretle de yapabileceğini bilmesi gerekmektedir"
Birçok ülkenin ve kıtanın tüccar Müslümanlar eliyle İslam dinine katıldığına dikkat çeken Erdem, "Endonezya, Malezya, uzak Asya ülkelere, belirttiğimiz fıkhi ve ahlaki yeterliliğe sahip tüccarlar sayesinde İslam ulaşmıştır. Orada Müslümanlar kimseye kılıç çekmemiş, hiç kimseye kılıç sallamıştır. Hiçbir İslam ordusunu duyamazsınız, falanca tarihte Endonezya ya da işte Malezya’ya gitti. Orada şu devleti fethetti ya da işte falan İslam komutanı orada bir savaşta galip geldi. Böyle bir şey okuyamazsınız. Ama oraların şu an ekseriyeti Müslümandır. Oralar nasıl Müslüman oldu? Müslüman tüccarlar oraya gittiler. Peşi sıra da o bölge insanları da Müslüman oldu. O bölgelerin İslam’a girişleri tarih kitaplarında böyle anlatılır. Bakın yaptıkları şey ticarettir, aslında Müslümanlar para elde etti ama aynı zamanda ahret ticaretlerini de kazandılar. Çünkü peygamber efendimiz Aleyhisselam hazreti Ali’ye ne dedi? Ey Ali! Birinin senin elinle hidayete ermesi, yer ile gök arasındaki her şeyden veya kızıl develerden daha hayırlıdır. O yüzden bir tüccarın özellikle Müslüman bir tüccarın aynı zamanda fiili olarak tebliğini ticaretle yapabileceğini bilmesi gerekmektedir." şeklinde konuştu.
"Bizi aldatan bizden değildir."
İslam’ın ve Peygamber efendimizin aldatmak konusunda tavrının çok net bir şekilde ortada olduğunu belirten Erdem, "İçinde bulunduğumuz kapitalist düzende, ticari olarak en yakındığımız konu nedir? ‘Aldatılmaktır’. Görüyorsunuz televizyonlarda, internette birileri bir şey satıyor ve ticaret yaptığı kişiye aldığı ürün yerine salatalık gönderildiğini görebiliyoruz. Peygamber Aleyhisselam çarşıda gezerken hani bir çuval buğdayın altına elini sokunca ıslak olduğunu görür. Niye burası ıslak? Diye sorar, o Müslüman tüccara. O Müslüman tüccar da yağmur yağdığını söyler. Belki de doğru söylüyordu ama peygamber Aleyhisselam orada bir kıstas koydu ve dedi ki; ‘Bizi aldatan bizden değildir.’ Yani aldatmama üzerine kurulu temel ticareti, fıkı diğer teferruat boyutunu da fıkhi olarak bilmeli ki, Allah’ın yap dediğini ve yapma dediği şeyi ticarette de gözetebilsin bunu uygulayabilsin. Aksi takdirde adı Müslüman olur, mümin olur ama ticareti kapitalist olur. Biri baktığımız zaman onda ne Allah’ı hatırlar ne peygamberi hatırlar ne de İslam’ı hatırlar. Baktığı zaman sadece parayı hatırlar ve şimdi bu mudur Mü’min tüccarlık? Yoksa bir mümin tüccara dışarıdan biri baktığı zaman; ‘bu Allah’tan korkuyor’ deyip ticaretinde de Allah’a hatırlıyor olması mıdır doğru olan? Onun için ahlaklı olacak, ticaret fıkhını bilecek. Her şeyden önce Allah’a hesap vereceğini bilecek." diye konuştu.
Sahip olunan mülkün Allah’a ait olduğu unutulmadan ticaret yapılması gerektiği uyarısında bulunan Erdem, bunun unutulmasının kişiyi yanlış kararlar almaya sevk edeceğine vurgu yaptı.
"Allah kendisinden aldığında da verdiğinde de şükreder"
Erdem, "Zira Allah Ayette: ‘De ki mülkün hepsi Allah’ındır. O dilediğine veriyor, dilediğinden de çekip alıyor.’ Ya da başka bir ayette: ‘Dilediği kişi için rızkı genişletiyor ve dilediğine de daraltır.’ Ticaretle uğraşan kişi bunun bilincinde olmalı. Ticarette kazandığı zaman da olayı kendi payesinden çıkaracak, Tabii ki kendisinin o başarılı taktiklerini de veren Allah’tır, yani kazandığını tamamen Allah’ın verdiğini bilip kalbi de bundan mutmain olursa; ‘yahu kardeşim, siz böyle yapıyorsunuz ama piyasa böyle dönüyor. Bu işler böyle yürüyor’ diyen adamların hiçbirini dikkate almayacaktır. Neyi dikkate alacak? Bana veren Allah’tır. Allah’ın istediği gibi ticareti yaptıktan sonra, ahirette hesabını ona vereceğinin bilincinde olduğu için, sorun kalmayacak. Kişi rızık verme konusunda eğer ki olayı Allah’tan ziyade sistemin piyasada dönen çarklarına bağlarsa, kazandığı mal kendisinden alındığı zaman da piyasa düzenine bağlarsa, o zaman bu adamın ticaretinde imani olarak önce ahlaki zayıflama başlar, daha sonra bu durum ticaretine yansır. Müslüman bir tacirin iman, ahlak ve fıkıh noktasında en önemli yaklaşımı bu olmalı. Mü’min iki işine şaşılır; ‘Allah kendisinden aldığında da verdiğinde de şükreder.’ Mümin her şekilde Allah’ı hatırlar. Kişi ticarette de bu ölçeği koruması hem İslam’ı anlatması hem ticareti açısından hem de ahrette vereceği hesap açısından çok önemlidir. Belki de o mal ahirette boynuna bir boyunduruk olmak yerine, kendisini cennete taşıyacak bir binek olacaktır." sözlerini kaydetti.
Peygamberlik öncesi Mekke’nin ticari, toplumsal yapısındaki bozukluğa ve Resulullah’ın ticari ahlakına dikkat çeken Erdem, Peygamber Aleyhisselam’ın Risalet’inden önceki hayatında ve ticaretinde en temel vasfın eminlik ve güvenilirlik olarak görülebileceğini söyledi.
‘Dikkat edin ‘Hilful Fudul’ diye bir oluşum kuruluyor, o bölgede. Neden? Çünkü birileri birilerine zulmediyor, zulme uğrayanın hakkını almak için ‘Erdemliler Hareketi’ kuruluyor. Demek ki Mekke’de böyle bir ortam var’ ifadelerini kullanan Erdem, şunları kaydetti:
"Tüccarlar, ticaretinin en temelini güvenilirlik ve kolaylaştırmak üzerine kurmalıdır"
"Peygamber Aleyhisselam’ın böyle bir ortamın içerisinde gelişi güzel; ‘durum budur, çark böyle dönüyor, biz de böyle yapalım’ demedi. Dikkat edin, Risalet verildikten sonrada demiştir ki; ‘Abdullah bin Cunda’nın evinde olan o toplantı bugün de olsa yine katılırdım.’ Peygamberlik gelmeden önce meşhurdur Muhammed’in Emin’di. Yani o kendi toplumunda en temel vasfı eminlikti. Nereye oturtacağız bunu? Ticarette en temel vasfı olarak oturtacağız. Yani bir bizimle ticaret yapan bir kişi şunu çok net diyebilecek: ‘Ben gözüm kapalı bu arkadaşa güvenebilirim çünkü ben biliyorum ki o Allah’tan korkuyor, beni kandırmaz.’ Tüccarlar, ticaretinin en temelini güvenilirlik ve kolaylaştırmak üzerine kurmalıdır. Daha sonra başkalarıyla ticaret yapmalıdır. Diğer ticari tuğlalar ondan sonra dizilmeli ki, kişinin temel özelliği ‘ben gözü kapalı ona güvenebilirim’ olsun. Müşriklerde öyle yaptı. Hicret olayında meşhurdur. Peygamber Aleyhisselam Hazreti Ali’yi niye bıraktı? Ona emanet edilen malları sahibine teslim etmesi için. Bu nedenle Müslümanların dikkat etmesi gerekiyor. Zira sahip olduğu mal ile cenneti de kazanabilir. Eğer hırs yaparsa, Allah muhafaza mal kazanayım derken, cehenneme de yuvarlanabilir. Bunlara dikkat edilmesi gerekiyor." (İLKHA)