Sündüs Yaylası katliamının son tanığı yaşadıklarını anlattı
18 Temmuz 1993 yılında Van’ın Bahçesaray ilçesinde bulunan Sündüs Yaylasında kışlık ihtiyaçlarını karşılayan ve hayvanlarını otlatan 14’ü çocuk 24 kişinin PKK tarafından taranarak şehit edilmelerinin üzerinden 29 yıl geçti.
Aradan geçen 29 yıla rağmen unutulmayan ve tazeliğini koruyan katliamdan, 2 çocuğu ile beraber sağ kurtulan Hicret Güzel olay anını ve yaşadıklarını anlattı.
Hicret Güzel şunları söyledi:
“Akşam saatlerinde hamur yoğurduk, hamurumuzu kenara bıraktık akabinde çadırlarımızdan sesler yükselmeye başladı. Ben de gidip baktım 2-3 kişi çadırlarımızın arasında dolaşıp milleti topluyorlardı. Yeğenim Yıldız da yanımdaydı. Bana ‘Ah hala teröristler bizi öldürecekler’ dedi. Be de ona korkmasın diye gelenlerin teröristler değil asker olduğunu söyledim. O ara her iki çocuğum da yatıyordu. Teröristler çadırlarda bulunan herkesi topladı. Herkesi topladıktan sonra bizim çadıra yöneldi. Çadırlarımızın bir tanesinde yakacak odunlarımız vardı. O çadırımızı ateşe verdiler. Odunlar tutuştuktan sonra lamba yakılmış gibi ortalık aydınlandı. Bizi de alıp diğerlerinin yanına götürdüler. Biz gidene kadar herkesi toplamışlardı. Daha sonra rahmetli Ahmet’e bulunduğumuz yerin ismini sordular. Ahmet de bulunduğumuz yerin Miran (Sündüs) Yaylası olduğunu söyledi. O sözden sonra terörist silahını omuzundan indirip Ahmet’in alnına dayadı. Ahmet’in eşi de teröriste ‘Kocamı (Dino) öldürmeyin, beni öldürün’ diye yalvardı. Ahmet’in alnından silahını çekti ve telsizden birileri ile konuştu. Telsizle konuşması bittikten sonra silahlarını omuzlarından indirip çadırda bulunanları taramaya başladılar. 30 dakika içinde her yer sessizliğe büründü.”
“Aklımı yitirmiştim”
Olaydan sonra aklını yitirdiğini belirten Güzel, “Her iki çocuğum kucağımda, Ahmet’in başı da sırtıma yapışmıştı. Gece geç saatlerde Ahmet beni çağırdı ve evlerimizin başımıza yıkıldığını ve kimsenin sağ kalmadığını söyledi. Ben de sanki dik bir kayanın üstündeyim ve sanki kıpırdasam düşecekmişim hissine kapılmıştım. Sabaha kadar o durumda kaldım, kıpırdayamadım.” dedi.
“Küçük kızın bağırsakları dışarı çıkmıştı”
Gün ışıdığında küçük bir kızın çadırın önünde vurulduğunu ve bağırsaklarının dışarıya çıktığını gördüğünü belirten Güzel, “Ben de Ahmet’e yalvarıp o küçük kızı önümden kaldırmasını ve böylece bulunduğum yerden çıkabileceğimi söyledim. Ancak Ahmet o küçük kızı kaldıramadı. Ben de yavaşça çocuklarımın ellerini tutup çadırdan çıktım. Yere bir bez attım, 2 çocuğumu üzerine attım, kendim de yere uzanıp biraz dinlenmek zorunda kaldım, çünkü yürüyemiyordum. Bir süre orada uzandıktan sonra Ahmet, ‘ Hicret sen gidip atımı getirmezsen ben gidip yardım çağıramam ve cenazeler çürür’ dedi. Ben de gidemeyeceğimi söyledim. Ahmet de ‘sen gitmezsen kimse imdadımıza gelmez’ dedi. Ondan sonra ben yavaş yavaş gidip atın semerini bağladım. Ahmet, ben ve küçük oğlum beraber atın eyerini bağladık. Ahmet ata bindikten sonra büyük oğlum ‘biz de senle beraber gelelim’ deyince Ahmet, ‘Bugün ne siz hayatta kalacaksınız ne de ben’ deyip ilçe merkezine doğru gitti.” ifadelerini kullandı.
“Çadırların birinden çocuk ağlama sesi geldi”
Güzel, “Ahmet gittikten sonra ben de çocuklarımın elbiselerini giydirdim. Daha sonra çadırların içinden bir çocuğun ağlama sesi geldi. Büyük oğlum gidip baktı, çocuğun Adil’in kızı olduğunu söyledi. O kız da bir yaşındaydı. Sabaha kadar ağlamıştı, elleri çamur olmuştu. Ben bir yandan o çocuğu kucağıma aldım, diğer yandan küçük oğlumu kucakladım ve büyük oğlumu da önüme katıp yalpalaya yalpalaya aşağıya doğru geldim. Daha sonra ilçe merkezinden insanlar yardımımıza geldi.” şeklinde konuştu. (İLKHA)