Anayasa Hukukçusu Küçük: Danıştay AYM'nin İstanbul Sözleşmesi kararını denetleyemez
İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilme kararının iptaline ilişkin konuşan Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Adnan Küçük, "Danıştay, Anayasa Mahkemesi yetkisini gasp ederek Cumhurbaşkanlığı'nın 'İstanbul Sözleşmesi feshedilmiştir' kararını denetleyemez." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi'nin feshine dair kararı ve bu karar için Danıştay 10. Dairesi nezdinde açılan iptal davası hakkında bir yazı kaleme alarak Danıştay'ın Anayasa Mahkemesi kararını denetleyemeyeceğini, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilme kararının iptal edilmesi halinde yeni bir 367 vakası olabileceğini ifade etti.
İstanbul Sözleşme'nin feshine dair söz konusu Cumhurbaşkanı kararı ile ilgili açılan iptal davası 28 Nisan 2022 tarihinde Danıştay 10. Dairesi’nde görüşüldü. Duruşmada, İstanbul Sözleşmesinin feshine ilişkin karar hakkında iptal davası açan avukatlarla, kadınlar ve sivil toplum temsilcileri hazır bulundu. Bu duruşmada 600 kişilik duruşma salonu tamamen dolmuş, Danıştay Başkanı Yılmaz Akçil de Danıştay tarihinde ilk defa duruşma salonunun bu kadar dolduğunu ifade etmişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Emre Topal, sözleşmeden çekilme kararının hukuka uygun olduğunu belirtirken, bazı avukatlar bu kararın hukuka aykırı olduğu yönünde Mahkemeye görüş beyan etmişlerdi. Danıştay savcısı, 10. Dairede görülmekte olan duruşmasında, Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki görüşünü mahkemeye iletmişti.
İstanbul Sözleşmesi'nin feshine ilişkin 2 Nisan 2021 tarihinde bir yazı yazan Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Adnan Küçük, yaşanan gelişmelerin ardından yeniden bir yazı kaleme alarak sözleşmenin feshedilmesinin Danıştay tarafından iptal edilemeyeceğini söyledi.
Sözleşmenin feshedilmesine ilişkin kararın iptal edilmesi halinde yeni bir 367 vakasının yaşanabileceğini kaydeden Küçük, böylesi bir karar verilmesi halinde Anayasa Mahkemesi'nin hakkının gasp edilmiş olunacağını, Danıştay'ın Anayasa Mahkemesi kararını denetleme yetkisinin bulunmadığını, Cumhurbaşkanı Kararını da değiştirme veya iptal etme yetkisinin bulunmadığını ifade etti.
Söz konusu yazının tamamı şu şekilde;
"İstanbul Sözleşmesinin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını teşkil eden 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin (CBK) 3. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası Danıştay 10. Dairesi tarafından ciddi bulunmadı. Bu sebeple, şu aşamada Anayasa Mahkemesinin (9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararının 3. maddesini anayasaya uygunluk açısından denetlemesi söz konusu değildir.
Peki, Danıştay Savcısı'nın İstanbul Sözleşmesi'nin feshini öngören Cumhurbaşkanı Kararının iptalini talep etmesinin bir neticesi olabilir mi? Önce bundan sonraki safhaya temas edip, daha sonra da bu soruyu cevaplıyayım.
Bundan sonraki safha, gerekçeli kararın açıklanması şeklinde olacaktır. Nitekim mahkeme heyeti, kararın daha sonra yazılı açıklanacağını ifade ederek duruşmayı sonlandırdı.
Karar hangi yönde çıkarsa çıksın, muhtemelen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na intikal edecektir. Danıştay 10. Dairesi kararı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu aşamasına intikal ettiği zaman, 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı'nın 3. maddesinin anayasaya aykırılığı konusu itiraz yoluyla tekrardan Anayasa Mahkemesi'nin önüne getirilebilir. Fakat bu konuda takdir yetkisi Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na aittir. Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi bulursa, 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın 3. maddesini itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi'nin önüne taşır, ciddi bulmazsa bu yöndeki talebi reddeder.
Bundan sonra ne yönde karar verilebilir: Yeni bir 367 vakası yaşanabilir mi?
Ben burada, yukarıdaki soruya cevap kabilinden mevcut durumda, Danıştay 10. Dairesinin ne yönde karar verebileceği konusunu değerlendireceğiz. Danıştay 10. Dairesi, şu aşamada 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın 3. maddesine rağmen İstanbul Sözleşmesinin feshini öngören Cumhurbaşkanı Kararını iptal edemez.
Danıştay Savcısının İstanbul Sözleşmesi'nin feshini öngören Cumhurbaşkanı Kararı'nın iptalini talep etmesinin sonucu etkileyici yönde bir tesiri olamaz. Danıştay Savcısı muhtemelen daha önceki görüşünü usulen tekrarlamış olmaktadır.
Belki bazıları, Danıştay 10. Dairesinden, feshe ilişkin kararın iptali yönde bir karar vermesi beklentisi içinde olabilirler. Ama Danıştay 10. Dairesinin mevcut Cumhurbaşkanı Kararı'na rağmen iptal yönünde karar vermesinin, Anayasa Mahkemesi'nin 1 Mayıs 2007 günü verdiği ve kısaca 367 kararı olarak bilinen kararına göre skandal boyutu yüz kat daha fazla olacaktır.
Anayasa Mahkemesi, 367 kararını, anayasanın ilgili hükmünü skandal bir şekilde yorumlayarak vermiştir. Bu kararda hiç olmazsa bir yorum yapmış ve bu yorum yoluyla iptal yönündeki neticeye ulaşmıştır. Danıştay 10. Dairesinin böyle bir yorum yapma seçeneği de yoktur. Ayrıca, Danıştay'ın 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın 3. maddesini anayasaya uygunluk açısından denetleme yetkisi mevcut değildir. Bu yetki sadece Anayasa Mahkemesi'ne aittir.
Danıştay 10. Dairesinin, Anayasa Mahkemesi'ne ait olan Anayasaya uygunluk denetimi yetkisini keyfi bir şekilde üstlenerek fesih işlemini iptal etmesi, skandalın en büyüğünü teşkil edecektir. Çünkü Danıştay 10. Dairesi'nin bu yönde bir inisiyatif kullanması, Anayasa Mahkemesi'nin yetkisini gasp etmesi neticesini ortaya çıkaracaktır. Ya da kendi yetkisini Anayasaya aykırı bir şekilde genişletmiş olacak, bu yolla yasama yetkisini de gasp etmiş olacaktır. Bu yöndeki bir uygulamanın bir neticesi de Anayasanın vermediği bir yetkiyi kullanarak Anayasal yetkileri de tanımamış olacaktır.
Hukuk cahili bazı Avukatların, Danıştay 10. Dairesinin yokluk yönünde karar vermesi gerektiği yönündeki söylemlerinin de hukuken kabul edilebilirliği yoktur. Çünkü feshe ilişkin karar 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın 3. maddesinde öngörülen usule uygundur. 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı hakkında Yokluk kararı vermek de Danıştay'ın yetkisine girmez.
Danıştay 10. Dairesi'nin 'efendim ben 9 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın 3. maddesini tanımıyorum' deme cüretini göstermesi, esasen korsan bir şekilde Anayasaya ve anayasal düzene meydan okuması neticesini ortaya çıkaracaktır. Kısaca özetlemek gerekirse, yukarıda sözünü ettiğim durumlar sebebiyle, Danıştay 10. Dairesinin iptal yönünde karar vermesi, bu kararın skandallık boyutunu en üst düzeye çıkaracaktır. Bizim mevcut hukuki mevzuat çerçevede beklentimiz, Danıştay 10. Dairesinin iptal talebini reddedeceği yönündedir. Farklı yönde çıkacak bir karar en üst düzeyde skandala sebep olacaktır." (İLKHA)