ASTP Başkanı Kır: Cinsi sapıklık ve sapkınlık akımlarına karşı toplumu uyarıyoruz
Son dönemlerde Türkiye’de yürütülen cinsel sapkınlık dayatmalarına karşı çıkmak için Ankara’da toplanan halk, ahlak, inanç ve değerlerimize aykırı olan faaliyetlerin son bulması çağrısında bulundu.
Sapkın gurupların, topluma ve toplumsal değerlerine rağmen yürüttüğü ahlâksızlık furyasına karşı halkın her kesiminden tepkiler gelmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz pazar günü İstanbul’da düzenlenen gösteri sonrası bugün Cuma namazı sonrası Ankaralılar, Hacı Bayram Cami'inin avlusunda bir araya geldi.
Küresel sapkın lobisine tepki göstermek amacıyla Ankara’da düzenlenen gösteriye, siyasi parti ile STK temsilcileri ve kalabalık bir halk kitlesi katıldı.
Ankara Sivil Toplum Platformu (ASTP) ile Türkiye Aile Meclisi öncülüğünde düzenlenen ve 200’e aşkın STK'nın destek verdiği programda, küresel sapkın lobisine tepki göstermek amacıyla 29 Eylül Pazar günü Ankara Hacı Bayram Camii avlusundan Ulus Meydanına düzenlenecek yürüyüşe tüm Ankaralılar davet edildi.
Sapkınlığa “dur” demek için sık sık atılan sloganların ardından basın açıklaması okundu. Basın açıklamasını STK’lar adına ASTP Başkanı Mustafa Kır, okudu.
Tarih boyunca insanları birbirine bağlayan, milleti ve devleti ayakta tutan en sağlam dayanağın aile olduğunun altını çizen Kır, “İlk insan ve ilk Peygamber Hazreti Âdem'den günümüze kadar, bütün toplumlarda aile hayatı vardır. Aile hem nesillerin devamını sağlayan, kişileri kötülüklerden koruyan bir kurum; hem de içinde sevgi, saygı, edep, hürmet, ahlak hayâ gibi ulvi duyguların yaşandığı ve yaşatıldığı bir okuldur. Yediden yetmişe herkesin ihtiyaç duyduğu güvenle sığınılacak bir kaledir. Millet olarak asırlarca ayakta kalışımızı sağlayan etken aile gibi sağlam bir kaleye sahip olmamızdır.” dedi.
“İslam düşmanları aile yapımızı bozmak istiyorlar”
İslam düşmanlarının aile yapısını bozmak istediklerini ve buna karşı dik bir duruş sergilenmesi gerektiğini belirten Kır, “Ülkemizin topraklarında gözü olan düşmanlarımızın bizi savaşlarla, kalkışmalarla, açık ve post modern darbelerle, çeşitli oyunlar ile diz çöktüremeyeceklerini anladıkları için; çareyi kadını erkeği bir bütünün parçası, birbirinin olmazsa olmazı gördüğümüz aile yapımızı tahrip etmekte görmüşlerdir. AB, ABD gibi küresel güçler cinsel sapıklık ve sapkınlık tuzağına düşürülen ve LGBT adı verilen ve eşcinsel hakları mücadelesinde çatı kelime olarak kullanılan lobinin insanlık dışı yaşam tarzlarını milletimize dayatarak, sözde ev içi şiddeti, cinayeti, tacizi, tecavüzü önleme amacıyla dayatılan İstanbul Sözleşmesi ve ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ projesiyle çocuklarımız cinsiyet değişikliğine zorlanmak, aile yapımız tahrip edilmek bizi biz yapan milli manevi ahlaki ve medeniyet değerlerimizi yozlaştırılmak; dolaysıyla milletimiz kaosa sürüklenmek istenmiştir.” ifadelerine yer verdi.
“Cinsi sapıklık ve sapkınlık akımlarına karşı anneleri, babaları uyarmak için buradayız”
Milletin aleyhine kurulan bu kirli tuzak karşısında halkı, devleti ve hükümet yetkililerini uyarmak için burada bulunduklarını belirten Kır, şu ifadelere yer verdi:
“Bugün birilerini hedef göstermek, nefret söylemi geliştirmek, birilerinin yaşam tarzına müdahale etmek için değil; Batının tefessüh etmiş yaşam tarzlarını ailemize çocuklarımıza yaşam tarzı olarak empoze etmek isteyenlere ve onların savunucularına bu sokak çıkmaz sokak! Bu yol dönüşü olmayan, pişmanlığın fayda vermediği bir yol demek için, cinsi sapıklığa ve sapkınlığa dur demek için, Cinsi sapıklık ve sapkınlık akımlarına karşı anneleri, babaları hükümeti devleti uyarmak için buradayız. Demokrasi, düşünce ve ifade özgürlük gibi süslü kavramlarla servis edilen ve birtakım kişiler ve kurumlar tarafından desteklenen bu onursuzluğun ve ahlaksızlığın karşısındayız.”
“İstanbul Sözleşmesi içinde hainlikleri barındıran çok tehlikeli bir projedir”
Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının son günlerin en çok tartışılan konularının başında geldiğini vurgulayan Kır, “11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da tertiplenen ve İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Avrupa Konseyi sözleşmesi; içimizdekiler ve dışımızdakiler tarafından kadınlarımızı kızlarımızı kadın cinayetlerine, şiddete, tacize tecavüze karşı korumak için imzalanan masum bir Avrupa sözleşmesi olarak savunulsa da LGBT lobisini güçlendirmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmak amacıyla tertiplenen içinde hainlikleri barındıran çok tehlikeli projedir. İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında birden ortaya çıkan bir hadise de değildir. Sözleşmeye giden yolun kaldırım taşları 26 Eylül 2004 tarih ve 5237 sayılı Yeni Ceza Kanunu ile Avrupa'nın telkinleriyle 'zina' suç olmaktan çıkarılmasıyla başlamış Eşcinsellerin hak ihlali yaşadıkları doğrulanmış, bundan sonra herhangi bir ayırıma maruz kalınmayacağına dair taahhütte bulunulmuştur. Sözleşmenin amacı; kadınlara erkeklik, erkeklere kadınlık rolü yüklenmek, kadınlık ve erkeklik davranışları yeniden kurgulanarak, fıtrata müdahaleye yeltenmektedir.” dedi.
“Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi ile nesebi gayri sahih bir toplum inşa edilmeye çalışılıyor”
Tolumda sadece iki cinsiyetin olduğunu diğerlerinin cinsel sapıklık olduğunu söyleyen Kır, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi ile İlk insan Âdem’den beri kadın ve erkek olarak bilinen biyolojik cinsiyetin dışında ameliyat yoluyla bedenlerde yapılan değişiklikle sonradan elde edilen 3. biri cinsiyet türü oluşturulmak istenmektedir. Toplumun temeli olarak gördüğümüz aile yapısı; ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ savunucularına göre bir tehdit unsuru ve tehlikeli bir mekân olarak görülmektedir. Geleneksel ve inanç değer yargılarımız olan, örf, adet, din gibi kavramlar ayrımcılığın asıl kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi ile; kadının ‘annelik rolü’ en aza indirgemeye; sperm bankaları ile evlenmeden, yapay rahim ile doğurmadan, süt bankacılığı ile emzirmeden anne olmanın hatta yumurta bankalarının da devreye sokulmasıyla erkek ve kadının birbirine ihtiyaç duymadan çocuk üretmenin yolu açılmaya, anası, babası, kardeşleri belirsiz nesebi gayri sahih bir toplum inşa edilmeye çalışılmaktadır.” diye konuştu.
“Zinayı suç olmaktan çıkaran vekiller bu yasayı onaylarken bunun ne anlama geldiğini hiç düşündünüz mü?”
Kır, “Toplum tarafından kabul görmeyen, toplumun vicdanını kanatan, milli-manevi etik, inanç ve medeniyet değerlerimize uymayan bir 'Avrupa Sözleşmesi'nin TBMM'de tüm partilere mensup milletvekilleri tarafından 24 Kasım 2011 tarih 6251 Sayılı Kanun'la oy birliği ile kabul edilmesi bu vekiller acaba kimin vekilleri? Sorusunu akla getirmektedir. Aslında vicdanları kanatan şey: LBGT'in açılımı olan L (Lezbiyen) kadının kadına cinsel ilgi duyması, G (Gey) erkeğin erkeğe ilgi duyması, B (Biseksüel) hem aynı hem karşı cinse ilgi duyma, T (Transseksüel) operasyonla bedenlerin karşı cinsin bedenine dönüştürülmesi gibi ahlak dışı özentileri normal bir cinsiyet olarak topluma takdim edilmesidir. Şimdi soruyorum. Toplumsal Cinsiyet eşitliğini savunanlara; çocuğunuzun Lezbiyen, Gey, Biseksüel veya Transseksüel olmasını ister misiniz? Zinayı suç olmaktan çıkaran vekiller bu yasayı onaylarken bunun hangi anlama geldiğini hiç düşündünüz mü? Bu yasayı zinayı haram saymayan başka bir dinin mensubu olarak mı çıkardınız?” diyerek tepki gösterdi.
“İstanbul Sözleşmesinin iptal kararı sorunları ortadan kaldıran bir karar olarak değerlendirilemez”
İstanbul sözleşmesi bilindiği 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda tarafından feshedildiğini söyleyen Kır, “Yargıda açılan davayı reddederek fesih kararını haklı bulmuştur. Ancak mezkûr sözleşmeyi ayakta tutan; aileyi koruma yerine pozitif ayırımcılık adı altında sözde; kadını koruma altına alan, mağdur olanı dinleme yerine sadece kadının beyanını esas alarak, karı-kocayı birbirine düşman eden, yuvaların yıkılmasına, parçalanmış ailelerin oluşmasına sebep olan 4682 sayılı yasa demokrasinin kılıcı gibi tepemizde sallanmaktadır. 4688 Sayılı değiştirilmeden, Zinayı suç olmaktan çıkaran 26 Eylül 2004 tarih ve 5237 sayılı Yeni Ceza Kanunu ortadan kaldırılmadan ‘LGBT’ lobisinin tekerine taş konmadan salt İstanbul Sözleşmesinin iptal kararını sorunları ortadan kaldıran bir karar olarak değerlendirmemiz mümkün değildir.” dedi.
Devamında Kır, şunları aktardı:
“2004 yılından itibaren Batılılaşma/Çağdaşlaşma/AB ile bütünleşme adı altında yapılan, kadına yönelik şiddeti bitirme iddiası ile toplumlara dayatılan, yasal düzenlemeler ve alınan tavsiye kararları ile neslimiz, aklımız, ahlakımız, inanç değerlerimiz, sağlığımız, cinselliğimiz, fıtratımız, aile hayatımız büyük bir tehdit ve tehlikeye sokulmuştur. Bunca geçen yıllar içerisinde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri önlenemediği gibi rekor üstüne rekor kırılmıştır.”
“Aile yıkılırsa millet yıkılır, aile yıkılırsa devlet yıkılır, aile yıkılırsa hepimiz yıkılır ve yok oluruz”
Son olarak AB müktesebatına dayalı olarak Türkiye’de zinanın suç olmaktan çıkarılması ile nikâhsız birliktelikler sıradanlaştığının altını çizen Kır, “Resmi ve dini nikâhlı bir erkek veya kadın eşinden boşanmadan başkasıyla karı-koca hayatı yaşayabilir hale gelmiştir. Bu sebeple babasının kim olduğu bilinmeyen çocukların babaları TV programlarında DNA testleriyle bulunur olmuştur. Boşanmalar tavan yapmış, parçalanmış aile dramları yürek yakmıştır. Yaşananlardan dolayı gençlerimiz evlenmekten yuva kurmaktan kaçınır hale gelmiştir. Biz burada nefret söyleminde bulunmak, birilerini ötekileştirmek ve birilerinin yaşam tarzına müdahale etmek için değil doğrudan doğruya kutsal aile yuvasına sahip çıkmak İstanbul Sözleşmesi adı altında LGBT dayatmasına karşı durmak, halkımıza kurulan tuzakları bozmak ailelerimize yapılan iç ve saldırıları püskürtmek ve geleceğimizin güvencesi güzel vatanımızın güvenilir ve tükenmez gücü olan yavrularımızı tehdit eden, nesillerimizi ifsat eden tehlikeler karşı siper olmak için buradayız. Şunu unutmayalım ailelerimiz milletimizi ve devletimizi ayakta tutan en önemli değerimizdir. Aile yıkılırsa millet yıkılır, aile yıkılırsa devlet yıkılır, aile yıkılırsa hepimiz yıkılır ve yok oluruz. Onun için Ailemizi neslimizi korumak beka meselemizdir. Devlet yetkililerimizi beka meselemize sahip çıkmaya, bu ahlaksızlığa son vermek, sapıklığa ve sapkınlığa dur demek için göreve çağırıyoruz.” şeklinde konuştu.
Basın açıklamasının ardından Mil-Sen Genel Başkanı Mücahit Çelik ile STK temsilcileri kısa birer konuşma yaparak herkesi 29 Eylül Pazar günü yapılacak olan yürüyüşe davet ettiler.
(İLKHA)