Irkçılığın hedefindeki Müslüman mülteciler
Ülkelerindeki savaş, şiddet olayları, siyasal ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle başka ülkelere sığınmak zorunda kalan mülteciler, büyük zorluklarla gittikleri ülkelerde ırkçılık, ayrımcılık ve kötü muamele ile karşılaşıyor.
Dünyanın farklı bölgelerinde, yasa dışı yollarla ülkelerini terk eden insanların büyük çoğunluğu, gittikleri ülkelerde fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalıyor. Başta Avrupa ülkelerinde olmak üzere gayri insani muameleye maruz kalan, “geri itme politikası”yla ölüme sürüklenen mültecilerin yaşadığı dram, insan hakları ihlallerini gözler önüne seriyor.
Jeopolitik konumu, tarihi ve kültürel mirası dolayısıyla önemli bir İslam ülkesi olan Türkiye, göç hareketlerinden en çok etkilenen devletler arasında yer alıyor. Başta Suriye olmak üzere, Afganistan, Yemen ve Irak gibi ülkelerden Türkiye’ye yoğun göçler yaşanıyor. Bununla birlikte sayısızca göçmen için de bu topraklar, bir geçiş güzergâhı özelliği taşıyor.
Mülteci ve sığınmacılar ile ilgili uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye’de mülteciler, görece daha güvenli bir ortamda bulunuyor. Kültürel bağları nedeniyle Türkiye, Müslüman mülteciler tarafından daha çok tercih edilirken bu bağlamda Suriye’den gelen kayıtlı mülteci sayısının 4 milyona dayanması belli kesimlerin tepkisini de beraberinde getiriyor.
Mülteci düşmanlığı körükleniyor
Çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu mülteci ve sığınmacılar ile ilgili başta CHP olmak üzere bazı kuruluşların öncüllük ettiği mülteci karşıtlığı tehlikeli boyutlara doğru ilerliyor.
Sosyal medyada belirli odaklar tarafından Müslüman ülkelerden göç eden bu insanlara karşı geliştirilen düşmanca yaklaşım, ötekileştirici bir dil ve tavrın sistematize edilmeye çalışıldığı dikkatlerden kaçmıyor. Bu nedenle bazı mültecilerin karıştığı münferit olaylar, bütün mültecilere mal edilerek tehlikeli provokasyonlara imza atılıyor.
Özellikle Suriye’den Türkiye göç eden insanlara yönelik geliştirilen ırkçı söylemler kimi zaman kitlesel olayların yaşanmasına neden oluyor. Bazı uluslararası algı odalarının öncülük ettiği kimi siyasilerin bilerek veya bilmeyerek alet olduğu “Müslüman mülteci düşmanlığı” farklı konjonktürde farklı söylemlerle ısıtılıp ısıtılıp servis ediliyor. Ekonomik kriz zamanında mülteciler, “kaplarındaki aşı alan hırsızlar” olarak zihinlere enjekte edilirken, seçim zamanlarında ise rakip parti için “oy deposu” gibi ithamlarla dışlanıyor, ötekileştiriliyor hatta zulme maruz kalıyorlar.
Konuşmalarında demokrasi ve insan hakları eksik olmayan kesimlerin öncülük ettiği mülteci düşmanlığı; kadın, çocuk, yaşlı, genç her yaştaki sığınmacıyı hedef haline getiriyor.
Türkiye’de ırkçılık düzeyine gelen sığınmacı düşmanlığı nedeniyle, geri gönderilme korkusu yaşayan mülteciler, çoğu zaman kendilerine yapılan haksızlıklara göz yummak zorunda kalıyor. Gönderildikleri takdirde başlarına daha kötüsünün geleceğini bilen bu insanlar iki zulüm arasında tercih yapmak zorunda kalıyorlar.
Ukraynalı mültecilere özel statü
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan yeni mülteci akını, Batılıların köhnemiş beyinlerindeki ifrazatı bir kez daha ortaya döktü. Sarışın, mavi gözlü mültecilere özel statü vermeye başladılar. Ya da sırf Hristiyan oldukları için veya Müslüman olmadıkları için. Oysa insan Hakları Evrensel Bildirgesini bunlar ortaya atmıştı. Cenevre Sözleşmesini de… Konu Müslümanlar olunca hukukları da yok, insafları da yok…
Batılıların ben merkezci medeniyetinden merhamet beklenemez. Bunlar acıkınca kendi putlarını yiyen müşrikler gibi, konu Müslümanlar olunca hukuklarını midelerine indiren saf çıkarcı ve gaddardırlar. Kanunları sadece kendilerini korumak içindir. (İLKHA)