`israil Diye Bir Devleti Tanımıyoruz`
Nekbe`nin(büyük felaket) 65. yıldönümü dolayısıyla sitesinden bir basın bildirisi yayınlayan Özgür Kudüs Platformu, siyonist israil rejiminin geçmişten günümüze yaptığı zulüm ve katliamlara dikkat çekerek `israil diye bir devleti tanımadığını` kaydetti. İslam dünyasının birleşerek işgale karşı duracak ümmetçe bir tavır sergilemesi gerektiğine dikkat çekti.
HABER MERKEZİ - Nekbe’nin(büyük felaket) 65. yıldönümü dolayısıyla sitesinden bir basın bildirisi yayınlayan Özgür Kudüs Platformu, siyonist israil rejiminin geçmişten günümüze yaptığı zulüm ve katliamlara dikkat çekerek ‘israil diye bir devleti tanımadığını’ kaydetti.
“15 Mayıs 1948… Nekbe… Bugün; “Büyük Felaket”in, siyonist israil`in kuruluşunun 65. yıldönümü… Bugün, Filistin davasını sürdüren Müslümanlar için felaket günü…” denilen açıklamada Kuruluşundan bugüne yaptığı katliamlarla iğrenç bir işgal bir politikası yürüten siyonist rejimin, İslam dünyasının kalbi konumundaki Filistin topraklarında her türlü zulüm ve vahşeti yaşatmaya devam ettiğine vurgu yapıldı.
Terörist örgüt ve militanlarla kurulan rejim ve yapılan katliamlar
Filistin topraklarının, İngiliz Hükümeti’nin 1917 yılında ilan ettiği Balfour Deklarasyonuyla, Filistinlilerden arındırılarak dünyanın pek çok yerinden getirilen Yahudilere tahsis edildiği belirtilen basın bildirisinde şöyle denildi;
“Bu Yahudilerin kendi aralarında kurdukları terör örgütleri Haganah, Balamah, Irgun, Şatiron ve benzer isimler altında toplam 75 bin Yahudi terörist; israil’in kurulma aşamasının öncesi ve sonrasında binlerce Filistinliyi kadın çocuk demeden vahşice katlederek büyük bir soykırım gerçekleştirmiştir. israil rejimi de bu terörist militanlar tarafından kurulmuş ve yöneticilerini de onlar arasından çıkarmıştır.
Halen işbaşında olan birçok yöneticisi Filistin topraklarında doğmamış olan, katliamlar üzerine kurulan israil rejimi, bugün 65. kuruluş yıldönümünü kutluyor. Başta Filistinliler olmak üzere tüm Müslümanlar ise; bu günü “Nekbe”, yani; ‘Felaket Günü’ olarak addederek basın açıklamaları, gösteri ve eylemlerle protesto ediyoruz.”
1940 yılında Siyonist bir Yahudi şöyle diyordu;
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Filistin`e getirilen Yahudi göçmenlerin yerleşmelerinin organizasyonundan sorumlu Yahudi Ajansı Göçmen Dairesi Başkanı Joseph Weitz’in, 1940 yılında, "Bu topraklar üzerinde iki ayrı halka yer yoktur. Eğer Araplar bu küçücük ülkede yaşayacaklarsa, biz, hedefimize hiçbir zaman varamayacağız demektir. Arapları buradan uzaklaştırıp komşu ülkelere sürmeliyiz, hem de hepsini. Tek bir köy, tek bir aşiret kalmayıncaya kadar…" dediği dile getirilerek düşüncenin siyonizminle örtüştüğü ifade edildi.
Geçmişten günümüze katliamlardan bir kaçı…
Geçmişten günümüze dek siyonistlerin Filistin’de hiçbir Filistinli kalmayıncaya kadar çalışmalarda bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada “1948’de İngiltere’nin eli ve Amerika’nın desteğiyle kurulan, Birleşmiş Milletler’ce de resmiyet kazandırılan siyonist rejim israil’in ilk icraatı, 700 binden fazla Filistinliyi sürgün etmek ve kalanlar için de katliamlara başlamak oldu.
Siyonist çetelerin en vahşi katliamı, 1946 yılında Filistin köyü Deir Yasin’de 576 Filistinliyi uyurken katletmeleriydi. Sonraki yıllarda sürgünler devam etti; ama katliamlar daha acımasızca devam ediyordu.
1953’de Şaron katliamı, 1982’de Sabra ve Şatilla katliamı, 2002’de Cenin katliamı ve 2009’daki Gazze saldırısı siyonist işgalci teröristlerin katliamlarından sadece birkaçını oluşturuyor. 65 yıllık zaman içinde katliam ve sürgünler en acımasız şekliyle hep devam etti.” denildi.
Haçlı-siyonist ittifakı ve geçmişin intikamı
İşgali dört bir koldan yürüten siyonist israil rejiminin; Mescid-i Aksa’yı yıkma hayalleri, abluka altında tuttuğu Gazze’ye saldırıları, Filistinlileri kaçırıp esir etmeleri, artarak devam eden Yahudi yerleşimleri ve yaptığı sürgünlerle Filistin topraklarında Yahudileştirme faaliyetlerini günden güne arttırdığı belirtildi.
Bugün yapılan katliamların geçmişle de alakadar olduğu belirtilen açıklamada şu gerçeklere dikkat çekildi; “Bugün Filistin’de yaşatılan katliam ve soykırımda geçmişte Kudüs fatihi ceddimiz Selahaddin-i Eyyubi’ye yenik düşen haçlıların bugünkü torunları olan haçlı zihniyetli Batı’nın intikam duygularının etkili olduğunu biliyoruz. Ve şunu da iyi biliyoruz ki Haçlı zihniyetli Batı, Avrupa’da soykırıma tabi tuttukları Yahudilere diyet borcu verircesine Filistin’de siyonist bir devlet kurma karşılığında geçmişte Selahaddin’e yenik düşen cedlerinin intikamını alıyor. Dolayısıyla oluşan haçlı-siyonist ittifakıyla siyonist Yahudiler, Avrupa’da yaşadıkları soykırımı görmezden geliyor, Batı ise siyonistlerin yaptığı katliam-soykırımlara, uluslar arası hukuk ihlalleri gibi tüm pervasızlıklarına göz yumuyor, ayrıca siyonistlerin Müslümanlara yaptığı katliamla da geçmişin acısını dindirerek haz duyuyor.”
Bazıları hala geride bıraktıkları evlerinin anahtarlarını bile saklıyor
Bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış vatan hasreti çekerek can veren ve topraklarına kavuşmayı uman milyonlarca Filistinlinin olduğu kaydedilen basın bildirisinde çok yakın bir bir zaman içinde topraklarına kavuşmanın hasretiyle yanıp tutuştuğu ifade edildi.
Her Filistinli mültecinin ayrı bir hikâyesi olduğunun altı çizilen açıklamada “Kimi ağır bombardıman altında evini terk etmiş, kimi bir-iki saat sonra dönerim düşüncesiyle ayrıldığı evine bir daha hiç dönememiş, bir diğeri hasat zamanı tarlasını ekiniyle bırakıp kaçmak zorunda kalmış. Bazıları geride bıraktıkları evlerinin anahtarlarını bile hâlâ saklıyor.” diye belirtildi.
israil ile ilişkiler hiçbir şekilde düzelmemeli aksine…
Kudüs ve Mescid-i Aksa olmak üzere Filistin meselesinin, sadece Filistinlilerin meselesi değil, tüm Müslümanların ve İslam dünyasının ortak meselesi olduğuna dikkat çekilen açıklamanın sonunda şöyle denildi;
“İslam Dünyası’nın, Batı’nın bu siyonist yandaşlığı ve siyonist İsrail’in pervasızlığı karşısında her platformda tepkisini ortaya koyması ve ümmet çerçevesinde birleşerek karşı durması gerekir. Bu minvalde Mavi Marmara katliamı dolayısıyla Türkiye’den özür dileyen israil, tüm şartları yerine getirse dahi, Filistin bu durumdayken israil ile ilişkilerin hiçbir şekilde iyileştirilmemesi, aksine siyonist israil’in bölgede izole edilmesi için girişimlerde bulunulması yerinde bir karar olacaktır.
siyonizmden arındırılmış başkenti Kudüs olan Filistin devletine doğru…
“Kudüs’ün Özgürlüğü Ümmetin Özgürlüğüdür” şiarıyla faaliyetlerini sürdüren Özgür Kudüs Platformu olarak biz de bu ‘Felaket Günü’nde israil diye bir devleti tanımadığımızı tekrar tekrar deklare ediyoruz. Nekbe’yi, yani ‘Felaket Günü’nü zafere çevirerek Başkenti Kudüs olan, siyonizmden arındırılmış Filistin devletinin kurulması için üzerimize düşeni yapacağımıza söz veriyoruz. Özgürleştirilmiş Filistin devletinin başkenti Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da ümmetçe birlikte namaz kılmak dileği ve duasıyla…”
(Muhammed Can / İLKHA)