Erbaş: İslam coğrafyası savaş ve işgallere mahkum edildi
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, küresel blokların toplum mühendisliğiyle dünyayı eşi görülmemiş felaketlere sürüklediğini belirterek, bundan en fazla Müslümanların etkilendiğini, İslam coğrafyasının, savaş ve işgallere mahkum edildiğini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Pakistan’ın başkenti İslamabad’da bulunan Uluslararası İslam Üniversitesi’nde akademisyen ve öğrencilere ‘İslamofobi’ konulu konferans verdi.
Erbaş, bugün küresel blokların toplum mühendisliği çalışmaları dünyayı eşi görülmemiş felaketlere sürüklediğini belirterek, "Söz konusu kaotik süreçten ise en fazla Müslümanlar etkilenmiş, İslam coğrafyası, savaşlar, işgaller, şiddet ve yoksullukla zor ve sıkıntılı süreçlere mahkum edilmiştir." ifadelerini kullandı.
"İslamofobi, ardında kirli çıkar ilişkileri barındıran insan hakları sorunudur"
"Fiili, iktisadi ve kültürel açıdan müdahalelere maruz kalan İslam coğrafyasında özellikle İslam’ın ilkelerine yönelik planlı manipülasyonlar yapılmıştır." diyen Erbaş, sözlerine şöyle devam etti:
Bu bağlamda son zamanlarda rahmet dini İslam’ı karalamaya yönelik çabaların, ‘İslamofobi’ kelimesi etrafında yoğunlaştığını görmekteyiz. Açıkça ifade etmek gerekir ki, bir İslam düşmanlığı projesi olan ‘İslamofobi’ ardında kirli çıkar ilişkileri ve ırkçılık barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur. Merhamet dini İslam’ı şiddet yanlısı gibi göstermeye çalışan karanlık bir projedir. Bu bağlamda Avrupa kıtasının son zamanlarda temel insan hakları ve özgürlükler alanında yaşadığı travmalar endişe vericidir. Bu durum Avrupa’nın tarihi tecrübesinde öteki ile birlikte barış ve huzur içinde yaşamaya dair derin yaralarını tedavi edemediği algısını güçlendirmektedir.
"İslam’ı terörle anarak korku ve endişe ortamı oluşturuyorlar"
Erbaş, söz ve eylemleri ile sürekli Müslümanları hedef alan ve İslam’ın aydınlık yüzünü karalamaya çalışan bir takım basın-yayın organları ve örgütlenmelerin Avrupa’da barış dini İslam’ı terörle birlikte anmak suretiyle yapay bir korku ve endişe ortamı oluşturmaya çalıştığını belirterek, bu anlayışın Avrupa’nın da dışına, Hindistan’dan Myanmar’a kadar uzanarak Müslümanlara yapılan zulümler ile sonuçlandığını söyledi.
Müslümanların evlerini, ibadethanelerini ve işyerlerini hedef alan ırkçı saldırı ve tecavüzlerin günden güne arttığına işaret eden Erbaş, "Bu islamofobik tutum bir taraftan kadınlara, erkeklere ve hatta çocuklara yönelik fiziki şiddet, hakaret ve psikolojik baskılar olarak tezahür etmekte diğer taraftan en tabii insan haklarını hiçe sayarak kılık kıyafet, ibadet ve inanç özgürlüğü alanında kısıtlamalar; dini, kültürel kurumlara ve kutsal mekanlara yönelik saldırılar şeklinde varlık bulmaktadır." şeklinde konuştu.
"Adaletin uygulanmasında gösterilen ihmaller, ırk ve din temelli saldırılara zemin hazırlamakta"
Erbaş, İslam düşmanlığı üzerinden üretilen nefret dilinin sosyal medyada, televizyon programlarında, yazılı ve görsel basın ile siyasi söylemlerde sorumsuz bir şekilde kullanıldığına dikkat çekerek, sözlerine şöyle devam etti:
Avrupa’da adını anmak istemediğim bazı dergiler başta olmak üzere bir takım medya enstrümanlarının İslam’ı düşman görme algısını körükleyici bir yayın politikası takip ettiği ve zaman zaman çok çirkin yayınlarla Müslümanların değerlerine hakaret ettiği görülmektedir. Hatta âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed Mustafa aleyhissalâtü vesselâm Efendimize yönelik çirkin davranışlarda bulundukları da hepimizce malumdur. Benzer şekilde bazı ülkelerde üst düzey yöneticilerin İslam’a ve Müslümanlara yönelik gerçeklerle bağdaşmayan tutarsız ve nezaketsiz ifadeler kullanmaları tehdit, taciz ve saldırıların faillerinin bulunmasında ve adaletin uygulanmasında gösterilen ihmaller maalesef ırk ve din temelli saldırılara zemin hazırlamakta ve suç potansiyeli bulunan kişilerin cesaretlendirmektedir.
"İslamofobi yok, anti-İslamizm var"
Bugün dünyada ‘İslamofobi’ olmadığının ‘Anti-İslamizm’ olduğunun altını çizen Erbaş, "Bugün İslam korkulan değil korkutulan, saldıran değil saldırılan bir dindir. Dolayısıyla kim korkutuyorsa, kim saldırıyorsa esasında korkulması gereken odur. Yani anti-İslamizm var ama örneğin Hinduizmofobi var, Budizmofobi var, Christianizmofobi var, Cudaizmofobi var. Müslümanlar kimseyi korkutmuyor ama Müslümanları korkutan çok fazla hem din mensubu var hem de farklı düşünceden kesimler var. Müslüman ilim adamları olarak bu anlayışı tersine çevirmeliyiz." diye konuştu.
"Müslümanlar arasındaki dağınıklık, İslamofobi endüstrisine ortam sağlıyor"
Müslümanların kendi aralarındaki dağınıklık, tefrika, kavga, cehalet, yoksulluk ve benzeri durumların İslamofobi endüstrisinin finansörlerine elverişli bir ortam sunduğuna dikkat çeken Başkan Erbaş, "Halbuki İslam, tüm Müslümanları kardeş ilan eden bir dindir. Mazlumun ve mağdurun imdadına koşmayı erdem sayan, hangi inanca mensup olursa olsun komşusunun hakkını gözetmeyi öğütleyen, merhameti ve şefkati insani ilişkilerde çok gerekli bir hareket noktası olarak kabul eden bir dindir. Aynı zamanda İslam bir kişiyi öldürmenin bütün insanlığı öldürmek, bir kişiyi kurtarmanın da bütün insanlığı kurtarmak gibi olduğunu aleme ilan eden barış dinidir. Dolayısıyla bu dine gönül veren Müslümanların öncelikle kendi aralarında güçlü bir vahdet oluşturmaları gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
"Kur’an-ı Kerim ve sünnetin rehberliğinde yeryüzünde yeniden iyiliğin teminatı olmalıyız"
Erbaş, İslam’a yakıştırmaya çalışılan her türlü olumsuz imajın bertaraf edilmesi için küresel boyutta kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiğinin altını çizerek, şu önerileri dile getirdi:
"Bu noktada bizlere düşen öncelikli görev, İslam’ın hak ve adalet anlayışını Peygamber Efendimizin çağlar üstü örnekliğini ve üstün ahlâki vasıflarını insanlık ailesinin her bir ferdine güzel bir dille, hikmetli bir üslupla sunmak için var gücümüzle çalışmaktır. Sorunlarımızı ilim, hikmet, bilgi ve marifet ile çözmektir. Kendi aramızda barışı, adaleti, merhameti ve şefkati hakim kılmaktır. Böylece yüce dinimiz İslam’ın en iyi şekilde temsil edip, anlatmak ve bu husustaki yanlış bilgi ve algıları bertaraf etmektir. Kur’an-ı Kerim ve sünnetin rehberliğinde yeryüzünde yeniden iyiliğin teminatı olmaktır. Dolayısıyla İslam’ın sevgi ve barış yüklü mesajlarını toplum toplumumuza ve bütün toplumlarımıza insanlığa sunmak için özveriyle, fedakarlıkla, işbirliği içinde çalışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Bunun için Müslüman ülkelerin ve toplulukların, dini kurumları ve kuruluşları olarak yakın ilişkiler kurmak, sorunları beraberinde müzakere ederek çözüm üretmek, din hizmeti ve eğitimi alanında iş birliğini geliştirmek çok daha önemli hale gelmiştir." (İLKHA)