HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu Elazığ'da iftar öncesi gençlerle bir araya geldi
Açık alanda gençlerle buluşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, hem gençlerle konuştu hem de sorularını yanıtladı.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Elazığ'da üniversite öğrencileri ile bir araya geldiği açık hava buluşmasında, eğitim sistemindeki çarpıklıklardan ekonominin gidişatına, insanların gelecek kaygılarından toplumun adalete duyduğu ihtiyaca kadar bir çok konuda gençlerin sorduğu sorulara yanıtlar verdi.
Yanlış giden şeylere müdahale edilmediği taktirde olumsuzlukların uzun süre devam edeceğini kaydeden Yapıcıoğlu, "Yanlış giden şeylere eğer müdahale edilmezse veya öyle kendi oluruna bırakılırsa çok uzun süre olumsuzluklar devam edebilir, mutlaka bunlara müdahale edilmesi lazım, bunlara ses çıkarılması lazım. Bunlar yanlış şeyler. İnsanların susturulması ya da gençliğin karamsarlığa düşmesi kötü bir şeydir. Zira bir toplumu öldürmek istiyorsanız, onların cesurlarını durdurun, cömertlerinin elini bağlayın, kafası çalışanları da susturun... Bir toplumu öldürmek istiyorsanız bunu yapmanız yeter. Yani bilenlerini, alimlerini, aydınlarını susturun, cesurların cesaretlerini kırın ya da ellerini bağlayın, cömertlerini de ekonomik kaygılarla o özelliklerini onlardan alın, toplumun ruhunu ondan almış olursunuz büyük bir ihtimalle." ifadelerini kullandı.
"Eğer eğitim sisteminde sadece insanın maddi boyutu nazara verilse bugünkü manzara ile karşılaşılması mukadderdir"
Bir soru üzerine, özellikle üniversite gençliğinin mezuniyet sonrası yaşadıkları iş bulma kaygısının nedenlerini irdeleyen Yapıcıoğlu, bunun temelinde eğitim sistemindeki plan ve programsızlığın yattığına işaret etti.
Yapıcıoğlu, "Çok kişi acaba kamuda bir iş bulabilir miyim, acaba ben mezun olsam bir devlet dairesinde iş bulabilir miyim diye düşünüyor. Eskiden maaşları kendilerine yetmiyor diye memurlara zekât verirlerdi. Sonra kendisini nasıl geçindirecek diye memur olmayana kız vermemeye başladılar. Memurların durumu biraz düzeldi, şimdi yine tekrar yetmiyor onlara. Memuriyet aslında hürriyetin bir anlamda sınırlandırılmasıdır. Peki gençler niye bu duruma geldi. Niye rızık kaygısı yaşamaya başladılar. Halbuki yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki Allah onun rızkını vermesin. Eğer sadece insanın maddi boyutu hep nazara verilse ve işin o tarafına çalışılsa, bugünkü manzara ile karşılaşılması mukadderdir. Bu tabii ve doğal bir sonuçtur. Çünkü eğitim sisteminde bir programsızlık var, bir sistemsizlik var, bir plansızlık var." dedi.
"Eğer siz insanın sadece bedenini alır, aklını ve ruhunu devre dışı bırakırsanız; o zaman kitlelerin karamsarlığa düşmesinin önünde bir engel kalmaz"
Eğitim sistemindeki çarpıklıkların maneviyatı zayıflattığına işaret eden Yapıcıoğlu, bunun altında yatan nedenleri şöyle açıkladı:
Eğitim sisteminin asıl sahipleri, eğitim sistemini bu hale getirenlerin bir hedefi var. Sadece okullarda değil, belki kitle iletişim araçlarıyla, televizyonlarla, gazetelerle internet sayfalarıyla sosyal medya ile insanımıza materyalizmi aşılıyorlar, sosyal Darwinizmi enjekte ediyorlar. 'Güçlü olan ayakta kalır, altta kalanın canı çıksın' diyorlar, 'Zaten tabiidir zayıf olanların elenmesi' diyorlar. Merhameti yok ediyorlar ve insanı da sadece haz peşinde sadece ihtiyaçları peşinde koşması gereken bir varlık ya da diğer hayvanlara göre biraz daha kafası çalışan bir varlık olarak tarif edip bu şekilde koşturmaya çalışıyorlar. Böyle olunca yani eğer siz insanın sadece bedenini alırsanız, onun aklını ve ruhunu devre dışı bırakırsanız; vicdanı, merhameti, işin ahlaki yönünü tamamen pas geçerseniz o zaman o kitlelerin karamsarlığa düşmesinin önünde bir engel kalmaz. Önce sürekli pompalıyorlar; 'Güçlü olan haklıdır, güçlü olan ezer, zayıf olan ezilir, zayıf olan elenir' sonra da gücü birkaç kişinin elinde topluyorlar, güçsüz olanlar da psikolojik olarak çöker. Ama şöyle söylense 'Haklı olan güçlüdür, hak sahibi sultandır' o zaman birileri der ki gelin bir oturup konuşalım; 'Hak kimde, haklı olan ne, hak nedir, adalet nedir? belki o zaman ekmek kavgasından çok bunlar konuşulur.
"Kriz dönemlerinde ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek için kafa yorun"
İnsanların sürekli ekonomik kaygılarla korkutulduğunu belirten Yapıcıoğlu, gençlere nasihatlerde bulunarak, "Sürekli bizi bir şeylerle korkutmaya çalışıyorlar, korkmayın arkadaşlar. Toplumun da korkmasına fırsat vermeyin. Bakın! Ne gece süreklidir ne de kış, her kıştan sonra muhakkak bir bahar gelir. Her darlıkla beraber bir genişlik vardır. Bir de şöyle düşünün; Allah-u Teâlâ bir beldeye bir elçi, bir peygamber göndermeden önce onları türlü zorluklarla iyice bir imtihan etmiştir, bir sarsmıştır, sallamıştır, onları çıkış yolu arar hale getirmiştir, sonra da oraya elçi göndermiştir. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz; bu gibi kriz dönemlerinde yeni fırsatlar ortaya çıkar. Bu fırsatları değerlendirebilmek için haksızlıkların kaynağını, onun kaynağında neler olduğunu bilmek, onların nasıl giderileceği konusunda biraz kafa yormak gerekir. Adalet nasıl yeniden tesis edilecek? Bu konuda okumalar yapın, bu sosyal çarpıklıklar, bu sosyal adaletsizlikler, bu ekonomik adaletsizlikler niye oluyor? diye kafa yormak gerekir. Bununla ilgili okumalar yapın, sadece teknik alanlarla yetinmeyin." tavsiyesinde bulundu.
"Siz asıl hattı kaybetmezseniz detayda boğulmazsınız"
Tüm bilimlerin esasında insanlara hizmet için var olduğunun altını çizen Yapıcıoğlu, bunlarla uğraşırken asıl gayenin unutulmaması gerektiği tavsiyesinde bulundu.
Yapıcıoğlu, "İster teknik bir okul okuyun ister tıp okuyun ister sosyal bilimler okuyun ister pozitif bilimler yani fizik, kimya, matematik okuyun fark etmez, sonuçta hepsi insana hizmet içindir. Onun oraya dokunuşunu, temasını veya kesişme noktalarını iyi tespit edin. Şunu unutmayın; 'Hayatın amacı nedir, ben niye yaşıyorum, ben niye okuyorum, ben niye çalışacağım?' Siz asıl hattı kaybetmezseniz detayda boğulmazsınız. Ana hattı kaybetmeyin, ana çizgiyi kaybetmeyin. Öte tarafa gidince bazı insanlara sorulacak, 'Dünyada ne kadar kaldınız?' diye. Cevap olarak 'Bir gün ya da günün bir kısmı…' diyecekler. Gerçekten hayat çok kısa. Bu kadar kısa bir hayat için bu kadar mücadele, bu kadar okuma, bu kadar biriktirme, bu kadar yorulma… değer mi? Eğer hayat bu dünyadan ibaretse değmez. Ama ötesi var. Bu dünya bir tarla... Diyelim ki bir çiftçi tarlasını ekti, sürdü, bekledi, çapaladı, ektiği buğdaylar filizlendi ve şu kadarlık bir yeşillik oldu, hepsi bunun için mi? Çiftçi bekler ki buğdayları büyüsün, başaklansın, başaklarının içi dolsun, sararsın, kurusun ve biçilme kıvamına gelsin ki ürün alabilsin. Ürün nerede öbür tarafta. Bunu kaybetmezseniz şevkiniz de azminiz de kırılmaz, cesaretiniz de kırılmaz, enerjiniz de tükenmez." şeklinde konuştu.
"Eğer siz araçları bizatihi amaç haline getirseniz ya da arabayı atın önüne koyarsanız arabayı yürütemezsiniz"
Mevcut iktidarın 'dindar nesil yetiştirmek' için eğitim sisteminde türlü değişikliklere gittiğini ancak bu konuda gözle görülür bir başarı elde edemediğine dikkat çeken Yapıcıoğlu, bunun sebeplerini ise şöyle açıkladı:
20 yıldır bir iktidar var, ben dindar nesil yetiştirmek istiyorum diyen bir iktidar var. Bu yirmi yıllık uzun dönemde neredeyse üniversitelerin bütün kadrolarını istedikleri gibi şekillendirdiler, peki ne yaptı bu kadrolar? Sadece üniversiteler mi? Liselerde, ortaokullarda, ilkokullarda istedikleri adamları yönetici yaptılar. Peki ne yaptı bu yöneticiler? Bazı şeyler araçtır, eğer siz araçları bizatihi amaç haline getirseniz ya da arabayı atın önüne koyarsanız siz arabayı yürütemezsiniz, sürdüremezsiniz. Maalesef şu anda olan bu. O makamlara gelen pek çok kişi, bizatihi makama gelmeyi yeterli gördüler. Bunu isterseniz rektörlük makamı, isterseniz bakanlık makamı, isterseniz öğretim üyeliği, isterseniz okul müdürlüğü olarak düşünün. Pek çok kişi düşünce olarak, teorik olarak acaba memur olarak girebilecek miyim diye düşündüğü ya da tereddüt ettiği kurumlara amir olarak gitti ama ne yaptı? İşleyişe hiç dokunmadı, sivil toplum da belki biraz gevşedi, dedi ki alnı secdeli biri reis-i cumhur oldu, bakanlar da öyle… artık bizim bir şey yapmamıza gerek kalmadı, daha ne yapalım. Peki problem ne? Gaye o makamlara çıkmak mı? Bitti mi orada iş? Orası hedef mi, son nokta mı, kızıl elma o mu? Yoksa o makama gelince Allah'ın dinine daha fazla hizmet etmek mi? Hangisi? Bu sorunun doğru cevabı verilmezse, doğru bir noktaya varılmaz. Eğer biz de bir makama gelmek istiyorsak, o makamı adaleti hâkim kılmak için, adaleti yaymak için kullanmayacaksak o makam yükten başka bir şey değildir, sadece sorumluluğu artırır.
"Eğitim müfredatından başlayarak bize ait bir sistem kurmamız gerekir, çünkü bu sistem bize ait değil"
Her yeni gelen Milli Eğitim Bakanının bir önceki eğitim sistemini değiştirdiğine vurgu yapan Yapıcıoğlu, mevcut eğitim sisteminin bize ait olmadığını söyledi.
Eğitim sisteminde problem çok. Çünkü bu eğitim sistemi bize ait değil? Biz zannettik ki sadece eğitimin başına, eğitim bakanlığına, ya da okulların başına, üniversitelerin rektörlüğüne, okulların müdürlüğüne ya da milli eğitimdeki kurumların başına iyi adamlar yerleştirirsek, muttaki adamlar yerleştirirsek mesele çözülür. Hayır! Mutlaka eğitimin müfredatından başlayarak bize ait bir sistem kurmamız gerekir, çünkü bu sistem bize ait değil. Belki isminden başlamak gerekir. Eğitim eğip bükmekten geliyor. Bugünkü eğitimi terbiye manasında kullanıyoruz, öğrenimi de talim yerine kullanıyoruz. Evet öğreteceksin ama her şeyden önce bir ahlak vermek gerekir, bir terbiye vermek gerekir. Maarif olsa işin irfan boyutu devreye girer. Ama şu anda bu yok! Tamamen maddiyatçı, materyalist bir bakış açısıyla gençlerimizi yetiştiriyoruz, sonra diyoruz ki niye bu gençler dindar olmuyor? Niye olsun ki? Biz onlara 'olma' diyoruz okullarımızda. Buna rağmen dindar olanlar da dışarıdaki başka etkenlerle, arkadaş çevresiyle, aile çevresiyle ya da Allah-u Teâlâ'nın yol göstermesiyle direkt kendi okumalarıyla kendilerini kurtarıyorlar yoksa kendini akıntıya bıraksa dindar kalmayacak, bu eğitim sistemi tek bir dindar bırakmayacak. Bu yüzden size çok iş düşüyor gençler! Öğrencileri sadece eğitim sisteminin pençesinde bırakmayın.
Bu konuda yaklaşık iki yüz yıldır adım adım bozulan bir dengenin mevcut olduğunun altını çizen Yapıcıoğlu, "Bunu bir çırpıda düzeltemezsiniz. Toplumda eğitim sisteminin düzeltilmesi için talep var mı? Evet var ve herkes şikayetçi bu eğitim sisteminden. Ama biz toplumsal bir talep oluşturabilmiş miyiz? Var ama zayıf ve yetersiz. İşte sizler bu toplumsal talebi oluşturacaksınız."
"Toplumun ağırlık merkezini kendimize çekebilirsek iktidara gelenler yapmak istediklerimizi yapmak zorunda kalacaklar"
HÜDA PAR'ın siyasetteki konumuna ilişkin değerlendirmede bulunan Yapıcıoğlu, şöyle konuştu:
"Elbette gönlümüz HÜDA PAR'ın iktidarından yana. Ya da kim gelirse gelsin bizim programımızı uygulasın, doğru şeyler yapsın. Çünkü toplum kendine benzer insanları iktidara getirir. Dolayısıyla biz toplumun ağırlık merkezini kendimize doğru çekersek, iktidardaki kişi kim olursa olsun bize kaymak zorunda kalacaktır. Bakın bu siyasetin bir kuralıdır, bu sosyolojik bir kaidedir. Öyleyse bizim bunun için çok çaba sarf etmemiz gerekir. Çok çaba sarf edersek, gerçekten biz toplumun ağırlık merkezine oturabilirsek o zaman iktidara gelenler bizim yapmak istediklerimizi içlerinden gelmese bile yapmak zorunda kalacaklar." dedi.
"Güçlü olun ama bu dünyadaki gücü asıl gaye edinmeyin"
Gençlere tavsiyelerini sürdüren Yapıcıoğlu, şöyle konuştu:
"Güçlü mü'min zayıf mü'minden hayırlıdır. Bu güç isterse bedeni güç olsun ya da askeri güç olsun, ister ekonomik güç olsun isterse ilmi güç olsun, isterse de siyasi güç olsun fark etmez. Ortada kaldırılacak bir yük var, herkes gücü oranında o yüke omuz verebilir ya da elini taşın altında koyabilir. Kim ne kadar çok kaldırabilirse ona göre bir ecir alır. Zira Allah kimseye haksızlık etmez. Güçlü olun, ama bu dünyadaki gücü asıl gaye edinmeyin. Siz onu araç haline getirip hepsini Allah'ın rızasını kazanmak için kullanabilirsiniz, kullanın da. Bunu elde etmeye çalışın. Bunu tek amaç haline getirirseniz o zaman kötü olur. Eğer iman varsa imkân da vardır. Hangi imkanlara sahipseniz onları seferber edeceksiniz. İmkanları artırmaya bakın ama gayeniz o imkanlara sahip olmaya çalışmak olmasın. Gayeniz daha çok o imkanları kullanmak olsun.
Bizim şöyle bir sloganımız var: Önce insan öncelik adalet. Ya da çok sık tekrar ettiğimiz bir cümlemiz var: Adalet hiçbir şeye feda edilemez. Ya da birinci öncelik hedefimiz adaleti yeniden tesis etmek. Bir dönem adalet olmuş, ama şu anda yok. Dikkat edin! Adaleti tesis etmek demiyoruz, adaleti yeniden tesis etmek diyoruz. Asr-ı Saadet'teki adaleti yeniden getirmek istiyoruz, Hazreti Ömer dönemindeki adaleti yeniden getirmek istiyoruz, Hazreti Ebubekir dönemindeki güzelliği yeniden getirmek istiyoruz. Bu her şeyi olduğu gibi oradan kopyalayıp uygulayacağız anlamında değildir. Ama o hava, o sadakat, o doğruluk, o emniyet, o refah… Bir toplumda adalet yoksa orada huzur olmaz, bir toplumda haksızlığa uğrayan birileri varsa orada huzur bulamazsınız." (İLKHA)