Venezuelalı Marcos, internetten araştırdığı İslam ile hidayete erdi
Venezuela vatandaşı Marcos, etrafında örnek alacağı bir Müslüman olmadan ve sadece internetten kendi imkanlarıyla İslam'ı araştırarak iman etti.
Hayatı Kur’an ayetleriyle değişen, Kur’an'ın düşündürücü ve etkileyici yönüyle tanıştıktan sonra Müslüman olmaya karar veren Venezuelalı bir genç Marcos Alexander Mora Lizcano.
Venezuela'da doğan Marcos, Venezuelalı baba ve Kolombiyalı annenin evladı olarak Bogoto şehrinde dünyaya geldi. Şu an 29 yaşında olan Marcos Türkiye'de yaşıyor.
Yaşadığı şehrinde Müslüman olmadığı için ilk Kelime-i Şehadetine dağları şahit kılan Marcos, hidayet öyküsünü İLKHA muhabirine anlattı.
"Beni nihayetinde dine götüren şeyin delikanlılık çağımda bazı şeyler hakkında duyduğum meraktı"
Ülkesindeki insanlara göre sıradan bir ailede büyüdüğünü belirten Marcos, "Devlet okullarına ve üniversitesine gittim. Biliyorsunuz yıl sonunda bizde Noel ile ilgili bazı tatiller vardır. Çünkü oradaki insanların çoğunun mensup olduğu din Hristiyanlıktır. Onların çoğu Roma Katolik kilisesine bağlı Hristiyanlardır. İslam’dan önceki yaşamım, normal bir yaşantıydı. Sıra dışı bir şey yoktu. Normal ebeveynlerim ve arkadaşlarım vardı. Tabii, beni nihayetinde dine götüren şeyin delikanlılık çağımda bazı şeyler hakkında duyduğum meraktı. Ölüm sonrası hayat, doğru olan şey nedir? yanlış olan şey nedir? diğer bir deyişle ahlak nedir? gibi konular… Sadece ahlak gibi konularla değil aynı zamanda yaşamın amacı gibi konularla da ilgileniyordum. Ölüm konusuyla ilgileniyordum. Herhangi iyi bir amaç var mı, objektif bir şey var mı, objektif bir iyi var mı? Çünkü orada böyle bir bağlam içerisinde yaşıyoruz. Muhtemelen burada da böyle. Birçok düşüncenin bombardımanına maruz kaldığımızda, her şeyin göreceli olduğuna inanma eğilimindeyiz, değil mi? İnsanlar kabul ettiği müddetçe, her fikir doğru, her düşünce doğru, her hareketin yerinde olduğunu düşünmek gibi. Her şey göreceli oluyor. Bu nedenle objektif olarak neyin doğru veya iyi olduğu konusuyla ilgilendim. İslam’a girmeden önce üzerinde düşündüğüm konular bunlardı." dedi.
"Memleketimde herhangi bir Müslümanla tanışma şansı bulamamıştım"
Yaşadığı Saint Cristobal kentinde hiç Müslüman olmadığını dile getiren Marcos, "Venezuela’da yaşayan Müslümanlar olsa da belli bazı şehirlerde yaşıyorlar. Ülkenin doğusunda, kuzeybatısında ve başkentte. Fakat ülkenin güneybatısında Müslüman yoktu, gerçekten çok azdı. Demek istiyorum ki memleketimde herhangi bir Müslümanla tanışma şansı bulamamıştım. Belki Müslüman olduktan 1-2 yıl sonra bir Müslümanla iletişime girme fırsatını buldum. Bu nedenle memleketimde camii de yoktu. İlk defa bir Müslümanla ülkenin kuzeybatısında bulunan memleketimden otobüsle 10 saat uzakta başka bir şehirde tanıştım. Çünkü orada bir camii vardı. Venezuela’ya yaklaşık 40-50 yıl önce göç eden Lübnanlılar ve çocuklarının genelde gittiği bir camiydi. Etrafımda hiç Müslüman yoktu ve böyle bir yerde Müslüman olmak çok ilginçti." şeklinde konuştu.
"…sonra dinlediğim şeyin Kur'an-ı Kerim olduğunu fark ettim"
Müslüman olma serüveninden bahseden Marcos, "Söylemeliyim ki ilk olarak daha önce zikrettiğim konular üzerinde düşünmemle başladım. Ne yapmamız gerekiyor? Bir insan olarak sorumluluğumuz ne olmalı? Daha büyük bir amaç, bir hedef, bizden daha büyük bir şey olmalı. Evet hakkında ilk düşünmeye başladığım şeyler bunlardı. Bundan dolayı çok farklı konular hakkında okuduğumu hatırlıyorum. Yehova Şahitleri hakkındaki kaynakları okuduğumu hatırlıyorum. Hristiyanlık içerisinde iyi bir şey gibi görünüyordu. Budizm hakkında Hinduizm gibi doğu dinleri hakkında okuyordum. Hristiyanlığın bir dalı olan Protestanlık hakkında okuduğumu hatırlıyorum. Çünkü meraklıydım ve çok fazla şey öğrenmek istiyordum. Hatırlıyorum 16 yaşındayken Teslis inancı ile ilgili kafamda oluşan bazı çelişkilerden dolayı dini uygulamaları yapmamama ve Hristiyanlığa mesafeli durmama rağmen ondan hala tamamen kopmamıştım. 16 yaşındaydım ve vaktim çok da iyi geçmiyordu. Bazen YouTube üzerinden Hristiyan vaizlerin bazı konferanslarını arıyordum. Bir gün bir konferans izlerken ekranın sağında bir video gördüm. Büyük harflerle 'Hazreti İsa Hakkındaki Hakikat' gibi bir şey yazılıydı. Onu tıkladım. Sırf sadece şarkı söylediklerini ve çadır veya buna benzer bir şey kurduklarını düşündüğümden dolayı açılan videoyu dinlemeye başladım. Video yabancı bir dildeydi ve altyazılıydı. Videoyu dinliyordum ve sırf Hristiyanlıkla yaşadığım problemin sebebi olan teslis inancından dolayı dikkatimi çekti. Yani tanrıyı üçe bölme ve her nasılsa üçü yine bir kabul etmeyi benimseme vs. dinlediğim video bir fragmandı. O zamanlar bilmiyordum fakat bu yanılmıyorsam Kur'an-ı Kerim'in Meryem Suresinden bir bölümdü. Hazreti İsa’dan bahsediyordu ve onun bir ilah olmadığını ancak Allah'ın bir kulu olduğunu söylüyordu. Yani teslis inancını temelinden reddediyordu. Bu hemen dikkatimi çekti. 'Evet bu mantıklı. Bu sürekli hakkında düşündüğüm şey' dedim. Hatta İncil'de bile sizi 'O’nun bir ilah olmadığı ancak bir kul olduğu' fikrine götürecek birçok bölüm bulabilirsiniz. Bunu işittiğimde bana çok ilginç geldi… ve 'bu ne?' dedim. Sonra yapabildiğim tek şey Google'a başvurmaktı. Arama çubuğuna videodan dinlediğim ve okuduğum şeyleri yazdım. Sonra dinlediğim şeyin Kur'an-ı Kerim olduğunu fark ettim. Bu İslam adında bir dindi. Hristiyanlıkla birçok ortak noktası vardı. Ülkemizde, Latin Amerika'da İslam çokta bilinmeyen, yabancı bir şeydir. Avrupa'da yaşayan göçmenler var. Bu nedenle Avrupalıların İslam hakkında iyi kötü bir fikirleri var. Latin Amerika'da eskiden olduğu gibi çok göçmen yok. Biliyorsunuz orada İslam çok yok. Eğer onlara sorarsanız İslam tuhaf, yabancı, çölden gelen bir şey. İstanbul'a geldim. Buranın çöl olduğunu düşünecekler çünkü biliyorsunuz İslam'ı çöl, deve gibi şeylerle özdeştiriyorlar. Evet, her şeyin başladığı yer böyle bir yerdi. Tam olarak böyle başladı. Bu başlangıçtı tabii. Daha sonra sürekli Google'daydım sürekli bir şeyler okumaya çalışıyordum. Çünkü sahip olduğum tek kaynak buydu. Bazen İslam'la çok ilgili olduğum zamanlar oluyordu bazen de geri adım atıp uzaklaşıyordum. Çünkü bu büyük bir değişiklikti, değil mi? Bu yabancı olduğum bir konuydu. Burada kendileriyle İslam'ın ne olduğu ve nasıl yaşanacağı konusunda konuşacağım kimse yoktu. Etrafta konuşacağım herhangi bir Müslüman yoktu. Fakat yıllar geçtikçe, yaklaşık 4-5 yıl sonra bu şehre gittim. Ve burada Müslümanlarla konuşma fırsatım oldu." diye belirtti.
"İnternet üzerinden okumaya çalışıyordum çünkü başka bir bilgi kaynağım yoktu"
İslam'ı ilk defa 16 yaşında sorgulamaya başladığını ve 5-6 yıl sonra 21 yaşında iken Müslüman olduğunu söyleyen Marcos ilk defa mescide gitme hatırasını şu şekilde anlattı;
5 yıl tamamen ara verdiğim gibi anlaşılmasın. 1 yıl İslam'la ilgilenmiştim sonra geri adım atıp ayrı kalmıştım. 2 yıl sonra tekrar bu konuya geri dönmüştüm. Hatırlıyorum ilk camiye gittiğimde sanırım 20 yaşındaydım. Tam hatırlamıyorum fakat muhtemelen 20 yaşındaydım. Venezuela’nın Maracaibo şehrindeydi. Cuma günüydü. İnternette bazı şeyler okumuştum. İslam'da namazın ve orucun olduğunu biliyordum. Müslümanların Cuma namazlarının olduğunu biliyordum. İnsanlar cuma günü toplanıyor ve bu erkekler için farz bir namaz. Bu nedenle eğer oraya gitmek istiyorsam cuma günü gitmeliyim dedim. Gelmeden bir veya iki gün önce ne zaman toplanacaklarını sordum. Oradaki şahıs bana toplanma zamanını söyledi. 'Tamam' dedim. Sonra bir veya iki gün sonra oraya geri gittim. Gerçekten camii doluydu. Fakat, onların önce hutbe okuyacaklarını ve sonra namaz kılacaklarını bildiğimi hatırlıyorum. Orada iri yarı bir adam konuşuyordu fakat sadece Arapça konuşuyordu. Orada insanların çoğunun Arapçayı iyi anladığını biliyordum. Yaptığım şey etrafa bakmak oldu. Bir köşede bir adamın tercüme yaptığını fark ettim. Etrafında bir grup adam toplanmıştı. Onlara doğru gittim ve yanlarına oturdum ve dinlemeye başladım. Hutbenin ne hakkında olduğunu hatırlamıyorum belki de tercüme çok iyi değildi. Sanırım genel bir konu hakkındaydı. Daha sonra onlar namaza başladı fakat ben namaz kılmadım çünkü henüz Müslüman olmamıştım. Salonun gerisinde oturarak onların namazlarını bitirmelerini bekledim. Namazdan sonra orada bazı insanlarla tanıştım. Onlar da Venezuelalıydı. İslam dinini seçmişlerdi. Camide ne yaptıklarını bana anlattılar. Bana cumadan sonra belki bir grubun bir araya gelip kendi hayatları hakkında konuşacaklarını söylediler. Bir araya gelip bir halka oluşturacak şekilde oturuyorlardı. Yaşadıkları problemler hakkında fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Bana çok ilginç gelmişti çünkü düşünün bir grup arkadaş olarak bir camide oturuyorsunuz ve 'Benim bir sorunum var' diyorsunuz. Sanki bir şura oluşturuyorsunuz ve soruna bir çözüm yolu bulmaya çalışıyorsunuz. Bana bunu her cuma yaptıklarını söylediler. Bana İslam'ı nasıl seçtiğini ve İslam'ı nasıl yaşamaya çalıştığını anlattı. Bana bazı broşürler, bazı kitaplar verdi. Sonra o şehirde belki iki ay kaldığımı hatırlıyorum. 2-3 defa daha cuma günlerinde camiye gittim. Aynı şeyler oldu. Oraya gidiyordum, dinlemeye çalışıyordum, onlarla biraz konuşup geri gidiyordum. Bu benim için bir tür ilk deneyimdi. Tabi çok güzeldi. Biliyorsunuz internet üzerinde daima İslam hakkındaki kaynakları okuyordum fakat şimdi İslam'ı yaşayan insanları görme şansına sahip olmak olayı daha gerçekçi bir hale getirmişti. Çünkü daha önce bu sadece ekranda, makalelerde ve videolarda gördüğüm bir şeydi fakat gidip bunu yaşayan insanları görmek bu gerçek ve insanlar bunu yaşıyor demek gibiydi. Bu daha fazla güven vericiydi ve gerçekten çok yararlı oldu. O zaman henüz Müslüman olmamıştım. Müslüman olmam 2015 yılının Eylül ayında oldu. O zaman 22 yaşındaydım. Hatırlıyorum yine İslam’la ilgili konularla ilgilendiğim bir zamandı. Her zaman olduğu gibi sürekli bu konu hakkında internet üzerinden okumaya çalışıyordum çünkü başka bir bilgi kaynağım yoktu. Gerçekten bu dönemde İslam’la ilgili konuları çok okuyordum ve İslam’ın Allah'a iman gibi konularda sunduğu çok şeyle aynı fikirde olduğumu gördüm. İslam'ın ahlaki yapısı ile aynı fikirdeydim. Birçok konuda İslam'ın bakış açısını kabul ediyordum fakat tam olarak iman etmemiştim. İslam'la aynı fikirde olabiliyor, gerçekten İslam'ı seviyor fakat tam olarak iman etmiyordum. Hatırlıyorum bir gece vaktiydi. Sanırım 16 Eylül'dü. Her zamanki gibi bilgisayarımda okuyordum. Kur'an-ı Kerim'de bulabileceğiniz farklı mucizeler hakkında online makaleler vardı. Kur'an-ı Kerim'de zikredilen ve daha sonra gerçekliği yıllar sonra ortaya çıkan ilginç konular ve mucizeler. Bilimsel gerçekler ve tarihi gerçekler konusunda. Deniz hakkındaki o bölümü gördüm. Farklı su kütlelerinin nasıl etkileşime girdiklerini anlatan bazı ayetler var biliyorsunuz. Kur'an-ı Kerim'de deniz suyunun deniz suyuyla ve deniz suyunun tatlı suyla yani nehirlerde bulunan suyla etkileşiminden bahseden iki bölüm var. Deniz suyu kütleleri arasında büyük bir bariyer olduğu ve böylelikle birbirleriyle karışmadıkları zikrediliyordu. Bu muazzam bir şeydi. Ve deniz suyuyla nehir suyu arasında bir bariyer vardır. İşin en önemli noktası budur demek istiyorum. Onların arasında birbirleriyle karışmalarına müsaade etmeyen bir bariyerin olduğu gerçeğinin zikredilmesi tek başına zaten çok önemli bir şey çünkü bu farkı o zamanlar nasıl söyleyebilirler değil mi? Kur'an-ı Kerim'de bu özelliklerin farklılığının zikredilmesi hakikati tek başına muhteşem bir şey diye düşündüğümü hatırlıyorum ve çok şaşırdım. Kendi kendime 'bunu nasıl bilebildiler?' dedim çünkü anlatılanlar çok netti. Bu kadar eski bir kitapta bu bilgiyi görmek gerçekten çok muhteşem bir şey, değil mi? Bu bilgi onlara nasıl geldi? O zamanlarda yaşayan kişiler için çok tuhaf bir şey. Hatta bugün bile bize bir bilgi ulaştığında bu hiç mantıklı gelmiyor diyebiliyoruz. Fakat daha sonra gelecek bir zamanda demek ki o buna atıfta bulunuyordu diyebiliyorsunuz, değil mi? İnanıyorum ki o zamanlar insanlar; 'aralarındaki bariyerle neyi kastediyorsunuz, bu sadece sudur, değil mi? ' gibi şeyler derdi. Bunu okudum ve çok şaşırdım. Bundan daha büyük olan şey ise deniz suyu ve tatlı su ile aralarındaki bariyerden bahsediyorlardı. Sadece bariyerden değil aynı zamanda aralarında bir ara bölümden de bahsediliyordu. Bir su alanı var burada ne deniz suyu var ne de nehir suyu. Kendi kendime bununla ne kast ediliyor dedim. Sonra Google üzerinden bu yerlerle ilgili araştırma yaptım. Bu yerlerin bir adı var. İspanyolcada buna 'Estuario' deriz. Fakat İngilizcesini bilmiyorum. Biliyorsunuz nehirlerin denizlere döküldükleri yerler vardır. Bu alan ne deniz ne de nehirdir. Bir tür ikisinin karışımıdır. İkisinin arasında bir alandır. Bunu fark ettiğim zaman, hayır olamaz bu nasıl olabilir dedim. Şaşırdım ve aynı zamanda korktum. Çünkü o gece çok gergin olduğumu hatırlıyorum. Bu olmadan önce bahsettiğim gibi çok konuda fikirlerim İslam'la uyuşuyordu. Fakat ona tam olarak inanmamıştım. Tabii birçok nedenden dolayı tam olarak ikna olmamıştım. Her şeyden önce etrafımda hiç Müslüman yoktu. Bu dini nasıl yaşayabilirim? Bunu nasıl yapabilirim? Benim için gerçekten çok tuhaf geliyordu. Bununla nasıl baş edebilirim? Müslümanların olmadığı bir yerde Müslüman olmak mümkün mü? Bu nedenle İslam'ı yaşamaktan korkuyordum. Belki de 'eğer İslam'ı yaşarsam bir şey yapamam bu da mantıklı olmaz. 'bunu yapmamalıyım' diyordum. Bunun gibi birçok korku ve güvensizlik. O gece bu olay olduğu zaman korktum. Çünkü bunu okuduğum o anda zihnim işlemeye başladı ve kendi kendime 'hayır, ben şimdi inanıyorum, bu normal bir insandan gelen bir şey olamaz' dediğimi fark ettim. Bu farklı bir kaynaktan gelmiş olmalı. Ve bu kaynak 'Allah' olmalı. O anda kendimi çok gergin hissettim çünkü 'tamam şimdi inanıyorum fakat şimdi ne yapabilirim' dedim. Eğer bu doğruysa geriye kalan da doğrudur, değil mi? Eğer bu doğruysa din hakkındaki diğer şeyler de doğrudur. Bu nedenle önümde iki seçenek vardı. Bunun doğru olduğuna inanabilir veya görmezden gelebilirdim. Bu iyi olmazdı çünkü Kur'an-ı Kerim'de okuduğum, 'Eğer size hakikat gelirse ve siz inkâr ederseniz sizin için iyi olmaz' gibi uyarıları hatırlıyordum. Ve inanıyordum ki şimdi kitap 'sizin için iyi olmaz' dediğinde eğer bunu görmezden gelirsem benim için iyi olmayacaktı. Çünkü daha önce söylediğim gibi eğer bu doğruysa geri kalanın da doğru olduğuna inanıyordum. Bu iki seçenek arasındaydım. Şimdi inanabilir veya görmezden gelebilirdim ve sanki hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirdim. İster korkayım ister korkmayayım. İkinci seçenek ise 'Tamam inanıyorum ve bu inancın gerektirdiği gibi hareket edeceğim' demek idi. Bunun zorluğuna veya kolaylığına bakmaksızın sadece elimden geleni yapacaktım ve inşallah niyetim kabul edilecekti. Çok seçme şansım yoktu. İlk seçeneği tercih etmek istemedim çünkü iki yüzlü bir insan gibi olmak istemedim. Çünkü eğer bir şeye inanıyorsanız ve onun gerektirdiği gibi hareket etmiyorsanız bu iyi bir şey olmaz. İyi bir ahlaki özellik de olamaz, 'evet elimden geleni yapacağım' dedim. Korktuğumu hatırlıyorum fakat kendimi duygusal yönden iyi hissediyordum. Yerimde duramadım ve gidip o gece biraz dua etmeye çalıştım.
"Tek başıma Kelime-i Şehadet getirdim, yanımda buna şahit olacak bir Müslüman yoktu"
Bulunduğu yerde Müslüman ya da camii olmaması Marcos'un iman etmesinin önünde bir engel oluşturmamıştı. Kalbi emin olan Marcos, sonrasında yaşadıklarını şu şekilde anlattı;
Ertesi gün, belki bundan bir gün belki de iki veya üç gün sonra, tam olarak kaç gün geçtiği konusunda çok emin değilim, sanırım bir, iki veya üç gün sonraydı. Biliyorsunuz benim bulunduğum çevrede hiç camii yoktu. Seyahat etmek için gereken parayı bulmak için bekleyemeyecektim çünkü o zamana kadar ölüp ölmeyeceğimi bilmiyordum. Bu nedenle çok sevdiğim bir yer vardı. Oraya gideyim dedim. Benim memleketim dağlık bir yer, çok sayıda dağ var. Topografik olarak dağlık bir bölgedir. Bursa gibi bir yer diyelim. Dağlar çok sakin olur biliyorsunuz, gerçekten çok güzel. Burayı seviyordum. Tamam en sevdiğim bu yere gideyim dedim. Böylece dağa gittim. Biraz yürüdüm. Güzel bir yerdeydim. Güzel bir manzarası vardı. Burası kendimi iyi hissettiğim önemli bir yerdi. Evet bunu yapacağım dedim. Böylece tek başıma Kelime-i Şehadet getirdim. Yanımda buna şahit olacak bir Müslüman yoktu. Müslüman bir şahit olmadan Kelime-i Şehadet getirdim. İnternetten bunu yapmam gerektiğini okumuştum. Evet, bundan sonra artık Müslümanım dedim. Elimden geleni bu şekilde yaptım. Tabi ki kendimi çok mutlu hissediyordum çünkü hayatımın şu ana kadar ki en önemli şeyine sahip olmuştum. O günden beri İslam'ı yaşamaya, araştırmaya ve elimden gelinceye kadar çok namaz kılmaya çalıştım. Ramazan'ı idrak etmeye çalıştım. Elhamdülillah ertesi yıl Ramazan orucunu tam tuttum. İlginçti, fakat tuttum. İlk yıl kesinlikle adaptasyon yılıydı. Kendimi adapte etmek tabi ki zordu çünkü etrafımda bana şunu yap diyen kimse yoktu. Tek başıma idim. Fakat güzeldi. O yılın özel bir yıl olduğunu düşünüyorum. Daha sonra, Venezuela’dan taşınmak zorunda kaldım. Biliyorsunuz Venezuela ekonomik ve siyasi krizlerle meşhurdur. Böylece şartlardan dolayı göç etmek zorunda kaldım. 2016 ve 1017 yıllarında hayat orada gerçekten çok zordu. Aynı zamanda Kolombiya vatandaşıydım. Böylece Kolombiya'ya göç ettim. Allah'a hamd olsun Kolombiya'da, Bogota ve diğer bazı şehirlerde küçük cemaatlerle tanıştım. Elhamdülillah o günden sonra arkadaşlarla vakit geçirme, Müslüman arkadaşlar edinme, Cuma namazına gitme, namazlarımı camide kılma, bazı aktivitelere katılma ve bazı davet çalışmalarına başlama fırsatını buldum. O zamandan beri her şey daha güzel, daha güzel, daha güzel oldu.
"İslam öncesi alışkanlıkları terk etmede kilit nokta, iyi bir arkadaş çevresine sahip olmaktır"
İslam öncesi alışkanlıklarını terk etmenin kendisini zorladığını belirten Marcos, "Evet, gerçekten zordu. Bunun temele bağlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz eğer bir binanın temeli iyiyse sonuçta işe yarar. Arkadaşlarla bir araya gelme, alkol tüketme, -ki biliyorsunuz bu ülkelerde oldukça yaygındır-, gibi birçok küçük detayı değiştirmenin zor olduğuna inanıyorum. Evet bu zordu fakat imkânsız değildi. Zor dediğim zaman aslında hemen olmadığını ifade etmek istiyor. Biraz zaman aldı. İşlerin yoluna girmesi belki 1-1,5 yıl gibi bir zaman aldı. Burada kilit nokta ve en önemli şey iyi bir arkadaş çevresine sahip olmaktır ve yapmaya çalıştığınız şey konusunda kalbinize güvenmenizdir. Eğer bir hata yaparsanız ve yaptığınız şeyin iyi bir şey olmadığının farkındaysanız sonunda değişirsiniz. Fakat kötü şeyler yaparsanız ve bunların kötü bir şey olduğuna inanmazsanız o zaman değişemezsiniz."
"Bazen bazı namazları kılamıyordum"
Namaz ve diğer ibadetlerini nasıl yaptığıyla ilgili sorulan soruya da cevap veren Markos, "Sanırım bu da aşamalı bir şekilde oldu. Yalan söylemeyeceğim, ilk başlarda her gün beş vakit namaz kılmıyordum. Bazen bazı namazları kılamıyordum. Çok kere namazı kaçırdım. Çünkü yeni Müslüman olmuş birisiniz bu nedenle çekingenlik duyuyorsunuz. Burada olduğu gibi her köşe başında bir camii yok. Burada eğer bir parkta namaz kılmanız gerekirse insanlar namaz kıldığınızı bilir. Fakat orada bunu yaparsanız hiç kimse ne yaptığınızı bilmez. Bu yüzden genellikle namazlarımı evde kılmak zorunda kaldım veya eğer kendimi rahat hissettiğim ve benim bu dini yaşadığımı bilen bir arkadaşın evindeysem orada bir odada namaz kılıyordum. Eğer bir alışveriş merkezinde olsaydım bu gerçekten çok zor oluyordu. Evet, ibadetlerimi yerine getirmem aşamalı bir şekilde oldu. Bir alışkanlık kazanmak gibiydi. Bir alışkanlık edinmeye çalıştığınız zaman bunu azar azar yaparsınız. Mesela, her gün egzersiz yapmak istediğinizde bunu ilk başta haftada bir-iki kez yapabilirsiniz. Eğer devam ederseniz bunu haftada altı kere yapma seviyesine ulaşabilirsiniz. Bu bir alışkanlık kazanmak gibidir." diye konuştu.
Müslüman gençlere tavsiyeler!
Müslüman bir toplumda büyüyen gençlere birtakım tavsiyelerde bulunan Marcos, "Nasihatin etkisi ve hakikate ulaşma yollarının nihayetinde herkes için kendi kişilikleriyle bağlantılı olarak farklılık gösterdiğine inanıyorum. Çünkü bunun herkesin kişiliğinin bir parçası olduğuna inanıyorum. Bu herkesin bir parçası, değil mi? Bu parça insanın doğasıyla ilgilidir. Bu parça kim olduğumuzla ilgilidir. Biz insanız ve bir ruhumuz var. Bu ruh ölüm sonrası hayat ile bağlantılıdır. Bunun ötesinde bir güç var. Bu nedenle bunu keşfetme ve bununla bağlantıya geçme şekli herkes için farklı olabilir. Aynı şekilde ben de cevapları bulmaya çalışıyordum. İnanıyorum ki her şahıs cevapları bulabilir. Her insanın hayatında bu anlar vardır. Biliyorsunuz sıkıntıda olduğumuz veya üzgün olduğumuz zamanlar. Bu durumlarda meşhur kişiler, YouTube, sosyal medya fenomenleri, para ve buna benzer yerlere yönelmek yerine, başka kaynaklara gitmelisiniz. Belki iyi arkadaşlar aramak, biraz Kur'an-ı Kerim okumak, dini sohbetleri dinlemektir. Gerçekten şu anda çok güzel konuşma tarzına sahip çok insan var. Problemlerinizin çözümünü bulmak için mal, mülk para gibi dışarıda olan şeylere bakmak yerine, kendi kendinize doğrudan iç dünyanıza bakma şansı verin. Bir şeye gözünüzle görebildiğiniz değerlerine göre bakmayın, nihayetinde eğer kendi iç dünyanıza bakarsanız, sonunda öleceğinizi anlarsınız. Bu Müslüman ülkelerde yaşamakta olan insanlar için düşüncenin odağını değiştirmeye çalışmak gibi bir şeydir. Tamam, kendi problemlerimin çözümünü dışarıda aramayacağım. İç dünyama bakayım. Kur'an-ı Kerim okuyayım, dini sohbetlere katılayım demeye çalışın. Kendi çözüm yolunuzu keşfedin. Bu süreç herkes için aynı şekilde işlemiyor olabilir. Ama inanıyorum ki kendi çözüm tarzınızı bulursunuz." ifadelerini kullandı. (İLKHA)