Hizbullah Cemaati Manifesto Şerhi Yayınlandı
Hizbullah Cemaati tarafından daha önce 17 Ocak 2012 tarihinde kamuoyuna duyurulan "Hizbullah Cemaati Manifestosu" na ait şerh, cemaatin resmi web sitesi olan huseynisevda.biz adresinde yayımlandı.
Hizbullah Cemaati tarafından 17 Ocak 2012 tarihinde 37 madde şeklinde yayınlanan manifestonun şerhi cemaatin resmi web sitesinde yayınlandı. Hizbullah Cemaatinin Manifestosuna ait şerhin tamamı:
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Bismillahirrahmanirrahim
MADDE 1–Yaratılışın amacı Allah’a ibadettir. Müslümanların gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnetle belirlenen kulluk vazifesini yerine getirmek esası üzerine kurulmuştur.
Açıklama:
Yüce Allah, kulları ancak kendisine ibadet etsinler, diye yaratmıştır. (Zâriyât 56) Bu hüküm fertlere şamil olduğu gibi, bir manevi şahıs hükmünde olan cemaate de şamildir.
Müslümanların cemaat hâlinde olmaları, kulluk vazifelerini hakkıyla icra için bir vecibedir. Hizbullah Cemaati, bu mahiyette, Rabbine karşı olan kulluk vazifesini cemaat hâlinde yerine getirmek için tesis edilmiştir.
Hizbullah Cemaati’nin en asli hedefi, Rabbini hakkıyla bilen Salih kullar gibi ilâhî rızayı kazanmaktır. Cemaatin bütün icraatları, bu mukaddes hedef doğrultusunda yapılır. Hizmetlere niyetlenirken, hizmetler icra edilirken ve nihayete erdirilip muhasebeye tabi tutulurken gözetilecek en büyük hedef budur. Hizmetin hiçbir cüz’ü, bu hedefin dışında kalamaz.
MADDE 2–Hizbullah Cemaati; inanç, düşünce, amaç ve hedefleri doğrultusunda yapacağı tüm faaliyetlerinde, meşruiyetin kaynağı olarak Kur’an ve sünneti esas alır. Kur’an, Hizbullahi hareketin kanunu ve hayat düsturudur.
Açıklama:
(İbadetin mahiyeti Kur’an ve Sünnet’te tarif edilmiştir.) Hizbullah Cemaati, icraatlarının asli kaynağı olarak Kur’an ve Sünnet’i bilir. İcraatlara niyetlenirken, icraatları tasarlarken, gerçekleştirirken ve icraatın muhasebesini yapıp kazanım ve kusurlarını belirlerken baktığı ilk kaynak Kur’an ve Sünnet’tir.
Kur’an-ı Kerim ve Sünnet, Hizbullah Cemaati’nin en temel yol rehberidir.
«De ki (Ey Resulüm) Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun!..» (Al-i İmrân 31)
Kuran-ı Kerim’in emrettikleri Sünnet’teki tatbikatla şekil bulmuştur. Hizbullah Cemaati’nin yolunun esasları bu iki kaynaktan gelir. Hizbullah Cemaati, bir hüküm ve faaliyetin meşru olup olmadığına Kur’an ve Sünnete bakarak karar verir. «Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı gelmekten sakının.» (Maide, 92), «Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.» (Ahzap, 36) ayetleri kendisine düstur edinerek hareket eder.
Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem’e ilk tabi olanlar, Onun Ehl-i Beyti ve pâk Ashabıdır. Onlar, İslam’ın ilk örnek neslidirler. Kur’an ve Sünnete tabi olma konusunda misaldirler. Ashaptan sonra gelen tabiin ve etbaü tabiin Müslümanlar için misal teşkil ederler.
Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnetle birlikte İslam Ümmetinin bugüne kadar üzerinde ittifak ettiği hususları «Ümmetim şer üzere birleşmez.» Hadis-i Şerifi gereği önemser ve icraatlarını gerçekleştirirken icma-ı ümmeti göz önünde bulundurur.
Hizbullah Cemaati, (fert veya topluluk), başkalarını değerlendirirken, onlarla münasebetlerini geliştirirken de Kur’an ve Sünnete bakar. İcma-ı Ümmeti tetkik eder, göz önünde bulundurur. Ümmetin kaçındıklarından kaçınır, tabi olduklarına tabi olur. Faaliyetlerinin geçmişi ve bugünüyle Ümmetle uyumunu ciddiye alır. Ümmeti bugün ve yarın daha iyi bir noktaya taşımak için gayret gösterirken Ümmetin ittifakından ayrılmamaya özen gösterir.
MADDE 3–Hizbullah Cemaati; kendisini İslam tarihi boyunca süregelen bütün İslami hareket ve önderlerin mirasçısı kabul etmekle beraber, hiçbir hareket, cemaat, tarikat, parti, örgüt veya siyasi oluşumun devamı veya uzantısı olmayıp müstakil bir cemaattir. Gücünü Allah celle celalühüye olan imanından ve muttaki Müslümanların birliğinden ve desteğinden alır.
Açıklama:
Hizbullah Cemaati, İslâmî mücadele ve hizmetleri, evveliyatı ve mevcut hâlleriyle birbirini tamamlayan bir bütün olarak bilir. Bugünkü Mü’minlerin faaliyetleri, dünkü Mü’minlerin faaliyetlerinin bir devamıdır. Herhangi bir İslam coğrafyasındaki faaliyet de farklı şahıs ve cemaatlerce gerçekleştirilse de bir duvarın taşları gibi birbirini tamamlar. Hizbullah Cemaati, her icraatını bu inançla gerçekleştirir.
Farklı toplulukların mevcudiyeti, zaman ve mekânın ihtiyaçları ile ilişkilidir. Hicrî 14/Milâdî 20. Yüzyılda İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu ıslah ve ihya doğrultusunda, pek çok coğrafyada İslâmî hareketler vücut bulmuştur. Hizbullah Cemaati de, o devirde kendisinden önce Türkiye’de ve diğer İslam ülkelerinde vücut bulmuş İslâmî hareketlerin birikiminin yanında, İslam dünyasının bütünleştirici bir kavşak noktasında yer alan Kürdistan coğrafyasının asırlara yayılan ilmi ve manevi birikiminden istifade ve kendi coğrafyasının kendisine has ihtiyaç ve koşulları içinde vücut bulmuştur.
Hizbullah Cemaati kendi zaman ve mekânı içinde, daha önceki bir cemaatin devamı olmadığı gibi, hâlihazırda dünyanın herhangi bir kesitindeki bir cemaatin de uzantısı değildir. Ama hedefleri ve icraatları ile ümmetin genel hedefleri ve icraatları ile bir bütün olduğu hâlde, yapısıyla mazi ve hazır karşısında müstakildir. Hedef ve icraatları cemaatin Kur’an ve Sünnet’e uymakla koşullanmış hür iradesinin karşılığıdır; niyetinden tatbikine, tatbikinden muhasebesine kendisinin eseridir. Başka camialarla Mü’minlerin kardeşliği ve Ümmet olmanın gereği dayanışması ve dayanışma biçimi de buna tabidir.
Bu esas üzere, Hizbullah Cemaati, Ümmetin yüzyıllara yayılan ve bugün güncelliğini koruyan tecrübi aklını, deneyimlerini önemser. Mazinin Müslümanları gibi, günün Müslümanlarının da eser ve tecrübelerini tetkik edip onlardan istifade eder. Fertlerini, Ümmette kabul görmüş hiçbir İslam önderi ve cemaatinin eser ve birikiminden yoksun bırakmaz. Kendisini tarikat veya cemaat, belli bir yapı ve âlim ile kısıtlamaz. «Mü’minler ancak kardeştirler» (Hucurat, 10) buyruğunu esas alarak hareket eder.
MADDE 4–Hizbullah Cemaati; ‘Emr–i bil maruf ve nehy–i anilmünker’ görevini fert ve cemaat bazında güç ve imkânına göre yerine getirmekle kendisini sorumlu bilir. İ’layikelimetullah doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri cihad olarak kabul eder ve bu kapsamda değerlendirir.
Açıklama:
«İnanan erkek ve kadınlar, birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten menederler.» ( Tevbe, 67)
«Onlar, öyle kimselerdirler ki kendilerine yeryüzünde iktidar verdiğimizde namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.» (Hac, 41)
«Sizden hayra çağıran, marufu emredip münkerden nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir!» (Âl-i İmrân, 104)
Hizbullah Cemaati, bu ilahi emirler gereği var olmuştur; kendisini ayet-i kerimedeki ilâhi buyruğun, «topluluk» kavramının bir karşılığı olarak bilir. Niyet, tasarı ve faaliyetlerini o doğrultuda icra eder.
Allahü Zülcelâl, insanları birbirlerine karşı mesul tutmuştur ve o mesuliyetlerin icrası cemaat olmayı gerektirmektedir. Bu, insan nesli arasında bir dayanışma olduğu kadar, aynı zamanda bir mücadeledir. İnsan fıtratı gereği topluluk halinde yaşar. Kendisine verilen cüz’i iradeyle münkeri tercih edebilmektedir. Onu bu haline karşı uyarmak, ısrar ettiğinde onunla mücadele etmek, mü’minlere bir vazifedir. Bu vazifenin yerine getiriliş şekli ise ayet-i kerimede verilen emir gereği, cemaat olmakla mümkündür.
Hizbullah Cemaati, bir mü’minler cemaatidir. Hizbullah Cemaati, bir mü’minler cemaati olarak, bir iyilik cemaatidir, iyi olandan yanadır, iyi olanı inşa eder, iyiliği hâkim kılmaya çalışır. İyinin inşası, kötülüğün izalesini gerektirir. Hizbullah Cemaati, iyiliği inşa ve hâkim kılma gayesiyle, kötülüğe ve kötüye karşı durur, Kur’an ve Sünnetin ahkâmı üzere kötüyü uyarır, onunla mücadele eder; kötülük zuhur ettiğinde ve kötülüğe yönelik bir planlama haberi, hissi aldığında onun önüne geçmeye, onu Kur’an ve Sünet’te ifade edilen yöntemler üzere engellemeye çalışır.
Şirk, en büyük münkerdir (kötülüktür). Zulüm, münkerdir. İnsanın can, nesil, akıl, mal ve din emniyetine yönelen bütün tehditler birer münkerdir, kötülüktür.
Hz. Peygamber salallahü aleyhi vesellem buyuruyor:
«Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle düzeltmeye gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Diliyle düzeltmeye gücü yetmezse kalbiyle (buğzetsin) ki bu imanın en zayıf derecesidir.» (Müslim, İman bölümü 49)
Hizbullah Cemaati, münkerlerin tamamıyla Kur’an ve Sünnet’in ahkâmı ve yol göstericiliği üzere mücadele eder. Kendisinden önce veya hâlihazırda münkerle mücadele eden Müslümanların da tatbikatını dikkate alır. Kötülükle mücadelenin en etkili yolunu tatbik etmek için uğraşır.
Tağutlar, kötülüğün önderleridir. Hizbullah Cemaati, kötülük ve kötüyle mücadele mahiyetinde toplumu tağutların kötülüklerinden arındırmak için mücadele eder. Bu mücadelesini, Allah yolunda mücahade/cihad bilir; mücadelesini Kur’an ve Sünnette tarif edilen yol üzere, kendi imkân ve gücü doğrultusunda yapar.
Bununla birlikte Hizbullah Cemaati, Allah yolunda mücadeleyi günün imkânlarıyla koşullandırıp kısıtlamaktan sakınır. İnsan, kendisine verilen irade ve güçle, imkân ihdas etme kabiliyetine sahip olarak yaratılmıştır. Hizbullah Cemaati, bu inançla, kendisini mevcut imkânlarla kısıtlamaz. Müslümanları, zamana teslim olmaya değil, zamana hükmetmeye davet ve sevk eder.
Hizbullah Cemaati, eldeki imkânları geliştirip yeni imkânlar oluşturmayı cihad bilir, Müslüman fert ve toplumu, yeryüzünde hakkın ikamesi ve batılın izalesi olan İslam’ın cihan hâkimiyeti için ilme yönelerek ilim ve teknikte yeni imkânlar oluşturmaya davet ve sevk eder.
MADDE 5–Hizbullah Cemaati; içinde bulunduğu ortam ve şartları gözeterek, faaliyetlerinde ihtiyaç duyduğu ve çağın gerektirdiği her türlü meşru vasıtayı kullanır. İslami hedeflere ancak meşru vasıtalarla ulaşılması gerektiğine inanır. Gayri İslami yol ve vasıtalara tevessül etmez. Hedef, yol ve yöntemlerinde nebevi çizgiyi esas alır.
Açıklama:
Müslümanların hedeflerine ulaşmalarında hangi vasıtalardan istifade edecekleri Kur’an ve Sünnette açıkça beyan edilmiştir. Peygamber kıssaları ve Hz. Peygamber’e verilen emirlerle Onun Sünnetinde örneklenmiştir. «O arzusuna göre konuşmaz.» (Necm, 3), «Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun çünkü Allah’ın azabı çetindir.» (Haşr, 7)
Hizbullah Cemaati, hedeflerine ulaşmada Nebevî örnekliği esas alır. Bu hususta sebat eder.
Zaman ve mekân, Mü’minlere Kur’an ve Sünnet üzere yeni vasıtalar üretme veya var olan vasıtalardan istifade zorunluluğu getirir.
Esaslar sabittir; vasıtalar zaman ve mekâna göre farklılık gösterir. Ashap, Medine’nin dışına çıkıp yeryüzüne açıldığında karşılaştığı kurum ve vasıtaları tetkik ve tahlil edip onlardan Şer’i Şerif’e mutabık olanlardan istifade etmiştir. Selef-i Salihin de böyle davranmıştır. Mesela; daha önce medreseler yok iken zamanla ders halkalarının camiye sığmaması üzerine tedrisat ihtiyacı için medreseler açılmıştır. Yine geçmişte olmayan elektronik ve teknolojik aletler bugün mevcuttur. Diğer kurum ve vasıtalar da bunun gibidir. Geçmişte bulunmayan bir kurum ve vasıta, insanlığın maddi üretimde sürekli yol almasından dolayı bugün vücut bulmuştur. Esasa intikal etmeyen, dolayısıyla güne göre değişen, maddi kurum ve vasıtaların meşruiyeti ortaya çıkış zamanlarına göre değil, kullanılmalarının meşru ve maslahata uygun olup olmamalarına göre değerlendirilir.
Hizbullah Cemaati, zaman ve mekân içinde vücut bulmuş kurum ve vasıtaları tetkik ve tahlil eder. O imkânların mevcut olanlarından istifade eder, gerektiğinde Kur’an ve Sünnete uygunluk üzere yeni imkânlar, kurum ve vasıtalar ihdas eder.
Hizbullah Cemaati, hedeflerine varmak için, gayrimeşru esas ve tutumlara bağlanmaz; hükümleri o yönde zorlamaz, imkân bulup veya ihdas edinceye kadar daima esasları üzerine sebat eder. Başka bir ifadeyle esaslarını sabit ve her şeyin önünde görür. Daima ve her şeye rağmen korur; kurum ve vasıtalarını ise günün ve yarının ihtiyaçları doğrultusunda tecdit eder, değiştirir, yeniler.
MADDE 6–Hizbullah Cemaatinin çalışmaları yoğunluklu olarak Kuzey Kürdistan olmakla birlikte, faaliyet alanı tüm Türkiye’dir.
MADDE 7–Hizbullah Cemaatinin nihai hedefi; bütün dünyada zulmün, şirkin, adaletsizliğin, sömürünün ve kula kulluğun olmadığı, insan fıtratı ve yaratılış gayesine uygun, teşri kaynağı olarak Kur’an–ı Mubin ve Sünneti esas alan İslami bir yönetimin tesisidir. Ancak kendisini, kendi toplumu ve mücadele alanına karşı birinci derecede sorumlu kabul eder.
Açıklama:
Hizbullah Cemaati, bütün dünyadaki İslami yapıları kardeş bilir ve bir zincirin halkları, bir vücudun azaları, hatta bir azanın hücreleri gibi bilir. Bütün İslâmî yapılar, aynı hedef doğrultusunda, yeryüzünde hakkı ikame, batılı izale için vardırlar. Bu hedef birliği, Müslümanlar arasında dayanışmayı, yardımlaşmayı icap ettirir.
Hizbullah Cemaati, kendisini ümmetin bir azası olarak görür. Ümmeti ilgilendiren her sorunu kendi sorunu olarak bilir. Ümmetle birlikte sevinir, ümmetle birlikte mahzun olur. Elinin uzanabildiği her noktada ümmetin sorunlarını izalede yer alır.
Ancak, bir mekâna odaklanma, hizmetlerin daha etkin gerçekleştirilmesinin ve bütüne daha çok katkı verilmesinin de önüne açar. Mekânla sınırlanma, mekânla kısıtlanma değildir, mekân ile ötesini buluşturmak ve iki taraf arasında etkin bir dayanışma, yardımlaşma hâsıl etmektir.
Hizbullah Cemaati, Türkiye sınırları içinde yer alan ve Kuzey Kürdistan da denen Kürdistan coğrafyasında; o coğrafya ve Türkiye’nin genelindeki Müslümanların içinde bulundukları koşullar ve ihtiyaçlarının neticesi olarak var olmuştur.
Hizbullah Cemaati, yakın ve uzak çevresinde yer alan İslâmî unsurlarla mutlak bir dayanışma içinde iken teşkilat bağlamında hizmetlerini Türkiye sınırları içinde yer alan Kürdistan coğrafyası ve Türkiye’de icra eder. Bu doğrultuda söz konusu coğrafyanın insanının bulunduğu dış sahalara onlara ulaşmak için uzanır.
Hizbullah Cemaati, ayrılığın yanında, hedefe ulaşmaya müspet katkısı olmayan tahakkümü de reddeder. Birikimini hitap ettiği coğrafyanın dışında kalan Müslümanlara aktarır, hitap ettiği coğrafyanın dışında kalan Müslümanların birikiminden de yararlanır. Lâkin çalışmalarını kendi teşkilatı içinde organize eder. Planlama ve işlerini kendisi kararlaştırır, kendisi icra eder, muhasebesini de o dairede tamamlar.
Hitap ettiği coğrafyaya aidiyeti bulunmayan Müslümanları bulundukları aidiyet ilişkisi içinde oldukları ülkelerde İslâmî hizmetlere teşvik eder, onlarla dayanışır, yardımlaşır ama onların hizmetlerini organize etmeyi kendilerine bırakır.
MADDE 8–İnsanların can, mal, din, nesil ve akıl emniyetini sağlama, İslam dininin ve İslami hâkimiyetin hedeflerindendir. Hizbullah Cemaati; bu ilkeler doğrultusunda tüm dini ve etnik azınlıkların insani hak ve özgürlüklerinin teminini ve korunmasını İslami bir vecibe olarak görür.
Açıklama:
«Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız O’ndan en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah bilendir. Her şeyden haberdar olandır.» (Hucurât, 13)
«Onun ayetlerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır.» (Rûm, 22)
Bütün insanlar, aynı anne-babadan olmakla kardeştirler. Farklı kavim ve kabilelere ait olmak, insanların birbirlerini tanımalarından başka bir ayrıcalık getirmez. İnsanlar arasındaki üstünlük farkı ancak takva iledir. Diller ise Allah’ın ayetleridir.
İslam, bu ayet-i kerimeler ve Hz. Peygamber’in ilgili hadisleriyle ırkçılığı kesin olarak nehyetmiştir.
İslam, ilahî ahkâm doğrultusunda Hicaz’ın dışına çıktığında hiçbir şekilde ırkçı söylem ve uygulamalara izin vermemiş; toplumları dil ve dinlerinde serbest bırakmış; toplumların Kur’an ve Sünnetin ahkâmıyla çelişmeyen giyim kuşam, gelenek ve göreneklerini sürdürmelerine izin vermiştir. Böylece Ümmet kardeşliği içinde kavim zenginliği oluşmuştur. İnsanlık, İslam havuzunda buluşurken kendisine has niteliklerini muhafaza etmiş; kavimlerin farklılıkları İslam için birer güç ve fazilet olmuştur.
İslam’ın bu fazileti asırlar boyu, devam ederken İslam âleminin dış güçlerce istilasıyla ırkçılık Müslümanlar arasında yayılmış, Müslüman toplumların dil, giyim kuşam, gelenek ve göreneklerine yönelik ırkçı yasaklamalar getirilmiştir. Bu bağlamda ulus devletler, kendilerini bir ırkın ulusu gibi tarif ederek tahakkümleri altındaki diğer kavimlerin dil ve örflerini yasaklama yoluna gitmişlerdir. İslam’ın ahkâm ve tatbikatına muhalif olarak istilacı güçlerin dayatmasıyla getirilen bu yasaklar pek çok Müslüman kavmi mağdur etmiş, bu yasaklar Müslümanlar arasında fitne ve çatışmalara yol açarak dış güçlerin İslam dünyası üzerindeki tahakkümlerini sürdürmelerine de yardım etmiştir.
Hizbullah Cemaati, İslam dünyasına hiçbir faydası olmayan, fitne fesat ve ayrılık kaynağı söz konusu bütün ırkçı yasakları reddeder, onlara karşı mücadeleyi, münkeri, batılı izale ve İslam’ın ahkâmlarını, daima insanlık yararına olan iyiliklerini hâkim kılma mücadelesinden kabul eder.
Hizbullah Cemaati, «Dinde zorlama yoktur.» (Bakara, 256) hükmü gereği ve İslam’ın Hz. Peygamber günlerinden itibaren tatbikatına uygun olarak, gayrimüslimlerin dinlerini inandıkları gibi yaşama hakkını tanır, o hakka yönelik, İslam’ın ahkâmına muhalif her tür tutumu reddeder, zulüm sayar.
Hizbullah Cemaati, İslam hâkimiyeti altındaki gayrimüslimlere zımmi statüsünün verdiği bütün hakları tanır. Söz konusu topluluk ve fertlere yönelik her tür hak ihlalini zulüm kabul eder, o ihlallere karşı çıkar. Söz konusu topluluk ve fertlerin dinlerini yaşamalarını, ticaretlerini icra etmelerini ve diğer meşru faaliyetlerini gerçekleştirmelerini asli hakları görür.
MADDE 9–Hizbullah Cemaati; İslam’ın hâkim olmadığı ve Kur’an’ı meşruiyetin kaynağı olarak kabul etmeyen tüm rejim ve yönetimleri gayri İslami olarak kabul eder. Gayri İslami yönetimlerde görev alan bireyleri ise özel konum ve amellerine göre değerlendirir. Tümden tekfir anlayışını benimsemez.
Açıklama:
Devlet, insani bir üretimdir; varlığıyla insanın bütün faaliyetleri kapsamındadır.
Fertler ve cemaatler gibi devletlerin de varlık nedeni Allah’a ibadettir ve gayesi İlahi rızayı kazanmaktır. Bunun da yolu Kur’an ve Sünnetin ahkâmına tabi olmaktır. Devletler, o ahkâmın dışında veya ona karşı kurulduklarında gayri İslami nizamlar içinde yer alırlar.
İslam dünyasının mazisinde gayri İslami nizamlar vardı. Ancak onların genel olarak dış güçlerle bağları yoktu. Batı’nın Müslümanlara tahakküm etmesinden sonra ise İslam dünyasında hem gayri İslami hem dış güçler tarafından tesis edilip İslam ve Müslümanların aleyhinde organize edilen rejimler kuruldu. Bu rejimler, İslam yurtlarını dış güçler adına istila etmiş, İslam ahkâmını yasaklamış, Müslümanları o güçler adına tahakküm altına almışlardır. Dolayısıyla Batı tahakkümü sonrası rejimler, özleriyle gayri İslami oldukları gibi, varlık nedenleri ve icaraatları ile Müslümanların manevi ve maddi menfaatlerine karşı da kurulmuşlardır. Bu rejimlerin sosyalizm, liberalizm gibi ideolojileri; Müslümanların ihtiyaçları ve lehine değil, Batı’nın çıkarları doğrultusunda oluşturulmakta ve icraatları yine dış güçlerin çıkarları doğrultusunda işletilmektedir.
Hizbullah Cemaati, dışarıya bağımlı olsun veya olmasın, bütün gayri İslami yönetim ve rejimleri reddeder. Ancak Ümmetin maziden bu yana yaklaşımını esas alarak farklı sebeplerle bu rejimlerde memurluk veya amirlik vazifesi üstlenmiş fertleri, tekfir etmez, onları amelleriyle değerlendirir. Rejimin yaptıklarından bütün memur ve amirleri sorumlu tutmaz. Rejimlerde görev alan memur ve amirleri, kendi amellerine göre değerlendirir.
Rejimlere rağmen, gerçekleştirilmesi mümkün hayırlı hizmetleri de tamamı mümkün değil diye mümkün kısmı dışlamaz. Fertler gibi o hizmetleri de rejimin dışında değerlendirir. Bulundukları vazifelerde hayırlı hizmetlerde bulunanları takdir ettiği gibi kısıtlamalara rağmen hayırlı hizmetlerin icrasını önemser, o yöndeki imkânları artırmak için gayret gösterir.
MADDE 10–Hizbullah Cemaati; İslami ilke ve değerlerden taviz vermez. İslami mukaddesatlara yönelik saldırılara güç ve imkânları nispetinde karşı durur. İslami akide ve değerlerin korunması, Hizbullah Cemaatinin kuruluşundaki temel amaç ve gayelerdendir.
Açıklama:
Hizbullah Cemaati, İslami esas ve değerlerin tatbiki ve korunması için vardır. Onun için varlık bulduğu coğrafyada İslam’ın mukaddesatına ve Müslümanların onuruna yönelen her tür hakaret ve saldırıya karşı koydu. O uğurda azizlerini şehid verdi, zindanlar onun azizleri ile dolup taştı. İmtihan hiç kuşkusuz süreklilik arz eder. Hizbullah Cemaati, bu yöndeki vazifesinin geçmişte olup bitmediğine inanır. Dünyanın herhangi bir noktasında İslam’ın mukaddesat ve ahkâmına yönelen her tür saldırıyı kendisine yönelmiş sayar. İmkânları ve üretebildiği imkânlar çerçevesinde Kur’an ve Sünnet’te tarif edildiği üzere tepki verir. Bu yönde imtihanı daima kazanmanın peşinde olur.
MADDE 11–Hizbullah Cemaati; Ehl–i Sünnet menşeli olmakla birlikte, tarihte vuku bulmuş ihtilaflı meseleleri gündeminde tutmaz, onları tarihe bırakır. Müslümanlar arasında tefrikaya ve ihtilafa sebep olacak tartışma ve gündemlerden uzak durur. Bu tür tartışmaları gündeme getirenleri ümmetin asıl sorunlarına sahip çıkmaya çağırır. Ehli kıbleye kardeş nazarıyla bakar. Şii –Sünni ihtilafını kullanarak ümmeti birbirine düşürmeye çalışan küfür güçlerine karşı durur.
Açıklama:
«İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.» (Maide, 2)
Hizbullah Cemaati, Ehl-i Sünnete mensup Müslümanlarca tesis edilmiştir. Ehl-i Sünnet, geniş bir dairedir. Tarihte vuku bulmuş meselelerden yeni ihtilaflar üretmeyi değil, dersler çıkarmayı ve o derslerden Müslümanların ittihad ve vahdeti yönünde yararlanmayı maslahata uygun bulur.
Ehl-i Sünnet; Ehl-i Kıble’yi, yani mezhepsel duruşları ne olursa olsun yüzünü Kâbe-i Şerif’e çevirip namaz kılmayı kabul edenleri tekfir etmeyi reddeder. Nitekim İslam’ın bütün çağlarında farklı itikat ve tatbikatlara sahip Müslümanlar, Kâbe’yi birlikte ziyaret etmeyi ve orada birlikte namaz kılmayı kabul etmişlerdir.
Zulme karşı kıyam eden İslam önderleri, İslam ümmetini daha da güçlü kılmaya çalıştılar. Bugün sadece İslam’ın esasları değil, Müslümanların kendileri dahi istilacı güçler karşısında yok olmakla yüz yüzedir. İslam ümmeti, bu tehdit karşısında her zamankinden daha çok güçlü olmaya muhtaçtır.
Mazide yaşanan vakaları, ümmeti daha da parçalayıp çatıştıracak bir malzemeye dönüştürmek, hiçbir şekilde ümmetin maslahatına uygun değildir.
Hizbullah Cemaati, Müslümanları yaşananlardan ders çıkarmaya davet eder; istilacı güçler tarafından farklı araçlarca teşvik edilen Şii-Sünni ihtilaf ve çatışmasını diri tutmayı, körüklemeyi İslam ümmetinin maslahatına aykırı bulur.
MADDE 12–Hizbullah Cemaati; İslam dairesi içerisinde değerlendirilen ve ümmet içerisinde genel kabul görmüş bütün mezhepleri kabul eder. Mezhepçilik yapmaz. Her Müslüman ferdin, benimseyip tabi olduğu mezhebe göre amel etmesini tabii görür. Ehli tahkik olmayan her ferdin bir mezhebe tabi olmasını zaruri bilir.
Açıklama:
«Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız ve rüzgârınız kesilir (kuvvetiniz gider). Bir de sabredin çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.» (Enfal 46)
Müslümanların zaferdeki sırrı birliktir. Müslümanlar, beraberliklerini koruduklarında bütün düşmanlarının hakkından gelmişlerdir; çekiştiklerinde ise İslam düşmanları karşısında yalnızlaşmışlardır. Yalnızlık onları düşman tehdidine açık hâle getirmiştir. Bu nedenle İslam düşmanları, Müslümanları korkutmak istediklerinde onların birliğini bozmaya yeltenmişlerdir. Birlik bozulunca İslam yurdunun kapısının kilidi kırılmış ve düşman içeri girmiştir.
Müslüman fert veya yapıların doğru olmayan ya da doğru bulunmayan tutumları karşısında edinilecek yol sabretmektir. Mü’min, kardeşine karşı sabırda kusur ettiğinde düşmana karşı sabretme zorunluluğuyla yüz yüze kalır, imtihanı katbekat ağırlaşır. Kardeşinin hatasına veya hata zannettiği hâline tahammül etmeyen Mü’min, küfür ehlinin tamamen yanlış ve zulümden ibaret tutumlarıyla yüz yüze kalır. Tahammül yükü, katbekat artar.
Hizbullah Cemaati, Müslümanlar arası ilişkilerde itidalden, müspetten, maslahattan, ittihad ve vahdetten yanadır.
İtidal; sükûneti icap ettirir. Müspetten yana olmak; kusurları görmemeyi, kusurlara gözleri kapatmayı, müspet hâlleri anmayı gerektirir. Maslahattan yana olmak; zararlı olana nispeten kârlı olanı tercih ederek makul davranmaktır. Müslümanların ittihad ve vahdeti, tefrika ve çatışmasına göre kesinlikle daha makûldur.
Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnet doğrultusunda bu makûl tutumu, makûl olmayan tutuma her halükârda tercih eder.
Hizbullah Cemaati, Müslümanlar arasındaki ilişkiler söz konusu olduğunda çekişmeyi değil, dayanışmayı; çatışmayı değil, sulhu tercih eder.
Mezhepler, İslam’ın zenginliğidir. İslam’ın kazançlarını zarara dönüştürmek şeytan ve dostlarının sürekli faaliyetleri arasındadır. Son devirde ise bu yöndeki faaliyetlerin önemli bir kısmı ırkçılık ve mezhep taassubu üzerinde yoğunlaşmıştır.
Hizbullah Cemaati, mezhepler noktasında taassubu da mezheplere hücum etmesiyle esasen yine bir taassup tarzı olan mezhepsizlik dayatmasını da reddeder.
Mezhep taassubu, bir mezhebe intisap edenlerin kendi mezheplerini yegâne hak mezhep zannedip diğer mezheplere hücum etmeleri, onların müntesiplerini tekfir etmeleri ya da tahkir etmeleri ve kurtuluş adına kendi mezheplerine zorlamaları ya da kendi mezheplerine çağırmayı meslek haline getirmeleridir. Taassup ehli, kardeşindeki müspet yanları görmez, onun kusurlarına odaklanır, nihayetinde o kusurları abartarak kardeşini dışlar; fıskla, bidat ehli olmakla itham eder ve hatta tekfir eder. Bu haller Kur’an ve Sünnet ahkâmınca nehyedilmiştir. Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnetin nehyettiği bütün hallerden beridir.
Mezhepsizlik ise son devirdeki haliyle, önce taassubu aşma iddiasıyla zuhur etmiş ama daha sonra adeta bir mezhebe ve mezhep taassubuna bürünmüştür. Mezhepsizlik, kimi sorunları izale iddiasıyla bütün Müslüman kesimlere ithamlar yöneltmekte, bir mezhebe bağlanarak ibadetlerinde sadeliği yakalayıp istikrar kazanan sıradan Müslümanın zihnini bulandırmakta, amelinde karmaşıklığa ve nihayetinde amelden soğumasına neden olmaktadır. Hizbullah Cemaati, bunu ümmetin maslahatına aykırı bulur; «ehli tahkik» olmayan Müslümanların, bir mezhebe intisap etmelerini zaruri kabul eder.
Mezhepler, Ümmetin ihtiyaçları ve maslahatı doğrultusunda zamanla zuhur etmiş yapılardır. Ümmetin sorunu değildir. Onlarla uğraşmayı, onlarla mücadele etmeyi Kur’an ve Sünnet ahkâmını yeryüzüne hâkim kılma bağlamında gerektirecek bir husus yoktur. Müslümanları bu tür meselelere yöneltmek, onları hedeflerinden uzaklaştırmaktır. Müslümanlar, bugün İslam âlemini istila eden düşmanlarla karşı karşıyadırlar; enerji ve birikimlerini birbirlerine karşı değil, onlara karşı seferber etmelidirler.
MADDE 13–Hizbullah Cemaati; Ümmetin maslahatına uygun düşen, İslami hareket ve İslami hükümetin sorunlarını halleden ve önünü açan İslam dairesi içindeki her ictihad ve fetvadan istifade eder. Bu konuda kendisini sadece bir mezhep veya bir ictihadla sınırlandırmaz.
Açıklama:
Cemaat ve devletler, ümmetin bütün zenginlikleri için şemsiyedirler; ümmetin bütün zenginliklerinden de istifade ederler.
Hz. Peygamber; «Ümmetimin ihtilafı rahmettir» buyurur. (Bu, bazı âlimler tarafından hadis olarak kabul edilmemekte, bazıları tarafından da zayıf olarak belirtilmektedir) Rahmet, bir manasıyla berekettir. Ümmetin zenginliklerinden istifade etmek, hizmette berekete ve refaha vesile olur. Ayrıca «Ümmetim asla dalalet üzere birleşmez (söz birliği yapmaz, yanlış bir hüküm üzerinde ittifak etmez)» (Tirmizi, Fiten bölümü 2167) buyurmuştur.
Hizbullah Cemaati, İslam müçtehitlerinin çokluğunu, İslam ümmetinin bir zenginliği ve ümmet için yol göstericilerin çokluğu olarak görür. Onların farklılığını, onlardan farklı bir yönde istifade için imkân sayar. Maslahat halinde onların ictihad ve fetvalarının yanında, sosyal ve siyasal hayata dair üretimlerini de ümmetin bir azası olarak kendisi için imkân bilir. Onları okur, tetkik eder, kıyaslar ve onlardan ihtiyaç duyulan hususlarda istifade eder. Kendisini belli bir müçtehid veya müçtehid grubuyla sınırlandırmaz
MADDE 14–Hizbullah Cemaati; İslam’ın anlaşılıp uygulanması noktasında, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde eser vermiş tüm âlimlerden istifade eder. Akılcılık, Mealcilik, Tekfircilik ve Irkçılık gibi İslam’ın özüne muhalif olan akım ve düşünceleri reddeder.
Açıklama:
Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam bir hadisinde; «Âlimler, peygamberlerin varisleridir.» (Ebu Davud, İlim bölümü 3641) buyuruyor.
Sahih bir akide, raşid bir ilim ve salih amel üzere eser veren bütün âlimler, mezhep ve meşrepleri ne olursa olsun, ümmetin âlimleridirler. Onların her biri ümmet için bir imkândır. Onlardan istifade etmek, ümmetin imkânlarından istifade etmektir. Onları dışlamak ümmetin imkânlarını heder etmektir.
Âlimlerin her biri, bir veya birkaç alanda mütehassıstır. Bunun için birbirlerini tamamlarlar. Onlardan bir kısmını terk etmek, meselenin bir bölümünü eksik bırakmak anlamına gelebilir.
Hizbullah Cemaati, sadece ilahi rızayla hareket ederek ümmetin kurtuluşu için yapılacak işlerde hiçbir kusur kalmasın diye mezhep ve meşrep farkı gözetmeden, ümmetin salih amel ehli bütün âlimlerini okur, değerlendirir, tavsiye eder.
Hizbullah Cemaati, ümmetin coğrafyasının istilasına karşı mücadele azminde olduğu gibi, ümmetin evlatlarının zihin ve kalplerinin istila edilip vicdanlarının bozulmasına karşı da mücadele azmindedir.
İslam düşmanları, modern çağda İslam coğrafyasını istila etmek için uçaklar, gemiler, toplar icat ettikleri gibi fikir akımları da icat etmişler veya keşfettikleri fikir akımlarını desteklemişlerdir. Toprakların istilasında savaş uçakları, gemiler ve toplar ne ifade ediyorsa zihin ve kalplerin istilası ve vicdanların saptırılmasında fikir akımları da aynı işleve sahiptir.
Bu mahiyette Akılcılık, Mealcilik, Tekfircilik ve Irkçılık ümmet evlatlarının zihin ve kalplerinin istilası ve vicdanlarının saptırılmasında birer düşman silahıdırlar.
Batı’da pozitivizm denen «Akılcılık», baş vazifesi vahyi kavramak olan selim aklın saptırılarak vahye karşı konumlandırılmasıdır.
Akılcılık; selim akıldan sapmayla üretilmiş, dolayısıyla sapkın ve uydurma bir aklın, insanla vahiy arasına konmasıdır. Bu akım, özünde maddepereset (materyalist) ve inançsızdır (ateisttir).
Modern çağda, Müslümanların bir kısmı dinlerinden koparılarak «laik/çağdaş/modern kesim» olarak bu akıma sevk edilmiştir. Diğer bir kısmı ise Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ve Hz. Peygamberin hadislerini «akıl kıstasına vurdurma» anlayışına sürüklenmiştir. Bu anlayış, yer ve zamana göre değişkenlik gösteren insan aklını vahyin üzerine çıkarır ki bu insanı vahiyden koparıp kula kul etmenin hileli bir yoludur, Mü’minlerin önüne konmuş bir tuzaktır. Amaç, Mü’minleri vahiyden uzaklaştırarak tağut ve emperyalistlerin kulu haline getirmektir.
Hizbullah Cemaati, kula kulluğun her türünü reddettiği gibi bu tür fikir akımlarını da reddeder. Ona sapmış kişileri, âlim, bilgin gibi unvanlar taşısalar dahi eserlerini istifade edilecek İslami eser olarak kabul etmez.
Hz. Aişe validemize Hz. Peygamberin ahlakı sorulduğunda «O yürüyen bir Kur’an’dı» buyurmuştur.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamberin sözleri ve davranışları ile en mükemmel şekilde tefsir ve tatbik bulmuştur. Kur’an-ı Kerim’in ilk, en büyük ve şaşmayan müfessiri Hz. Peygamber olduğu gibi, onu en kusursuz şekilde hayatına tatbik eden de odur. Onun fiilleri sözlerini açıklar, fiil ve sözleri bütünlüğünden oluşan Sünneti, Kur’an’ın nasıl yaşanacağını peygamberlik vazifesinin gereği olarak beyan eder. Sünnete dayanmak, Kur’an-ı Kerim’e sağlam bir kılavuzun yol göstericiliğinde varmak anlamına geldiği gibi, Kur’an-ı Kerim’i hevalarına göre yorumlamak isteyenlerin şerrinden de uzak tutar.
Mealcilik, Sünneti reddeder. Yine daha çok bir modern dönem tuzağı olarak bu reddedişi bazen açıkça ifade eder, bazen ise art niyet içinde hadislerin etrafında kuşkular uyandırarak gerçekleştirir. Bunu yaparken gayesinin «Kur’an İslam’ı» dediği Kur’an-ı Kerim’de ifade bulunan İslam olduğunu iddia eder. Hakikatte ise Kur’an-ı Kerim’i anarak Mü’minleri öncelikle Kur’an-ı Kerim’den, ardından Hz. Peygamber’den ve dolayısıyla İslam’dan uzaklaştırmayı hedefler. Dolayısıyla bu akım İslam âleminde liberalizm, komünizm, sosyalizm gibi akımlarla varılmak istenen İslam’dan uzaklaştırma amacına hizmet eder. Akımın müntesipleri gayelerinin bu olmadığını söyleseler de her bir akım hep bu neticeyi getirir. Her bir akım, Hz. Peygamberin Kur’an’ı tefsir vazifesini gasp ederek saptırdığı kişileri, akımın öncülerinin heva ve heveslerinin esir ve kuluna dönüştürür; nihayetinde birden çok yönüyle kula kulluğa yol açar.
Hizbullah Cemaati, mealciliği bütün türevleri ile reddeder. Ona sapmış kimselerin eserlerini istifade edilecek eserler arasında kabul etmez.
Peygamberler gibi sair Mü’minler de İslam’ı tebliğ ile görevlidirler. Onların gayeleri, ümmetin büyümesi ve güçlenmesidir. Bunun için başta Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olmak üzere şuur ehli Müslümanlar, ümmet dairesini mümkün oldukça geniş tutmuşlardır. Ümmeti, zararlı akım ve hareketlere karşı korurken yorumlar üzerinden fertlerin imanlarıyla uğraşmayı doğru bulmamışlardır. Fertleri dairenin dışında saymak yerine, emri bilmaruf ve nehyi anilmünker’de bulunarak ıslah etmeye, onların akide ve amellerindeki aksaklıkları gidermeye çalışmışlardır. Yine iman-amel ilişkisi de hikmet ehlince ümmetin maslahatına uygun anlaşılmıştır.
Tekfircilik; kendisi gibi inanmayanları Mü’min/Müslüman saymama akımıdır. Kur’an-ı Kerim’i, Sünnet ve icma-ı ümmete rağmen tevil edip ümmeti ihya eden ayet-i kerimeleri ümmetin aleyhinde kullanan bu akımın en belirgin vasfı bakış darlığıdır. Akılcılık ve Mealcilikten de dolaylı olarak etkilenen akımın, iman dairesini daraltarak ümmeti bölme, parçalama, kavga ettirme, nihayetinde İslam düşmanlarının işini kolaylaştırma gibi pek çok tehlikeli yanı vardır.
Henüz Asr-ı Saaddet’te belirtileri ortaya çıkan ve «Haricilik» olarak ünlenen tekfircilik akımı, günümüzde gerek Sünniler gerek Şiiler arasında, ümmetin aleyhinde olan planlar doğrultusunda yaygınlaştırılmak istenmektedir. Akımın tesirinin görüldüğü yerlerde, Müslümanlar, asli gündemleri olan İslam düşmanlarına karşı mücadele gündeminden saparak birbirleriyle uğraşmaya başlamaktadır. Bu da İslam düşmanlarının işini kolaylaştırırken ümmetin kurtuluşuna dair umudu menfi etkilemektedir. Umut, harekete sevk edicidir. Umudun azaldığı yerde hareket zayıflar, atalet baş gösterir. Tekfircilik, son devirde Müslümanların kurtuluş azimlerine karşı bir dış silah olarak da kullanılmak istenmektedir.
Hizbullah Cemaati, daima ümmetin birliğinden ve maslahatından yanadır; ümmetin kurtuluş yolculuğunu uzatacak, o yolculukta bölünme ve atalete yol açacak her tür girişime karşıdır, Tekfirciliği kaynak ve çeşitleri ne olursa olsun reddeder.
İslam düşmanları, yüzyıllara yayılan İslam’la mücadele tecrübelerinde Müslümanların birlik oldukça köleleştirilemeyeceğini ve İslam topraklarının istila edilemeyeceğini kavramışlardır. Bunun için ümmete yönelik bütün faaliyetlerinde bölüp parçalamayı asli bir yöntem olarak benimsemişlerdir. Kendi ırklarını diğer ırklardan üstün tutma, adaleti ırkından yana bozma akımı olan Irkçılık, bu yöntemlerin ilklerindendir, ama en süreklisi, en yaygını, en yıpratıcısı ve en hilelisidir.
İslam düşmanları, Arap, Türk, Fars, Kürt hiçbir İslam kavmini sevmezler; hiçbirinin öne çıkmasını istemezler. Aksine hepsinin kendilerine hizmet etmesini isterler. Şeytani bir eğilim olan Irkçılık, geçmişteki serüveninin dışında, Müslüman kavimleri birbirinden uzaklaştırıp zayıflatmak, birbiriyle çatıştırıp onların imkânlarını sömürmek için İslam dünyasına ihraç edilmiş bir modern Batı akımıdır.
Bu akım, Müslüman kavimlerini, kültürlerini kullanarak onları İslam medeniyetinin dışına çıkarma, onları geçmişin bir kısmı uydurulmuş ırksal destanlarıyla coşturup her kavmin lehine olan ümmet bütünlüğünden uzaklaştırma tahribatlarına yol açacak şekilde dizayn edilip İslam âlemine getirilmiştir. Ona sarılarak kurtulacağını zannedenler, kendileri kurtulmadıkları gibi Müslümanların emperyalizmin tahakkümüne girmelerine de yol açmışlardır.
Irkçılık akım, özünde İslam akidesine aykırıdır; tatbikatında ise ümmetin maslahatlarına düşmandır; ümmetin düşmanlarına ise hizmetkârdır.
Hizbullah Cemaati, ümmetin güçlü veya zayıf bütün unsurları için ırkçılığı reddeder, ırkçı uygulamalara karşı durur. Ona karşı Müslümanların kardeşliğini ve Müslümanlar arasında adaleti ikame etmeye çalışır.
MADDE 15–Hizbullah Cemaati; Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’ün özgürlüğüne kavuşturulması için mücadele etmeyi şer’î bir görev olarak bilir. Bu hedefe ulaşmak için mücadele eden tüm hareketleri, imkân ve şartları elverdiği ölçüde destekler ve onlarla dayanışma içerisinde olur.
Açıklama:
Kudüs, Müslümanların ilk kıblesidir, Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselamın İsra ve Miracının buluşma noktasıdır; Hz. Peygamberin, bütün peygamberlerin önünde namaz kılarak adeta tevhid mücadelesinin bayrağını devraldığı, çevresiyle birlikte mukaddes şehirdir. Henüz Hz. Ömer devrinde Ashab-ı Kiram’ın ortak karar ve mücadelesiyle fethedilmiştir.
Kudüs; İslam ile küfrün mücadele cephesidir. İslam âleminin adeta göstergesidir. Kudüs selamette ise İslam âlemi selamettedir, Kudüs felakette ise İslam âlemi felakettedir.
Bunun için Haçlılarca istila edildiğinde Müslümanlar, Kudüs’ü kurtarmak için seferber olmuşlardır ve bu seferber olma hali nihayetinde Selahaddin-i Eyyubi’nin komutasında fetihle neticelenmiştir.
Müslümanların son iki yüzyılda güçten düşmesiyle Kudüs tehdit altına girmiş, nihayetinde 1967’de Siyonist işgalciler tarafından istila edilmiştir. Ümmetin ilk kıblesinin küffar çizmeleri altında çiğnenmesine yol açan bu istilaya karşı mücadele etmek, bütün ümmetin vazifesidir. Bu büyük vazife, istilanın mağdurları olan Filistinlilerin omuzlarına yüklenemez. Bütün Müslümanlar, Kudüs’ü kurtarmak için vazife yüklenmek durumundadırlar.
Hizbullah Cemaati, Kudüs’ün kurtuluşu için çalışmayı İslam şeriatının emri bilir. O emir doğrultusunda sürekli bir çalışma içinde olur. Bununla birlikte Hizbullah Cemaati, Kudüs’ün kurtuluşu için mücadele eden bütün grupları destekler, onların Kudüs’ü kurtarma mücadelesinin Kudüs’ün yeniden fethine vesile olması için gayret içinde olur.
MADDE 16–Hizbullah Cemaati; İslam topraklarının hiçbir parçasının işgal edilmesine rıza göstermez. İşgalden kurtarılması için mücadele etmeyi vacip bilir. Bu hedef doğrultusunda mücadele eden Müslümanları, imkânları ölçüsünde destekler.
Açıklama:
İslam beldelerinin tamamı bir bütün olarak Dârü’l-İslam’ı oluşturur. Dârü’l-İslam, bütün Müslümanların yurdudur. Dârü’l-İslam’ın muhafazasından ve (Allah muhafaza) istila edildiğinde kurtarılmasından bütün Müslümanlar mesuldür.
Dârü’l-İslam’ın herhangi bir karışı, bir köşesi istila edilmeye kalkışıldığında veya istila edildiğinde, hiçbir Müslüman yatağında rahat uyuyamaz ve hiçbir şey olmamış gibi davranamaz. Ancak hiç kuşkusuz, bir istila karşısında ilk duracak olanlar, istilanın doğrudan muhataplarıdır, istila edilen topraklardaki Müslümanlardır.
Hizbullah Cemaati, yakın veya uzak demeden İslam topraklarına yönelik her tür saldırıyı, kendi yurduna yapılmış olarak kabul eder ve ona karşı durmaya çalışır. Bu çerçevede, topraklarını istiladan kurtarmaya çalışan Müslümanlara her tür desteği vermeyi görev bilir.
Hizbullah Cemaati, İslam coğrafyasındaki doğrudan istilayı sonlandıran her tür hareketi olumlu kabul eder; istilanın sürmesine yol açacak yaklaşımları onaylamaz. Bu mahiyette, İslam dünyasında Batı’nın zulmünü sürdüren vekil/naib yönetimlerin oluştuğu malumdur. Hizbullah Cemaati, bu zalim vekil/naib yönetimlerin şerir faaliyetlerini öne sürerek dış istilayı meşru görmez, meşru gören tutumları tasvip etmez. Zira dış istila, istilaların en ağırı ve en tahrip edicisidir.
MADDE 17–Hizbullah Cemaati; Cihanşümul İslami hareketin bir parçasıdır. Ümmet bilinciyle dünya Müslümanlarının sorunlarına İslami bir bütünlük içinde bakar. İslam ümmetinin siyasi birliği ve dünyanın her yerinde yaşayan tüm Müslümanların özgürlüğü ve bağımsızlığını savunur.
Açıklama:
Müslümanlar, bir bütündür. İslami hareketler o bütünün faal yapılarıdır. Emperyalist güçlerin veya yerel unsurların çizdiği sınırlar Müslümanları bölemez; İslami hareketleri parçalayamaz. Ancak mekân ve zaman farkları, İslam âleminde farklı İslâmî hareketlerin oluşmasına da yol açmıştır.
Hizbullah Cemaati, o İslâmî hareketleri, Cihanşümul, yani evrensel/küresel İslâmî hareketin bir bölümü gibi kabul eder. Müslümanların bütün olarak Ümmeti teşkil ettiklerinin şuuruyla meselelere bakarak dünyadaki bütün İslami hareketleri destekler, tecrübelerini ve imkânlarını onlarla paylaşır; onların tecrübelerinden yararlanır. Müslümanlar arası dayanışma için kurulan, ümmeti bütünleştirici kurumlara katılır; o kurumların icra kurullarında gerekirse yer alır, onları güçlendirmeye, yaymaya ve faaliyetlerini etkin kılmaya çalışır.
MADDE 18–“Bu ümmetiniz tek bir ümmettir, öyleyse bana ibadet edin” ayeti gereğince ümmet, her ırk ve kavimden tüm dünya Müslümanlarının ortak ismi ve birliğinin adıdır. Bu anlamda Hizbullah Cemaati, aidiyet olarak ümmete vurgu yapar.
MADDE 19–Hizbullah Cemaati; bütün kavimlerin varlığını kabul eder ve Kur’an’da ifadesini bulduğu şekliyle kavimlerin çeşitliliğini Allah celle celalühünün bir ayeti olarak görür. Hiçbir ırkın diğer bir ırka üstünlüğünü kabul etmez. Üstünlüğün takvada olduğuna inanır. Ümmeti parçalayıcı her türden ırkçılığı ve cahili asabiyeti reddeder. Dili, ırkı ve rengi ne olursa olsun bütün insanları hukuk karşısında eşit görür.
Açıklama:
«Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.» (Hucurat, 13)
»...Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir...» (Veda Hutbesinden)
Hizbullah Cemaati, bütün Müslümanlar için en üst kimlik olarak İslam’ı tanır.
Hizbullah Cemaatinin herhangi bir ferdi, kendisini her şeyden önce «Müslüman» olarak bilir ve öyle tarif eder. «Kimsin?» Sorusuna «Müslümanım» cevabını verir. Ama Hizbullah Cemaati, Kur’an-ı Kerim’in ilgili ahkâmı, Hz. Nebiyi Ekrem’in Sünneti ve Ashab-ı Kirâm’ın fetihlerdeki hassasiyeti doğrultusunda Müslümanın kendini tarifte kavim ve yurdunu ifade etmesini yanlış bulmaz. Arabistan, Türkistan, Kürdistan, Habeşistan gibi tarihte kavim adlarıyla ilgili yapılan adlandırmaları parçalayıcı tarifler olarak kabul etmez. Tarif amaçlı el-Arabî, et-Türkî, el-Kürdi gibi kavmiyet atıflarını, ümmetin bugüne kadarki adetlerine de uygun olarak tabii bulur. Bu tür atıfları ırkçılıkla ilişkilendirmez; bu tür atıflardan başlı başına bir kuşku duyulmasını da onaylamaz. Zira Müslümanlar, Hz. Peygamber için «el-Arabî» dedikleri gibi, âlimlerini de tarif için kavmiyetlerine nispetle et-Türkî, el-Kürdî gibi nispetlerle anmışlardır. Bundan ümmetin hiçbir kesimi rahatsızlık duymamıştır. Günümüzde bu nispetlerin bazı kavimler için meşru görülüp diğerleri için yasaklanmaya kalkışılması, tamamen Batı’dan etkilenmelerin bir karşılığıdır. Hizbullah Cemaati, bu yasakların tamamına karşı durur.
MADDE 20–“Diller Allah’ın ayetlerindendir.” Hizbullah cemaati, konuşulan bütün dillerin varlığını kabul etmekle beraber, içinde bulunduğu toplumun dilini kullanmayı tercih eder. Kürtçenin resmi dil olması ve başta eğitim, öğretim olmak üzere Kürt halkına her alanda Kürtçe ile hizmet verilmesi için her zeminde gerekli çabaları gösterir.
Açıklama:
«Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O’nun ayetlerindendir. Bunda bilenler için ibretler vardır.» (Rum, 22)
Hizbullah Cemaati, hangi coğrafyada faaliyet gösteriyorsa o coğrafyanın dilini kullanır, bu konuda bir sınırlama içinde olmaz.
Kürtler, Bizans ve Sasanî İmparatorluklarının kendilerine yönelik zorbalıklarından İslam’la kurtuldular. İslam’ın adaletinin getirdiği haklarla kimliklerini buldular, dillerini başta medreselerde olmak üzere geliştirme imkânı yakaladılar. İslam âleminin Batı etkisine girdiği günlere kadar, hiçbir devlet, Kürtlerin dilleri ve diğer haklarına yönelik kısıtlamalara gitmemiştir. Bu hususta İslam Şeriatı/Hukuku, etraflarındaki toplumlara göre nüfusları az olan Kürtler için temel güvence olmuş; nitekim Kürtler, İslam Şeriatı ve adaleti her zaman eşdeğer kabul etmişlerdir. İslam âlemi, Batı etkisine girdikçe Kürtlerin hak ve hukukları yok sayılmış, dillerine yönelik ırkçı kısıtlamalar getirilmiştir.
Hizbullah Cemaati, İslam âleminin zayıflaması ve İslam Şeriatının siyasal nizamlarca yasaklanmasıyla ortaya çıkan, Kürtlere yönelik yasakları tamamen reddeder. Kürtlerin İslâmî dönemde olduğu gibi, saygın bir konumda kabul edilmeleri için uğraş içinde olur. Kürt dilinin yitirilen kazanımlarının iadesi için uğraşır, Kürtçenin diğer dillerin yanında resmi dil olarak tanınmasını talep eder ve bu yönde gayret gösterir.
MADDE 21–Hizbullah cemaati; hiç kimsenin inancına ve dinine müdahale etmez. Herkesin kendi inancına göre yaşama ve dininin gereklerini yerine getirme konusunda hür olduğunu kabul eder. Hiç kimse İslam’ı veya başka bir dini veya inancı kabullenmeye ya da sahip olduğu inanç ve düşüncelerini değiştirmeye zorlanamaz. İslam dışındaki din ve kitaplara, Kur’an’ın belirlediği ölçüler dâhilinde yaklaşımda bulunur.
Açıklama:
İslam medeniyettir. Hâkim Müslüman toplum içinde genel olarak gayrimüslim topluluklar bulunmuştur. O gayrimüslimlerin bir kısmı Ehl-i Kitabın varisleridir, diğer bir kısım Ehl-i Kitap kapsamı dışındadır. Müslümanlar, o kesimlere Kur’an ve Sünnetin ahkâmı doğrultusunda davranmışlar, onların inançlarının zulüm sebebi yapılmasına asla rıza göstermemişlerdir. Onların her birini kendi içinde bir cemaat kabul ederek onlara hâkim İslam nizamının Kur’an ve Sünnette tarif olan hükümlerini tatbik ederken onların dini ve sosyal varlıklarını sürdürmelerine izin vermişlerdir. Bunun için İslam dünyasının pek çok noktasında kalabalık Hıristiyan, Yahudi veya diğer gruplar bulunmuştur.
Hizbullah Cemaati, bütün icraatlarında İslam Şeriatına/Hukukuna bağlıdır. İslam Şeriatını ihlal etmez, onun tanıdığı hakları icra için gayret gösterir. Bu istikamette, hâkim Müslüman toplum içindeki gayrimüslim toplulukların dini ve sosyal haklarını tanır, o hakların ihlaline yönelmez, yönelmeyi doğru bulmaz. Gayrimüslim toplulukların dini ve sosyal teşkilatlanmalarını İslam fıkhında tarif olduğu üzere meşru bulur, dikkate alır, gerektiğinde onlar adına muhatap kabul eder.
MADDE 22–Hizbullah Cemaati; halkın huzur ve refahını kendi huzur ve refahı olarak kabul eder, kendi güç ve imkânlarını da halkın güç ve imkânları olarak görür. Halkın sevinç ve üzüntüsüne ortak olup onların meşru istek ve arzularını himaye eder. Aynı zamanda toplumun genel menfaatlerinin tahakkuku ve bunların muhafazası için üzerine düşeni yapar.
Açıklama:
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar...» (Nahl, 90)
«İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.» (Buhari, Tevhid 7376)
İslam, manevi olanla maddi olan arasına kesin sınırlar koymaz. Halka hizmet, Mü’min için ilahi rızayı kazanma/sevap vesilesidir. Halkın hakkını vermek ise sadece bir sevap kaynağı değil, aynı zamanda yeryüzünde hakkı hâkim kılma vazifesi bulunan Mü’minin icra etmesi gereken işler arasındadır.
Hizbullah Cemaati, kendisini sadece manevi ıslahla vazifeli bilmez. Hizmet alanını o yönle sınırlandırmaz. Dünya işlerini ilahi rızayı kazanma vesilesi bilir. Halkın gasp edilen haklarını iade etmeyi de vazife görür. Topluma yönelik dünyevi hizmetler icra eder. O hizmetlerin gerektirdiği kurumlar oluşturur, kurumlara katılır. Hak ihlallerine karşı mücadele eder. Dolayısıyla Hizbullah Cemaati, misalen bir yerleşim alanında ibadetlerin ihya edilmesiyle meşgul olduğu gibi o yerleşim alanının ziraatı, ticareti, ulaşımı gibi hizmetleri ile de ilgilenir. O hizmetlerin yapılması için gerekli girişimler içinde bulunur, kurumlar oluşturur. İslam toplumunun kalkınması için iktisadi programlar arayışında bulunur.
MADDE 23–Hizbullah Cemaati; Uluslararası münasebetlerde veya taraf olacağı anlaşmalarda ortaya çıkacak sorun ve anlaşmazlıkların çözümünde, İslam ve Müslümanların maslahatını gözeterek uluslararası kabul görmüş kurumlar tarafından alınan karar ve sözleşmelerin, inancına aykırı olmayan hükümlerini kabul eder.
Açıklama:
Fertler arasındaki ilişkiler bir hukuki zemine dayandığı gibi topluluklar, toplumlar ve devletlerarasındaki ilişkiler de hukuki bir zemine dayanır. Bu hukuki zemin, dünyanın selameti için zorunluluk arz eder. Bunun için, özellikle günümüz dünyasında uluslararası kural ve kurumlar oluşturulmuştur.
Hizbullah Cemaati, bu mahiyette yapılmış uluslararası anlaşmaları, İslam’a aykırı ve Müslümanların maslahatının zıddına olmaması koşuluyla kabul eder. Uluslararası herhangi bir anlaşmayı doğrudan İslâmî ölçülerle değerlendirir, o ölçülere muhalif bir unsur bulmadığında ve söz konusu antlaşmada insanlığın maslahatı gözetildiğinde onu tanır.
MADDE 24–Hizbullah Cemaatinin; özgün, bağımsız, İslam düşmanlarının şerrinden mahfuz kalması, kendi özgür iradesi ve ilahi ölçüler içerisinde kararlarını verebilmesi, faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için ana karar organları ve yetkili mercileri, uygun görüldüğü zamana kadar gizli kalabilir.
Açıklama:
Hz. Peygamber, insanları İslam’a davet ederken onları kendi hâllerine bırakmamış, onların İslam cemaatine katılmalarını da zorunlu saymış ve o günün koşullarında Mekke’den hicret gibi bütün İslam cemaatini ilgilendiren uygulamalara katılmayanları saf dışı saymıştır.
Hz. Peygamber, başlangıçta İslam’ın davetini gizli gerçekleştirirken sonraki süreçte mücadelesinin dışarıya açılmasını icap ettirmeyen yönlerini de gizli sürdürmüştür.
İslâmî mücadelenin engellenmesi, etki altına alınıp saptırılması gibi tehditler hissedildiğinde gizli kalması mümkündür. Bu gizliliğin neleri kapsayacağı ve ne kadar süreceği tamamen cemaatin maslahatlarını belirleme yetkisi ve koruma vazifesine sahip olan kurumlarına aittir. O kurumlar, kararlarını, içinde bulundukları zaman ve zemini dikkate alarak verirler.
Hizbullah Cemaatinin icraatları genel olarak açıktır. Ancak uluslararası müstebit güçler, dünyayı bir köy gibi düşünmekte, her İslâmî ihya hareketini takip etmekte, İslam’a karşı küresel kararlar alıp icra etmekte, o kararların icrasında yerel acenteler edinmekteler.
İslam’ın ve İslami mücadelenin uluslararası güçler ve onların yerel uzantılarının tehdidi altında olduğu bir dünyada, Hizbullah Cemaati, teşkilatını, icraatların selameti için, uygun gördüğü vakte kadar gizli tutabilir.
MADDE 25–Hizbullah Cemaati; bütün organların işleyişinde, şura ve meşvereti esas alır. Cemaatsel kararlar yetkili organlarında istişare ile alınır. Aynı zamanda cemaatsel tüm çözüm, icraat ve görevlendirmelerde adalet ve ehliyeti esas alır.
Açıklama:
Şura ve meşveret, «danışmak»tır. Bir konu hakkında başkalarının fikrini sormaktır. Söz konusu yönetim olduğunda ise bu danışma belli kurallara tabidir.
Allah Celle Celalühü «Onların işleri şura iledir» (Şuara, 38 ) buyurmuştur. Hz. Nebiyi Ekrem de işlerinde ashabına danışmış; kendisinden sonra Hülefayı Râşidîn de aynı yolu sürdürmüşlerdir. Nebiyi Ekrem, kimi zaman istişareyi hazır olan herkesin huzurunda yapmış, başta Mü’minlerin anneleri olan hanımlarından olmak üzere kadınlardan da görüş almış, bir tür açık istişare yoluna gitmiş, kimi zaman ise sadece belli bir ashabıyla istişare etmiş, gizli istişareye başvurmuştur. Ama istişarenin şekli ne olursa olsun, Ashab, son kararı Hz. Nebi’nin kendilerine bırakmıştır. Hülefayı Râşidîn de Onun sünnetini sürdürmüş; Ashab da istişareden sonra son kararı emirü’l-mü’minin olan halifeye bırakmışlardır. «Görüşümüz budur ama sen, bildiğini yap!» demişlerdir. Ashab; Hz. Nebi’nin yokluğunda Müslümanların nasıl davranacakları konusunda en büyük misaldirler.
Müslümanlarda bir önderlik makamı vardır. O önderlik makamı, işleri istişare ile yürütür ama son kararı kendisi verir. Bu istişare sürdürüldüğü sürece Müslümanların işlerine hep bereket getirmiş ve mücadelelerinde zafere vesile olmuştur.
Hizbullah Cemaati, Kur’an ve Sünnetin emirlerine ve Ashabın icraatlarına tabidir. Kararlarını o doğrultuda istişare ile alır.
İslami işlerdeki görevlendirmelerde adalet ve ehliyet esastır. Bu noktada adalet, ehliyet sahibi olanların maslahata uygun olarak tespit edilip görevlendirilmesidir. Ehliyet, kişinin bir işi yapmaya ehil olması, o işle ilgili kabiliyetleri taşıması anlamındadır. Ehliyetin bir yanı takva, diğer yanı ilim ve kabiliyetle ilgilidir. İslami işlerde ilim ve kabiliyet sahibi muttakilerin seçilmesi gözetilir. Bu, adaletin gereğidir.
Cemaatin mensupları arasındaki yetenek çeşitliliği cemaat için bir zenginliktir, rahmet kaynağıdır. Hizbullah Cemaati, görevlendirmelerde bulunurken adalet esası üzerinde, kişilerin ehliyetini dikkate alır, onların takvaları, ilimleri ve yeteneklerine bakar.
MADDE 26–Hizbullah Cemaati; İslami naslarla çelişmeyen kültür, örf ve adetleri kabul eder. Bu tür gelenek ve göreneklerin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesini destekler.
Açıklama:
Hz. Peygamber, Arap toplumunun İslam’la çatışmayan kültür, örf ve adetlerini yasaklamamıştır. İslam, Hz. Ömer’in devriyle birlikte Arap Yarımadası’nın dışına çıktığında da Hz. Ömer, Farslar, Kürtler, Kıptiler gibi Arap olmayan unsurların İslam’la çatışmayan kültür, örf ve adetlerini yasaklamamış, kendisinden sonraki devirlerde Türkler ve diğer toplumlar Müslüman olduklarında da İslami idare aynı çizgiyi sürdürmüştür. Bu tatbikat, ırkçılığın mutlak bir şekilde yasaklandığı ümmette, İslam’ın esaslarına aykırı olmayan bir yaşam ve giyim tarzı renkliliği getirmiştir. İslam ümmeti, o renklilik içinde, bütün insanlığa örnek olmuş, onlara medeniyetin yolunu göstermiştir.
Hizbullah Cemaati, ümmetin bu faziletine değer verir, onu sürdürür, bu yönde gerekirse etkinlikler yapar, kurumlar oluşturur.
MADDE 27–Hizbullah Cemaati; İslami müesseselerin ihya edilmesini ve sahip oldukları misyona uygun olarak işlerlik kazandırılmasını görevleri arasında kabul eder. Bu bağlamda İlim, kültür ve İbadet merkezi olan cami ve İslami eğitim merkezleri olan medreselerin, arzulanan asli fonksiyonlarına kavuşturulması için çaba sarf eder.
Açıklama:
İslami ibadet ve hizmetlerin yerine getirilmesi bazı müesseseler (kurumlar) gerektirir. O kurumlar hem İslam’ın bir yerdeki varlık ve gücünü simgeler hem İslami hizmetlerin sürdürülmesini sağlar.
Cami, İslâmî kurumların çekirdeğidir. İslâmî ibadet ve hizmetlerin baş mekânıdır. Hz. Peygamber, henüz Medine’ye varmadan Küba Camisi’ni inşa etmiş; Medine’ye vardıklarında da ilk icraat olarak Mescid-i Nebevî’yi inşa etmiş, ardından onun çevresinde ilim ehli için suffeler açmış, o suffeler İslam medreselerinin esasını teşkil etmiştir.
Müslümanlar, bu sünnet üzerine bütün şehirlerini cami etrafında inşa etmişler; şehrin diğer müştemilatını da cami etrafında kurmuşlardır. Bu şehirlere hem sanatsal bir görünüm kazandırmış hem cami etrafında bir hayata vesile olmuştur. Cami, şehrin ve bütün icraatların merkezinde yer almıştır.
Hizbullah Cemaati, başta camiler olmak üzere, medrese ve diğer İslami kurumları asli vazifeleri üzerinde ihya etmeye çalışır. Camilerde cemaatle namaza, cuma namazının hakkıyla eda edilmesine ehemmiyet verir. Camilerin başta Kur’an-ı Kerim öğrenimi olmak üzere farklı faaliyetlerle canlanması ve hayatın merkezine yeniden yerleşmesi için gayret gösterir. Aynı şekilde özellikle Batılılaşma ile gelen yasaklardan dolayı zayıflayan medreselerin ihyası için imkânlar oluşturur, programlar yapar, toplumun medreselere yeniden sahip çıkması için tanıtımlar gerçekleştirir, medreselerdeki maarif ve tedrisatın içerik ve nitelik açısından yükselmesi için gayret gösterirken bu konuda başka cemaat ve kurumlarla dayanışma içinde olur.
MADDE 28–Hizbullah Cemaati; nesillerin eğitiminde kadının rolünün çok önemli olduğuna inanır. Sağlıklı birey ve toplumların oluşması için kadının eğitimini önemser. Kadınlar da erkekler gibi İslami yükümlülüklerin muhatabı olduğundan, mücadelenin her alanında aktif bir şekilde rol almaları gerektiğine inanır. Müslüman kadınlar, İslam’ın kendileri için tanıdığı haklar ve belirlediği sınırlar çerçevesinde her türlü faaliyette bulunurlar.
Açıklama:
Hz. Peygambere ilk iman eden, Mü’minlerin annesi Hz. Hatice-i Kübra’dır. Nebiyi Ekrem, daha sonra da kadınları İslam’a davet etmiş, pek çok kadın ona iman etmiş, onlardan Hz. Sümeyye, İslam’ın ilk şehidi olmuştur. Müslüman kadınlar, Habeşistan ve Medine hicretlerinde bulunmuş, Medine’de İslam cemaatinin asli bir unsuru olarak farklı vazifeler icra etmişlerdir.
Müslüman kadın, daima İslâmî hizmetlerde bulunmuş ve İslam toplumunun ayakta kalmasında ve yol almasında mühim bir vazife görmüştür.
Kadın, hanım ve anne olarak İslami ailenin oluşmasında yapı taşı konumundadır. İslami aile ise İslami toplumun çekirdeğidir. Ailenin ıslahı toplumun ıslahına, toplumun ıslahı dünyanın ıslahına vesile olacaktır.
Modern dönemde, Müslüman kadının İslam toplumu için önemi küfür ehlince keşfedilerek Müslümanlara yönelik saldırılarda kadınlar odağa alınmıştır. Müslüman kadının tesettürü yasaklanmış, edep ve hayâsının izalesi için bir dizi müstebit programlar geliştirilmiştir.
Hizbullah Cemaati, Müslüman kadının İslam toplumundaki yerini ihya etmeye ehemmiyet verir. Müslüman kadının sadece saldırıya hedef olan tesettür, edep ve hayâsı ile alakadar olmakla yetinmez, aynı zamanda kadına yönelik hak ihlallerine karşı durur, Müslüman kadının İslam Şeriatında/Hukukunda tarif olunan bütün haklarına yeniden kavuşmasını sağlamak için çalışır, Müslüman kadının hakkettiği vaziyet ve konuma yeniden kavuşmasını İslami mücadelenin asli bir bölümü sayar.
Bu çerçevede Hizbullah Cemaati, Müslüman kadının eğitimine özen gösterir ve önem verir. O yönde kurumlar açar, kurumların en iyi şekilde işlemesi için uğraşır. İslam’ın kadim günlerinde olduğu gibi âlime kadınlar yetiştirmeye uğraşır, o kadınların tolumun ıslahında rol almaları için imkân oluşturur.
MADDE 29–Hizbullah Cemaati; çocukların ve gençlerin eğitim ve öğretimlerine özel önem verir. Yeni neslin İslami eğitimle yetişmesi için tüm imkânlarını seferber eder. Gayri İslami yaşantı dayatmalarından genç neslin İslami bilinç ve şuurla korunması için her türlü meşru mücadeleyi yürütür.
Açıklama:
Hz. Peygamber, çocuklara tebliğde bulunmuş, başta Hz. Ali olmak üzere pek çok çocuk, ona iman etmişlerdir. Medine’ye hicretten sonra ise çocuk ve gençlik eğitimine büyük ehemmiyet vermiş, o yönde kurumların oluşmasına öncülük etmiştir. Ahirete irtihal ederken son sancağını, Müslüman toplumun genç simalarından Hz. Usame b. Zeyd’e vermiştir.
İslam, bütün zamanlarda gençliği cezbetmiş, gençler, İslam’ın hep atik kuvveti olarak var olmuşlardır.
Çocuklar ve gençler, İslam toplumunun istikbalidir.
İslam âleminin Batı’nın etkisine girmesi ve ulus devletlerin Batılı güçler adına İslami maarif ve tedrisat yerine İslam karşıtı eğitim sistemlerine yönelmeleri, çocuk ve gençleri İslam’dan uzaklaştırma, Müslümanları istikbalsiz bırakma hedefine yöneliktir. Buna rağmen Müslüman gençlik, İslâmî hareketler teşekkül ettirerek bütün engellerin karşısına dikilip İslam’ı ihyaya, Müslüman toplumu kalkındırmaya yönelmiştir.
Hizbullah Cemaati, çocuk ve gençlerin İslam toplumu için önemine inanır; Hz. Nebiyi Ekrem’in sünneti üzerinde çocuk ve gençlik maarif ve tedrisatına büyük ehemmiyet verir. Çocuk ve gençlere yönelik faaliyetler gerçekleştirir, eserler üretir, kurumlar oluşturur.
MADDE 30–Hizbullah Cemaati; gücü ve imkânları oranında toplumun ekonomik, sosyal, sağlık ve eğitim sorunlarının çözüme kavuşturulması için gerekli çabayı sarf eder, bu konuda ihtiyaç duyulan örgütlenme ve aktiviteleri teşvik eder ve destekler. Bilim ve teknolojinin müspet bir şekilde insanın hizmetine sunulmasını öngörür. Araştırma, geliştirme ve bilimsel çalışmalara destek verir.
Açıklama:
Hz. Peygamberin etrafındaki ilk cemaatin başta Hz. Ebû Bekir ve Hz. Osman olmak üzere mühim simaları büyük tüccarlardır. Hz. Nebi, Medine’ye hicretten sonra da şehrin pazarını İslâmî kaidelere uyarlamış ve o pazarın canlanması için önlemler almıştır. Kur’an-ı Kerim, ticaretin esasları ile ilgili net kaideler ifade etmiş, bu kaideler sünnetle desteklenmiş, Hz. Nebi, İslam ticaret ahlakı olarak teşekkül eden o kaidelerin yerleşmesi için bizzat denetimlerde bulunmuş ve görevlendirmeler de yapmıştır.
İslam tarihi süresince de Müslüman tüccarlar, Hz. Peygamberden gelen ahlak üzere ticaretlerini sürdürerek örnek bir İslam ahlakı üzere pek çok ülkenin fethine vesile olmuşlardır. Ne yazık ki zaman içinde Müslümanların ekonomideki yeri ters yüz olmuştur.
Hizbullah Cemaati, İslam iktisadının ihyası için icap eden bütün alanlarda teşvikte bulunur, programlar yapar, eserler hazırlar, kurumlar oluşturur. Faaliyetlerinin yoğunlaştığı saha, ülke ve İslam âleminin kalkınmasına yönelik her tür katkıyı sağlar.
Dış güçlerin iktisatla ilgili icraatları, İslam âlemine yönelik, farklı bir istila türüne dönüşmüştür. Mücadeleyi hayatın bütün sahalarında mücahede/cihad olarak bilen Hizbullah Cemaati, İslam âlemini hedef alan iktisadi istilanın sonlanıp Müslümanların yeniden dünya ekonomisine yön verdikleri günlere kavuşması için çalışmayı mücahededen bilir.
Hz. Peygamber, bilimi önemsemiş ve Mescid-i Nebi içinde bir seyyar hastane teşekkül ettirerek Ensar’dan Rufeyda bint Sa’d’ı yaralı Müslümanları bir cerrah olarak tedavi etmekle görevlendirmiştir. Sonraki devirlerde de İslam âleminde büyük hastaneler ve bilim merkezleri teşekkül etmiştir. Batılılaşma dayatmasından sonra da Müslüman şahsiyetler, engellemelere rağmen ses getiren bilimsel ve teknolojik buluşlar gerçekleştirmişlerdir.
Hizbullah Cemaati, Müslümanların bilim sahasında ilerleyip dünyanın önüne geçmeleri için çalışır, bu yöndeki araştırmaları destekler. İslam dünyasının maarifte, ekonomide, sağlıkta, sporda, sanatta ve bilimde dünyaya önderlik makamına çıkması için gayret gösterir.
MADDE 31–Hizbullah Cemaati; zaman ve şartların beraberinde getirdiği gelişmeleri, değişimleri ve yenilikleri, İslam’ın özü ve esasları çerçevesinde değerlendirir, uygun olanını gücü ve imkânları nispetinde toplumun hizmetine sunar. Teşkilat yapısını ve faaliyetlerini her alanda çağın gereklerine uygun, modern ve yenilikçi bir seviyede tutar.
Açıklama:
İslam’ın esasları sabit, Müslümanların o esasları tatbikte üretimleri zaman ve zemine göre değişkendir. İslam, ümmeti esasları ile istikrara kavuşturmuş; Müslümanların üretimlerinin önünü açmakla daima terakki, gelişme ve yükselme istikametine sevk etmiştir. Ümmet, İslam’ın insanlığın önderliğine vesile olan bu sevkine sahiplenmiş ve günün gerçekliği içinde imkânlarını sürekli değişim ve gelişme açık tutmuştur.
Müslümanların başına gelen en büyük musibetlerden biri ise üretimlerdeki sürekli terakki, gelişme ve yükselme yolunun tıkanması, üretimlerin sabitlenmesi ve nihayetinde değişimin menfi bir yöne çekilerek İslam düşmanlarının bir silahına dönüşmesidir.
Son iki yüzyılda menfi değişim modernizm adı altında bütün dünyaya dayatılmış, dünya onun üzerinden tek tipleştirilip modern bir köle haline dönüştürülmüştür. Hizbullah Cemaati, bu menfi değişimi reddeder. İnançtan amele, dünyanın müspet bir değişime açılmasını İslâmî mücadelenin özünden bilir. Değişimin önderliğinin Müslümanlara yeniden geçmesini, ümmetin insanlığın önderi olmasıyla ilişkilendirir ve bu yönde gayret gösterir. İnsanın değişim iradesiyle donatıldığını, Müslümanların o iradeyi işletmeleri durumunda ilahi yardımın da yanlarında olacağına inanır.
«Allah’tan umut kesenler ancak kâfirlerdir» ( Yusuf, 87)
Hizbullah Cemaati, müspet bir değişim için umutludur. Bu umudu bütün Müslümanlara ve insanların diğer kesimlerine duyurmak ve kabul ettirmek için çaba gösterir.
Hizbullah Cemaati, tecdid ve ihyaya verdiği önemi, kendi teşkilat ve icraatlarında da örneklik teşkil ederek tatbik eder. İslami hizmetlerin daima yenilenerek çağın önünde yürümesi için gerekli programlamayı yapar.
MADDE 32–Hizbullah Cemaati; şehadet, zindan ve muhacereti mücadelenin tabii bir sonucu olarak görüp şehit, tutuklu, muhacir ve ailelerinin sorunlarıyla ilgilenmeyi ve sahiplenmeyi asli görevlerinden biri olarak kabul eder.
Açıklama:
İslami mücadele bedel gerektirir. Şehadet, zindan ve hicret bu bedeller arasındadır.
Hizbullah Cemaati, mücadelesinde İslam’ın bütün düşmanlarının baskı ve zulümlerine maruz kaldı. Uluslararası sistemle ilişkili yerel unsurlar, onlara yön veren derin yapılar ve uluslararası müstekbirler el birliği içinde Hizbullah Cemaatinin hizmetlerini durdurmak için faaliyete geçtiler. Cemaatin gayretinin meyve vermesinden, hesaplarını bozmasından endişe ettiler ve ancak el birliği ederek onun önüne geçebileceklerine inandılar. Bütün kurumları ve uzantıları ile enerjilerini fütursuzca sarf ederek Cemaatin ve fertlerinin üzerine geldiler. Cemaat, onlara karşı Nebiyi Ekrem ve Ashab-ı Muhterem gibi sabrederken şehidler verdi, zindan ve hicretle karşılaştı. Şüheda, Medrese-i Yusufiye ehli (mahpuslar) ve muhacirler, artlarında aileler bıraktılar.
Hizbullah Cemaati, onların sorunlarıyla ilgilenip manevi ve maddi gereksinimlerini karşılamayı hem vazife bilir hem de vefanın gereği sayar.
MADDE 33–Hizbullah Cemaati; sanata ve sanat eserlerine İslami ölçüler çerçevesinde yaklaşımda bulunur. İslam’ın yasaklamadığı tüm sanat dallarının geliştirilmesini destekler.
Açıklama:
Yüce Allah, «İşlerinizi güzel yapın, muhakkak ki Allah işlerini güzel yapanları sever!» buyurur.
Hz. Peygamber de; «Sizden biri bir işi yapmasın ya da en güzel şekilde yapsın!» «Allah, birinizin yaptığı işi en iyi şekilde yapmasından memnun kalır» buyurmuştur. (Beyhaki, Şuabü’l-iman, 4/334)
İslam ictimai âlimleri (sosyal bilimcileri) de ihtiyaçları zaruri, haci ve kemali olmak üzere üç başlıkta sınıflandırmışlardır. Zaruri ve haci ihtiyaçlar; temel ihtiyaçları teşkil ederken kemali ihtiyaçlar üretilenin güzelliğini, sanatsal oluşunu ifade eder.
Hz. Peygamber zamanında en yaygın sanat olarak edebiyat, şiire verilen ehemmiyetle yol almıştır, Hülefa-i Raşidin de sözün güzelliğine, dolayısıyla şiire önem vermişlerdir. Nebiyi Ekrem’in şairleri, pek çok sıkıntıya yol açan mukateleyi (savaşı) şiirleriyle sanatsal bir dille anlatmış, mukateleye şiirle teşvik etmişlerdir. Şiir, Müslümanların hedeflerine ulaşmasında bir araç vazifesi görmüştür.
Sonraki dönemlerde Müslümanlar, mimari gibi sahalarda da sanata önem vermiş ve dünyaya önderlik etmişlerdir. Bu yöndeki eserler, İslam’ın yüceliğinin duyurulmasına vesile kılınmıştır.
Günümüz dünyasında da İslam’ın anlatılması, Müslümanların yaşadıklarının tasviri, Müslümanların İslami mücadeleye teşviki gibi hususlarda sanata ve sanat ehline büyük işler düşmektedir.
Hizbullah Cemaati, İslami esaslara hizmet eden ve İslami esaslara aykırı düşmeyen her tür sanat faaliyetlerini destekler; İslam âleminin bu yönde de terakki, gelişme ve yükseliş çizgisini yakalaması için teşvikte bulunur, imkânlar oluşturur.
MADDE 34–Hizbullah Cemaati; İslam coğrafyasındaki yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin yabancı tasallutundan kurtarılması, bunların tasarrufunda her türlü haksız ve adaletsiz uygulamaların önlenmesi, ümmetin ihtiyaç ve maslahatının gerektirdiği şekilde kullanılması gereğine inanır.
Açıklama:
Ümmetin yer altı ve yer üstü kaynakları ümmete aittir. İslam topraklarının doğrudan veya dolaylı istilası ile ümmetin zenginlikleri dış güçler sunulmuş, o zenginliklerden içeriye yansıyanlar ise adaletten uzak paylaşılmıştır.
Hizbullah Cemaati, İslam âleminin zenginliklerini doğrudan ve dolaylı istila tasallutundan kurtarmayı mücadelesinin bir parçası olarak bilir. Bu zenginliklerin tasalluttan kurtarılması kadar, içeride adilce topluma yansıtılmasını hedefleri arasında görür.
MADDE 35–Mücadelenin zorunlu sonuçları ve ulaşılan merhale gereği, her dönemde ihtiyaç duyulacak alanlarda yürütülecek mücadelede; ortaya konulacak tavır, tutum ve icra edilecek bütün faaliyetlerin meşruiyetinin olması için bu faaliyetlerin Cemaatin yetkili organlarının izni ve nezaretinde icra edilmesi gerekir.
Açıklama:
Hz. Peygamber, «Müminin niyeti amelinden üstündür» buyurur. Bütün hadis risale ve kitaplarımız da «Ameller niyetlere göredir» Hadis-i Şerifi ile başlar. Niyet, bir planlamadır. Mü’minlerin işleri, daima bir plan doğrultusunda kararlaştırılır, gerçekleştirilir, muhasebe edilir ve yenilenir. Planlama ise yetki gerektirir, yetkili olmanın planlaması yersizdir.
Yine cemaat olmak, fert ve kurumları ile ahenk içinde olmayı gerektirir. Ahengin sağlanması ise hiç kuşkusuz herkesin kendi yerine uygun bir tutum içinde olmasını icap ettirir.
Cemaatte her tür mücadele, tutum ve icra edilecek faaliyetlerin planlanma, icra, muhasebe ve yenilenme, geliştirme hakkı cemaatin ilgili organlarının izin ve onayına tabidir. Yetkili organların izin ve onayı olmadan gerçekleştirilecek hiçbir faaliyet Cemaatin işleyişi açısından meşru değildir. Cemaat tarafından kabul görmez, desteklenmez, sorumluluğu kabul edilmez.
Müslümanların Cemaat ahlakını ihya açısından da örneklik teşkil etme gayretinde olan Hizbullah Cemaati, işlerini daima bir plan ve ahenk içinde yapar; amelin mükemmelliğine, muhasebenin noksanları bertaraf etmesine ve her yenilenmenin ilerleme, gelişme, yükselme yönünde gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri alır. Cemaatin fertleri ve kurumları, Cemaatin ilgili organlarından izin almadan planlama yapamaz, icraat gerçekleştiremez, muhasebede bulunamaz, tecdid için harekete geçemez.
MADDE 36–Hizbullah Cemaati; hem hareket ve hem de fert olarak bu manifestoda belirtilen hususlara bağlı kalmakla yükümlüdür. Cemaatle beraber olmayı kabul eden herkes bu taahhütte bulunmuş kabul edilir. Uygulamalarında herhangi bir hususun Kur’an ve sünnete aykırı olduğunun tespit edilmesi halinde, söz konusu hususu nassa uygun düşecek şekilde değiştireceğini veya feshedeceğini ilan eder.
Açıklama:
Hizbullah Cemaatinin ilgili organları, kendilerini Cemaatin esaslarını ve hedeflerini ortaya koyan bu metni tatbik etmek, ondaki esaslara bağlı kalmak ve hedefleri gerçekleştirmek için mesul bilir. Bu metin, Cemaatle beraber olmayı kabul eden her ferd için bir tür ahidnâmedir, ferd cemaatle birlikte olmayı kabul etmekle bu metinde belirtilen esaslara bağlı kalmayı ve bu metindeki hedefleri gerçekleştirmek için Cemaatin faaliyetlerine katılmayı kabul eder.
Metnin kaynağı Kur’an ve Sünnettir. Kur’an ve Sünnet, Müslümanlar arasındaki en büyük sözleşmedir.
Metnin icrasında herhangi bir hususun Kur’an ve Sünnete aykırı olduğunun tespiti durumunda ona yol açan esas değiştirilir. Bu, mümkün değilse feshedilir, metinden çıkarılır.
MADDE 37–Zaman ve şartların iktizası ve Cemaatin yetkili organlarının onayı ile bu Manifesto güncelleştirilebilir.
Açıklama:
Cemaatin teşkilat, planlama ve icraatları gibi, bu metinde tecdide açıktır. İhtiyaç duyulması durumunda metinde tecdid yapılabilir ve yenilenmeye gidilebilir.
Davamızın sonu, Allah’a hamd etmektir. Mü’minler nihayetinde bütün işlerinde Allah’a bağlılık duyar, Ona tevekkül eder, bütün işlerini Allah için yaparlar, Ondan yardım diler ve en nihayetinde şükürlerini Ona yaparlar.
Allah’a hamd olsun.