• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.89
  • ...
BİR OLMAZSAK  İŞGALLER BİTMEZ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ENES DURMAZ - DOĞRUHABER

Filistin’de yaşanan Siyonist işgal ve saldırılara karşı dikkat çekmek, Kudüs’ün önemine değinmek üzere ilan edilen Dünya Kudüs Haftası, Türkiye başta olmak üzere birçok coğrafyada çeşitli etkinlik ve seminerlerle sürdürülüyor. Gazze başta olmak üzere Filistin’de yaşanan katliam ve işgallerle ilgili görüştüğümüz STK temsilcileri yaşanan zulme karşı birlik çağrısı yaptı.

KUDÜS DAVASI, ÜMMETİN VAHDETİNİ SAĞLAYAN TEMEL DİNAMİKLERİN BAŞINDA GELİR

Gazetemize konuşan STK temsilcilerinden Peygamber Sevdalıları Vakfı Genel Başkanı Adnan Akgönül, “Kudüs'teki Mescidi Aksa, Müslümanların ilk kıblesi olduğundan, bu mekanları korumak, ihya etmek ve imar etmek bütün Müslümanların en öncelikli vazifelerindendir. Kudüs ve Mescidi Aksa ümmetin kırmızı çizgisidir. Kudüs davası, Ümmetin vahdetini sağlayan temel dinamiklerin başında gelir. Bu dava, ihmale gelmeyecek bir ciddiyetle Müslümanların gündeminde olmalı ve hafızalarda daima diri tutulmalıdır. Kudüs ve Mescidi Aksanın kurtuluşu için, tüm İslam ülkelerindeki hükümetlerin, STK'ların, önemli şahsiyetlerin ve alimlerin sonuç getirici girişimlerde bulunmaları ve somut adımlar atmaları kaçınılmazdır.” İfadelerini kullandı.

GAZZELİ MÜSLÜMANLARIN İMDADINA YETİŞMEK BÜTÜN İSLAM ÜMMETİNİN ASLİ VAZİFESİDİR

Yapılması gerekenlere dikkat çeken Akgönül, “Bu konuda askeri, ekonomik, kültürel, enformasyon vb. bütün imkanlar seferber edilmeli; bu beldelerde yaşayan mazlum Filistinlilerin korunması için güç birliğine gidilmelidir.    Gazze'deki abluka, orada yaşayan Filistinliler için açık hava cezaevine dönüşmüş olup her türlü imkândan mahrum kalmalarına sebep olmuştur. Bu ablukanın çok acı sonuçlarına maruz kalan Gazzeli Müslümanların imdadına yetişmek bütün İslam Ümmetinin aslı vazifesidir. Bu vazifeyi icra etmek için özellikle STK'lara ve âlimlere büyük görev düşmektedir. Bu kapsamda; Dünya İslam Alimlerinin birlik içinde hareket etmeleri ve Gazze halkının ihtiyaçlarını karşılamak ve Siyonistlerin sinsi oyunlarına karşı ümmeti bilinçlendirmeleri gerekir. STK'lar de abluka altındaki Gazze halkının zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için aralarında kuracaklarını organizasyonlar ile ciddi yardım kampanyalarını tertip etmelidirler. Ayrıca STK'lar, hükümetlerini Gazze'ye yardım etmeleri konusunda teşvik etmeli ve harekete geçirmelidirler.” şeklinde konuştu.

NORMALLEŞME ADIMLARI, SİYONİSTLERİN DAHA CÜRETKAR OLMALARINA YOL AÇMIŞTIR

Normalleşme adımlarını da eleştiren Akgönül son olarak şöyle konuştu; “Ablukanın kaldırılması için İslam ülkeleri de aralarındaki ayrılıkları bir tarafa bırakıp birlik içinde Gazze’nin imdadına yetişmeli, BM ve diğer uluslararası arası kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunarak dünya kamuoyunu harekete geçirmelidirler. Bazı ülkelerin İsrail ile başlatmış oldukları "normalleşme" adımları Kudüs ve Filistin davasına karşı işlenmiş en büyük ihanettir. Bu "normalleşme" adımları, Siyonistlerin daha cüretkar olmalarına yol açmış ve mazlum Filistinlileri de yalnızlaştırmıştır. İşgal, cinayet ve yıkım üzere tesis edilen İsrail'in, kuruluşundan beri işlemiş olduğu bunca cürümlerine ve barbarlığına rağmen, bazı ülkelerin kendileriyle ilişkiye geçmeleri ve normalleşme adımlarını atmalarının akılla izah edilir bir tarafı yoktur. Bu adımı atan ülkelerin, tarihe kara bir leke haline düşmemeleri ve İsrail'in cürümlerine ortak olmamaları için bu girişimden bir an önce vazgeçmelidirler.”

TÜM BU ZULÜMLERE KARŞI ÇIKMALIYIZ, SESİMİZİ YÜKSELTMELİYİZ

“Yaşananlar karşısında her bir insanın, her bir topluluğun ve her devletin üzerinde sorumluluklar var.” Diye konuşan İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım ise, “Bugün, İslam coğrafyası başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde, tarihte bu kadar yaygın örneğine çok az rastlanır bir biçimde savaş, terör, zulüm ve insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Bu yaşananlardan en çok zarar görenler, masum çocuklar, kadınlar ve yaşlılar oluyor. Tüm bunlar, dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmesine rağmen, insan hakları nutukları çeken kurumlar ve devletler yaşananları sadece seyrediyor. İnsan haklarını savunmak iddiasıyla yola çıktığını söyleyen yapılar, yaşananlara sessiz ve duyarsız kalamaz. Bu kurumların bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. Yine, Birleşmiş Milletler gibi, Avrupa Birliği gibi, devletlerin oluşturduğu teşkilatlar, halkına zulmeden devlet başkanlarına, başka milletlerden insanların haklarını gasp eden, kaynaklarını sömüren, insanlarını öldüren ülkelere daha fazla gecikmeden yaptırım uygulamalı ve ‘dur’ demeli. Aksi takdirde, onlar da sorumluklarından kaçamayacaklar ve tarihlerine kara lekeler eklemeye devam etmiş olacaklar. Tüm bunlara rağmen bizler insan olmanın gereği olarak tüm bu zulümlere karşı çıkmalıyız, sesimizi yükseltmeli ve mazlumların yanında durmalıyız.” dedi.

ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ İNŞALLAH

Filistin direnişinin tarihin en soylu direnişlerinden biri olarak devam ettiğini ifade eden Yıldırım, “İnsanlar işgale ve her türlü zulme rağmen topraklarını savunmaya devam ediyor. Uluslararası kurumlar ve teşkilatlar başka coğrafyalarda yaşanan zulümlere karşı takındığı sönük tavrı, Filistin ve Gazze için de takınıyor.  Mavi Marmara, abluka altındaki Gazze’ye yardım götürmek, İsrail işgali ve ablukasını dünyaya duyurmak ve bu kurumlarla birlikte tüm dünyanın dikkatini orada yaşanan zulümlere çekmek için yola çıkmıştı. Bu misyonunu da büyük oranda yerine getirdi. İHH, kurulduğu günden bu yana nerede bir mazlum varsa, nerede bir ihtiyaç sahibi varsa ona ulaşma, destek olma gayesiyle hareket etti. Bu gayeye ulaşma çabamız, 2010’da Mavi Marmara gemisiyle mütecessim hale geldi, bugün farklı çalışmalarla devam ediyor. Mazlumların sesi olmak, yanlarında yer almak için ne gerekiyorsa bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz inşallah.” dedi.

KARDEŞLERİMİZİN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAK İÇİN VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞIYORUZ

Gazze’de yürüttükleri yardım çalışmalarına ilişkin de konuşan Yıldırım, “İHH'nın Gazze’deki çalışmaları, 2009 yılında kurulan Gazze Ofisi aracılığıyla yürütülüyor. Gazze’de her yıl yüz binlerce kişiye yardım ulaştırıyoruz. Gıda desteğinden ilaç desteğine, eğitimden, kültüre, sağlık hizmetlerinden kira yardımlarına kadar geniş bir yelpazede çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Geçtiğimiz Kasım ayı içerisinde 4 adet ambulansımız da Gazze’ye ulaştı. Acil ve sağlık yardımlarımızın yanında Gazze Ofisimize ait eğitim merkezimizde 2 binden fazla Filistinli eğitim alıyor ve meslek öğreniyor. Gazzeli kardeşlerimizin ihtiyaçlarını karşılamak için var gücümüzle çalışmalarımıza devam ediyoruz. Binlerce yetimi sponsorluk sistemi içerisinde destekliyoruz.” ifadelerini kullandı.

İLK KIBLEMİZİN BULUNDUĞU KUDÜS’Ü, GAZZE’Yİ VE KARDEŞLERİMİZİ UNUTMAYALIM

Gazze’nin 2006 yılından bu yana abluka ve ambargo altında olduğuna dikkat çeken Yıldırım, “15 yılı geçen bu abluka süreci, ardında pek çok yıkım bıraktı. Şehir şu anda dünyanın en büyük açık hava hapishanesi durumunda. İşgalci İsrail’in gerçekleştirdiği saldırılarla şartlar devamlı daha da zorlaşıyor. Müslümanlar Gazze’ye desteklerini artırmalı. İnsanların toprakları, evleri devamlı işgal altında. Yeni açılan illegal yerleşim yerleri ile Filistinliler ’in toprakları gasp ediliyor. Buradan tüm Müslümanlara çağrıda bulunuyorum: İlk kıblemizin bulunduğu Kudüs’ü, Gazze’yi ve kardeşlerimizi unutmayalım. Daima oralara gidelim, gitme imkânımız yoksa bile yardımlarımız ve dualarımızla kardeşlerimizin yanlarında olalım.” dedi.

MÜSLÜMANLAR BİRLİK OLMAZ VE GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRMEZLERSE BU İŞGAL BİTMEZ

İdeal Eğitim Vakfı Genel Başkanı M. Ali Doyar da Müslümanlara birlik çağrısı yaparak şunları dile getirdi; “Malumunuz bir asra yakındır Filistin toprakları siyonist işgalciler tarafından kesintisiz ve sistematik bir şekilde işgal edilmektedir. 1948 yılından bu yana ise bu işgalciler kendilerini devlet olarak ilan ettiler ve uluslararası alanda tanındılar, üstelik onları tanıyanlar arasında Türkiye de yer aldı. Siyonistlerin Filistin topraklarını işgal etmelerinin bazı sebepleri vardır, önce bunlara kısaca değinmekte fayda vardır. Bir kere siyonistler, özelde Filistin topraklarını genelde Fırat ve Nil arasında kalan toprakları kendilerine vadedilmiş topraklar olarak kabul ederler. Bundan dolayı bütün Yahudilerin bu toprakları ele geçirmek ve vatan edinmek için çalışması gerektiğine inanırlar. İkinci bir husus, siyonist işgalciler; kendilerini Allah’ın özel kulları ve diğer bütün insanların efendisi olarak kabul ederler. Onun için başkalarının topraklarını işgal etmenin haksızlık olacağı gibi bir şey düşünmezler. Neticede onlar efendi, diğer insanlar ise onların kölesi hükmündedir ve efendi, kölesinin her şeyine sahiptir… Ancak bir başka önemli husus vardır ki o da Müslümanların dağınık halidir. Bu, belki de en önemli etkendir. Şayet Müslümanlar ümmet şuuruyla bir arada, birlik ve beraberlik içinde bulunmuş olsalardı, değil siyonist işgalciler, bütün küfür alemi gelse İslam coğrafyasından bir karış bile işgal edemezdi. İşin en önemli yanı budur. Onun için Müslümanların da en çok işin bu tarafına önem vermeleri gerekmektedir. Kudüs ve Mescid-i Aksa konusunda Müslümanlar birlik olmaz ve güçlerini birleştirmezlerse bu işgal bitmez. Ancak şu da bir gerçektir ki İslam ülkelerinin başındaki çoğu yetkililer, bu işin önünde birer engeldirler. Çünkü İsrail’i devlet olarak tanımakta ve onlarla devlet olarak muamele etmektedirler. Ayrıca İsrail’in Filistin halkı tarafından da devlet olarak kabul edilmesi için uğraş vermektedirler. Güya bu şekilde arayı bulacak ve iki devletli bir çözüm ile hem Filistin halkı hem de Yahudiler arasındaki savaş bitmiş olacak.” 

MESCİD-İ AKSA’YA KARŞI BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN SORUMLULUKLARI VARDIR

Mescid-i Aksa’nın Müslümanlar için kutsal bir yer olduğunu ifade eden Doyar, “Bunun en büyük delili, Allah’ın (cc) orayı Müslümanlar için kıble yapmasıdır. Allah (cc) bu hükmüyle, Mescid-i Aksa’nın Müslümanlar için kıble olabilecek öneme ve değere sahip olduğunu göstermiş oldu. Böylece Müslümanlar, oranın kutsal bir yer olduğunu anlamış ve kabul etmiş oldular. Bununla birlikte İsra suresinde, Mescid-İ Aksa’nın ve çevresinin mübarek kılındığı belirtilmiştir. Bu hususiyetinden dolayı Mescid-i Aksa’ya karşı bütün Müslümanların elbette ki sorumlulukları vardır. Her şeyden önce Mescid-i Aksa gayri müslimlerin işgali altında olmamalı, Müslümanların kontrolünde bulunmalı ve kutsallığına yaraşır bir şekilde orada Allah’a ibadet edilebilmelidir. Dolayısıyla Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü konusunda bütün Müslümanlar sorumluluk sahibidir ve onu özgürleştirinceye kadar da çalışmalıdırlar.” dedi.

BÜTÜN MÜSLÜMANLAR, KUDÜS DAVASI ETRAFINDA GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRMELİ

“Müslümanların, öncelikle Kudüs davasını sürekli gündemde tutmaları gerekir.” diye konuşan Doyar son olarak şöyle konuştu; “Bütün Müslümanların Kudüs davası etrafında güçlerini birleştirmeleri için çalışmaları gerekir. İslam ülkelerinin başındaki yönetici ve yetkilileri hareket geçirmek için çaba sarf etmeleri gerekir. Kudüs davasına karşı olumlu yaklaşımlarda bulunan ve Siyonistlerle işbirliği yapmayan yöneticilerin iş başına gelmesi yönünde bir çaba içinde bulunmalıdırlar. Diğer taraftan Siyonistlerin mallarına dönemsel değil, her zaman boykot uygulamalı; Filistin’de siyonistlerle mücadele eden Müslümanlara maddi yardımda bulunmalıdırlar.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir